ÖNDERLİK GERÇEĞİ-52.BÖLÜM
Önderlik hastalığı eğitti ve hastalık ile uğraşır duruma getirdi. Hasta insan, kendileri de hasta insan. O açıdan Zilan’ın o sözünü hiç unutmayacaksınız. Bu örgütte herkes Önderliğin eseridir. Ama Önderliğin eseridir. Tamam, ana babaların yaptıkları küçümsenemez. Ben küçük güneydeydim. Cizirê mıntıkasında çalışıyordum. Önderlik zaman zaman yurtseverleri çağırıyordu. Onları otobüslerle Şam’a götürüp bir salona koyuyorduk. Önderlik onlara konuşma yapıyordu. Ben oradaydım. Herhalde iki otobüs kadar yurtsever topladık. Hepside elit yurtseverlerdi, en önde gelen ve birazda feodaldirler. Böyle havaları vardı. Onlar ile beraber Şam’a gittik. Arkadaşlar Şam’da bir salon tutmuşlardı. Salonda toplantı olacaktı. Önderlik geldi. Önderlik konuşmaya başlarken bana bir şey sordu. Kalkıp cevap verdim ve Önderliğin yanında hep ayakta durdum. Toplantı boyunca hiç oturmadım. Önderlik konuşmasını bitirdikten sonra sorularınız var mı diye sordu. Eleştirileriniz var mı diye sordu. Sorular sordular. Halktır, ilginç ilginç sorular soruyorlardı. Daha sonra biri kalkıp “Başkanım ben bir şiir okumak istiyorum” dedi. Önderlik buyur oku, dedi. Önderlik için kendi yazmış olduğu bir şiirdi. Çok güzel bir şiirdi. Ondan sonra biri kalkıp “Başkanım siz bize iyi kadro göndermiyorsunuz, gönderdiğiniz kadrolar bir işe yaramıyor” dedi.
Önderlik “Ben ne yapayım, hepsi eşek, siz eğitmesini bilmiyorsunuz hepsini benim üzerime atıyorsunuz, bun de ancak bu kadar eğitebiliyorum” dedi. Daha sonra “Siz de eşeksiniz” dedi. Koca koca adamlar, bir de hepsi feodal. Şok oldular. Ondan sonra hepsi birden kahkahayı bastı. Kendilerine gülüyorlar. Kimse bunu diyemez, ama Önderlik der. Şikâyet ediyorsun ama sen yetiştiriyorsun, senin çocuğundur. Toplum o kadarını vermiş, Önderlik alıp eğitiyor, o kadar oluyor. Kısacası gerçekten de Önderliğin uğraştığı malzeme bu kadardır. Mantıki olarak sırun şudur. Devrim ne zaman gerekli? Nerede düşüş varsa orada gerekli. Düşüş, yücelmenin gerekçesidir. Yücelmemenin nedeni değil. Nerede büyük düşüş varsa orada büyük yükseliş gerekli. İnsan buna uygun olarak, bunun farkına vardığı andan itibaren büyük yükselişe geçer. Sorun bunun çabasını geliştirmemektir. Bunun çabası içerisine girmemektir. Bu da ne ile bağlantılı? Sistemin insanı çok fazlaca yabancılaştıran durumun etkisinde kalarak. Önderlik insana güveniyordu. Görmemişseniz öyledir, herkesi kendiniz gibi bilirsiniz. Önderlik herkesin kendisi gibi çalıştığını düşünüyordu. Benim arkadaşlarım iyidir, diyordu. Hele hele bir de pratik ile karşılaştılar mı, biraz zorlukları gördüler mi akılları başlarına gelir ve en iyisini yaparlar, diyordu. Kesinlikle yaklaşım budur.
