KENDİ OMUZLARI ÜZERİNDE BAŞKALARININ KAFASINI TAŞIMAK
Biz Kürtlerin 1920’li yıllardan daha doğrusu 1940’lardan sonra yaşadığımız en büyük sorun kendimiz olamamamız gerçekliğidir. Buna biz kendine yabancılaşma ya da yabancılaştırma diyoruz. Denilecek ki Kürdistan tarihinde kendi olamama gerçekliği şöyle ya da böyle her zaman var ola gelmiştir. “Buna ilk örnek olarak Enkidu’yu gösterebilir. Ya da Harpagos gösterilebilir. Aslında böyle tarihte kendi halkına ve kendi değerlerine bolca ihanet eden kişilikleri sıralamak mümkündür de denilebilir. En son Aşiret mekteplerinde eğitilipte halklara karşı kullanılmış olanları da dile getirmek olasıdır” da denilebilir. Hiç şüphe yoktur ki Kürtlerin tarihinde bolca ihanet etmiş kişilikler çıkmıştır. Bu ihanet etme gerçekliği başka halklarda da bolca görülebilir. Gidip halkların tarihine baktığımızda ne kadar da çok halklarına karşı ihanet etmiş olan insanları gördüğümüzde şaşırmamak hiçte elden olmayacaktır. En çarpıcı örnek bugün neredeyse dünyaya en ileri düzeyde hükmeden Yahudileri gösterebiliriz. Söylediklerimizi ispata kalkmadan sadece Tevrat kitabında Yahudilere dönük söylenenleri, yazılanları dile getirmek bile bu makalenin çok daha ötesinde büyük hacimli kitapları aşabilecek nicelikte ihanet ve iç çelişkilerle doludur. Özcesi halkların tarihinde ihanetlerin yaşanması hiçbir zaman kabul edilmeseler de birer gerçeklik oldukları açıktır. Ancak biz Kürtlerde özelde 1940’lardan sonra özelde de Kuzey Kürdistan'da yaşanan başka gerçekler de vardır. 1920 ile 1940 yılları arasında Kürdistan'da inanılmaz ölçüde bir Kürt soykırım yaşanmıştır. Bugün bizlerin kimi, Dersim katliamını duymuşuzdur. Halbuki Zilan, Ağrı ve onlarca böyle irili ufaklı katliamlar Kürdistan'da bu yirmi yıl içerisinde bolca yaşanmıştır. Demirel’in bir dönem söz ettiği “28 isyan” özünde Kürdistan'da 28 büyük-küçük soykırım pratikleriydi. Biz bu yirmi yıllık sürece Kırmızı Katliam diyoruz. Kürtçe sözcüklerle, Komkujıya Sor diye bu katliamları tanımladık. Kırmızı Katliam’dan sonra Kürdistan'da uygulanmaya konulan yeni ve daha tehlikeli ve yok edici soykırım türüyse Beyaz Katliam olmuştur. Beyaz Katliam’ı bizler beyinsel ve kültürel soykırım olarak tanımlıyoruz. Önder Apo kültürel soykırım için: “Hakim elit ve ulus-devlet kültürüne göre zayıf ve gelişmemiş durumda bulunan halk, etnik ve inanç gruplarının üzerinde uygulanır. Temel mekanizma olarak hakim elit ve ulus-devletin dil ve kültürü içinde tümüyle tasfiye olmaya amaçlayan başta eğitim olmak üzere her türlü toplumsal kurumların cenderesi içine alınıp varlıkları sona erdirilmeye çalışılır. Fiziki imhaya göre daha sancılı ve uzun sürece yayılmış bir soykırım türüdür. Yarattığı sonuçlar fiziki soykırımdan daha felaketlidir. Bir halk veya herhangi bir topluluk için yaşamda karşılaşabileceği en büyük felaket niteliğindedir. Varlığını, kimliğini toplum doğasının tüm maddi ve manevi kültürel unsurlarını terk etmeye zorlanmak, uzun sürece yayılmış kitlesel çarmıha gerilmekle özdeştir”demişti. Özcesi Kürdistan'da 1940’larda uygulanan esasta kültürel soykırım olmuştur. Kültürel soykırımın temel hedefi vurmak istediği insanı beyninden, yüreğinden ve de vicdanından vurmaktır. Önce beyin ve yürek felç edilecek ki bir daha o bireyi şaha kalkmasın, kendisi olamasın. Bu beyin ve yürekten vurmanın en temel silahı eğitim kurumlarına alarak gerçekleştirmektir. Söz konusu Kürtler ise Türk devlet okullarına alarak Türkleştirmektir. Yapabilir ise Kürtçeyi yani hedef aldığı bireylerin ana dillerini unutturarak onları Türk haline getirmektir. Bunu yaparken birde sanki çok büyük bir iyilik yaparcasına bu vahşet uygulamısını uygulayabilmek ciddi bir maharet işidir. Yine diğer etkili bir silah ise askerliktir. Meslek edindirmektir. Memurluktur. Derken kendi siyasal partilerinin içine alarak tümden kendinden birisi haline getirmektir. İşte yukarıda dile getirdiklerimiz gerçekleştirmenin yolu yordamı Beyaz Katliam politikalarıdır. Ve TC devleti bu vahşet politikalarını Kürdistan'da çok acımasızca uygulamasını bilmiştir. Öyle ki Kürtleri en çok Dersim’de olsa da Kürdistan’ın birçok alanında katliama tabi tutan partinin adı CHP’dir. Bu katliamı en içten uygulayan kişi ise İsmet İnönü’dür. Yine Atatürk’tür. Ancak bugün bu katliamı uygulayan partinin başında bulunan kişi, bir Kürt, daha doğrusu Beyaz Kürt’tür. Yine Tuncelili-dikkat edilirse Dersim demiyoruz-Tuncelili diyoruz. Çünkü bu kişi Kürdistan'da Beyaz Katliamı en iyi özümsemiş kişiliklerin başında gelen bir kişiliktir. Bu öyle bir kişiliksizliği yaşıyor ki AKP gibi özünde milliyetçi bir parti bile “Beyaz Türklere kendini kabul ettirmek için kendi aslına bile sahip çıkamıyor” mealinde sözlerle bu Beyaz Katliam’la kendisi olmaktan çıkarılmış kişiliğe yönelebiliyor. Bizlerin çok söyleyeceği bir şey olamaz. Beyaz Türk beyaz Türk’tür. Beyaz Türklerin de ne kadar Kürdistan'da halkların düşmanlığına oynadığı da herkesin malumudur. Özelde de CHP adındaki geçmişin Kemalist faşizan partisinin de Kürtlere ve halklara neler yaşattığı da ortadadır. Bizim söyleyeceğimiz ya da söyleyebileceğimiz olsa olsa Kürtler başta olmak üzere Kürdistanlı ve Türkiye halkların artık ellerini böylesine kirli bir partiden ellerini yıkamalarıdır. İslamiyet’in o meşhur sözüyle “boş ol, boş ol, boş ol” diyerek yollarını CHP ile ayırmalarıdır. Kılıçdaroğlu ve Kılıçdaroğlu gibi olan kişiliklere ise bizler; Frantz Fanon’un Siyah Deri Beyaz Maske kitabında söylediği gibi onlar: “KENDİ OMUZLARI ÜZERİNDE BAŞKALARININ KAFASINI TAŞIMAYA-GEZDİRMEYE RAZI” kişiliklerdir deyip kendi mücadelemize devam edeceğiz. ŞEHİT KASIM ENGİN
|
YORUM GÖNDER