ÖZÜ ARAYIP İRADELEŞEN VE SAVAŞAN KADININ ADRESİ
Neolitik dönemdeki yaşam bir su berraklığında kendi ana kaynağında çağlarken kadının yarattığı toplumsallık her şeye damgasını vurmuştur. Kadının aklında, yüreğinde, beyninde ve amelinde vücut bulan toplumsallık yaşamın anlamını en yalın haliyle ortaya koymuştur. Aradığını bulan bu kadim topraklar bire bin katıp en verimli sürecini yaşamıştır. Kadın ile toprak birbirinden öğrenmiş, birbirinden beslenmiş ve birbirinin olmuştur. Öze dair ne varsa kadının bağrında yeşermiş, toplumuna armağan etmiştir. Bu özlerden biri de toplumu bir arada tutan, diğer özlere can katan, tüm değerlerin hayatta kalabilmesinin garantisi olan öz savunmadır. Hiçbir canlı savunmasız en ufak yaşam ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz. Savunma varlık bilincinin temellerindendir. Aydınlığın sembolü olan kadının huşu içerisinde yaşamasını ve yaşatmasını sindiremeyen erkek aklı, kadını savunmasız bırakabilmenin mücadelesini en değme yöntemlerle uygulamaya geçirmiştir. Her yöntem kadının savunmasına bir darbe niteliğinde olup, yaşamdan izole etme harekâtına dönüşmüştür. Demir kafese kapatılan, nefes alıp veren bir canlıdır sadece o. Savunmasız kadın her şeyi ile köle olmaya adaydır artık. Emre amadedir her koşul altında. Kadına ait olmayan bu kara tarih, kadınsız bir adım bile atamazken kadının her şeyini iğdiş ederek kendi saltanatını ilan etmiştir. Toplum kadın şahsında erkek aklıyla terbiye edilip, dizayn edilmiştir. Ölçüler, algılar, istemler, tutumlar, ilgiler ve bir çok olgu ‘fatih’ ellerinde şekillenmeye tabi tutulmuştur. Kadının itaatkârlığı toplumda erdem olarak görülür. İtaat eden kadın akıllı, becerikli, söz dinleyen, namuslu, işe yarayan kadındır. Kadın hakkında alınacak tüm kararlar, yapılacak tüm tasarruflar, giydirilecek tüm kılıflar amenna deyip geçilmesi gereken ayet niteliğindedir. Aynı zamanda kadınlar boynundan büyük işlere karışmamalıdır. Çizilen çerçevenin dışına çıkmaya yeltenen her kadın bedeller ödemeye kendini hazırlamalıdır. Bu kördüğüm içerisinde kıvranan kadın kaderine razı olup belirlenen toplumsal ilişkilere göre yaşamını idame ettirmek zorundadır. Gerisi namussuz olarak yaftalama, ötekileştirilme, yeri ve zamanı muamma olan celladın ölüm darbesini yemedir. Kadına yapılanlar her zaman müstahak olarak belletilmiştir. Kadına bahşedilen sonsuz cüceleşmedir. Cüceleşen kadın yüceleşen eril zihniyeti besleyecektir. Çünkü kadın ne kadar küçülürse erkek o denli tüm benliğini en zirvede yaşama arzusunu tadacaktır. Kadına has duygu ve düşüncenin açığa çıkması demek sistem açısından en büyük tehlikedir. Ha düşünen kadın, ha eline silah kuşanan kadın. Sevgi ve aşkın özü çoktan unutulanlar arasında yerini almıştır. Öğretilenler ve alışkanlıklar yaşamda tutunabilmek için aşk sosuna bandırılmış birer hayal ve beyhude uğraşlardır. Hepsinin özünde yatan daha fazla kadını himaye altına alıp, alabildiğine sömürmektir. Sömürülen kadından arta kalanlar kimsenin işine ve dişine yaramaz olur. Bir paçavradan farksızdır. Ancak silikte olsa, parçalı da olsa kadın cephesinde bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadele gelişmiş ve kadın kendini tüm gerçekliğiyle günümüze kadar getirmiştir. Büyük ve tarihsel düşüşten kurtuluşu sağlamanın yolu sağlam bir düşünceden, köklü bir öz savunmadan, iradeli bir örgütten, çelik gibi bir ordudan geçmektedir. Bunun koşulları en iyi Kürdistan’da karşımıza çıkmaktadır. Kürdistan toprakları her konu bakımından zenginliği, çeşitliliği ve verimliliği bağrında taşırken bu topraklarda yetişen insanlar da bu özelliklerden nasibini almışlardır. Erkek egemen zihniyetinin bu görkemli hazineye saldırmasıyla başta kadın olmak üzere tüm toplum adeta dumura uğramıştır. NAN’nın yaratıcısı, büyüteni, koruyucusu ve dağıtanı gözü gibi baktığı en asıl becerilerinden resmen men edilmiştir. Büyük kaybeden kadın büyük kazanabilmek için her şeyi karşısına almak zorunda kalmıştır. Beş bin yıllık egemen zihniyetin sınırsız ideolojik argümanları kadının tüm enerjisini hapsederken; lotus çiçeği gibi en beklenmedik yerde yeşererek umut ışığını yakmıştır. Işığın esaslıca kaynağı Reber Apo’nun kayıtsız şartsız kadın özgürlüğüne olan inancı ve tutkusudur. Zihinlerdeki tüm zayıflıklar, gerilikler, baskılar, horlanmalar, güçsüzlükler ve daha nice kadına ait olmayan ama kadına farz sayılan kodlamalara karşı tek başına kimi kamusal hakları kazanma mücadelesi vererek erkek aklın önüne geçilemez. Derin, köklü ve kapsamlı bir şekilde ele alınıp içeriğe kavuşturulmalıdır. Kadının bin yıllarca çektiği sancıya birçok kişi kulak verse de tek bir yönden ele almaları, esas meselenin özüne inememeleri, farklı kulvarlardan soruna bakmaları ya da tahlil güçlerinin darlığı bir türlü kadının acılarını dindirememiştir. Buna adeta dur deyip mücadele sistemini oluşturan Önder Apo kadına yeni bir yaşam bahşetmiştir. 80’li yılların arifesinde Apocu hareket bir güneş gibi doğarken kadınların yüzünde ve yüreğinde donan tüm köklü duygular yavaş yavaş açığa çıkmaya başlıyordu. Kadınlar kendilerinden bir parça gördükleri dergâha doğru adımlarını attılar. Bir kez adımlar atılmaya dursun hele bir de kıble belli ise su akar yolunu bulur misali akınları kimse durduramaz. Çünkü o yolda yılların yitirilmişliğe, tükenmişliğe, sindirilmişliğe ve kaybolanlarına karşı bir umut, bir direnç, bir serzeniş, bir arayış, bir başkaldırı vardır. İşte bu başkaldırının ete kemiğe bürünerek, form kazanma mücadelesinde kilometre taşı rolünü oynayan 15 Ağustos en çok kadını etkilemiştir. O koşullarda Heval Agit’in kadına verdiği değeri ve güveni bahsetmeden geçmemek lazım. Feodal nüvelerin ağırlıkta olduğu özellikle kadının hiçe sayıldığı, dikkate alınmadığı, renginin karartıldığı bir atmosferde Heval Agit’in böyle bir düzeyde görüşe sahip olabilmesi başlı başına devrim niteliğindedir. 15 Ağustos eyleminde Havva arkadaş şahsında kadınlarda eylemin hazırlığında rol oynamış; gericiliğe, zorbalığa, itaate, baskıya ve haksızlığa doğru yöneltilen namlunun yönünü egemenliğe doğrultmuştur. İlk sıkılan kurşun en fazla kadınlardan çalan zihniyete yöneltilmiştir. Birçok kadın evlerinde artık başka dünyaların mümkün olduğuna yönelik hayaller kurup devrime hizmet edebilmenin telaşına kapılmıştır. Her ne kadar siyasi ve askeri anlamda bilinç zayıflığı olsa da değişime olan inançları onları bu mücadelenin içerisine sürüklüyordu. Tarihinden, toplumundan ve özgürlüğünden olan kadınlar müthiş bir uyanma haliyle örgütlenmenin safını tuttular. Bu kıpırdamanın sonuç alabilmesi için bir örgütlülüğe gitmekten başka çarenin olmadığını en derinden mukayese eden Önder Apo 95 yılında YAJK örgütlenmesine gitmiştir. YAJK örgütlenmesi tarihi değerler üzerinden kendini var etmiştir. Bilinç yoksunluğunu, irade düşüşünü ve kişiliğin parçalanmasını aşıp bilinci, iradeyi ve sistematikliği geliştirmeyi her şeyin önüne koyarken ve kadronun tüm enerjisini buna yöneltirken fikir-zikir- eylem pratiğini güçlü kılmak için en olması gereken yol olarak tercih edilmiştir. Hem bilimsel hem moral bir değer olarak YAJK hayati bir örgütleme olarak görülmüştür. Toplumsal hastalıkların tedavi aracı rolünü oynamıştır. Mevcut statüko içindeki yaşamın yürütülemezliğine cevap niteliğinde yerini almıştır. Siyasi ve askeri çıkmazları aşmanın adresi olmuştur. Yaşamı saygılı hale getirip, güzel kılmak için ciddi bir savaşın verilmesi gerektiğini kendine ilke edinmiştir. Erkek zihniyetinin tüm tehlikeli yaklaşımlarına karşı sonuna kadar yükselen, sonuna kadar savaşan, sonuna kadar özgürlük için çırpınan cesaret ve fedakarlıkla ilerleyip ve örgütlü gücü kendine en büyük alternatif olarak görmüştür. Savaş son derece yoğun ve detaylarla dolu. ‘Bir yerde hep erkek ordusu varsa orada tam ezilmiş kadın gerçekliği söz konusudur’ diye belirten Önder Apo kadının izlemesi gereken rotayı çizmiştir. Kadınlar artık