EN GİZEMLİ KADINLAR (14.BÖLÜM)
Usulca çantamı sırtladım ve kararmakta olan kayaların yüzüne basarak yola koyuldum. Bu defa ben onun boşluğunu yakalamıştım. Sessizce yürürken onun da hemen arkamda sessizce yürüdüğünü biliyor ve bir çırpıda verdiğim cevabın yerinde olup olmadığını düşünüyordum. Garip gelecek ama onun hakkında isminden öteye bildiğim hiçbir şey yoktu. Kimdi? Kimin gözünün nuru kızıydı? Hangi annenin ellerinde büyümüş, hangi bahçenin ağaçlarından meyve toplamıştı? Hangi şehrin sokaklarında neşeyle koşmuş, hangi okulun sıralarında dirsek çürütmüştü? En çok hangi şarkıları sever, hangi şiirleri coşkuyla okurdu? Gönlünde sakladığı, geçmişte bıraktığı birisi var mıydı? Onun hakkında sorulabilecek daha nice soru vardı ve ben hiç birinin cevabını bilmiyordum. Dünyanın en gizemli kadınlarının, dağlardaki kadınlar olduğunu bildiğim halde nasıl sizi ben anlatacağım… demeye cüret etmiştim, bilemiyorum… Berfin ile dağlarda karşılaşmıştık ve aynı kaya aralıklarından geçiyorduk. Benim kader birliği adı verdiğim bu yolculuğa da birlikte başlamıştık. Türk Ordusu nun elli bine yakın asker ve termal kameralarla oluşturduğu sınır zincirini delerken yine beraberdik. Arkadaşlar grubumuzu ikişer ikişer bölerken yan yana düşmüş ve sınırı hızla geçerken birbirimize bakıp gülümsemeyi de ihmal etmemiştik. Ve bizi bekleyen düşman pusularına da birlikte düşecektik. Herekol un gün batımını rüzgarın uğramadığı bir kayanın kıyısında izlerken yaklaşık sekiz yıl önce, Berfin in dağlara adım attığı o ilk yıllarda karşılaştığımız o anı ve o sırada çekmiş olduğum bir fotoğrafı Ona hatırlattım. O fotoğrafı hatırlar hatırlamaz kahkahası yankılandı kayalıkların arasında ve henüz yerimizi keşfetmemiş olan rüzgarlar bir çırpıda buldular bizi… Annem nasıl sevinir Bir gün bana bir şey olursa anneme o fotoğrafımı gönderirsin sözlerini ancak söyleyebildi. Gülmeye ara verdiği bir anda ve rüzgardan fırsat bulunca da şöyle ekledi; benim en şişman olduğum fotoğrafım odur. Beni öyle görünce annem nasıl da sevinir, kim bilir… Garısa ormanlarında yaşadığımız o şiddetli çatışmadan ancak on sekiz gün sonra Berfin in sağlığına ilişkin ilk haberi alabildim. Çatışma başladığı an nöbetçimiz oydu ve düşmanla ilk teması yaşayan da oydu. Özel timler bütün gücüyle nöbet yerine yönelirken nöbetçimizin kadın olduğunu anlayan kahrolası korucuların çirkin çağrıları göklere ulaşmıştı. O taraftan gelen silah seslerinden Berfin in hala hayatta olduğunu bilsem de, birkaç dakika önce nöbeti ona devrettiğim an, Onu gördüğüm son an olmuştu…
On sekiz gün sonra Berfin in yaralı bir şekilde arkadaşlara ulaştığını öğreninceye kadar, sizi ben anlatacağım diye ansızın verdiğim o cevap kalbimde günden güne ağırlaşan bir yük haline gelmişti. Çatışmadan kurtuluşumda da büyük olasılıkla bu sözlerimin payı vardı. Doğa adını verdiğimiz dağlarda yaşayanların biricik tanrısı tanık olduklarımı anlatmam için bir kez daha hayatımı bağışlamıştı. Sonbaharın kendini iyice hissettirdiği bu günlerde gerillalar Botan topraklarında daha şiddetli çatışmalara hazırlanırken, bende doğanın kuytuluklarında bir yerde oturup, Berfin için ancak bu kadar yazabildim. Şüphesiz bu anlattıklarım Onun yaşadıklarının yanında incir çekirdeğini bile doldurmaz, biliyorum. Ama onun sağ oluşu ruhumu bir nebze de olsa rahatlattı ve dilim döndüğünce içimdekileri bu satırlara taşıdım.
ŞEHİT HALİL DAĞ
YORUM GÖNDER