SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (45.BÖLÜM)
2- Roma emperyalizmiyle doruk noktasına varacak biçimde, köleci uygarlığın siyasi ve askeri unsurları da azami gelişmelerini sağlamışlardır. Siyasette monarşi, oligarşi ve demokrasi, birer yönetim biçimi olarak denenmişlerdir. Seçkin bir oligarşik cumhuriyet olan Roma, daha sonra güçlü bir imparatorluk düzenine geçmekle, zor sistemini içte ve dışta en çok geliştiren ve uzun süre kullanan bir rejim durumundaydı. Ama en beklenmedik çözülmeyi de Roma İmparatorluğu’nda görüyoruz. Bu gelişme, siyasi ve askeri zorun temel toplumsal sistem dönüşümlerinde belirleyici olmadığına dair önemli bir kanıttır.
M.S 300 yıllarından itibaren, sistemin kalesi her taraftan delik deşik edilmektedir. Kuzeyden inen barbar boyların bu denli etkili olmaları, sistemin içten çürümesiyle bağlantılıdır. Bu tür akınlar kuruluşundan beri varolmalarına rağmen etkili olmadıkları halde, bu dönemde etkili olmaları, bu gerçeği açıkça göstermektedir.
Devlet tümüyle korporatif bir biçime dönüştürülmesine rağmen, çözülüş durdurulamamaktadır. Bir nevi köleci faşizm uygulanmaktadır. Her şey talimnamelere bağlanarak, sistem en otoriter ve totaliter bir yapıya dönüştürülmesine rağmen çözülüşün durmayışı, ancak sistemin ömrünü doldurmasıyla izah edilebilir. Bu örnek de, kendi başına en gelişkin siyasi ve askeri kurumların, kuruluşta olduğu gibi çözülüşte de belirleyici olamayacaklarını göstermekte, bunda esas rolün ekonomik ve sosyal gelişmeyle bağlantılı olduğu açığa çıkmaktadır. Şüphesiz bu dönemlerde baskı ve zulüm görülmemiş boyutlarda tırmandırılır. Kitleler üzerine terör estirilir. Arenalarda dehşet sahneleri düzenlenir. Muhalifler aslanlara parçalattırılır. Her tür işkence uygulanır. Entrika ve yolsuzluklar diz boyu artar. Sık sık darbeler yaşanır. Ama tüm bunlar içine girilen süreci tersine çeviremez. Belki geciktirir, bazen de hızlandırır. Artık irade tutmamakta, yeni düzen kendini dayatmaktadır.
Daha Doğu’da bu yüzyılda M.S 216’da kurulan Pers-Sasani İmparatorluğu da Roma ile benzer bir konumunu yaşamaktadır. Tarihe yapabileceği bir katkı bulunmamaktadır. Eski Ahamenişlerin bir kopyası olarak kurumlaşmaya çalışmaktadır. Yeni ideolojik ve moral değerlere sahip olmadığı gibi, imparatorluk kurumunun hanedan özelliği, siyasi darlığı da beraberinde getirmektedir. Yakın gelecekte karşılaşacağı İslam-Arap saldırıları karşısındaki hantallığıda, tıpkı İskender karşısında dağılmaktan kurtulamayan Ahamenişlerin akıbetini anımsatmaktadır. Burada da karşımıza çıkan, içten çözülmüş sistemin zorla ayakta tutulmasıdır. Büyük bir askeri gücü olmasına rağmen, hakim ideoloji ve moral, yeni ideoloji ve morale karşı üstünlük sağlamaktan uzaktır. Helen kültüründeki ilerletici öğelerin rolünü İslam kültürü oynamaktadır.
Birincisindeki güçlü zor, ikincisinin daha sınırlı zoru karşısında tutunamamaktadır. Kanıtlanan, yine yeninin üstün ideolojik ve moral gücüdür. Gerisi, aslında birkaç yenilgi de yaşansa, çıkarılacak dersler temelindeki yeni siyasi ve askeri örgütlenmenin zaferi olacaktır. Tarih bu yönlü sayısız gelişmeye tanıktır. Sümerlerin Akad, Babil ve Asurlular karşısında yaşadıkları, Mısır’ın Pers, Grek ve Roma karşısında yaşadıkları da bu gerçekliğin diğer bir kanıtıdır. Sistem hantallaşıp tıknefes olunca, ya içten ya dıştan, yeni güç bir eski gücü tüm kuvvet eşitsizliğine rağmen er veya geç yenecek veya aşabilecektir. Hint ve Çin bu durumu daha gecikmeli, ama benzer dağılmalar ve iç çürümeler biçiminde yaşarken, zor, çok kısır ve kargaşayı körükleyen bir rol oynamaktadır. Köleci sistemin siyasi ve askeri kurumlarının uyguladıkları zorun yakından çözümlenmesi hayli öğreticidir. Tarihte ilk defa kendi soyunu planlı ve şiddet temelinde ezmeye cesaret eden ve bu kararı eşi görülmemiş yöntemlerle hayata geçiren sistem, tarihin kanla yazılma geleneğinden de sorumludur. Hiçbir hayvan soyu hemcinsine karşı bu yönlü bir şiddet eğilimini göstermemektedir.
Dolayısıyla sınıf, cins, etnik ve kültürel farklılıklara dayalı siyasi ve askeri zor, söylendiği gibi insanlık dışı, hayvanca bir uygulama değil, tersine hayvanlık dışı, insanca, en lanetli bir sınıflı toplum gerçekliği olarak hayat bulmaktadır. Köleci zorun ilk olmasının böyle bir özelliği, üzerinde özenle çözümleme yapmayı gerektirir. Zorun büyüleyici gücüne sığınan üstyapı ve yöneticilerinin yol açtıkları en önemli ve ahlaki açıdan en tehlikeli gelişme, kendilerini tanrılaştırma çılgınlaşmasıdır. Yönetim ilahi karakterli olduğunu ilan edince ve bunun yoğun propagandasına girişince, geriliğin çılgın kapısı ardına kadar açılmış bulunmaktadır. Tarih dehşetli örneklerle, en tehlikeli rejimlerin ilahlar adına kutsananlar olduğuna tanıktır.
Aslında kuru bir sınıf tahliliyle çözümlenemeyecek kadar karmaşık olan köle devletin ideolojik hamuruyla yoğrulmuş, zorla doldurulmuş karakteri, günümüze kadar tüm devletlerin esas karakteridir. Buna reel sosyalizmin devleti de dahildir. Laiklik ilkesinin savunuculuğunu yapan sınıf karakteri de bu gerçekliği tam çözümleyemediği gibi, bir nevi kendi ilahçılığını siyasi olguya içermekten de geri kalmamıştır. Fransız Burjuva Devrimi’ne dayalı devletin laik karakteri yüzeyseldir. Sorunun özüne dokunamadığı gibi, reformist yaklaşımı tehlikeyi daha da katmerli kılmaktan öteye rol oynayamamıştır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER