APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (12.BÖLÜM)
ÖZGÜRLÜK VE İNSANLIK TEMELİNDE YAŞAMAK VAZGEÇİLMEZDİR
Ezici çoğunluk “savaşacağız” diyor. Savaş beyin işidir, savaş düşüncenin kendini en fazla şiddetlendirdiği eylem tarzıdır. Kürt gerçekliğinin, yenildiği ve savaşmadığı için bir savaş düşüncesi, teorisi yoktur, ama askeri yanı vardır. Bu ne demektir? Bu, “ben savaşta yokum, ben savaşı yapamam” demektir. Düşüncenin, teorinin hükmetmediği bir savaş, kesinlikle olmayan veya o anda kaybedilmiş savaş demektir. Bütün savaşçılarımız da bu -ki, en çok savaşanlar bunlardelice oluyor. Kontrol altına almasam, büyük düşünce gücümü kullanmasam, her şey yirmi dört saatte bitecek. Savaşacaksak, o zaman bu kadro politikanızı, bu komutanlık anlayışınızı tepeden-tırnağa değiştirmek zorundasınız. Savaş örgütü ve savaş yönetimi şu anda en zayıf olduğumuz yöndür. Savaşın ters işletilmesi, düşüncesizlik, tedbirsizlik, plansızlık, hazırlıksızlık ve bütün taktik gerekçeleri bir yana itmişlik bize hakim olan savaş tarzıdır. Hem savaş istiyoruz diyecek hem de büyük çelişkiyi yaşayacaksınız, bu olmaz. Bu konuda biraz tutarlı olun, doğru savaş tarzına güç yetirelim. Bunu kasıtlı yapmıyorsunuz, bu bir güç meselesidir.
Sizlere karşı görevimi yerine getirmek için kendimi bu kadar parçalıyorum. Yarım dakikada size nasılsınız der, sıyrılabilirim. Ancak savaş gerçekliğimize dayattığınız yanlışlıkları alt-üst etmek için korkunç yükleniyorum. Çünkü ben bu işi başarmak istiyorum. Siz öyle değilsiniz. Yanlışlıklar mertek gibi gözünüze girdiğinde bile bir tek söz söyleyip üzerine gitmiyorsunuz, gırtlağınızı bile yormuyorsunuz. O zaman savaş gibi şiddetli bir eylemi nasıl yürüteceksiniz? En
iyi bir komutan, sıradan bir hitabı bile geliştiremiyor. Örneğin, en büyük eyleme grup gönderildiğinde komutanın bir hitabı yoktur, bir perspektifi yoktur. Başından savıyor ve savaşçılar göz göre göre yanlışların içine itiliyor. “Bu yaklaşım kurala, özgürlük savaşçılarının taktiklerine göre değildir” diyemiyorsunuz. Yalnız savaşta değil, yaşamda da böylesiniz. Barakalım savaşı, yaşamın abecesinde bile daha dikiş tutturamadınız. Yaşamak zordur, ben bu yaşama geldim, ancak halen yaşamı öğrenmeye çalışıyorum. Kimse beni ciddiye almıyor, birileri ulusal ve toplumsal gerçeğimi hiç dikkate almadan beni enayi gibi yaşatmak istiyorsa, benim yapacağım iş; aman yaşamayın, bunu kabul etmek kendi özüne en büyük ihaneti işlemektir demek olacak. Oysa kendi özünüze uygun yaşamak, ulusal ve toplumsal gerçeğe göre özgürlük temelinde, insanlık temelinde yaşamak çok önemlidir. Buna da gücüm yoksa, o zaman ne yapacağım. Bu yaşa geldim, eğer yine de yaşam iddiam varsa, ölümüne çalışacağım. “İnsan halen böyle mi olur” diyeceksiniz, ama bu bir gerçek. Ağanıza, paşanıza bakın, nasıl yaşıyorlar? Yaşadıklarını sanıyorlar, ancak onların elinden her şey gitmiş, dünyanın rezaleti onlardadır. Hiç olmazsa benim bir çok değerim var. Düşmanıma göre ayaktayım ve düşmana zarar veriyorum.
Her gün olay yaratıyorum, bu da iyi bir şeydir. Boşu boşuna gideceğime, düşmanıma vura vura gitmek en iyisidir. Varsın yaşamalıyım, önemli değil, bu da bir intikam biçimidir. Fakat hiç yaşanmayacak koşullarda anlamsızca yaşadığını sanmak, değil düşmana darbe indirmek, onun darbelerine fırsat vermeyi savaş sanmak ne demektir? Neden gerçeklerden kaçıyorsunuz? Neden düşman karşısında akıllanmayacaksınız? Eğer daha iyisi varsa onu ortaya çıkaralım. Ben hiçbir zaman kendimi adam yerine koymadım. Ama kimseye kendime sahte adam dedirtmemek de benim boynumun borcudur. Bana göre hayran olunacak kişilikler vardır, ama bunlar henüz ortada yok. Ben onlar için savaşıyorum. Bu kadar yanlışlık, bu kadar başarısızlık, bu kadar zavallılık olduktan sonra, hem de komutam altında ve Ulusal Önderken size nasıl adam diyeceğim? Kendimi bile doğru-dürüst adam yerine koymuyorum, sizi nasıl koyacağım? Kırk yıldır nefes nefese bu işin peşindeyim, ancak siz daha yeni adınızı heceliyorsunuz, size adam dememi nasıl beklersiniz? Adam olmanın kanunları vardır ve zordur. Düşmana göre ayakta mısın, değil misin, dayanıyor musun, dayanmıyor musun? Benim için yiğitlik ölçüsü budur. Bu konuda ille bir Ulusal Önderlik sıfatı varsa, herhalde bu yüzdendir. Yoksa bu halk bir kuruşunu verir miydi veya en zayıfı bu kadar zorluğa katlanır mıydı? Adam olmadığınız halde, kendinizi adam yerine koyarak çoktan kendinizi kandırmışsınız ve bunun farkında değilsiniz. Benim sizden farkım, bu durumun derin utancı altında olmak, ama halen vazgeçmemek gibi bir konumu esas almamdır. Tarzım bu. Duyarlıyım, birisi beni adam yerine koymadığında sizin gibi anlamsız bir çatışmaya girmem, ama bundan ders çıkarırım. Kendime göre içimde büyük intikam hesapları yaparım ve günü geldiğinde, iğne ucu kadar fırsatını yakaladığımda sorunun üzerine giderim.
Nitekim TC ile hesaplaşmamız, her türlü geleneklerle veya düşmanlıklarla hesaplaşmamız da böyle oldu. Sizin ise, böylesi durumlarda kendi yoldaşınıza karşı bile anlamsız çatışmalara girdiğiniz durumlar az değildir. Düşmanınız karşısında hiçbir şey yapamayacak durumdayken, buna yiğitlik mi diyeceksiniz? Bunu bana kabul ettirebilir misiniz? Adam olmanın cenderesinden kırk yıldır kendini sıkıştırıp geçiren adam, size böyle aldanır mı? Önderlik deyip duruyorsunuz, Önderlik budur. Adam olmanıza karşı değilim. Eski usule göre ailenizin, ocağınız, aşiretiniz içinde adam olmanıza şimdilik bir şey demiyorum, ancak zamanı gelince ona da saldıracağım. Şimdilik böyle geçiştirebilirsiniz. Sahamızdasınız, hatta Önderlikten ders alıyorsunuz. Benim kendi kendime yürüttüğüm savaşı bile anlamazsanız, kendinizi tamamen savaş dışında bırakırsanız, yiğitlik kanunlarına göre sizi çarparız. Sahte adamlar gibi bizden onay alamazsınız. Açık söyleyeyim, kendimi adam yerine koymuyorum, ama adam olmaya da çalışıyorum. Her gün hazırlanıyorum, tartışmaya, planlamaya ve elimden ne gelirse onu yerine getirmeye varım, tüm bunları dürüstçe ve oldukça zekice yapabilirim. Siz buna neden gelmeyeceksiniz? Ağa çocuğu musunuz, paşa çocuğu musunuz? Öyle olsanız bile bizim ortamımızda bu kaç para eder. Benim sahamda ağa-paşa, ana-baba yoktur. Benim sahamda eski usule göre yiğitlik, adamlık, karılık da yoktur ve olamaz. Bunu partiye gelir gelmez anlamalıydınız. Benim sahamda önce bütün eski kördüğümlerden, bağlantı noktalarından kendini kopartmak ve önemli temel değerlere peşinen bağlanmak esastır. Kendinizi bin bir iple geçmişe bağlamışsınız ve onları bile koparmıyorsunuz. En temel değerlerimize karşı lakayt ve çaresiz kalıyor, sonra üzerinize gelince de ağlıyorsunuz. Bunlar namertlik özellikleri olarak değerlendirilir.
Gördüğünüz gibi ben de bir savaşçıyım. Eğer bunun gereklerini yerine getirmiyorsam, “sen yetersizsin, sen işlerini yapamıyorsun” deyin ve beni aşın. bundan kaçan yok, çünkü yiğitler kaçmaz, siz de kaçmamalısınız ve ağlamamalısınız. Her şeyden önce savaş er meydanıdır. Er meydanından ne kaçmak olur, ne ağlamak. Ama ikiye biçilmek de olmaz. Siz bu temelde bizim ortamımıza gelmediniz mi? Kendinizi mi kandırdınız, beni mi kandırmaya geldiniz? “Yok” diyorsanız, işte meydan savaşının esasları. Beni esas alıyorsanız, budur işte Önderlik. Bunun gereklerinden kaçan ben miyim? Kaldı ki, ben öyle ahım-şahım Önderlik de demiyorum, siz böyle diyorsunuz. Bana göre, ben Önderlik için çaba harcıyorum, yani bir yol gösteren gibi, aklın yolu budur diyen bir kişi gibiyim. Önderden ziyade, öğreticiye benziyorum. O da lafların yüzde doksanını anlamaya yanaşmadığınız bir öğretici gibiyim. Ama ısrarlıyız, çünkü başka bir öğretici yok.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER