TARİH İLE HESAPLAŞMA
Yine uluslararası alanda PKK’nin terörist olduğu düşüncesini geliştirmek için Olof Palme cinayeti geliştirildi. Avrupa’da yayılmanın önlenmesi için yoğun olarak CIA, Alman polisiyle ilişkiye geçildi ve anlaşmalar yapıldı. Gerillada, Agit’in şahadetinde de görüldüğü gibi, kontrol neredeyse ellerindeydi. Bunların kapsamlı bir plan olduğu çok net. Sanıyorum bu plan kendilerine göre en geç ’87’ye ulaşmadan, ’86’nın başlarında bizi tamamen etkisizleştirmeyi ve tasfiye etmeyi amaçlıyor. Zaten planlarının yaklaşık olarak altı ay veya bir yıl gibi bir süreyi kapsadığını belirtmek gerekir. Bize öyle daha fazla bir ömür biçtiklerini tahmin etmiyoruz. Daha önceki de öyleydi, bize biçilen ömür belki bir-iki aylıktı, belki de ’84’ten sonraki bir yıldı. Nitekim ’85’in sonlarına geldiğimizde bizim gerillamız kendi kendini tasfiye eder hale gelmişti.
Bizim o zaman buna verdiğimiz karşılık, bu büyük kargaşayı göz önüne getirerek içte ve dışta adeta düşüncede bile süreci iyi tahlil edip kavramak ve ne yapılması gerektiğini cevaplandırmaktı. O zaman bu büyük bir sorundu. Biz hemen ülke içi sahayı esas alsaydık -ki benim için de epey çağrılar yapılmıştı- ve gitseydik sanıyorum bu, mevziiyi zamansız terk etmek olurdu ve onlar bu durumdan tam sonuç alabilirdi. Biz yine mevziimizi derinleştirmeyi esas aldık. 15 Ağustos’tan sonra geriye nerdeyse on-on beş kişilik bir güç kalmıştı. Bir yıl sonra grubu tekrar çekirdekleştirmeye büyük özen gösterdik.
III. Kongre süreci gibi daha geniş bir ideolojik netleşme ve daha geniş bir kadroyu burada oluşturmanın en doğru yaklaşım olabileceğini düşündük ve bunun yoğun çabası içine girdik. Yine bu konuda daha planlı olmaya, oldukça sabırlı ve örgütsel çalışmaya son derece ağırlık vermeyi esas alan yaklaşımlarımızla, partiyle uzun süre oynayanları biraz daha yakın takibe almamız, onlara teslim olmak şurada kalsın, onları giderek daraltma ve nefes alamaz duruma getirmemiz; tahrikçileri tahrik etmemiz ve böylece de “bize erken doğum yaptırdınız” diyenlere erken doğum yaptırmamız gerçekleşti. Onları bir-iki sefer erken doğum yapma gibi bir sürece tabi kılmamız renklerini tamamen açığa çıkardı ve III. Kongreye doğru giderken Fatma tamamen deşifre edildi. Ali Çetiner ve diğerleri gibi tüm bu içten kemirici öğeler de önemli oranda netleştirildi. Böylece çekirdek biraz geliştirildi.
1987’den itibaren tekrar yeni bir gerilla atağına başladık. Ve ona bu sefer Olağanüstü Hal Yönetimiyle karşılık verildi. Sanırım bu planlamanın ömrü de bir yıllıktı. Olağanüstü Hal bu planlamanın önemli bir halkasıydı. İçimizde dayanabilecekleri öğeleri kaybedince ve sızdırdıkları öğelerin artık tamamen etkisizleştirildiği ortaya çıkınca, zindandaki gelişmeleri hızlandırdılar. Zindanda özellikle elde ettikleri öğeleri, parti dışını da etkileyecek bir biçimde örgütleyip planlamanın esası haline getirmek istediler. Bilindiği gibi ’84’ten sonra zindan tasfiyesi neredeyse tamamlanıyordu. Zindan içerisinde Hilvan grubu, Batman grubu adı altında sahte bir bölünme yaratılıyor. Aynı öğe iki grubu tahrik ediyor ve bölünmeyi geliştiriyor. 1986’da -ki önemli bir tarih- içerde ilk darbeyi vurup geri çekiliyor ve ardından tekrar geliyor.
1987’de bu sahada işler tamamlanınca, Dilaver Yıldırım yeni lider olarak lanse edilmeye çalışılıyor ve onun için çok köklü bir hazırlık yapılıyor. Sanırım içeride değişik kişiliklerle, Komünist Parti liderleriyle tanıştırılıyor ve dışarı çıktığında İstanbul’da TKP’nin içindeki uzlaşan kesimlerle bir araya getiriliyor ve bizzat beraber kalmaları sağlanıyor. Ki o zaman ancak biraz Sovyetler Birliği’ne ve TKP gibi solculuğa dayanarak çıkış yapılabilirdi. Tahminen Şener’de zaten TKP’nin konumuna ağırlık veriyor. Zaten 1987’de de TKP, Haydar Kutlu gelip tam teslim oluyor veya anlaşıyorlar. Bunların içinde bu öğeler de var. Zaten bizi boğacak olan da TKP veya o kanalla Sovyetlerdir.
TKP ile anlaştıktan sonra Sovyetlerle de anlaşma olur. TKP’nin de tasfiye edilmesi Kemalistler döneminde Stalin’le geliştirilen, 1950’lerden sonra da Demirel döneminde Brejnev gibilerle geliştirilen ilişkilere bağlıdır. Bir araştırmada netleştiği gibi, TİP’in bile artık işlevsiz bırakılması Türkiye’nin Sovyetlerle geliştirilen ilişkilerine bağlanıyor, ki bu doğrudur. Aynı modelle Sovyet bağlantısı kullanılarak PKK’ye uzanılmak isteniyor. Zaten Sovyetler Suriye’ye de, Lübnan’a da, Filistin’e de hakimdir. Sovyet halkasını iyi yakalarsak, o halkada TKP’yi ve TKP’nin, kendi ilişkileriyle PKK’ye uzanmak istediğini görürüz. Zaten Şener bu ilişkilere girmiş, Dilaver de tamamen giriyor. Böylece bunların Sovyet ilişkisini de TKP’yi de arkalarına almaları zor olmuyor. Zaten PKK içinde de epey itibarlı bir ad-ün sahibi olmaları söz konusu. Avukat (Hüseyin Yıldırım) Avrupa’da sosyal-demokratları ayarlamış, zaten onlar eldedir. Yani bunların NATO çerçevesinde kullanılmaları zor değil. Olof Palme gibi buna kafa tutanlar da katledilmiş. Ki onun da uluslararası boyutu var. Onun katli bizimle de, Kürt sorunuyla da bağlantılıdır. Çünkü Palme, Kürt sorununda NATO’ya ve sisteme alet olmayacak kadar onurlu bir insan. Vietnam’da da diğer ulusal kurtuluş hareketlerinde de bunu göstermiş. Muhtemelen İsveç’e dayanabiliriz. Ve Palme ile ilişkiler kötü olmayabilir. Bu nedenle O’nu bize yöneltmek istiyorlardı ve Palme bize tavır almadığı için o cinayet geliştirildi. Bu cinayet Kürtlere ve PKK’ye mal edilmek istendi.
1987’ye geldiğimizde Şener’in hazırlıkları vardı, Dilaver dışarıya çıkmıştı ve Avukatın da Avrupa’daki faaliyetleri yoğundu. Olağanüstü Hal bastırıyordu ve bunun karşısında bizim de gerilla hamlemiz vardı. 1988’in ortalarına geldiğimizde yine bizim genel karargahımıza geldiler. Halen hatırlıyorum, birisi “üç ay içinde duman olacaksınız” diyordu. Resmen “bu yeni gelişmelere uyun, sosyal-demokratlar, TKP ne istiyorsa o noktaya gelin; silahlı mücadeleyi bırakırsanız belki bazı haklar düşünülebilir” demeye getiriyorlardı. Ki, M. Ali Birand, “bazı kültürel haklar düşünülebilir, ama her şeyden önce bu gerillayı bırakın” demeye gelmişti. Mesaj buydu. Avukat bunu tehditlerle birlikte çok açık söyledi.
Kresky, -ki bu sanırım Yahudi kökenli ve İsrail İşçi Partisi’yle de bağlantılı birisi- “Gel sana Avrupa’da davetiye de aldık. Ortadoğu sahasını terk eder, orada yaşarsın” diyordu. Hatta Nargo May adında bir Fransız örgütüyle ilişki kurmuşlardı ve “helikopter bile var, dağda kamp da açmışız” diyorlardı. Hatta bir tanesi de Stalinci, kırk yıl Fransa adına çalışmış. Bu öyle radikal bir örgütmüş. Tamamen bir avlama örgütü olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bunlar da ’88’in ortalarına doğru bir yılda bizi tamamen bitirmeyi hedeflemişler. NATO işin içine bulaştırılmış. Sosyal-demokratlar elde edilmiş. Sovyetler Birliği’ndeki TKP eğilimi Türkiye’ye gelmiş ve tamamen sağlama alınmış, zindanda kontrol tamamen ele geçirilmiş ve Şener mutlak yönlendiriliyor. Dağdaki gerillada da buna benzer durumlar var. Agit’in şahadetinden sonra bu gruplar inisiyatifsiz kalıyor ve gerillayı fazla geliştirmiyorlar. Yine gruplar içinde bazı kuşkulu yaklaşımlar da var. Zaten gerilla, ’88’in ortalarına kadar fazla açılım göstermemiştir. Gerilla böyle bir kuşatılmışlık altında, 15 Ağustos Atılımı’na gelmeden neredeyse bitirilecek.
Nitekim Avukat, “APO gidicidir, biz Avrupa’yı ele geçirdik, zindan ve dağdaki bir çok eyalet de kontrolümüzdedir” diyordu. O zaman haklıydı; Amed örneğinde görüldüğü gibi bazı öğeler tamamen onlara çalışıyordu. Biz bunları o zaman gülünç bulduk. Fakat şimdi anlaşılıyor ki, o plan gerçekten kapsamlıydı ve o çağrıyı yaptıklarında bunu yürütecek güçteydiler. Nitekim buna bir de Almanya’daki tutuklamalar eklenince, geriye bırakılan, kontrol altındaki öğelere ve içerdekilere de açıkça “teslim olun, APO’ya karşı çıkın, sizi iki günde bırakırız” demişler. Bütün bunlar bu planın uluslararası boyutunu gösteriyor. Sovyetler ve Avrupa da kontrole almış. İçimizde de kontrol gelişmiş. Tabii bu dört dörtlük bir plandı. Peki, neden başarıya gitmedi? Bu, benim mevziiyi değerlendirme tarzımla bağlantılıdır. Eğer burada mevziiyi zamansız terk etseydim, örneğin Avrupa çağrısına uysaydım, yine 1986’dan önce KDP mevzilerine gitseydim, büyük bir ihtimalle ne kadar iyi çalışsak da, temel hata yapıldığı için kaybetme riski daha fazla olurdu. Temel taktik veya temel mevziiyi -tabii mevzii yalnız coğrafi anlamda bir yerde kalmak değil- doğru değerlendirişimiz ve bu konuda sabırlı olmamız planları boşa çıkarmıştır. Mevzilenme; örgütün ideolojik ve örgütsel çalışmalarının amansız sürdürülmesidir. En azından güvenliğimiz coğrafik olarak, emperyalizmin kontrolünde olmayan bir yerdedir. Bütün girişimleri direniş duvarlarına çarpıyor ve geri dönüyor. Boşluklar var ve biz sürekli onları değerlendiriyoruz. Dolayısıyla bu isabetli bir mevzii değerlendirmesidir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
6 Mayıs 1996
YORUM GÖNDER