ÖNDERLİK GERÇEĞİ-17.BÖLÜM
Esas büyük direniş o noktada ortaya çıkıyor. Sistemin içinde ve onun midesinde erimeme. Bu anlamda ruhunu satmama en temel Önderlik özelliğidir. En belirgin özelliğidir. Öderlik “ben ruhumu satmam” diyordu. Ruh tanımı yapılabilir. Ne ile tanımlayacağız ruhu? Ruhsallık nedir? Ruhunu satmamak giderek daha somut, daha çarpıcı olarak onurunu satmamak anlamına geliyor. Kendine ihanet etmemek anlamına geliyor. Kendisi olarak kalmak ya da kendisini bulmak anlamına geliyor. O doğrultudaki çabayı da anlatıyor. Önderlik kendisi olmayı başarabilen insandır. Kendisini tanımayı, evreni anlama çabası içerisinde ele alan kendini tanıdıkça evreni, kendini tanıdıkça evreni tanıyan insandır. Bu açıdan da birçok yöntemi iç içe kullanıyor. Buradan varmak istediğim sonuç nedir? Kim ne derse desin, Önderlik asla hiyerarşik ve devletçi sistemin içine girmedi. Ona özendi tabi yani içeriği belki şey etmedi ve dedi ki: “Yüz yılın hatırına bazı şeyleri yaptım. Ordu da kurdum. Onun için şiddet, savaşta geliştirdim, hatta devletleşmede epey yol aldım hatta öyle bir noktaya geldim ki kendi kişiliğime dönüp baktığımda, kişiliğimde anlam aşınması yaşadığımı da fark ettim. Ama öyle bir noktaya gelmişti ki artık geriye de dönemiyordum. Neden? Aslında devletleşme atına binmiştim, o doğrultuda epey yol almıştım oradan geriye dönmekte epey zor geliyordu. Ama bir şeyi de fark ettim. Anlam aşınmasını en çok bu dönemde yaşadım ve insanların karşısında devletleştikçe kişiliğim, büyükçe devlet kişiliğinin özelliklerini daha belirgin bir biçimde yansıttıkça karşımdaki insanların daha çok küçüldüklerini, daha çok ikiyüzlü hale geldiklerini, basitleştiklerini fark ettim.” Demek ki devletleşme ile amaçlara gidilmiyor. Devletleşmek kişiyi kendi amaçlarına ulaştırmıyor, ondan uzağa düşürüyor.
Önderlik bunarı 96’larda fark ediyor. Ama yine de bir ürkeklikte denilebilir, vardır. Geriye dönüp yeni bir yol arayışına çok çok fazla yönelmiyor. Ama hiç yönelmiyor denilemez. Yeni bir yol arayışına girmek mevcut yolun yol olmadığını, yanlış olduğunu kabul etmekten geçiyor. Önderlik bunu yapmıyor. Bunu Önderliğe yaptırtan 9 Ekim komplosu ve sonrasındaki gelişmelerdir. Artık Önderlik orada, o noktada bir şeylerin iflas ettiğini söylüyor. Nedir bunlar? Atina, Moskova, Roma üçgeni ve bu üçgende yaşadıkları yine Avrupa’daki kapitalizmin duruşu bu mücadeleye karşı duruşu, onun gibi kendi kâr ve çıkar hesaplarından başka bir şeyi düşünmeyen karakteri, bütün bunların temel özellikleri ve bu yaşadıkları Önderliği şu sonuca götürüyor: “Ben bu dünyanın insanı değilim. Maceranın sonu gelmiştir.” Belki de Önderliğin Roma’dan çıkış nedeni de budur. Önderliğin onu fark etmesi ve kapitalizm dünyasına alışamaması, ben buna alışamazdım, bu dünya alışamazdı maceranın bu açıdan sonu gelmişti, onun dışına çıkmak, onla bağlarını tekrar kesmek. Halbuki öncesinde ne var? Önderlik sorunu sistem içerisindeki çelişkilerden yararlanarak çözmek istiyor. Şöyle bir mantık ve düşünce tarzı var Önderliğin. Tüm modern sorunlar kapitalizm kökenlidir. Çözümü de ancak oradan gelişir.