babalarına, kocalarına ya da abilerine ait değiller kadınlar kendi geleceklerini yaratabilmek için, kendi olma savaşını vermek için kendi özgün örgütlenmeleri içerisinde kendi tarihini yazmaya girişmişlerdir. Tüm fiziki, fikri ve ruhi zorlanmaları güzelliğe, doğruya, iyiliğe dönüştürüp özgürlükle taçlandırmak için Önder Apo’nun çerçevesini koyduğu ideolojide kendini eritmesi gerektiğinin farkındadır. İdeoloji olmadan, parti olmadan, örgüt olmadan, ordu olmadan sistem karşısında kalıcı ve etkili mücadele vermenin koşulları yoktur. Kadın Hareketi her geçen gün büyümeye ve meyve vermeye devam etmektedir. Farklı formlar farklı örgütlenmeler Kadın Hareketinin amacı ve hedefinden koparmamıştır; tam tersi amaçta ve hedefte büyümeyi olgunlaşmayı beraberinde getirmiştir. YAJK örgütlenmesinden YJA-STAR örgütlenmesine geçişteki o kocaman destansı tarihi tüm ayrıntılarıyla anlatmak şüphesiz bu makalenin kapsamını aşmaktadır. En iyi bilmemiz gereken Kadın Kurtuluş İdeolojisi, Kopuş Teorisi ve Erkeği Dönüştürme Projesi’ni hayata geçirebilmek için tabiri caizse köprünün altından çok suyun akıp geçtiğidir. Çizgi savaşımını her koşul altında vermek, çizgi temelinde kendini davaya yatırmak Önder Apo’nun paradigmasında hâkimiyet istemektedir. Sözün lafın kısası Apocu bakış açısı gerekmektedir. Disipline, askerliğe, orduya, komutanlığa, savaşa karşı Apocu bir tarz ile yaklaşmak kuşkusuz başarıyı da kendisiyle birlikte getirecektir. Çünkü orada demokrasi, politika, ahlak, eşitlik ve özgürlük ilkeleri mevcuttur. Bu ilkeleri en doğru tarzla tutturup yaşama geçiren ve ihanete kol gezdirmeyen Dersim’in yiğit kızı olan Beritan yoldaş köklü bir miras bırakarak binlerce kahramanın yüreğinde taht kurmuştur. Kadın ordulaşmasının fitilini yakarken, kadın komutası nasıl olması gerekir bunu somut bir şekilde kendi pratiğinde göstermiştir. Havva’lardan, Bese’lerden, Azime’lerden, Çiçek’lerden, Narin’lerden, Delal’lerden ve daha nice birbirinden eşsiz yoldaşların kadın ordulaşmasına bıraktıkları şimdi özelde her bir kadın yoldaş için paha biçilemez değerdedir. Çünkü içerisinde kadının kendisi olma savaşımı vardır. YJA-STAR’da militan olmak ile komutanlık arasında özde hiçbir fark yoktur. Komutan en fazla hizmet edendir. Yaptığı her işi aşk ile zevk ile yapandır. Kendini ve toplumunu korumak için öz savunmasını her şeyin önüne koyup Devrimci Halk Savaşını geliştirmek için tüm benliğini ortaya koyandır. Yılların intikamını örgütlülüğüyle, özgünlüğe yüklediği anlamıyla, eylemiyle alandır. Görev insanıdır. Amaca ve hedefe bağlılıktaki gözü pekliği ön plandadır. Hem kendisini hem de yoldaşlarını yetiştirmekten mesuldür. İdeolojiyi hayata geçirmekten ve var olan ideolojik sorunlara çözüm üretmekten sorumludur. Düşman bilincini en yüksek düzeyde tanıyıp her anını düşmanla yaşayandır. Bir komutan çağın yeniliklerini dikkatlice takip edip ona göre yolunu çizmeyi bilendir. Yeniliklere açık oldukça yaratıcı özelliklere kavuşacağının bilincindedir. En iyi dinleyici ve uygulayıcıdır. Tereddüt yaşamaz, ikirciklik yoktur ve muğlaklık yaratmaz. Net ve açıktır. Ne konuştuğunun, ne yaptığının farkındadır. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etme özelliğine sahiptir. Politik görevleri en titiz bir şekilde yerine getirendir. Yoldaşlık ilişkilerinde geliştiren, büyüten, öğreten, sorgulatan kısacası hakikatten aldığı payı dağıtandır. Düşüncede esnek ve farklılıkları göz ardı etmeyendir. Toplayan ve toparlayandır. Objektif yaklaşım tarzını her zaman kendine esas alır ve adaletli olmaya özen gösterendir. Her yapıda, her kapasitede olan insanlara karşı sorumluluk duygusundan ötürü her şeye cevap pozisyonunda olandır. Bütünsellikten kopmayandır. Amansız mücadelenin peşinde koşup muazzam bir örgütlenme gücüne erişen ve eylem gücünü oluşturandır. Her kadının kendini bulacağı bu mirasın içerisinde yer almanın onurunu ve gururunu yaşamaya davet ediyoruz herkesi. RAPERİN |
YORUM GÖNDER