HALKLARIN ÖZGÜRLÜK OLASILIĞI: ÖZEL SAVAŞ
Tarihte oldukça barbarca ve özgünce geliştirilen Türk egemenlik sistemi ve onun Orta Asya’dan Ortadoğu’ya, oradan da Anadolu’ya geçişi; özellikle Ortadoğu’daki büyük uygarlıkların geriletilmesinde, dolayısıyla halkların çözülüşünde, uluslaşmamasında, toplumsal olarak giderek tükenişinde en temel sebeptir. O da alttaki Türk halkı açısından da geçerliliği vardır. Çok ilkel, ilkel toplumun o barbarlık sürecinden başlayan sadece talanı, çapulculuğu esas alan bir ideolojiyle başlayan ve İslam’ın da yayılmacılığıyla bunu birleştirip önce Selçuklular, daha sonra Osmanlılar ve günümüzde de Kemalizm eliyle yürütülen halkların soy kimliklerine karşı yürütülen bu büyük savaş, en son Kürtlerde yoğunlaşmıştır ve onu tarihten tümüyle silip kendine göre bir kez daha Ortadoğu’da kalan diğer halklar üzerinde de etkili olmaya çalışmakta.
Bunda okyanuslar ötesinden ABD’yi arkasına almak ve onun Ortadoğu’daki vurucu-kırıcı İsrail’le birleşip en böyle bir kez daha bu sefer Batı‘dan emperyalizmin ideolojik ve günümüzde tabii insanlık üzerindeki en büyük tehlikesinin en büyük vurucu gücü gibi bir yayılmacılığı esas almakta, çok silahlanmakta, çok saldırganlaşmaktadır. Ve gerçekten belki de günümüz dünyasının en halk karşıtı bir baskı rejimi olarak birinci sırada rol oynamakta ve onun karşısında da en temelde Kürt sorunu durmakta. Kürt sorununun çözümüne yönelik attığımız adımı PKK’yi, PKK’lileşmeyi onun özgürlük savaşımını her tür yöntemle boğmayı ve bu temelde hem sosyalizmin en iddialı örgütünü tasfiye etmek kadar, onun şahsında halkların kalan özgürlük umutlarını da tüketmeyi büyük bir görev bilerek yüklenmektedir.
Çok genel anlamda özelliği böyle olan bu özel savaş rejimi, şüphesiz derin çelişkilerle karşı karşıya olmak kadar esas aldığı ideoloji, politikalar ve çarpıcı uygulamaları bütün yönleriyle değerlendirilmeden ve en önemlisi de buna karşı yürütülecek mücadeleyi ideolojik olduğu kadar pratik yönleriyle çok sağlam esaslara indirgemeden karşı çıkmak, hele hele başarmak, çok zordur.
Yıllardır bu özel savaş rejimini çözmeye, çözümlemeye çalışıyorum. Sıkça güncelleştirilmiş biçimleriyle de onu daha anlaşılır kılmaya özen gösteriyoruz. Bu, şunun için büyük önem taşıyor; bir savaşı verenler karşısına aldıkları savaş gücünü tüm yönleriyle tanımadan ona karşı etkili taktikleri ortaya koyamadıkları gibi vahşice kurbanı olmaktan da kendilerini kurtaramazlar. Çok somut olarak söylenmek istenirse; hem çok ideolojik ve hem politik, örtülü olduğu kadar açık, kültürel-moral düzeyi tümüyle kapsamına aldığı hatta dini, sporu, sanatı bütünüyle özel savaşımın bir gizli örgütlenmesi gibi dayatması ve tüm bu örtü altında çok acımasız işkenceli askeri şiddetin sınırsız, hatta kendi devletinin içinde bile bir çeteleşmeyi bütün bir hukukun kurallarını çiğneyecek bir biçimde yaygınlaştırılması, ne tür bir özel savaşın örgütlendiğini çok tehlikeli bir biçimde ortaya koymaktadır. Hatta dünyanın bile hem anlamakta güçlük çektiği, hem de “Nasıl oluyor” sorusuna hayretlerle veya öfkelerle, -ki buna müttefikleri de dahil- son derece tehlikeli buldukları bir şiddet rejimiyle karşı karşıya olduklarını görmeleri söz konusudur. Kendini derin devlet biçiminde oldukça örgütlemek kadar, kural tanımayan çeteleşmeyi de bizzat bu derin devlet geliştirmektedir.
Derin devletten kastedilmesi gereken; yüzeydeki devletin ötesinde, gizli, komplolu, çok şaşırtıcı, anlaşılmasının bile çok güç olduğu bir perdeleme altındaki devlet olarak anlaşılmalı. Yine her tür kanun dişi örgütlenmelerin bizzat kendi hukukuna teşkil eden birçok kuruluşu devreye sokmak kadar, son derece demokratik gibi görünen çok sahte sağı-solu ortaya çıkarması, hatta siyasetle çok ilişkili olmayan sporu, dini, sanatı çok etkili bir biçimde örgütlemesi, toplumu etkileyebilecek her tür kişileri, kurumları örgütleyebilmesi ve neredeyse bütün bir sivil toplum önde gelen kurum ve kişiliklerini de özel savaşın öncü güçleri olarak devreye sokması; ruhları, beyinleri ki bu üniversiteleri hiç ihmal etmemek gerekir en önemli bir vurucu güç olarak üniversitelerin prof’larını özellikle devreye sokması, bunların öncü saldırı kolları halinde toplumun tüm yüreğini, beynini felç etmesi yani büyük bir ideolojik hakimiyet ve onun sonucu halkta çöküntü yaratması söz konusudur. Neredeyse en yoksul bireyi bile ideolojik olarak örgütleme; yani özel savaş rejimine bağlaması, bütün direnç noktalarını kaybetmesi ilk çağ kölelerinden daha beter, tepkisiz bir duruma sokulması, hatta destekler konumunda durması çok ince şovenist yöntemlerle ve böylece de muazzam aleyhine çalışan bir rejim olmasına rağmen toplumun tepkisizleştirilmesi, belki de ilk defa hiçbir ülke pratiğinde görülmemiş bir biçimde Türkiye toplumunda gerçekleştiriliyor. Olağanüstü çelişkiler bu yöntemle tersinden çözümleniyor, yani özel savaşın hizmetinde kullanılıyor.
Bu tip savaşta açık askeri zor aslında ikinci planda kalıyor. Asil şiddet örtülüdür, ideolojiktir, kültüreldir, duygulardadır. Bu çözümlenmeden aslında bireyin kendini kurtarması bile mümkün değildir. Dolayısıyla bu tip özel savaşların ideolojik ve öncelikle politik olarak çözmek, yine bireylerde içselleştiği duygularda yakalamak büyük önem taşıyor. Eski dönemlerdeki şiddete pek benzemiyor. Çıplaktır ve açık uygulanır. Türk özel savaşımı bütün toplumla çeliştiğini çok iyi bildiği, dolayısıyla bu toplum tarafından mutlak aşılması gerektiğinin derin korkusu içinde olduğu için, ideolojik hegemonyayı sınırsız geliştiriyor. Aslında doğal olarak bu tip özel savaş rejimlerinin bir yıldan daha fazla uzun ömürlü olmaması gerekiyor. Hele savaş halindeyken ama hem tarihi, hem emperyalizm-Siyonizmle olan ilişkisi ve yine halk karşıtı durumu onu çok şiddetli bir korkuya ve böylece çok kapsamlı hiçbir toplumda ve dönemde görülmemiş yöntemleri geliştirmeye zorluyor. İşin karmaşıklığı burada ve bireyde esasta kurşunla değil de, din, spor, sanat tabii bunlar kurumdur, bunların daha da arkasında çok tehlikeli, ideoloji de diyemiyoruz, güdülerin ayaklandırılması ve hiç bir doğruya halklar adına hatta sınıflar adına sahip olunmaması, halkların elindeki, sınıfların elindeki doğruların egemenlerin bizzat kendi canlarına okuyanların doğruları olması çok geliştirilmiş ve özümsettirilmiştir. Böylesine dikkat çekici bir özelliği söz konusudur.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
1 Nisan 1998
Devam edecek
YORUM GÖNDER