APOCU MİLİTAN KİŞİLİK (17.BÖLÜM)
PKK'DEKİ İNSAN BÜYÜYEN İNSANDIR Öncü, Gerçekler Temelinde Çizgi Dahilinde Yürümesini Bilendir; Ben kendi sahamda yağdan kıl çeker gibi bazı imkanları ortaya çıkardım, hem de hep sıfırlardan, hepsi de en zor süreçlerde yapıldı. Bizimkiler çok görkemli alanlarda ve geniş imkanlarla kalıyorlar, buna rağmen bazıları halen yenilgiyi yaşıyor. Tabii ki buna öfkeleneceğiz. Yaşamı boşuna özgürleştirmedik; bu süreci, bazıları yenilgiye götürsün, çok ucuzundan kayıplara yol açsın diye bu hale getirmedik. Sizlere acıyorum. Sizi bin bir emekle yetiştiren aileleriniz var. Sizi buraya bir çırpıda kaybedelim diye kabul etmedik veya siz bunun için buraya gelmediniz. Mutlak kadro olacaksınız, komutan olacaksınız. Onların özelliklerine kendinizi verirseniz sizi kabul edebiliriz veya kalışınızın bir anlamı olur. "Başkanım, biz Kürt'üz, böyle alıştırılmışız. Sıradan başarılar da yeter, aşiret usulü de bize yeter" diyemezsiniz. Bu sözü söyleyeni ben ne yapayım? Başarısız olmuş, olmamış önemli değil, kaybetmiş etmemiş önemli değil. Tüm bunlara bir soğuk su içmesi kadar değer veriyor. Yanı başında onlarca şahadet, kayıp oluyor hiç oralı da olmuyor. Dağ gibi adamları katlediyorlar veya imhaya terk ediyorlar, gel de çıldırma! "Kazaya kurban gitti, tedbirsizlikten gitti, yanlış anlamadan gitti" deniliyor ve hiç oralı da olmuyor. Bir sinek bile bu kadar kolay harcanmaz. PKK'de bunlar yaşanıyor. Bunlar insanın tüylerini diken diken ediyor ve siz kendinizi böyle kullandırıyorsunuz. Büyük haksızlıklar, büyük yanlışlıklar veya çizgiye göre yaşamama gözlerinizin önünde, ama oralı bile olmuyorsunuz. Ben, bu halinizle iki gün bile yanınızda kalamam. Benim sahamda biri böyle yapsa, ya çıldırırım ya da onu yaşatmam. Başka türlü devrimci olunamaz. Bence siz çok kötü yetişmişsiniz. Ben bunu yaptığım değerlendirmelerde göstermeye çalıştım. Kendinizi biraz o aynada bulmalısınız. Devrimcilik çok değişik bir olay, sizin yetişmeniz ise daha değişik. Ben çok sabırlı ve inatçıyım, bütün bunları da abartma olsun diye söylemiyorum. Müthiş bir yaşamım var ve pratiğini nefes nefese yaşıyorum. Bana bunu söyleten yaşam tarzıdır. Sizin kendinize yakıştırdığınız tarz, sizi cani olmaktan, yoldaş katili olmaktan kurtaramıyor. Ne anladınız bu yaşamdan? Özgürlüğü ne kadar kurtarıyorsunuz? Kurtaramıyorsanız "yaşıyorum, hatta özgürlükçüyüm, gururluyum" diyemezsiniz. Ben bu halimle bile kendimi zor bela idare ediyorum. Bin şükür, belki biraz namusluyum diyorum o kadar. Halk beni biraz ciddiye alabilir veya biraz hayırlı iş yapıyorum diyorum. Kendime yakıştırdığım başka bir şey yok. Bir de size bakıyorum; kaybettirmekten başka bir şeyle uğraşmıyorsunuz, ama tafranızdan da geçilmiyor. Ben olmasam, kimse yanınıza bile yaklaşmaz. Nesin, kimsin, ne kazandırıyorsun? Umurunda bile değil, yetkiyi, silahı, şunu, bunu ele geçirmiş bu ona yetiyor. Bunlar delidir; toplumumuz geri, bu kişilikler bin yıldan beri en tehlikeli tarzda oluşturulmuş. Zor bela önüne geçiyorum. Aksi halde, Kürt‟ün hikayesini bilirsiniz, iki tanesini bile bir arada tutmak mucizedir. Önder dediğiniz kişi, bütün bu gerçekler temelinde, çizgi dahilinde yürümesini bilendir. Bunları vurgulamamın nedeni, yarın öbür gün şu veya bu göreve gidersiniz, bu işe hayatınızı adarsınız; dikkatli olmanız içindir. Veya nasıl yürümeli sorusuna daha çarpıcı cevaplar vermek için söylüyorum. Yazık, bu kadar çile çekmişsiniz, hayatın çemberinden geçmişsiniz. O zaman bu işlere layık olun veya nasıl yapılır sorusuna anlamlı bir cevap verin. Sorun yürümek değil, başarmaktır. Siz ölümün üzerine yürüyorsunuz, başarıyı hiç aklınıza bile getirmiyorsunuz. Size göre devrimcilik en iyisinden işkence çekmektir, ölmektir. Bana göre ise tam tersi; işkence çekmemek ve ölmemektir, yaşamasını bilmektir. Sizlerle aramızda dağlar kadar fark var. İnsanları biraz rahatlatmak gerekir, çünkü baskı altındadırlar. Zaten halk olarak işkencenin alasını yemişler. Her türlü yoksulluğu yaşıyorlar. Devrim dalgası onu acıya ve ölüme götürmez, onu kurtuluşa götürür. Bu, daha örgütlü, daha morali üstün, daha bilinçli, daha vurucu bir örgüt ve halk gerçeğini yaratmaktır. Komutan budur, bunu sağlayan kişidir. Siz böyle bir komutan mısınız? Gelip "ben de varım" diyorlar. Astığı astık, kestiği kestik! Neymiş de “komutan” olmuş! Komutan böyle olmaz. Bu işi biz de biraz biliyoruz. Gerici tarihimizin hortlatılması yüzünden kıyamet koparıyorum; böyle olmaz, ya adam olursun ya da yaşatmam diyorum. "Biz de köylü kurnazıyız, küçük burjuva ukalasıyız" diyorsanız, o zaman siz bildiğinizi yapın, ben de yapacağımı yaparım. Önder dediğin farklı olur. Benim büyük sabrım boşuna değildir. Benim de büyük bir çabam var. Bunu, sen böyle harcayasın diye sergilemedim. Çoğunuzu zorla ayakta tutuyorum, bunu kendinizi kolay harcayasınız diye yapmıyorum. "Bu can bizimdir, istediğimiz gibi tasarrufta bulunuruz" diyemezsiniz. Hayır, bu can halkındır, partinindir. Çizgi ne isterse ancak öyle yapabilirsin. Sizi bu temelde yaşatıyoruz, yoksa sizi ne diye yaşatayım? Size neden bu kadar tahammül ettiğimi sanıyorsunuz; soylu bir dava var, onun başarısı için tahammül ediyorum. Çok özlü bir dava var, siz de çok gereklisiniz; onun için her şeye katlanıyorum. Bütün bunları doğru anlayacaksınız. Bin yılların kölesisiniz, adam yerine konulmuyorsunuz, kocakarıdan daha beter bir durumdasınız. Elbette ki özgürlük çok büyük zorluklar sonucu elde edilir; şeref, onur zorluklar sonucu elde edilir. Halinize bakın, ne istediğinizi anlayın ve nasıl elde edeceğinizi biraz gerçekçi değerlendirmeye çalışın. Bütün bu konularda büyük yanılgıları yaşıyorsunuz. Adam bir sopayı eline alamaz durumda, onu tabur komutanı yapmışsınız; tabii ki kendini yitirir, gider. Hata kimde, bende mi? Belki biraz bende, ama hatanın çoğu onda. Çünkü üstlendiği görevin değerini bilmiyor. Ben bir silah için ölümü göze aldım. Bir kadro yetiştirmek için, burada gece gündüz üzerinizde nasıl durduğumuzu biliyorsunuz. Bu kişilik ise, bir çırpıda "istediğim gibi kullanırım, oynarım" diyor. Küçük burjuva ukalalığı ile köylü kurnazlığı birleşince, adamı bir daha durduramazsın. Biz bu adama yüklenelim derken, bunu anlatmak istiyoruz. Bu işler öyle kolay elde edilmiş işler değil. Yaşanan pratiklerde de görüldüğü gibi, birçok komutan otuz kilometre öteden birimine “git, öl" diyor. Takım komutanı kayaların altına giriyor; sözümona yönetiyor, oysa takımı kendine hizmet ettiriyor. İnsanın bir kölesi bile olsa, onu öyle kullanmaz. Kendisinin bir yakını olsa, kıyamet koparır, kırk yıl yas tutar. Yanı başında dikkatsizlikten dağ gibi onlarca yoldaş gidiyor, adamın yüreğinden bir laf bile çıkmıyor. Biz bu kişilikleri PKK adına kabul edemeyiz ve siz de böyle duyarsız olursanız, sizi de kabul edemeyiz. Partimiz büyük bir ailedir ve değerleri çok kıymetlidir. Büyüklüğünü, değerini bildiğiniz oranda, siz bu aileden olabilirsiniz. Zormuş!.. Zorluğu da ben değil, düşman yaratıyor. İncelik istermiş!.. Her devrimin doğasında bu vardır; düşünce, terbiye, eğitim gücü ister. Ben zor bela namusumu kurtarmaya çalışıyorum, bunun için zor bela kendimi yetiştirmişim. Ahım şahım veya ne kadar üstün bir yetenek sahibi olduğumu da söylemiyorum. Ama kendime göre hayırlı işler yapıyorum. Başka türlü kendimizi yaşatamayız. Bu herkes için geçerli. Bunları neden kavramıyorsunuz? "Yetişme tarzı, köylülük, Kemalist etkiler" diyeceksiniz. Bana göre bu safsatalar artık yeterlidir. Gerçek de olabilir, ancak devrimci tarz, bunu sürekli tekrarlamak değildir. Bunlar lanetli şeylerdir. Neden ikide bir bunların adını söyleyip kendimizi aldatacağız. Benim gücüm hiçbir şeye yetmezse, kendimi de idare edemeyecek miyim? Olduğum yerde sağlam kalır yanlışlıklara alet olmam, hata yapmamaya dikkat ederim, gücüm varsa çalışırım. Çaresizliği oynayamam. Niye çaresiz olacağım? "Beni kullandılar, fark edemedim, alet oldum" diyorsunuz. Bunları söylediğinizde, size kocakarı demekte haklıyım. Çünkü devrimcinin onuru vardır, uyanıktır, pür dikkattir; her söylediği sözü, yaşadığı her saati, ele aldığı her işi, üstlendiği her çalışmayı, attığı her adımı bilir, ölçer, biçer ve ona hakkını verir. Devrimci kişiler böyledir. Aylardır bir yerdedir, asgari görevlerin farkında değil veya birileri örgütle oynuyor, PKK'yi kullandığını söylüyor, bunun farkında değil. Bu büyük bir kusurdur. PKK'de niye bunları böyle yaşayacağız? Eğer kusur bende ise, ne gerekiyorsa yapın. Kusur kimde ise ona yüklenelim, bize yaraşan ne ise mutlaka ona ulaşalım. Devrimciler özgür insanlardır, özgür karar verirler, özgür tartışırlar. Kararlaştırdıktan sonra da onu büyük bir disiplinle yürütürler. Çünkü doğruyu tartışmış ve kararlaştırmışlardır. Doğrular sadece benim doğrularım değil, hepimizin doğrularıdır. Devrimcilerin birliği özgür birliktir; özgür birlik, özgür karar verir ve bu da büyük bir uygulama gücü demektir. Bütün bunlar hepimiz içinse, o zaman neden karar bizim kararımız değil, uygulama bizi hiç ilgilendirmiyor da, parti adına olup bitenler sanki sadece beni ilgilendiriyormuş gibi davranılıyor? Bütün bunlar kendimize, emeklerimize, yaşamımıza saygılı olmadığımızı ifade eder. Şimdiye kadar böyle yaşadınız, ama yanlış yaşadınız diyorum. Sorumlu yaşam benim açıklığa kavuşturduğum yaşamdır. Hepinizin ağır sorumlulukları var. Çünkü PKK bir savaş örgütüdür. Yarın cephede olursunuz, tutuklanırsınız, işkence görürsünüz, tüm bunların bir anlamı vardır. Ya oldukça kurallı, doğru temellendirilmiş bir devrimcilikle yürürüz ya da bu anlamsızlıklara düşmemek için kendimizi parti dışı bırakırız. Niye kendimizi zora sokalım? Benim vicdanım bunu kaldırmaz. Benim vicdanımın kaldıracağı, doğru kararlar, doğru uygulamalardır. Buna önderlik ederiz. Ama öyle trajik şahadetler, kayıplar var ki, kırk defa insanın yüreğini doldurur. Hiç kimsenin buna yol açmaya hakkı yoktur. Çünkü biz halka, ailelerinize, hatta sizlere karşı sorumluyuz. Siz de sorumlu olacaksınız ve sorumluluğu PKK tarzıyla yürüteceksiniz. Yoldaşlar topluluğunun birbirine karşı sorumlulukları vardır. Her biriniz ana, baba istiyorsunuz, aşiret reisliği istiyorsunuz. Bununla işler yürümez. Bilinçli katılmıyorsunuz, uygulama gücü olamıyorsunuz. Hep birileri yapsın istiyorsunuz. Önderlik gerekli, benim yapacağım işler var, ama sizin de mutlaka yapmanız gereken işler var. Stratejik önderlik, eşgüdüm, denetim gücü olur, ama sizin de muazzam bir uygulama gücü olmanız gerekir; savaşta uygulama gücü, örgütlenmede uygulama gücü... Taktik önderlik istiyoruz, onun uygulama gücü olmak gerekir. Olmazsa, hepinizin yaşamı heba olur. On binlerce kişiyi ayağa kaldırdık. Bunların sonu ne olacak? Düşman bu ateşkes süresi boyunca utanmadan “PKK'nin on bin kişisini nereye göndereceğiz; Güney Kürdistan'a mı? Teslim olurlarsa, bunlara iş, güç verilir mi" diyor. Düşünün, düşman sizin için bunu söylüyor, yani bunlar kurtuluş gücüdür, yaratılış gücüdür demiyor. Adamlar bunu düşünmüyor, "işsiz, güçsüz topluluğudur" diyorlar. Bu, bir gerçeği de ifade eder. Çünkü acımasız bir devrimci güç olunsaydı, bunlar kurtuluş güçleridir, özgürlük güçleridir, ülkeyi yaratan güçtür, cenneti yaratan güçtür derlerdi. Devrimci örgüt, böyle bir örgüttür. Çoğu savaşçımızı kendi haline bıraksan, en küçük bir yaşam imkanı yaratacak kadar kendini idare edemez. Oysa ordu gücü, çare üreten güçtür. Hemen hemen hayatın bütün sorunlarına çözüm gücü olabilir. Ekonomiden kültüre kadar hepsine imkan sağlar. Silahlı kuvvet olmak demek, özgür silahlı kuvvetler demektir. Bu konuda hayat karşımıza ne çıkarırsa çıkarsın, nerede nasıl olursa olsun, çözüm gücü olmak demektir. Ordu gücü böyle bir güçtür. Böyleyseniz, ordu gücü, komuta gücü olabilirsiniz. Kaç kişi bunun farkındadır? Bazılarının yetkisini elinden alsam, kesinlikle karnını bile doyuramaz. Hani komutandı, yaratacaktı, oysa çaresizin biri, kendisini dağlarda sadece bela yapar. PKK ve Önderlik tarzını dayatan bir komutan böyle olmaz, sıfırdan yaratmasını bilir. İmkanlar üzerine de yatmaz, geliştirmesini bilir. Bazıları ısrarla halen bunları anlamak istemiyor. Anlamak istemiyorlarsa, bu haliyle kaldıramayız, yönetemeyiz. Ben yaşamayın demiyorum. Bütün bu söylediklerimden intiharvari çıkışlar, kölece, hamalca, daha aşırı çalışın sonucu çıkmaz. Çabalarınız, fedakarlığınız az değil, ama başarıyı imkan dahiline sokacak tarzı yakalamaktan uzaktır. Buna da “komuta” tarzı, “önderlik” tarzı diyoruz. En temel sorun dediğimiz, hatta olumsuz sonuçlarını halen yaşadığımız “taktik önderlik” diyoruz. Belki tarihimizde ilk defa böyle bir çalışmayla karşı karşıyayız. Herhalde Amerika'dan, Rusya'dan isteyecek değiliz; Araplardan, Farslardan isteyecek değiliz. Bunu kendimiz oluşturacağız. Türklerden de öğrenecek değiliz, kendimizden öğreneceğiz. Özgür yaşamayı kendimiz bileceğiz. Bunun için kendimizi zorlayacağız, yontacağız ve keskinleştireceğiz. Aklın var; çok düşünüp ince yapacaksın. Delikanlısın, bu sende hovardalığa, kestirmeciliğe, düşkünlüğe yol açmasın; seni işleri çok enerjik, çok inatçı, gençliğin verdiği enerjiyle çözüm konusunda ilerletsin. Gençliğini böyle kullan. Gençliğinizi müthiş kullanabilirsiniz. Hangi görevleri şimdiye kadar başarmışsınız? Vatana, halka karşı hangi borcu ödemişsiniz? Düşmana karşı şeref ve onurun neresinden geçiyorsunuz? Bunlar olmadan, nasıl “insanız” diyeceksiniz? Ben, insan olmanın biricik tanımını da yaptım. Buna ulaşmanın neresindeyiz? Ülkemiz, özgürlüğümüz, onurumuz, her şeyimiz elimizden alınmış. Biz tekrar ona ulaşmak istiyoruz, bu utanılacak bir şey değildir. Bunların gereklerini yerine getirmek için kendini dönüştürmek ayıp değil. Ayıp olan; tam tersine vatansız, özgürlüksüz, şerefsiz, onursuz bir yaşamdır; kader deyip onda çakılıp kalmaktır. Zaten düşmanın da istediği tip, böyle çakılıp kalan, özgürlük, namuslu yaşam istemeyen, üretemeyen, kendi başına bela olan; sokakta gördüğünüz köle insan yığınlarımızdır. Bu durum çok büyük öfke yaratıyor, lanet yağdırıyor. “Biz bundan kurtulmak istiyoruz" diyeceksiniz. Bütün bunlar işin abecesidir. Fakat bunların gereklerini dirayetle ne kadar yerine getiriyorsunuz? Bize çok söz verdiler; kaç tanesi sözünün sahibi oldu? Ben de söz verdim; imkansızlıklardan neleri yarattığımı görüyorsunuz. Hata, eksiklik nerede, onu kendiniz bulacaksınız, bulmalısınız. Hepinizin devrimci adayı, komutan adayı olduğuna da inanıyorum. İddialı olduğunuza da eminim. Onun nasılına açıklık getiriyor ve deneme, sınama imkanı veriyoruz. Bunu aşmasını bileceksiniz. Kimse size yaşamayın demiyor, kimse sizi zora sokmak istemiyor. Bu mesleğin içine girdiniz, bunun gereklerini yerine getireceksiniz. Onun için aldanmayın, düşman affetmez. Yaşam, yetersizliği ve kuralsızlığı affetmiyor; müthiş ordulaşmayı, askerleşmeyi dayatıyor. Dağda daha yürümesini bile bilmiyorsunuz. Ben bir dağa gitsem bir iki gün kalırım, gücü tanırım; şuraya bir kişi, şuraya bir manga, şuraya bir takım, şuraya şu vuruş, buraya eğitim, buraya pusu, buraya saldırı, buraya iki kişilik eylem, buraya beş yüz kişilik eylem şeklinde bunların planını çıkarırım. Ama bizim adam bir yıldır Cudi dağının başındadır, zaman zaman beş yüz kişiyle orada ne yaptığını düşünüyorum. Gabar dağındadır, ne yapacağını bilmiyor. Botan'da üç bin kişi biriktirdik, gece gündüz halen nasıl savaştıracağını düşünüyorum. Üç bin kişi üzerinde hepimizin emeği var. Bir halkın varı yoğu ve bu halk en acılı süreçten geçen bir halk. Peki bu adamlarımız ne yapıyor? Bazen eylem, örgüt, müthiş bir ordu gücünü nasıl ortaya çıkarmıyorlar diye çıldırıyorum. Burada size ilk adımları attırmak için bile gece gündüz çaba harcıyoruz. Biz burada, elin memleketinde ve bu daracık yerlerde bunu yaptıktan sonra, sen o görkemli dağlarda bir takım da mı işletemeyeceksin? Gidin, bakıldığında takımların gevşek, takım komutanlarının ağa gibi olduğu görülecektir. Bizim burada verdiğimiz eğitimin yüzde birini veremiyorlar, sürekli partiden değer koparıyorlar. Bu şeklide günlerini gün edip yaşıyorlar. Gözlerini göreve diken yok. On defa tekrarlamazsak, doğru dürüst bir iş de yürütmüyor. Peki ne yapacağız, bu kadar insanı nasıl yaşatacağız? Giderek bunalıma düştüler, yozlaşıyorlar. Oraya savaşmak için gelen bir insan nasıl yozlaşır? Bunu söyleyenler de sözde komutanlar. Artık üslubumu sertleştirecek noktaya kadar geliyorum. Başka bir yerde olsa bu komutanları anında kurşuna dizerler. Peki sen bunu nasıl yapabiliyorsun? Nasıl disiplinli bir güç olmanız gerektiğini, bizlerle oynanmayacağını, saygılı olmanız gerektiğini biliyorsunuz. Fakat orada saygısızlık diz boyu, çoğu ya kendini bırakmış ya da kim bilir kendini nasıl yaşatıyor? Bu senin ülken, kurtarmışsan bile orada cenneti yaratacaksın, orada en güzel insanı yaratacaksın, orada bizim burada yarattığımızdan yüz kat daha iyisini yaratacaksın. Halen benden istiyorlar. Daha iyi komutan, daha fazla maddi olanak istiyorlar. Hepsini yolladım, kendime hiçbir şey almıyorum. Biz burada büyük baskılar altındayken hiçbir şey istemiyoruz. O orada özgürdür, bir özgürlük alanı var ve halen onu yaşamasını bilmiyor. İnsan biraz düşünür; benim de bir takım görevlerim var, mutlak kurtarmam gereken işler var der. Ben sıkıştırırsam belki biraz iş yaparlar. Sıkıştırmasaydık, ne yaparlardı? Hiçbir şey! Kürt kişiliği böyledir. Biz Kürt çözümlemesini boşuna yapmıyoruz. Güney Savaşı nedir? Neler yapabileceklerini herkese gösterdiler. Onu biz açığa çıkardık. Bunlar yalnız Güney‟de mi böyledir? Hayır, bizim içimizde daha kötüleri var. O açıdan çözümlemeler çok önemlidir. Ondan da öteye, bu temelde netleşmeler, örgütleşmeler, görevleri doğru belleme, kendimizi ordulaştırma söz konusudur. Başka türlü kim idare edebilir? Ben bu işlerden kaçmam, fakat bakarsınız düştüm, ondan sonra ne olacak? Yazık değil mi, bu dev gibi çaba dağılsın, bu çaba zafere gitmesin? Bundan kim sorumlu olur? Düşmandan daha çok partiyi kimler, ne kadar vurmuş? Düşmana karşı tek bir eylemi yok, PKK'ye karşı elli tane eylemi var. Böyle komutan, önder kadro olur mu? İyi niyetlice yapıyor, ajan da değil. Hatta en iyi komutan olduğuna da kendini inandırmış. Müthiş, belki de benden daha üstün! Bütün bunlar yanılgıdır. Bunlarla mücadele etmezseniz, kendinizi de kurtaramazsınız. Onun için çizgi, çözümleme, netleşme, çizgiye doğru yatma diyorum; kendinizi işin tüm özelliklerini edinerek çizgiye yatıracaksınız. Komutan mı olmak istiyorsun, onun tüm özelliklerini edineceksin. "Bu işi biraz da biz ve bize yaraşır gibi yapalım" diyorsunuz. Aşiret usulü olsun, köylü usulü olsun, entel usulü olsun istiyorsunuz. Olmaz, olmaz, olmaz!.. Bazı şeyler var ki, insan ağzına bile alamaz. Sizi namustur, onurdur diye yaşatmaya çalışıyoruz. Bu, kolay bir iş değil. “Bunun başka yolu vardır” diyen ortaya çıksın; ben ona günde kırk defa hizmet edeyim. Benim bütün derdim, düşmana karşı bu partiyi acı bir yenilgiye yatırmamaktır. Bazı örgütler yatmış olabilir, süper namussuz olabilir, ama benim de kendime bir sözüm var. Böyle olmayacağım, düşmana karşı kolay kolay yenilmeyeceğim. Belki yenilebilirim de, ama kolay yenilmeyeceğim. Hiç olmazsa tüm gücümü sonuna kadar kullanırım. Sonrasında ölsem de gam yemem. Halen ölüm kalım sürecini veya imha sürecini aşmakla karşı karşıyayız. Benim gökyüzünde ilahlarım yok ki, imdadıma gelsinler. Bu süreci birbirimize aştıracağız; yoldaşça ve komuta tarzını tutturarak aşacağız. Madem ki silahı elimize aldık, o zaman onun hakkını verelim, en ince, en detaylı hesaplayarak yaklaşalım. Bunun anlaşılır bir yanı yok da diyemezsiniz. Hayır, anlaşılırdır. Yaşamak istiyorsanız böyle olacaksınız. Bunun deha isteyen bir iş olmadığı da açıktır. Şimdiye kadar neden buna gelinmedi? Burada köle gibi disiplinli olun demiyorum. Size köle disiplinini dayatmıyoruz. Hamal gibi çaba harcayın, ölüme yatın da demiyoruz. Burada tam tersine, özlü çaba, gönüllü disiplin, ince yaratma yönü olan çalışma; biraz anlayışlı, aklı selim olmanız isteniyor. Bizde olan garip şey "örgütlenmeye, komutanlaşmaya, ordulaşmaya gelemeyiz, hep eskiden bildiğimiz gibi yaparız" durumudur. Eskiden bildiği bir şey de olsaydı, insan gam yemezdi. HALKLAR ÖNDERİ (17.BÖLÜM)
|
YORUM GÖNDER