ÖNDERLİK GERÇEĞİ-12.BÖLÜM
Önderlik savunmasının başlığında okuyor. “Özgür İnsan Savunması.” Yaşam… Neye dayanarak? Elbette anlamın gücüne dayanarak yani aslında soyut yaşamak, idealar ile yaşamaktır. İddia nedir? İde-düşüncedir, ida-soyut alemde ve düşünce aleminde idealize edilmiş varlıklar alemidir. Gerçekte üç açının toplamı yüz seksen derece olan bir üçken bulamazsınız. Yüz seksen derece bir ideadır. Mükemmeli esas almak düşüncede var. Ama somut yaşam gerçekliği içerisinde böylesi şeyler yoktur. İdea dünyası yani bir amaç dünyası, bir düşünce dünyası, mükemmel olarak tasvir edilmiş bir dünya, oraya doğru gitmek, mükemmele doğru yürüyüşü esas almak. Buna yönelirsiniz ve bunu esas alırsınız. Kirlenmiş bir somuta karışmamayı, ihanete uğramış bir yaşamı mevcut haliyle kabul etmemeyi, yaşamı ihanete uğramış olmaktan kurtarmayı dolayısıyla yaşamı savunmayı esas alır. Yaşamı savunmak orada ihanete uğramış yaşamama bulaşmamaktır.
Önderlik bir yaşam savunucusudur, bir özgür yaşam ustasıdır, bir özgür yaşam bilgesidir. Ama bunu somut olarak yaşadığı için değil, bu bilgelik onu soyut yaşama gücüne, derinliğine göstermeye yöneltiyor. O noktaya kadar ilerletebiliyor. Çocukluğunda böyledir. “Tek başıma kalmış bir çocuktum. Galiba ben bu dünyadan hiçbir şey anlamayacağım. ”Anlamadığınız bir dünyaya nasıl katılıyorsunuz. Anlayarak katılma Önderlikte esastır. Katılmıyor. “Galiba bu dünyanın bana öğrettiklerini, öğrenme yeteneğini göstermeyeceğim” diyor. Size bir şeyler öğretmek istiyor. Size öğreterek kendisini içselleştirebilir ve sizde onun size öğretmek istediklerini içselleştirme gücünü reddediyorsunuz. Ben bu yeteneği göstermeyeceğim, diyorsunuz. Önderlik budur. Bu ona özgünlük kazandırıyor, farklılık kazandırıyor. Bir önceki anlatımlarda değinmiştik. Yedi yaş civarındaki insan, analitik çözümlemeler yapamaz. İstediğiniz kadar zorlayın, çocukta bazı şeyleri bilir.
Arkadaşlar, Dersim yöresinde bir hikaye anlatırlar. Çocuk filozofun evine ateş istemeye gitmiş. Evinde ateş sönen çocuk filozoftan ateş istemiş. Filozof “oğlum ateş için maşa falan getirdin mi?” diye soruyor. Çocuk da “avucumum içine kül koyacağım, sen ateşi içine koy, ben ateşi öyle götürürüm” diye cevap veriyor. Yani bir çocuk bile filozofun akıl edemediğini akıl edebilir. Bazen öyle şeyler olabilir. Ama genelde ele aldığınızda bilgelik biraz daha farklı bir şeydir. Ama duygu boyutuyla çocuk aslında duyguların bozulmamışlılığını ifade eder. Düşünme nedir? Seçme noktasına gelmedir, seçim yapmaktır. Düşünce gücü olan aynı zamanda seçmesini bilendir.
Düşünmek özü itibarı ile doğruyla, yanlışı doğru akışla yanlış yöne kanalize olmayı birbirinden ayırt etmek ve bu noktada doğruyu hâkim kılmaktır. Sonuçta bir seçim yapmaktır, seçim yapma noktasına gelebilmektir. En yetkin düşünebilen insan, güçlü seçimler yapabilen insanlardır. İnsan seçim yapabildiği ölçüde özgürdür. Bir kölenin seçim yapabilecek imkanı yoktur. Ne kadar yaşayabilirse odur. O açıdan başlangıçta da o var. Seçim yapıyorsunuz ve reddediyorsunuz. Hayır, önce dediğiniz hayırdır. Ve şu nokta yine büyük önem taşıyor. Somut olarak Önderlik gerçeğinde iki dünyaya birden hayır diyorsunuz. Bir, aşılmakta olan feodal topluma hayır diyorsunuz. Feodal dünyaya, o sisteme hayır diyorsunuz ve bu sistemin insanı olmuyorsunuz. İki, gelişmekte olan kapitalist sisteme hayır diyorsunuz. O sistemin insanı olmak istemiyorsunuz.