15 Ağustos öncesinde de yaklaşım budur. 15 Ağustos’a sıra geldiğinde, 15 Ağustos’u gerçekleştirmek için giriştiği dayatmalar, o dayatmalar sonucu atılımın gerçekleşmesi durumunu dikkate alındığında Önderlik meselenin öyle olmadığını anladı. Çözümlemeler ondan sonra gelişti. Önderliğin niyeti Ortadoğu sahasında kalmak değildi. Ortadoğu’da eğitim ocakları kurmak bir defaya mahsus. Nasıl Fidel Küba dışında seksen insanı getirdi, onları eğitti, … Küba kıyılarını taşıdıysa önderlikte aynısını yaptı. Castro seksen kişi ile geldi, on dört kişi dağa çıkabildi, diğerlerinin hepsi öldürüldü. Önderlik en az iki yüz elli kişiyi dağa çıkardı. Donanın açısından, hangi açıdan bakarsanız bakın Önderliğin ortaya çıkardığı çok daha fazladır. İdeolojik donanım, politik donanım, maddi donanım öyle. Coğrafya olarak Kürdistan’ı ele aldığında da Siera …M..’tan daha donanımlı, daha elverişli. Peki, neden olmuyor? Demek ki daha derinlerde bir sorun var. O zaman kişilik sorunu ortaya çıkıyor. Demek ki tahrip edilen kişilikler var. Öncelikle tahrip olmuş kişiliklerin temel özelliklerini ortaya koyup bir doktor hassasiyeti ile onun hastalıklarını iyileştirmeye yönelemezsen, özellikle onda da iyileşme durumunu ortaya çıkaramazsan başarılı olamazsın. Bu, kişinin niyetlerine bağlı bir şey değildir. Hiçbir arkadaş art niyetli değil. Belki de bu örgüt içerisinde en iyi niyetli, en dürüst olan Abbas arkadaştı. Ama en çok eleştiri de Abbas arkadaşa yöneldi.
Önderlik savunmalarında “Tüm dürüstlüğüne rağmen, her hareketi ile Türkiye solunun içinde bulunduğu yaşıyor” diyor. Adeta kendiliğinden bir tasfiyeciliği yaşıyor. Böyle tanımlıyor. Buna yol açan nedir? Kişilik problemi, kişilik özellikleri. Önderlik “Abbas arkadaş bizde en iyisi sayılır” diyor. O zaman için öyle eleştirileri var. O zaman durumumuza bakılabilir. Hiçbirinde art niyet yok. Ama kişilik bir yerde hep sorun teşkil ediyor. Önderlik onun ardından kişilik çözümlemelerine yöneliyor. Kişilik çözümlemesi sadece dar anlamda Kürt çözümlemesi değildir. Böyle ele alırsanız doğru değil. Bu, sosyalizmin bir eksiğidir. Kişilikte içselleşen sistemi çözemezsen, kişiliği sistemden kurtaramazsan, sistemin alternatif konumunu sistemde yaratamazsan nasıl devrim yapacaksın? Sistemin kişiliği ile sisteme karşı devrim yapılır mı? Beş bin yıllık içselleşmiş bir zihniyet, bir sistem gerçekliği var. Bu açıdan Önderliğin özgünlüğü, Önderliğin tarihsel farklılığı, Önderliği gerçekten de üçüncü doğuş dönemine götüren temel olgulardan biri kişilik çözümlemeleri konusunda sağladığı büyük derinliktir. Sosyalizme ne soylu katkılardan biridir. Kişilikte içselleşen sistem çözümü olmadıkça, o anlamda kişilik hastalıklarından arındırılmadıkça, sistemin dışına çıkarılmadıkça her zaman için düşüncesi komünal yaşamı ise özel olur. Sistemin yaşamı her zaman özeldir. Düşünce komünal olabilir, ama yaşamı özeldir. Mark’ın bile yaşamı özeldir. Mark gerçekten harika bir insandır. Ama yine de bir sürü zayıflığı var.
Özellikle kadın ile ilişki konusundaki duruşu zayıftır, tümüyle özeldir. Burjuva devrimi ile kadının özgürleşmesini belirtmesi bile onun kadın konusundaki yaklaşımını ortaya koyuyor. Hatta hizmetçisi ile ilişkisinin olduğu bile söylenebilir. Hizmetçisi hamile bile kalıyor. …. Arası bozulmasın diye Engels çocuk benimdir, diyor. Büyük olasılık ile bunlar gerçektir. Mark gibi bir dehada bile sistemin dışına çıkmama, özel bir yaşam var. Önderlik o çözümlemeler ile o sistemin, yaşamın dışına çıkarıyor. Diyordu: “Belki ben sizi istediğim çizgiye getiremedim, ama ben sizi sistemin istediği gibi yaşatmasına da izin vermedim, bu da benim başarımdır.” Bu çok önemlidir. PKK’de sistemi istediğin gibi yaşayamazsın. Hala da yaşayamazsın. Bu da Önderliğin başarısıdır. Ne olursa olsun PKK içerisinde düşüncesi komünal, yaşamı özel diyemezsin. Yine de yaşamda da komünal bir yan var. Eksik olabilir, zayıf olabilir, yetersiz olabilir, zaaflı olabilir ama yaşamı komünaldir. Kendimizi eleştirebiliriz. Bizim ölçümüz nedir? Kendimizi sistemin insanı ile sistemin kişiliği ile karşılaştırdığımızda kırk sefer zemzem suyu ile temizlenmiş hissederiz kendimizi.
Ama Önderliğin istediği sistemden tümü ile kopmuş, onun dışına çıkmış bir insan anlamında ele alırsanız diyor ya “Başlangıç noktası olarak genelde uygarlık yaşamından, özelde devletçi uygarlık yaşamından, kapitalist modern yaşamdan kopmak” burada bizim açımızdan sistemden belli bir kopuş var, ama yine de gevşekte olsa sisteme atılmış ilmikler var. Bunlarda bir gerçektir. İlmiklerin tümünü koparıp ruhen, zihinen, ahlaki olarak her yönü ile sistemin dışına çıkmak gerekir. Sistemin dışına çıktığınız zaman kadının toplumu ile buluşursunuz. Doğal toplum ile buluşuyorsunuz. Onun insanı ile buluşuyorsunuz. Yani gerçek özgürlük dünyası ile buluşuyorsunuz. O dünya bu kopuşun içerisindedir. Başka bir yerde değil, on bin yıl öncesinde değildir. Buradadır. Yeter ki onun dışına çık. Onun dışına çıktığında içerisine gireceğin sistem kadın eksenli sistemdir, demokratik sistemdir, ekolojik sistemdir. Önderlik bunu çok net olarak oraya koydu. Ama diyorum ya modernist paradigmanın bakış açısının etkileri var Önderlikte. Tümüyle modernist paradigmaya göre olduğu söylenemez. Sorun paradigma sorundur, yaşam sorunu değildir. Önderlik yaşam boyutu ile hep sistemin dışındadır. Sistem ile bağı esas olarak düşünsel plandır, bakış açısı boyutu ile. Paradigma evrene bakıştır değil mi? Bakış açısında sorunlar var. O anlamda yaşamda sorun yaşamıyor. Özgün duruşunu her zaman için koruyor. Sistemin dışındadır. Sistem onu eritemiyor. Önderlik zaten kesin olarak “Ben bu sistemin adamı olmayacağım” diyor. Ama bakış açısını tam olarak aşamadığı için gerçeği yakalayamıyor, köklü bir şekilde değerlendiremiyor.
Sonuçta komplo ile iflas eden bu oluyor. Komplodan sonra çözümün dili yakalanıyor. O noktada paradigma değişimi, bakış açısındaki olgunlaşma ve yetkinleşme hem sistemin çözümünü sağlıyor hem de alternatif sistemi oluşturmanın olanaklarını Önderliğin eline veriyor. Önderlik böylelikle kendi sisteminin temellerini atıyor. Özgünlük Önderliği hep dışarıda tuttu. Onu diğer önderliklerden ayırdı. Onu gerçekten de farklı bir insan yaptı. Dışımızda bile özellikle kişilik çözümüne ilişkin yoğunlaşan ve Önderliği bu boyutu ile diğer önderliklerden çok farklı olarak değerlendiren çözümlemeler yapılıyor. Mesela biri var “Bir Önderi Savunmak” diye bir kitap yazmış. Düzgün Gökan diye biri. Onun iddiası şu: PKK bir kişilik partisidir, diyor. Özgür kişilik partisi. Yani yeni bir insan partisi. Kişilik çözümlemeleri muhtemelen esas alıyor. Bu alamı ile PKK’nin bütün şeylerden ayrıldığını söylüyor. O kitapta ulaştığı öyle sonuçlar var ki, üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor. Önderlikte bilinçaltı, bilinçüstü diye bir şey yoktur, diyor. Önderlik bilinçtir, diyor. Bilinçaltı değil. Bilinçaltı açığa çıkmamış bir şeydir. Önderlikte ise bilinç vardır, diyor. Bilinçaltı insanı kendiliğinden bazı şeylere yöneltiyor ya. Mesela bazı davranışlar sizin sisteminiziz dışında oluşur. Ama bilinç tümüyle ona da hükmeder.
Dolayısı ile onu da açığa çıkarıp bilinç sahası içerisine sokar. Ona da hükmedersin. Önderliğin böyle olduğunu söylüyor. Vardığı sonuç muhteşemdir. Doğru ya da yanlış. Bizim dışımızda olan biridir. Adamın iddiası şu: “APO’yu en iyi ben anlıyorum” diyor. Tabi arkadaşlar Karasu arkadaş bozuluyor, diyorlar. Bu yüzden Karasu arkadaş “Ben senden daha iyi anlıyorum” diyor. Elbette daha iyi anlar. Ama gerçekten Önderliği anladığını iddia ediyor. Başlık önemli. Bir Önderi Savunmak. Bunlar çoğalacak, gelişecek. Nietzsche diyor ki: “Ben görünmez öğrencilerime konuşuyorum.” Yazıları hep öyledir. Ben ancak yüz yıl sonra anlaşılırım, diyor. Şunu da söylüyor: Herkes kendi öğrencileri için anlamayı, işleri kolaylaştırıyor, ben ise işleri öğrencilerim için işleri zorlaştırıyorum. Öğrencilerini hep zor olana kavratmaya yöneltiyor. Önderlikte bizi hep zora yöneltti. Kolayı asla seçmedi. Zorluk nerede ise oraya yöneldi. Nerede kolaylık ve rahatlık varsa orada büyük tehlikelerde vardır. Onun için kolay olana asla tenezzül etmedi. Diyor ya insan uçurumun kenarında kanatlanır. Uçurumun kenarında kanatlı düşünme başlar. Bir ölüm anı gibi bir şeydir. Ölmenin imkân dahilinde sokulduğu, kapısının aralandığı bir andır. Beni öldürmeyen şey beni güçlendirir. Bu da aynı şeye götürmüyor mu? Aslında bu da Nietzsche’nin sözüdür. Ama aynı zamanda onu pratikleştirme boyutu ile Önderliği de anlatıyor. Önderliği öldürmeyen şey, Önderliğin daima güçlendirir. Yeter ki öldürmesin. Öldürmedikten sonra mutlaka oradan güç alır. Bizde öyle midir? Mesela gidip toplantı yapıyorsun. Bir iki sefer gidip eleştir yaptım. Diyor: İki de bir bu eleştiriler gündeme geliyor, artık kaldıramıyorum. Bir eleştiriyi kaldıramıyor.
Önderlik ise 1982’deki kongrede benim içine girmiş olduğum bir tutum vardı, Önderlik 98’e kadar bunu işledi. Gizli oy kullanmaya ilişkin bir konu. Önderlik uyarı yapıyordu. Mesela 92’e ilişkin Cuma arkadaşı eleştiriyor. Görüşme notlarında var. Tasfiyeci provokasyon eğilimi çıkmadan önce de vardı. Ferhat’a yönelik eleştiriler vardı. Daha önce de vardı. Önderlikte bu tür uyarlılar hep var. Hatırlatmalar var. Hatırlatma ihanetten alıkoymadır. Unutturmamayı sağlamadır. Unutmak ihanettir. Götürmedi mi? Götürdü. O açıdan sürekli hatırlatma Önderliğin görevidir. Önderlik onu da Atina savunmasında Darius’tan örnek veriyor. Kral Dara’dan örnek veriyor. Yunanlıların yaptıkları karşısında hizmetçisine “Bana her gün bu şeyleri hatırlat” diyor. Yunanlıların nasıl bir kavim olduğunu bana hatırlat ki unutmayayım, diyor. Önderliğin yaptığı da biraz böyledir.
Bu açıdan temizlik çabasından, arınma çabasından asla vazgeçmemek temel yaklaşımımız olmak durumundadır. Bu, bir Önderlik yaklaşımıdır. Önderlik duruşu böyledir.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER