YAŞAM OLURDU SENİN ADININ KARŞILIĞI; TOPRAK
Kod Adı: TOPRAK CANFEDA
Adı Soyadı: ASİYE GÜNDÜZ
Doğum Tarihi ve Yeri: 12.09.1982 / SİİRT
Anne Adı: KAMİLE
Baba Adı: MEHMET
Katılım Tarihi ve Yeri: 25.06.2004 / İSTANBUL
Şahadet Tarihi: 24.03.2012 Tarihinde Bitlis’in Hizan alanında girilen çatışmada şehit
Yaşam eğer anlamla buluşursa, yaşanılır ve sürdürülür. Tarihin derinliklerinde kaybolmayla yüzyüze kalmış anlamı bugün, bu dağlarda bulmaya çalışan binlerce kadın var. Bu arayışlarını soluksuz, nefes nefese sürdürüp, anlama ulaşan, anlamla buluşan yoldaşlarımız ise bizlerin en büyük değerleri ve yol gösterenlerimizdir. Ancak onların yollarında ilerlersek onlara layık olabiliriz. Onlar hakikate giden yolumuzda, bizlere ışık tutanlarımızdır.
Gidişleri bizleri ne kadar acıtırsa acıtsın, bu acıyı düşman öfkesine, intikamına dönüştürebilmeliyiz ki, bizlerin değil, düşmanın yüreği yansın. Giden canlarımızı yeniden yaşamla buluşturmak bizlerin elinde. Onların anılarını her an, her yerde yaşatmalı, hayallerini gerçekleştirmeliyiz. Onların emanet bıraktığı amaçları yerine getirmeli, tamamlamalıyız. Tıpkı gidenlerimiz gibi. Onlar nasıl ki kendilerinden önceki canlara ardıl oldularsa, bizler de onlara ardıl olmayı bilmeliyiz. Arjînlerin, Berfînlerin, Mîzgînlerin, Berîvanların, Rojdaların…
Toprakların ardılı olmalıyız!
“Yer kabuğunun, toz durumuna gelmiş türlü kütle kırıntılarıyla, çürümüş organik cisimlerden oluşan ve canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü…” Böyle tanımlıyorlar senin adını. Adının gerçek anlamına varsaydılar zaten böylesine kalıplara dolanmış, seçme kelimelerle tanımlamazlardı seni. Oysa tek bir sözcük yeterdi seni tanımlamaya; adının karşılığını bulmak o kadar zor değildi. Toprak yani yaşam. Hangi dine, hangi bilime, hangi felsefeye göre tanımlarsak tanımlayalım, yaşam olurdu senin adının karşılığı. Ve sen adının karşılığını kendi topraklarında buldun.
Tıpkı diğer anlam arayışçıları gibi. Yola koyulmak nedir bilmezdin, çünkü sen hep yolculuk halindeydin. Öylesine hızlı adımlarla yol alıyordun ki yaşamda, yaşam sana yetişmek için nefes nefese kalıyordu. “Neydi bu acele, nedendi?” diye düşünmekten alıkoyamazdım çoğu zaman kendimi. Sonra senin heyecanla, aşkla yürüdüğün patikalarda iz sürdüm. Öylesine gizil yollara çıkıyordu ki yürüdüğün patika, kaybolma hissi sardı bedenimi, bir de Toprak kokusu. İnan ilk defa bir kaybolma hissi korkutmuyordu beni. Kaybolmak istiyordum, senin ilerlediğin yolun her adımında kendi yolumu bulmak.
Yolun geçmişe, çok geçmişe uzanıyordu. Nasıl da bulmuştun bu yolu? Hani yoktu, silinmişti tarihten? Demek ki bu da bizi kandırmaya çalışanların yalanlarından bir tanesiydi. Ama öyle bir yalandı ki bu yaşamımıza mal olmuştu. Bunları düşünürken, yolum-n-a devam ediyor, ilerledikçe adının anlamına varıyordum. Kendini kötü olandan neden bu kadar sakındığının farkına varıyordum.
Adını dahi unuttuğum bir kitabın satırlarında geçen şu sözleri hiç unutmadım ve sen her aklıma düştüğünde o kelimeler zihnimde yeniden canlanıyor; “Kötülük insan ruhuna sindiğinde onu ruhtan çıkarmak, ancak ateşlerde arınmakla mümkündür. Kendini ateşlerde arındıracak, kendinden geriye kalan ve küle dönüşen tüm kötülükleri rüzgarlarda savuracaksın. Sonra toprağa sarılacaksın. Çünkü toprak ruhlarımızı var eden bir bedendir. Arınan ruh ancak toprakta yeniden can bulur.”
Sen de buna göre yaşıyordun. Toprağın seni var ettiğini çok iyi biliyor ve ona layık olmak istiyordun. Belki de adını Toprak olarak seçmen ve ateşe olan tutkun bu yüzdendi. “Ben ateşin kızıyım” derken, belki de ateşi var edenin toprak, toprağa yaşam sunanın ateş olduğunu biliyordun. Ve hiçbir zaman toprağın kokusunu, ateşlerde arındırdığın ruhuna çekmeyi ihmal etmedin. Belki de o yüzden hep direngen, hep dinçtin. Hiçbir güç, senin bu direngenliğin karşısında ayakta durmuyordu. Ve sen hiçbir güç karşısında pes etmiyordun.
İlk ne zaman tanıdım seni, ilk nerede gördüm? Bilirsin hafızam çok güçlü değil ama seni gördüğüm ilk anı hiç unutmadım. Zaten öylesine unutulmaz bir andı ki, istesem ya da zihnime çok yüklensem dahi unutamam o anı…
Gerillanın halayını her izlediğimde içime büyük bir coşku seli dolar, ben o coşkuyla; “bir gün, bir gün mutlaka ben de o halayda olacağım” derdim. Her zaman, Kürt halkının halayı neden bu kadar çok sevdiğini düşünürdüm. Kürt halkında halay nasıl bir duygu uyandırır; neden bu kadar severler halay çekmesini? Öyle ki bazen o halayın onları ölüme yollayacağını bildikleri halde öyle sıkı sıkıya tutuştururlar ki ellerini, sanırsın o eller ölüme inat tutmuş birbirini. Tıpkı Amed zindanlarında ateşte halaya duran yüreklerin elleri gibi. O yürekler ölüme inat halaya tutuşmuşlardı. Belki de özgürlük duygusu, en iyi halayda ifade bulduğu için halayı bu kadar çok severiz. En iyi halay anlatır bizleri, geçmişimizi, geleceğimizi. Tarih sayfalarına yerleşmesi yasaklanmış gerçekliğimizi en iyi halaylar anlatır. Kürt en iyi halaylarda anlam ifadesine kavuşur.
Peki gerilla neden bu kadar çok sever halayı?
Neden her halaya tutuşta çocuklar gibi coşar, kabına sığamaz? Bazen bakarsın en zorlu görevden gelmiş, en yorgun düştüğü andır ama duyduğunda halaya çağıran ezgili bir melodiyi, yorgunluğuna aldırmadan, terden, yorgunluktan takatsiz düşmüş bedeniyle halaya tutuşur. Sanki halaya tutuşan bedeni değil de, ruhudur. Ruhuyla dans eder. Yoldaş ellerinin birbirine kavuştuğu anda coşar yürekler. Artık kimse durduramaz bu akıntıya kapılan yürekleri. Artık beden dayanamayıp, isyan bayrağını kaldırana dek, bırakmaz halayı gerilla…
Peki kadın neden bu kadar çok sever halayı?
İşte seni gördüğüm ilk an, bu sorular ve yanıtlar geçti aklımdan. Ama son sorunun cevabını veremedim. Öylesine coşkulu ve özgürce çekiyordunuz ki o halayı, kendime sorduğum bu son soruya cevap vermekten vazgeçtim. Çünkü sizler zaten çektiğiniz halayla cevaplandırıyordunuz beni…
Ben, o günü hiç unutmadım yoldaşım. O gün özgürlüğe kanatlanan Toprakları, Newalleri, Pelînleri ve Zozanları… Onlar hep gözlerimin önünde hala coşkuyla halaylarını çekmektedirler. Sen hala gözlerimde ateşle dans etmektesin…
Şimdi seni düşünüyorum, defterime yazdığım adın takılıyor gözlerime yine. Adına takılıyorum. “Toprak” diyorum kendi kendime, “Toprak, neyin ifadesiydi, en çok ne ile anlam bulurdu?” diyorum. Sonra sıralıyorum aklımın her köşesinde, sana dair anlam bulan her şeye…
Adı gibi bereketliydi Toprak; yanında bulunan arkadaşlarına yaşam sunardı. Yüreğindeki tüm sevgiyi tanrıçalara yakışan bir cömertlikle yoldaşlarıyla paylaşırdı. Adı gibi bereketliydi Toprak; özgür yaşamda edindiği tüm güzellikleri bize armağan ediyordu. Rengini yaşama, yaşamın tüm ayrıntılarına yansıtıyordu. Bazen köşesine çekilen, sessizleşen yoldaşına sarılıyor, onunla sessizliği paylaşıp, yoldaşına güç veriyor; bazen anlamsız öfkesiyle bağırıp çağıran yoldaşının sükuneti yakalamasını sağlıyordu. Yoldaşlarını hiç yalnız bırakmıyor, her an her saniye onlarla oluyordu. Yoldaşlarıyla olmadığı anlarda bile onları hissedip, onlarla yaşıyordu.
Adı gibiydi Toprak;
Bitmek, tükenmek bilmeyen enerjisiyle yaşama renk katıyor, her yeni günde yaşamı yeniden yaratıyordu. An’a hak ettiği değeri vermekte hiç çekinmeden, an içinde kendini yaratıyordu. Böylece hedeflediği devrimi sonraya ertelemeden bulunduğu zaman ve mekanda yaşıyordu.
Adı gibiydi Toprak; zihnini kurak ve susuz bırakmayı asla kabul etmezdi. O yüzden ruhunu ve zihnini Önderliğin yaşam pınarından kana kana beslenerek doyurdu. Çünkü çok iyi bilirdi; Önderliğin yaşam pınarından beslenmeyen Toprakların yaşama güzellik sunamayacaklarını. O yüzden ana sütünü içercesine içiyordu, bu yaşam pınarının suyundan.
Adı gibiydi Toprak; toprağın bereketini taşıyor, yoldaşlarına taşırıyordu. Çokluğa tamah etmiyor, az ile yetiniyordu. Çünkü biliyordu, içinde bulunduğu hareketin bir nefs hareketi olduğunu. Attığı her adımda bilgeliğin tanrısıyla yürüyordu. Ve emeğini hiçbir şeyden esirgemiyordu. Çünkü değerlerin ancak emekle yaratılabileceğini çok iyi biliyordu. Sevgi sözcükleri ile ilmek ilmek değer yaratıyordu.
Ve yaşamın her anında Güneş’le buluşmanın hayalini, umudunu, heyecanını yaşıyordu.
Adı gibiydi Toprak;
Güneş’in kızı, ateşin sevdalısıydı.
Şimdi düşman sanıyor ki, O senin direngenliğini kırmış, seni yok etmiş. Oysa ne kadar da yanılıyor. Sen düşmanın savurduğu her mermi çekirdeğinde, her bomba parçasında yeniden kendini yarattın. Sana ait olan hiçbir şeyi onlara teslim etmedin. Savaşmanın güzelliğinin farkında olarak, hep onurluca savaşmak istedin. Savaşarak, güzelleşmek; güzelleşerek zafere ulaşmak istedin.
Sen memleketinin kokusunu içine çeke çeke Toprak olmak istedin.
Ve başardın…
MÜCADELE ARKADAŞLARI
YORUM GÖNDER