Dolayısıyla iki sistemi karşınıza alıyorsunuz. Hayır. Peki, evet diyebileceğiniz ne var? Onurunuza bile hayır diyorsunuz. En yakınınızdaki ananınızın bile size verebileceği çok fazla bir şeyin olmadığına inanıyorsunuz. Ananız bile size bir şey vermiyor. Kim size verecek? Yalnız kalmak biraz budur. Bu nokta biraz önem taşıyor. Çıkış noktası budur ve buna dayanabilmek, buradan sapmamak gerekir. Güzellik buradadır. Önderliğin belirttiği hayranlık veren güzelliği buradadır. Önderlik, bir ısrarın adıdır. Çaba da ısrarın adıdır, inattır. Bizdeki Kürt inadı ile Önderliğin inat derinliği ve gerçekliği arasında çok fark var. Bizimki Kürt inadı ama Önderliğinki devrimci inattır. Bildiğini mutlaka başarmadır, mutlaka yapma, peşini bırakmama, asla vazgeçmeme temel bir Önderlik yaklaşımı olarak ortaya çıkıyor. İnsanın duyguları vardır.
Mesela tiksinme bir duygudur. İnsan neye hayır der? Tiksindiği şeye. Nefret bir duygudur. Hayır diyorsunuz, size hayır dedirtiyor. Nefret, öfke bir duygudur ve benzer tarzda reddi içeren duyguları çok rahatlıkla anlayabilirsiniz. Yine sevgi bir istemi ifade eder. O açıdan da istemektir. Evet diyorsunuz, olumluyorsunuz. Olumsuzladığınıza hayır diyorsunuz, olumladığınıza hayır diyorsunuz. Birine istiyorum, birine istemiyorum diyorsunuz. İstediğin şey sizin istediğinizdir, ama öyle bir toplumda, öyle bir dünya da yaşıyorsunuz ki, sevebileceğiniz şeyler yoktur. Her şeye ihanete uğramıştır. Yaşamın kendisi ihanete uğramışsa, yaşama ihanet yapılmışsa, o yaşamın göbeğinde yer alan insanların tümüde bu ihanetten bihaber yaşıyorlarsa o zaman gerçekten de evet diyebileceğiniz, olumlayabileceğiniz, kabul edebileceğiniz şeyler azdır. Devrimcilik çoğunlukla önce hayırla başlar. Evetle başlamaz, reddetmekle, beğenmemekle başlar ve bütün bunlar büyük çıkışı ifade eder.
O koşullarda ülkeniz harap, tam bir viranelik. Gerçekten de Kürdistan tam bir viranedir. Halkın bitap hali var, çaresiz, yorgun ve bitkin hali var. Kendi gerçeğini arayan gölgeler ordusu gibidir. Kendinden bile habersizdir. Kendi kimliğinden, kültüründen habersizdir. Veya en azından öyle bir baskı uygulanmıştır ki Kürt’e artık kendisine uygulanan dehşet verici zulüm ve zorbalığa hayır diyecek gücü bile kendisinde bulamaz hale gelmiştir. Önderlikte benzetmeler çok anlamlıydı.
Önderlik “Türk sömürgeciliği ilginç bir sömürgeciliktir, ayı sömürgeciliğidir.” diyordu. Gücü yok aslında, mesela İngiltere’nin, Amerika’nın gücü onda yoktur, yani eritemiyor. Bu şuna benziyor. Bir canavarın, canlı bir varlığı ağzına almaya, dişlerinin arasında tutmasına benzer. Bırakmıyor. Sürekli canavarın ağısında, dişlerinin arasında durmak insanı veya canlı varlığı bitirir. Ne ölüyorsun ne yaşıyorsun komalık bir haldir.
Aslında Türk sömürgeciliği Kürt’ü bitirmek istiyor, ama bitiremiyor; asimile etmek istiyor, edemiyor. Ama bundan vazgeçmiyor, geri de bırakmıyor. Bundan ne çıkıyor? Bitik, halsiz, çaresiz bir insan tipi ortaya çıkıyor. Ürkütücü ve dehşet verici olan budur. Birde böyle bir durumda kokuşturmadır. Ayı ne yapıyor? Ayı avını alır, öldürdükten sonra götürüp saklar sonradan çıkarır yer. Kokuşturur.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER