DEMOKRATİK MODERNİTEYİ YENİDEN İNŞA GÖREVLERİ -1.BÖLÜM
Demokratik modernite kavramı ne ‘altın çağdan’ haber verme ne de geleceğe ilişkin bir ‘cennet ütopyası’dır. Ayrıca pozitivist bilimin çokça işlediği bir tarihsel çağ, bir toplum biçimi de değildir. İster metafizik ister pozitivist yöntemlerle işlensin, bu yönlü tarih ve toplum anlatımlarını yöntem olarak benimsemediğim gibi birbirine benzer sonuçlar ürettiklerini, iddialarının aksine gerçek, hakikat yorumlarının tutarlı olmadığını da en azından kendi açımdan belirtmek durumundayım. Düşünmek açısından tarih malzemesinin deneyimlerini kesin gerekli buluyorum. Sadece tarih malzemesini değil, doğa malzemesi ve deneyimlerini de gerekli buluyorum. Bu konuda tipik bir ampirist yaklaşım içinde değilim. Bunun karşıtı olarak doğal ve tarihsel malzeme ve deneyimlerden bağımsız düşünce üretebileceğini iddia eden idealistlerinkine benzer bir yaklaşım içinde de değilim. Bu yöntemlerle tüm uygarlık tarihi boyunca devasa bir külliyat oluşturulduğunu biliyorum. Bunlardan haberdar olmanın gerekliliğine inanmakla birlikte, hakikati yorumlamak açısından vazgeçilmez olmadıklarına da kaniyim. Bunlar olmaksızın hakikati yorumlamanın mümkün olduğunu belirtmek istiyorum. Özellikle tarihin malzeme bolluğuna gömülmüş pozitivist araştırma ekolünü çok zavallı ve acınacak durumda buluyorum. Aynı biçimde malzemeye ihtiyaç duymaksızın, kerameti kendinden menkul şeyhler gibi gaipten haber vermenin de hakikatle pek irtibatlı olduğunu sanmıyorum. Onlar da acınası, sefil bir durumu yaşarlar.
Sadece ampirik ve idealist yaklaşımları eleştirmek yetersiz kalacaktır. Bu iki yöntemin daha farklı biçimleri olan evrenselci düz çizgisel ilerlemecilikle görecilik yöntemlerine de eleştirel yaklaşmak önemlidir. Genelde hakikat ne çizgisel ilerlemeci ne de göreci yöntemle inşa edilebilir veya keşfedilebilir. Şüphesiz toplumsal doğanın esnek yüksek zeka düzeyi toplumsal gerçekliğin inşasına geniş bir özgürlük seçeneği sunar. Fakat bu durum göreci (izafi) yöntemi savunanların iddia ettiği gibi “Herkes kendi gerçeğini istediği gibi inşa edebilir” anlamına gelmez. Aynı gerçekler idealistlerin sandığı gibi “Her şey Levhi Mahfuzda yazılı olduğu haliyle zamanı gelince gerçekleşir” anlamına da gelmez. Toplumsal gerçekleri (klandan ulusa kadar toplumsal doğalar, sınıf, devlet vb), verili zaman ve mekân koşulları dahilindeki toplumsal malzemeyi, yeni fikirlerle yeni gerçeklikler olarak inşa etmek, zihniyetin yolu ve en gerçekçi yöntemi olarak görünmektedir veya öyle kabul edilebilir.
Ahlaki ve politik toplumu esas almak
Tekraren de olsa açıklamaya çalıştığım şey, yöntemin mutlaka toplumsal doğaya, özellikle bu doğanın temel varoluş hali olan, öyle olduğuna inandığım ve emin olduğum ahlaki ve politik topluma da- yanması gerektiğidir. Ahlaki ve politik toplumla bağlantısı olmayan tüm düşünce ekolleri ile bilim, felsefe ve sanat akımlarının sakat doğduklarını ve er ya da geç sakıncalara yol açacaklarını belirtmeye çalışıyorum. Bağlı kalınması gereken tüm yöntemlerin ve bilgi, etik ve estetik ürünlerinin mutlaka ahlaki ve politik toplumu esas almalarını ilk koşul olarak belirliyorum. Bu ilk koşul dışında oluşan tüm yöntem, bilgi, etik ve estetiğin güvenilmez ve sakat olduğuna, yanlışlıklarla yüklü, çirkin ve kötülüklerle dolu olacağına dikkatleri çekmek istiyorum. Bu hususların sadece şahsi kanı ve düşüncelerim olmadığını, hakikat yolunda temel norm değerinde olduklarını ısrarla açıklıyorum.
Demokratik moderniteye yaklaşım yöntemimi tekrar ortaya koydum. Şimdiye kadarki çözümlemelerle iki yönlü yaklaşım geliştirmeye çalıştığım görülebilir. Çözümlemelerimde ısrarla belirlemeye çalıştığım birinci husus, uygarlık sisteminin toplumsal doğanın verili hali olan ahlaki ve politik nitelikteki toplumu sürekli aşındırarak, istismar ederek, üzerinde sömürü ve iktidar tekelleri inşa ederek geliştiğine ilişkindir. Bu husus çok önemlidir ve mutlaka anlaşılmayı, bunun için lazım olan çözümlemelerin yapılmasını gerektirir. Ben de öyle yaptım. İçinde bulunduğum koşullar gereği eldeki sınırlı malzemeyi kullanarak, esas olarak da hakikatin olmazsa olmaz yolu olan yaşamı ve yaşamımı bu malzemeyle iç içe yorumlayarak uygarlık sistemini çözümlemeye çalıştım. Bence aşırı malzeme sunumu pek gerekli değildi. Ayrıntıya boğma tehlikesi vardı. Fakat tümüyle malzemesiz olunamayacağını sunulan verilerle açıkça ortaya sermeye çalıştım.
Sonuç şuydu: Tarihsel çağların devasa uygarlıkları diyalektik gereği kimlere karşı geliştirilmişti? İlişki ve çelişkilerini kimlerle nerede ve nasıl kurgulamışlardı? Asgari malzeme ve yorum gücüyle de olsa, ilişki içinde oldukları güçlere ve karşıtlıklarına toplam olarak ‘demos’ demekten, buna kendini yönetme anlamında malûm ‘kratiya’ sözcüğünü ekleyerek, çokça kullanıldığı ve entelektüel alemde yaygınca bilindiği için birleştirip ‘Demoskratiya’ biçiminde sunmaktan çekinmedim. Şüphesiz ‘Demoskratiya’ tüm ahlaki ve politik toplum birimlerini kapsamıyor. Belki de İonya’da bir dönem yaşandığı gibi tam olarak ‘aşiretler konfederasyonu’nu karşılıyor. Dolayısıyla daha alt, üst ve diğer farklı ve politik birimleri kapsamıyor olabilir, olabilirden de öteye kapsamıyor. Ama yine de mevcutlar içinde bu sözcüğün şimdilik en uygunu olduğu kanısını taşıdığımdan kullanmaktan geri durmadım. İleride daha uygun bir terminoloji geliştirilirse, şüphesiz kullanma konusunda tereddütlerim olmaz. Mühim olan içeriktir; içerikten neyi kastettiğimize ilişkindir.
İkinci kelime olan ‘modernite’yi açıklama gereği ise pek yoktur. Çokça paylaşıldığı gibi, yaşanan ve belli normları olan dönemleri, çağları, süreleri ifade eder. O halde ne kadar uygarlık çağları varsa, onlar kadar, hatta onlardan katbekat fazla demoskratiya, demokratik moderniteler de var demektir. Zira uygarlık sistemlerinin tümüyle erişemediği, sömürü ve iktidar tekeline alamadığı demokratik modernite olarak yorumlayabileceğim pek çok ahlaki ve politik toplum birimi vardır. Tarih bu konuda bolca malzeme sunmaktadır. Ben de örnek kabilinden çok az bir kısmına değinmeye çalıştım.
Liberalizmin öncülük ettiği resmi kapitalist modernite güçleri kendilerini her kılığa sokuyor
Demokratik moderniteye ilişkin ikinci önemli husus, ideolojik ve maddi kültür olarak kendilerini uygarlık sistemleri kadar örgütlü kılmadıkları veya kılamadıklarıydı. Uygarlıklar günlük olarak tekelci sömürü ve iktidar aygıtlarını çalıştırmak zorunda kaldıklarından hem ideolojik olarak son derece mücehhez ve örgütlüdür, hem de maddi yapılanma olarak birlik ve eylem halinde olmak zorundadır. Tarih malzemesi bu konuda alabildiğine boldur. Dileyen istediği kadarını bulabilir. Demokratik modernite birimleri ise aynı konumda değiller. Daha doğrusu, sürekli direnişle sömürgeleşme konumu arasında gidip geldiklerinden, daha köşe bucakta, dağlar başında ve çöl ortalarında kalan bağımsız birimleri ise pek gelişmemiş olduğundan, aynı ideolojik ve maddi yapılanma sistematiğine sahip olamazlar. Hiç sistem, ideoloji ve yapılanma geliştiremezler demek istemiyorum. Şüphesiz tarih onların da sunduğu çok daha zengin ideolojik ve maddi yapılanma kültürleriyle doludur. Uygarlığın ideolojik hegemonyası nedeniyle pek açığa vurulmasalar da, tarihin bu yönlü çok zengin veri sunduğundan asla kuşkulanmamak gerekir.
Günümüze kadar uygarlığın her iki ucunu (devletçi uygarlık ile demokratik uygarlık) ana hatlarıyla izlemeye çalıştım. Kabalığına rağmen çözümlemelerimde ana eğilimleri yetersiz de olsa yansıttığım kanısındayım. Özellikle kapitalist olarak adlandırılan moderniteyi kapsamlıca çözümlemeye çalıştığım fark edilecektir. Buna karşılık aynı modernite döneminin karşıt uçlarını da daha kapsamlıca ve belli eleştirilerle birlikte ortaya koyduğum görülebilir. Bu eleştirilerden çıkarılması gereken sonuç, açık ki demokratik modernitenin kendini yeniden inşa etme göreviyle karşı karşıya olduğuna ilişkindir. İster yenilensinler ister yenilenmesinler, liberalizmin öncülük ettiği resmi kapitalist modernite güçlerinin kendilerini her kılıkta sunma konusunda hayli becerikli olduklarını ve deneyim kazandıklarını bilmekteyiz. Fakat aynı hususları demokratik modernite güçleri için belirtemeyiz. Gerek tarihsel deneyimlerine gerekse yakın geçmişte liberalizme karşı tavırlarına bakıldığında, ideolojik olarak nasıl eritildiklerini ve netliklerini yitirdiklerini netçe izlemek mümkündür. Bu durumlara mümkün olduğunca düşmemek, en azından yakın geçmişin acısı bol trajik konumlarına bir kez daha fırsat vermemek için, demokratik modernite birimlerinin yeniden inşa görevlerini netleştirmek büyük önem taşımaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER