AFGANİSTAN: KAZANAN KİM KAYBEDEN KİM?
Gün henüz bitmemiştir; Kürdistan ve Afganistan şahsında yaşananlar kapitalist modernite ve ulus devletin bariz bir yenilgisidir ve günün sonunda bu yenilgiden sistemin tüm bileşenleri, ulus devletin tüm paydaşları payını alacaktır… ABD, 20 yıldır son model teknolojisi, “akıllı bombaları” yerel ve bölgesel işbirlikçileri, harcanan trilyon dolara yakın kaynağa rağmen utanç içerisinde ve panik içinde Afganistan’dan çekildi. ABD (+ NATO) bu çekilme ile arkasında hayatını kaybeden yüz binlerce insan, harap olmuş bir ülke, umutları yerle bir olmuş bir halk ve kaos içerisinde bir coğrafya bırakmış durumda. On binlerce insan, ABD’nin çekilme kararı ile kendilerini sınırlara ve ülkede açık kalan tek havalimanına can havliyle atarken; kimi uçağın tekerinden düşerek parçalanıyor, kimi de sınırlarda bir başka muktedirin kurşunu ile hayatını kaybediyor. Lakin dünya her şeye rağmen dönüyor; hem de en arsız ve utanmazca biçimde… Sistemin yapısal özelliği hiç sekmeden çalışmaya ve kazanmaya devam ediyor; bir yandan yüksek siyasetçiler timsah gözyaşları dökerken, öte yandan ise bir coğrafyanın acıları ve dahi ölüleri meta haline getirilip sistemin kazanç elde etmesine dönüştürülüyor. Ölenlere mezar dahi kazılmamış iken, uçaklardan düşüp ölenlerin tişörtlerinin yapılıp satılmaya başlandığı haberleri düşüyor, ajanslara... Lakin yıkılması gereken dünya dönmeye devam ediyor, hem de en arsızca biçimde… Modernitenin sözcüleri; ‘Taliban’ın, demokrat olacağı, kadınlara baskı yapmayacağı, farklı etnik ve dini kesimlere dayatmada bulunmayacağı’ sözü verdiğini söylerken, arka fonda ise yağmalar, köylerin basılması ve toplu infazlar devreye girmiş durumda… Onlarca kadın gazeteci, yüzlerce insan hakları savunucusu, farklı din ve kültür temsilcilerine karşı sürek avı başlatılmışken Taliban tarafından, AB, Rusya, ABD, Çin ve daha birçok ülke, “Taliban ile çalışmaktan memnun olacakları” açıklamalarını yapıyor… Bulunduğu coğrafyayı Taliban’dan önce çöle çevirip karanlığa boğan Kürt katili faşist şef Erdoğan ise “Taliban ile inanç bakımından, kültür bakımından farkımız yok, tarihsel kardeşliğimizin gereği olarak birlikte çalışabiliriz” diyerek kendisine üst roller bulmaya çalışıyor… Dedik ya, dünya dönmeye devam ediyor! Bir yandan Hollywood starlarına taş çıkartırcasına timsah gözyaşları dökülürken, öte yandan ise alınacak ihaleler, satılacak silahlara kapı aralamak için Taliban’ın imajını düzeltme çalışmaları yapılıyor; ellere tutuşturulmuş dondurma külahları, lunapark da çarpışan arabalara keleşlerle binen görüntüler servis ediliyor peş peşe... Lakin tüm bu parlatma işlemleri gözleri boyamayı bırakın, iğreti olmaktan öte gitmiyor; zira hayat ve hakikat görmek istemeyenin dahi gözlerinin içine giriyor; intihar eden kadınlar, yağmalanan kentler, kurşuna dizilen farklı inanç sahipleri, sürgün edilen değişik etnik unsurlar ve daha sayılabilecek onlarca şey… Adeta bir distopya içerisinde olduğumuz izlenimi uyandırsa da tüm bu olup bitenler, ne bir film sahnesi, ne de bir simülasyon; aksine hepsi de gerçek zamanlı yaşananlar. Lakin umutsuzluğa yer yok, olmamalı; zira biz bu görüntüleri ve daha fazlasını Kobanê’de görmüştük, kadim Êzîdî yurdu Şengal’de çok daha ağır olanına tanıklık etmiştik. Modernite canavarının eli kanlı bir temsilcisi olan DAİŞ’in Kürt halkına saldırtılması ile yaşanan insan pazarı unutulmadı henüz… Ancak unutulmayan-unutulmayacak bir şey daha var: 7 iklim 4 kıta da ayaklanan vicdan, kendisini kendi elleriyle var eden insan; karanlığa teslim olmayan irade, umudun ve inancın direnişi ile yaratılan özgürlük vahası, yani Rojava… Afganistan’da yaşananlar bizlere bir kez daha göstermiştir ki, Kapitalist Modernitenin geldiği aşama, artık tümüyle bir gereksiz olma halidir ve bu gereksizlik, insanlığı kara bir delik misali her geçen gün yutmaktadır. 200 yıldır ulus devlet ile ayakta kalmaya çalışan Kapitalist modernite; dinciliği, bilimciliği, cinsiyetçiliği ve endüstriyalizmin her türünü devreye koymasına rağmen, artık yolun sonuna gelmiştir. Bundan ötesi yoktur; bundan ötesi toplu katliamlardır, ancak bunun da çare olmayacağı ortadadır. Her şey ama her şey, kapitalist Modernitenin dolaysıyla ulus devletin iflasına, bu anlamda sonuna işaret etmektedir. Küresel güçlerin 90’lı yıllardan bu yana Ortadoğu ve dünyanın değişik bölgelerine dönük saldırıları bu iflası engellemeye dönük olmuş, ancak günün sonunda açık bir başarısızlık ortaya çıkmıştır. Gerek Kürdistan ve gerekse de Afganistan’da yaşananlar-yaşatılanlar bunun kanıtıdır… Ne sistemin halen kendisini “sürdürüyor” oluşu ve Taliban’ın “iktidar” olmasıyla kahrolanlar, ne Taliban’a topuk selamı çakanlar ne de Erdoğan örneğinde olduğu gibi, ‘mal bulmuş Mağribi’ misali ellerini ovuşturanlar kendisini yanıltmamalıdır! Gün henüz bitmemiştir; Kürdistan ve Afganistan şahsında yaşananlar kapitalist modernite ve ulus devletin bariz bir yenilgisidir ve günün sonunda bu yenilgiden sistemin tüm bileşenleri, ulus devletin tüm paydaşları payını alacaktır… Sancılı da olsa kazanan-kazanacak olan halklar olacaktır; demokratik modernite paradigması buna öncülük edecektir. Alternatif kendisini örgütledikçe vicdanlar ayaklanacak ve kendisini bir sistem haline getirecektir. Rojava bu bakımdan oldukça önemlidir. Önemi, başarmanın mümkün olduğunu göstermesidir; başarmanın sadece çıplak direniş olmadığını, kurumlaşma, sistem haline gelme ve alternatif olmayı tüm insanlığa benimsetmiş olmasıdır. Sadece bu da değil: oluşan Vahanın sürekli yeşil kalması için devrimi sürekli kılmasıdır. Kadın öncülüğü bunun başta gelenidir; kadın öncülüğünde ahlaki-politik toplumun inşa gücünü yaratmaya dönük oluşturulan zihniyet ve zihniyetin beden hali olan özgürlük kurumlarını komünal inşa, komünal yaşamı yaratmış olmasıdır… Ve Rojava, daha şimdiden bir heyula gibi kapitalist modernite ve ulus devletçi sistemin tepesinde dolaşmaktadır. Saldırıların ve vahşetin sürekli gündemde tutulması, duyulan bu büyük korkunun sonucudur… Hülasa; 21. yüzyılda, “uygarlık” denen iktidar erkinin insanlığı getirdiği aşama, mutlak bir zorunluluğa işaret ediyor: bu dünyanın dönmesi durdurulmalı ve yıkılarak yeni bir dünya inşa edilmeli. Yeni bir dünya ise, daha fazla Rojava’ların inşa edilmesiyle mümkündür… Yeni bir dünya dileğiyle… DOĞAN AMED 25 AĞUSTOS 2021 YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
|
YORUM GÖNDER