SALİH KANDAL VE SİVEREK DİRENİŞİ (16.BÖLÜM)
Salih arkadaş ilkokul öğretmeniydi. Ağrı’da öğretmenlik yaparken tanışmış, örgüte katılmıştı. Zaten Hilvan gençliği hep katılmıştı.
Uzun boyluydu, iyi bir ajitatördü. Kürtçesi iyiydi. Propaganda ve ajitasyonu güçlü, etkileyiciydi. Hilvan direnişinde çok önemli rol oynadı. Direnişten sonra, Hilvan’ı yönetiyordu da. Hilvan komitesinde hem güvenliği sağlıyor hem örgütsel işleri yürütüyordu. Bütün işlerde vardı. Böyle bir tabancayı bağlıyordu, açık silah taşıyordu. Çok güven vermişti arkadaşlara, halka. Öyle bir güven vermişti ki sanki Salih’e hiçbir şey olmaz!
Diğer yandan Bucak’a dönük eylem, bildiriden daha fazla basında yer aldı. Bütün büyük gazeteler manşet attılar “PKK savaş ilan etti” dediler, “meclis saldırıya uğradı” dediler. Milletvekiliydi Celal Bucak, AP iktidardaydı. “İktidar Partisi milletvekili vuruldu” dediler. Günlerce basın yazdı. Bildiri ile duymayanlar, basınla duydular. PKK’nin çağrısı bütün topluma, Türk ve Kürt toplumuna bu biçimde ulaşmış oldu. Yankısı büyük oldu. Her yerde tartışılır hale geldi. Yeni bir Kürt isyanının başladığı tartışıldı, değerlendirildi. Çok geniş bir biçimde Türkiye’nin çeşitli çevreleri tartıştılar. Tabii Kürt toplumu kendi içinde tartıştı. Herkes bu durumu gördü. Büyük bir yankı yaptı.
“Apocular çıkmış, PKK kurulmuş, yeni isyan başlamış, savaş başlamış yeni bir Kürt savaşı oluyor” diye yurtsever toplumsal kesim içerisinde çok büyük bir yankısı oldu.
Urfa, Mardin, Botan’ın bütün alanlarında, yine Diyarbakır, Batman üzerinde çok yoğun, yaygın bir etki yaptı. Halk içerisinde dilden dile dolaştı. Siverek savaş alanı ilan edildi. “Siverek’te savaş var, savaşı destekleyelim” diye silah toplayıp gönderenler oldu, “biz de gidip biraz savaşa katılalım” diyenler oldu.
Önceden öyleydi. Güney’deki KDP savaşı da biraz öyle algılanmıştı. Aşiret savaşı. Çoğu zaman Mardin’den, Botan’dan, Amed’den eşyalar topluyorlar, kamyonlarla Güney’e getiriyorlardı. KDP savaşını da Kuzey halkı beslemişti aslında. Öyle Güneylilerin herhangi bir yiyecek, içecekleri bile yoktu. Yine onlarca, hatta yüzlerce insan zaman zaman gelmiş peşmerge olarak savaşmış, geri dönmüşlerdi. İsyana katılımı öyle algılıyorlardı.
Siverek’te de yeni bir isyan başlamış, o halde yurtseverlik görevi olarak “öyle davranabiliriz” diye bir gidiş oluyordu. Özellikle Mardin tarafından böyle bir yaygınlık çok gelişti. Siverek direnişi ve parti ilanı partiyi bütünüyle halklaştırdı. Kürt toplumunun bütün kesimlerini açtı. Kadın-erkek, genç-ihtiyar bütün kesimler partiyi duydular ve partiye katılımı öngördüler. Öyle bir halk hareketi etkili bir biçimde gelişti.
‘79 yazı ve güzünde kitle hareketimiz çok büyük bir yükseliş kazandı. PKK direnme çağrısı yapmıştı, toplum çağrıya “evet” dedi. İlk serhildana kalkış, büyük bir halk hareketi haline gelme o zaman gerçekleşti. Çeşitli tarafsız kalan veya tereddüt geçiren kesimler bu gelişme karşısında PKK’den yana tavır aldılar, büyük cesaret, güç aldılar. PKK’ye katıldılar.
Dolayısıyla gerçekten de ilk büyük halk, serhildan hareketi PKK’nin kuruluşu ve Siverek mücadelesinin ilanıyla bu biçimde gelişme gösterdi. Öyle ki köyler, evler, mıntıkalar örgüte açık hale geldi. İstediğin yere girip-çıkabilirsin, istediğin imkanı kullanabilirsin, öyle bir düzey kazanıldı. Mardin’de Derik, Kızıltepe, kısmen Nusaybin, Urfa’nın hemen hemen bütün alanlarında, Bucak’ın etkisi dışında olan alanlarda böyle bir şey oldu.
Parti adaylarımız Ceylanpınar’da, Batman’da belediye seçimlerini kazandı. Birçok sendikanın Batman’da, Urfa, Antep’te yönetimi ele geçirildi. Bürokratik kesimlerin, memur öğretmen çevrelerin önemli bir kesimi partiye sempatizan hale geldi. Daha önemlisi halka, köylülüğe açıldık. Bir savaş çağrısıydı, gerçekten de savaşmaya hazır bir halk olduğu, savaşabileceği ortaya çıktı.
Önderlik “Bu halkı direnişe çekmeliyiz. Yaşam gücünün var olup olmadığını denemeliyiz. Yoksa böyle kendine de herkese de zarar veriyor” dedi. Çağrıya halk “ben direnebilirim” yanıtını aslında vermiş oluyordu. Bütün imkanlarıyla partiye destek veriyorlardı. Direnişe destek verme kararını belirtiyorlardı. Ama bir şart gerekiyordu; öncülük. Öncülük olur, örgütler o insanları yürütürse bu olabilirdi. Eğer gerçekten yeterli bir öncülük olsa, o gücü örgütlemeye çekebilseydi
Urfa’dan alınan destekle daha ’80-‘81’de Mardin’den Diyarbakır’a Batman’dan Botan’a doğru büyük ordular kurulabilirdi. Binlerce kişilik gerilla ordusu kurmak işten bile değildi. Yani Siverek için öngörülen gerçekleşebilirdi. Potansiyeli vardı. Ama işte onu gerçekleştirecek bir sistem, örgütlü öncülüğe ihtiyaç vardı. Bu olmadığı için süreç öyle gelişmedi. Yoksa halk katılmadığı ve destek vermediği için gerillanın hızlı bir biçimde gelişimi Siverek direnişinin bir gerilla hareketine dönüşmesi gerçekleşmedi değil. Öncülük edilemediği için olmadı. Öncülük edilebilse, mücadele doğru yürütülebilseydi istendiği düzeyde bir gerilla gücü eğitilip örgütlenebilir, Kürdistan coğrafyasına mevzilendirilebilir ve kesintisiz bir biçimde şehirden kıra, dağa çıkış siyasi mücadeleden gerillaya geçiş ve gerilla temelinde halk savaşını geliştirme mümkün olabilirdi. Dışarıya ihtiyaç kalmadan, dış desteğe fazla dayanılmadan da eğer iyi bir öncülük yapılabilse, içeriden yürüyebilirdi. Yani bu konuda halk desteğinde bir kusur yoktu.
Ama düşmanın saldırıları yoğundu. Sıradan bir yaklaşım içerisinde değildi, ezmek için her şeyi yapıyordu. Diğer yandan ise düşman gerçeğini de bilen, halkı eğitip örgütleyebilecek, ona komuta edecek bir parti ve gerilla öncülüğüne kesinlikle ihtiyaç vardı. Olmayan bu oldu. Onun için süreç o kadar uzadı, gerilla çok geride kaldı, 12 Eylül darbesi öyle geldi.
DERLEME (PKK TARİHİ DERSİNDEN)
YORUM GÖNDER