Aslında Kürdistan’da yaşamak sömürgecilikte, batı kökenlidir. Çünkü Kürdistan’ı sömürgeleştiren statükoyu ortaya çıkaran Batı Avrupa’dır. Ortadoğu’ya statükoyu o çizmiştir. Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesi de bunun eseridir. Dolayısıyla modern bir sorudur. Çözümü de bu modern sistem içinde aranmak durumundadır. Daha sonrasında Avrupa’ya çıkışı dediği maceralı süreç Önderliğe bunun doğru olmadığını kanıtlıyor. İflas esas itibarı ile daha Önderlik yakalanmadan önce oluyor. Gerisi 15 Şubata kadar giden süreçtir. 15 Şubat sonrası daha farklı bir dönemdir. Gelinen nokta nedir? Bir uçurumunun kenarıdır. Önderlik zaten ona söylüyor. Önderlik felsefesinin temel ilkesi veya onunda esas aldığı felsefenin özelliği, kanatlanmanın ancak uçurumların kenarında olabileceğidir. İnsan ancak uçurumun kenarına geldiğinde kanatlanır. Tehlike anında insan büyür, bütün görkemli cevherlerini açığa çıkarabilir. Önderlik bunu yapıyor. Kanatlı düşünme süreci başlıyor Önderlikte. Müthiş yoğunlaşma ve insan gerçeğini daha iyi kavrama, sistemin bütün özelliklerini tümüyle kavrama ve gerçek esas itibarı ile orada yakalanıyor. Temel şey neydi? Bunu çözdük… Aslında bir bütün olarak hiyerarşik olarak ve devletçi sistem toplumunun çözümü, onun bütün özellikleri çözümü ve aşılması yeni bir sistemin ortaya çıkışının da zeminini ortaya koyuyor. Önderlik bunu başarıyor. Bu dönem bir tüm insanlık için bir çözüm dönemidir. Öncesi bir arayış dönemiyse eğer bu süreç bir çözüm dönemi olarak değerlendirilebilir.
Önderliğin Urfa Savunması’nda şöyle bir cümlesi var, ona yakındır: “En büyük savaş, anlayış savaşıdır. Anlayış savaşı da eşyanın özündeki süreci bir çırpıda anlayabilecek duruma gelebilmektir.” Eşya: Şeyler, olgular, dünyadaki olgular, görünür veya evrensel düzeydeki, atom altı dünya da her olgunun özündeki düzeni, işleyişi anlayabilmektir. O açıdan Önderlik diyor ya “Artık öyle bir noktaya geldim ki, öyle bir yoğunlaşma yakaladım ki benim için artık taşların bile bir dili var. Her şeyin dilinden anlayabiliyordum ve gelişmenin şifresini de çözdüğümü söylüyordum.” Temel nedir? Temel genel evrensel oluşumun bir parçası, o zincirin, evrendeki evrenin bir ürünü olarak ortaya çıkan insan toplumunun da giderek doğru temelde çözümü ondaki sapmanın ortaya çıkışı ondaki toplum tanımıdır. Bu noktada Kürt toplumu çok büyük önem arz ediyor. Önderlik şunu belirtiyor: “Ben daha başından beri Kürt toplumunun hayati toplum tanımına veri teşkil edebilecek özellikler taşıdığının başından beri farkındayım. Eğer bir toplumu doğru tanımlamak istiyorsan, toplumu doğru tanımlamanın verilerini Kürt toplumunun içinden çekip çıkaracaksın. Ne kadar dağılmış olursa olsun, ne kadar parçalanmış olursa bu böyledir. Bu, İmralı sonrasında ulaştığım bir sonuç değildir. Çok eskiden beri bunun farkındaydım.” O açıdan Kürt toplumu büyük önem taşıyor. Kürtlere kaynaklık eden Neolitik Devrimin yaratıcısı olan topluluklar var. Bunlar Kürtlerin kökeninde bulunuyor. Bu gün Kürt halkının kökeni buraya dayanıyor ve kök kültür olarak neolitik kültürü temsil ediyor. Neolitik kültür sıradan bir kültür değildir. En temel insanlık kültürüdür, insanlaşma kültürüdür. O zaman doğru insan tanımı, doğru toplum tanımından geçiyorsa, bütün doğal toplumun sürecinin zirveleşmesi olarak Neolitik Devrime, o topluma, onun özelliklerine geliyorsunuz. Bununda zirvesinde, zirveleştiren olgu olarak Kürt gerçekliğine bakıyorsunuz. Burada doğru toplum tanımını ortaya çıkarıyorsunuz.
Bundan dolayı Önderlik şunu söyledi: “Geçek anlamda Kürdistani olan aynı zamanda evrenseldir.” Temel insanlık değerine damgasını vuran budur. Neolitiğin yaratıcısı Kürt toplumudur, Kürtlerin kökeninde yer alan topluluklardır. Ama yaratıcısı onlar olmasına rağmen tüm dünyaya yayılan kültürde bu kültürdür. Dünyada bu kültürden beslenmeyen tek bir topluluk bile yoktur. İnsanlaşma serüveni bunla birlikte zafer kazanıyor, kesinlik kazanıyor. İnsanlığa beşiklik etme, analık etme bu kültürle birlikte başlıyor. Kürdistan gerçeği bu tarzda oluşuyor. Kürdistani olanın kaynağında evrensellik vardır. Şu nokta da çok büyük önem taşıyor. Önderlik yeni paradigma sürecinde ve bunu üçüncü doğuş süreci olarak tanımlarken şunu da ifade etti: “Üçüncü doğuş dönemin temel karakteristik özelliği genelde devletçi uygarlık ve özelde kapitalist, modern yaşamdan kopuşla başlar.” Yani devletçi uygarlık yaşamından kopmak ve kapitalist, modernist yaşamdan kopmak. Mesela kapitalist modern yaşam da devletçi uygarlık yaşamıdır, ama orada özel bir vurgu var. Kapitalist modern yaşamdan kopmak temel çıkış noktası budur. Daha önce Önderliğin bu konuya ilişkin bir şey söylemediğini düşünmek doğru değildir. İnsan veya herhangi bir olgu eğer o olgunun öznelliğini dikkate alırsan, eşyanın özünde bir düzen ve yasallık var yine kendi içinde işleyen bir yasası var. Başlangıçta neyse sonuca doğruda öyle gider. İnsan başlangıçta neyse sonuca doğruda öyle gitmek zorundadır. Ya da şöyle de denilebilir. Önderlik bunu bir cümleyle çarpıcı olarak dile getirdi. “Biz tarihin başlangıcında gizliyiz, tarih günümüzde gizlidir” dedi. İnsan başlangıcında gizlidir.
Devam ediyor Önderlik “Eğer bu günkü insan ile ilk insan dediğimiz o ilkel insan arasında çok büyük farklılıklar varsa, bugünkü insan eskinin insanından çok farklı insan türünü anlatıyorsa, daha insan olan insan kesinlikle ilk insandır. Bugünkü insan değil. Çünkü kendi başlangıcından kopmuştur, doğal akışından kopmuştur, onun dışına çıkmıştır.” Bu açıdan tanımlama şöyledir. İlkel olanla, uygar olanı karıştırma. Önderlikte bunlar eskinden de var. İlkel olanı yani ilkelliği hangi anlamda ele alınıyor? Başlangıcı ifade edeni, özün gelişmemişliğini ama yine de özün kendisini ortaya koyanı anlatmak üzere ilkel kavramını kullanıyordu. Onu ilkel olarak değerlendirip kopuş sağlaması gereken bir olgu yerine koymak aslında tüm insanlık değerlerinden kopuşla aynı anlama geliyor ve şunu da ekliyor: “Ben birçok yanımla ilkel olmayı bilinçli olarak tercih ederim. O uygarlık sistemi içinde pek çok yanımla ilkel olmayı seçiyorum ve uygarlığı reddediyorum, bugünkü uygarlığı kabul etmiyorum.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER