ÖNDERLİK GERÇEĞİ-40.BÖLÜM
1977 yılında aranıyordum, bizim köyün arkasındaki dağın tam zirvesine çıktım yaz mevsimiydi ama nasıl bir rüzgâr esiyor, insanı üşütmeyen bir esinti öyle güzel ki, ben gömleğimin düğmeleri ve ceketimi de açtım. Eğiliyorsun, rüzgâr paraşüt gibidir düşmüyorsun, ufuk çok geniş ve her yeri tüm görkemli ihtişamıyla görüyorsun. Gözlerim doluyordu, ne yapayım diyordum: kollarım yetişmiyor sizi sarmak istiyorum. O dağları kucaklamak istiyorum ama kollarım yetişmiyor. Bu yabancılaşmaktan o toprakların keşfine doğru dönüştü, Önder APO bizde bunları yarattı devam ettirmek gerekiyordu, daha da ilerilere götürmek gerekiyordu tabi bu da güç olmaya bağlı, bu da güç ortaya çıkarmaya bağlıdır. Yabancılaşmanın daha derin boyutlar kazandırdığı kişiliklerde var. Önderlik gruplaşmaya başlarken çok ciddi bir iş yaptığının farkındaydı.
Önderlik kendi ideallerini esas alıyordu ve esasta güven duyduğu kendisiydi. Bir iş yaparken en büyük olanak nedir, neye dayanıyorsun diye sorduklarında, Önderlik şunu söylüyordu: “En büyük olanak benim. En büyük silahım dilimdir. En büyük tekniğim ayaklarımdır. Ben tekniğimi işletirim, gittiğim yerde dilimi kullanırım silaha dönüştürürüm ve insanların beynini ve yüreğini fethederim. Bunu yaparım” diyordu. Buna dayanıyordu ve insanın en büyük olanak olduğunu söylüyordu. Güveni de esasta kendisinden buluyordu. Mesela şöyle bir yaklaşım yok. İnsanlara bakıp da atılan tarihsel adım değerini onunla ölçmek söz konusu değildir. Bu çürük malzemeyle mi böylesine büyük tarihsel bir adımı atıyorsun demedi. Dikmen toplantısına katılanların çoğunluğu 1976 yılına gelmeden yani Kürdistan’a dönüşe gelmeden hepsinin safları terk etmesi Önderliğin umurunda bile olmadı. Onlar o adımın tarihsel anlamına asla gölge düşürmediler. O tarihsel adımın atılması gerekiyordu ama hangi malzemeyle atacaksın, yetkin malzemeyi o koşullarda hiç bulamazsın ama adım atılması gerekiyor mutlaka atacaksın. Tarihsel ana cevap vereceksin.
Önderliğin temel özelliklerinden biride budur. Anın devrimcisi olmak, anâ cevap veren bir devrimci olmak. An senin karşına somut görevler çıkartır ve sen ona cevap olmak zorundasın. Veremezsen anâ karşılık vermemiş olursun. An dil tanımında en kısa zaman parçası olarak tanımlanır. En kısa zaman parçasıyla yani saniyelerle, saliselerle ölçülebilecek bir olgudur an. Onunda senin karşına çıkarttığı görevler var ve sen ona cevap olmak zorundasın. Sen öyle koşulların olgunlaşacağı eşref saatini bekleyemezsin. Eşref zamanları, bunlar fazla sağlıklı yaklaşımlar değil. Önderlik de an onu dayatıyor. Onu bir ihtiyaç olarak mutlaka atılması gereken tarihsel bir adım olarak dayatıyordu öyle adım attı yoksa insanları da tanıyordu. Arkadaşlar merak edip, soruyorlardı kimdir o adamlar? Bunların çoğu Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisiydi. İçlerinden en dürüstü Halil Aslan diye biriydi. Aslında guruba eleman katan biriydi, Karasu arkadaşı katan odur. Halil, Dersim kökenli biriydi, Siyasal Bilgiler Fakültesinde okuyordu. Mustafa Aksakal adında biri vardı, Hilvanlıydı, bıraktı ve Doğu Perinçek’e katılarak en kötüsünü yaptı. Üç dünyacı gidip Kavacılara katıldı sonra Aydınlıkçılara katıldı. İsmail Bingöl diye biri vardı Muş-Vartoluydu, Siyasal Bilgiler Fakültesindeydi oda hareketin ciddi olduğunu anlayınca gitti ve Halkın Kurtuluşuna katıldı. Musa Erdoğan vardı, Dersimli idi oda özel bir yaşam kurdu ve sessiz sedasız gitti. Tarih Coğrafya Fakültesin bitirip öğretmen oldu, evlendi. Siyasal Bilgiler Fakültesinde olmayan tek kişi odur. Ben onunla Kemal Pir arkadaş vasıtasıyla tanıştım, öyle gelip guruba katıldı. Bileşim buydu. Hiçbiri harekete düşmanlık yapmadı. Çok büyük bir ihtimalle harekete dostturlar şu anda. Öyle bir konumu koruyabilirler.
Önderlik bunların hepsiyle 1972 koşullarında cezaevinden çıkar çıkmaz bağ kurdu, Çubuklu Barajı dediğimiz toplantı Önderliğin guruba eleman kazandırma çabaları arasındaki zaman dilimi altı aydır. Altı aylık bir çalışma sonucunda Önderliğin oluşturduğu gurubun sayısı kendisi dışında beş kişidir. O zamana kadar Önderlik her bir arkadaşla tek tek konuşuyor. Belki de o zaman gruptan da söz etmiyordu zaten öyle bir şey yoktu. Kimseye grup var, gel katıl demiyordu, sadece düşüncelerini açıyordu ve insanlarda o düşüncelerle uyum içinde olduklarını söylüyorlardı ve onlara katıldıklarını ifade ediyorlardı. Önderlik bir tatil günü her birimize ayrı ayrı haber verdi, belli bir saatte buluşmamız gerektiğini söylemişti, biz oraya gidip arabaya bindik, belediye arabasıydı Mamak semtinin dışına çıktık. Çubuklu ilçesine doğru araç ilerken belli bir mesafeden sonra indik ve yürüyerek Çubuklu Barajı kıyısında mesire yerleri vardır genelde tatil günlerinde insanlar gider orada otururlar, dinlenirler. Biz gidip oraya oturduk. Hepimiz birbirimizi tanıyoruz. Her birimizle Önderlik ayrı konuşmuş, ben bazılarıyla aynı görüşleri tartışıyorum ama herkes birbiriyle aynı şekilde ilişkide değildir. En sonunda Önderlik tek tek bizimle konuştuklarını bu sefer toplu olarak bizimle paylaştı. O zaman Kürdistan adına bir devrimci gruplaşmanın yaratılması gereğine de işaret etti. Somut görevleri de ortaya koydu.
Bunlar: “Biz bir akım oluyoruz, bir eğilim oluyoruz bunlarda bizim görüşlerimizdir. Herkes bu görüşleri paylaşıyor dolayısıyla herkes bu görüşlerin propagandasını yapacak. Kendi çevresindeki gençler içerisinde yaptığı propagandayla guruba yeni gençler kazandıracak dolayısıyla gurubu sayısal olarak da zenginleştirecek, çoğaltacak…” biçimde somut bir görevdi bu. Tabi sadece görüşler değil mevcut durum, gençlik koşulları da o ortamda değerlendirilirken, somut görevler için bulunduğumuz zeminin, ortamın koşulları da ortaya konuluyor. Öncü çalışmanın gerekliliğine dikkat çekiyor ve yaptığımız çalışmanın önemi vurgulanıyor. Grup bilinciyle hareket etmek öğütlenen, esas alınan temel yaklaşımdır. Artık bir grup olarak hareket edeceğiz. Kürdistan adına hareket eden ve kendilerini Kürdistan devrimcileri olarak tanımlayan, adını bu biçimde koyan bir gruplaşmanın ortaya çıkışı budur. Biz ondan sonraki süreçlerde Kürdistan Devrimcileri olarak tanındık. Zaman zaman daha sonraki süreçlerde açıklamalarımız oldu.
Diğerleri bizi APO’cu olarak tanımlıyor. İlk başta Apocu adını biz kendimiz takmadık. APO’culuk başkalarının bizi tanımlamasıydı. Önderliğe bakıp tanımlıyorlardı, yani APO etrafında birleşiyorlar, onun adını taşımaları daha doğru. Süreç 1973 yılı mart sonu, nisan başı olabilir, tarihsel bir dönüm noktasıdır. Önemli olan böyle bir gruplaşmaya adım atma cesaretini gösterebilmiş olmaktır. O malzemenin içeriğiyle uğraşmak değildir önemli olan adım odur. Bir sefer o adımı atıp büyük bir kararlılığı ve cesareti gösterdikten sonra arkası gelir. Malzeme eksik olabilir daha iyi malzemelerle tamamlayabilirsin ve o açıdan da Çubuklu Barajı toplantısı hareketin tarihinde çok önemli bir yeri vardır denilebilir. Kişilere bağlı olmaksızın böyledir.
Önderliğin attığı adımın içeriği anlamında tarihseldir. Kürdistan adına bir örgütlenme yaratmaya cesaret etmenin ilk adımıdır, partileşmenin ilk adımıdır. Bu adım son derece soyludur.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER