APOCU MİLİTAN KİŞİLİK (53.BÖLÜM)
DEVRİMCİLİK İLKELER VE KURALLAR SANATIDIR
Mücadelemiz Büyük Bir Mantık ve Yürek İşidir;
Merkeze tekrar ne tavsiyelerde bulunabiliriz? Merkezi organ oluşacak mı, eğer oluşursa acaba doğruya ulaşacak mı? Ben önerilerimi tekrar sunabilirim. Bir merkez, merkeze talip olan nasıl olmalı? Bu konuda birçok açıklama yaptım. Eğer birisi merkeze talip olacaksa ve içinizde onu seçecek olan da, atayan da kendini iyi tanıyabilmeli, neye karşı, hangi görevle, hangi yetkiyle karşı karşıya olduğunu bilmelidir. Bunun sorumluluk düzeyinin ne olduğunu bilerek kendini ortaya koymak kadar, ona o sıfatı layık görenler de onu tanıyarak kendi görevlerini yerine getirmelidirler. Bu işleri hiç olmazsa bundan sonra doğru yapın. Biz sizin başınıza kimseyi dayatmıyoruz. Siz kendi önderlerinizi kendiniz seçin. Bu kongrelerin anlamı da odur. Bundan sonra seçim öyle sadece “hoşuma gitti de ismini yazdım” biçiminde olmamalı, bu konuda kılı kırk yarın, ayrıca şart koyun. Yani militanlar, üyeler şunu söylemeli -ki, hemen her biriniz için bu geçerlidir- “seni seçiyoruz, ama şu temelde; görev, yetki, şudur. İşleri şu tarzda yapacaksın.” Seçilen veya oraya atanan da şunu çok iyi görmeli, “ben mutlak görevlere bağlılık temelinde seçilmişim, yani benden istenilen şu görevlerdir, verilen şu süredir, bir de emrimde şu olanaklarım vardır.” Bu kişi bunun derin bilinciyle kendini sorumlu görmeli ve artık bir atanma mı olur, seçme mi olur, seçilme mi olur gerçekleştirilmeli. Bu hususlara hiç dikkat etmiyorsunuz.
Birisi kendisini başınıza dayatıyor, krallar bile, beylikler bile böyle oluşmaz. Yani sizin tarzınız beyliklerin oluşmasından daha da geridir. Birisi kurnazlık yapıp, birden bire komutanınız oluyor ve ondan sonra da ondan şikayet ediyorsunuz. İnsan komutanından şikayet eder mi? Şimdi bizde en tehlikelisi budur. Beyliklerden, onların ulaştığı yönetim tarzından bile daha geri komutanlıklar var. Seçen nasıl seçtiğini, seçilen de nasıl seçildiğini bilmiyor. Özellikle görev ve yetkilerin ne olduğunun farkında değil. Hiç olmazsa bu sorunu çözün, bu kongrede kimi niçin seçiyoruz, hangi temelde seçiyoruz, ne kadar görevinin ehlidir, tanıyalım. Zorla kimseye dayatma yok, demokrasi var. Hiç olmazsa bu kongremizin hatırına, yani bu kadar şehidi olan, bu kadar büyük çabası olan bu kongrede bu sahte otorite, sahte uzlaşmayı bırakın. Seçen de, seçilen de desin ki; “ben şuna, şuna göre seçildim” hem de sözünü açık versin, hatta yazılı belgesini versin. Biri merkeze mi seçilir belgesini vererek “benim önümdeki görevler şudur, şudur, şudur, koşullar ne olursa olsun, zorluklar ne olursa olsun, mevcut imkan ve olanaklarla şu görevlerin üzerine başarıyla yürüme sözünü veriyorum” desin. Bu sözü vermedi mi ve güvenilirliğini ortaya koymadı mı ona merkez görevi veya komutanlık görevi vermeyelim. Ayrıca pratiğine bakarız, yapamadı mı ona karşı örgütsel tedbirlerimizi alırız. Adam bir bela gibi “ben evvel ahır komutanım” diyemez, her şey ortada. Görüldüğü gibi benim önderlik yapabilmem için mutlaka bir şeyler vermem gerekiyor. Vermezsem benim önderlik rolüm anlam bulamaz. Yani doğru bir önderlik üreten özelliğe sahiptir. Benim önderliğim böyledir. Hiç kimse bana dayatmada bulunmuyor; ne seçiyor, ne seçtiriyor. Yani adeta kendi kendimi zorunlu olarak tarihi bir role hazırlıyorum.
Beni bile eleştirsinler, mücadele saflarımızda veya düşman bile “Sen iyi mücadele veremiyorsun” desin. Bu, mümkün mü? Çünkü rolümü çok iyi ortaya çıkarıyor ve oynuyorum. Şimdi siz çok hazırlanmış rolleri bile oynayamıyorsunuz ve oynatamıyorsunuz. Bunu sizin geriliğinize bağlıyorum. Sanırım devrimciliği çok yanlış anlamışsınız. Herhalde büyük bir kısmınız maceracı. Böyle temel örgüt normları aklınıza bile gelmiyor. Bu olmaz, kendinize yazık edersiniz. Devrimcilik, yalnız başına macera değildir, yalnız başına özgürlük değildir; devrimcilik bir ilkeler ve kurallar sanatıdır. Özgürlüğün sağlanabilmesi için devrimciliğin kurallar ve ilkelerle bağlantısı vardır. Kendinizi ortaya atmışsınız, “özgürlük istiyoruz, yaşam istiyoruz” diyorsunuz. Bu, mümkün mü? Böyle kendini ortaya atan emekçiye benzemez. Bu kişi ne kadar özgür olabilir? Merkez ya da komutan seçtiğiniz bazıları ilgisiz, ufuksuz, yani her bakımdan yetersiz. İşte bunları güya komutan seçmişiz. Bunlar oldukça gözü kara bir biçimde işleri, güçleri kurnazlıkla örgüt içini ele geçirmektir ve biz bunlara en üst düzeyde sorumluluk tanımışız. Bunların daha sonra başımıza ne getireceğini acaba kestirebiliyor muyuz? Biz zorla ne kimseye görev veriyoruz, ne kimseyi zorla atıyoruz ve ne de zorla bunu seçin diyoruz. Partide irade var. PKK içindeki bu belalardan kurtulmamızın yolu, bu anlamda görevlere sahip çıkmaktan geçer. Onlar da sizin görevlerinizdir. Tekrar vurguluyor ve örnek olarak sunuyorum; size hükmedenler provokatörlerdir. Dört tane kongre olmuştur, her bir kongrede de en az bir provokatör çıkmıştır. Ve bunun suçlusu da siz ve merkezinizdir. Nedenine gelince; görevlerine, yetkilerine, sorumluluklarına yeterince ve doğru sahip çıkmadığınızdan dolayıdır. Yine daha alt düzeydeki komutanlıklardan şikayet edenlerin kendileri sorumludur. Kendi komutanını doğru seçemediği ve ayrıca seçilen komutan da kendisini doğru tanımlayamadığı için suçludur. Hepsinin hesap vermesi gerekir. İyi bir komutan olmadığınızı neden saklıyorsunuz?
Bundan sonra geçmişteki merkezimiz kadar yenisinden de bu temel gerçekler konusunda açıklık isteyeceğiz. Geçmişte ne kadar yeterli oldu, bundan sonra ne kadar yeterli olacak? Sadece sözde de değil, çerçeve isteyeceğim. Yani adeta görev mazbatası isteyeceğiz. Komutanlar seçeceğiz, özellikle merkezimizden şunu isteyeceğiz; bir daha eskisi gibi bana komutan belalarını dayatmayacaksınız. Biz de birçok komutan adayını yetiştiriyoruz, eğer bunları emriniz altında çalıştırmak istiyorsanız bu insanlara bir şeyler verin. Doğru dürüst bir şeyler vermeden, “iyi yürür, silahtan iyi anlar, ahbap çavuşum” diyerek komutanlıklar oluşturulamaz. Kılı kırk yararak varsa eksiklikler giderilir. Bireyleri göreve böyle hazırlayacaksın. Şimdi ben sizi; hem komutanı, hem merkezi biraz hazırladım. Siz bunu daha da geliştiremezseniz, hatta geriletirseniz suçlu olursunuz. Neden doğru çalışmıyorsunuz? Komutanını doğru belirle. Bu kadar hata yapan komutanların başında merkezimiz neden tutuluyor? Ben merkez için bazı ölçüler verdim. Bu ölçülere niye bağlanmıyor, merkezi kurumlaştırmıyorsunuz? Gücün yoksa çık istifa et. Merkezi ölçülere asla güç getiremeyeceksen, kendini önermezsin. Bu konuda kesin zorlama yapmıyoruz. İddialı olan, görevlere yürümede kararlı olan ve bir de görevini yürütme konusunda günlük planı olan, buna hem hırsı, çabası yüksek olan, hem de bitmez tükenmez enerjisi olan kendisini önersin. “Eskidir, hatır için önerdim”, bunu yapmayacaksınız. Ne seçen bunu böyle seçsin, ne de seçilen bu seçimi kabul etsin. Ben böyle bir seçimi onaylamam. Veya ben onlarla bu temelde çalışmam. Öyle sırf adı var, birkaç marifeti var diye komutan seçilmez. Parti çizgisinin teorik, pratik gereklerini büyük bir tutkuyla, yüksek bir çabayla, tarzla, tempoyla, üslupla, başarıyla götüremeyecekse kimse kendisini komutan adayı olarak öne sürmesin. Kendisinden eminse kendisini aday olarak öne sürsün ve onu seçen de, atayan da bu koşullar temelinde, bu çerçeve temelinde, şayet eksiği de varsa onu tamamlayarak onaylasın.
Bunu hanginiz bu temelde yaptınız? Hiç biriniz. Bu konuda hiçbir girişiminiz de yok. Alel usul kendiliğinden gelişiyor. Çoğunun nasıl komutan olduğunu ben de bilemiyorum, komutanlarımız da bilmiyor. Bunlar, merkezimiz asıl rolünü layıkıyla yerine getirmediğinden dolayı komutan oldular. Genel perspektifleri militanlar da anlayamadı. Hiç birinin, militanlarımızın komutanlığına ilişkin ciddi bir raporu yok. Zaten çoğu perspektifi bile anlamak istemiyor. Olur mu, bu büyük bir tehlikedir. Bu hususları daha fazla tartışabilirim, ama bu ne kadar anlamlı olur bilemem, çünkü bunlar sizin görevleriniz. Sizin büyük suçunuz beyninizi uyandırmamaktır. Bu konuları çok rahatlıkla açığa kavuşturabilirsiniz. Soyut, somut, genel, özel, kurumsal veya kişisel düzeyde hemen her şeyi ele alabilirsiniz. Bu temel hususlara ilişkin kendinizi kapatmakla veya oralı bile kılmamakla aslında en temel hatayı işlemiş oluyorsunuz. Aslında “bizi ilgilendirmez” demekle kendiniz için en tehlikeli eğilimi başlattınız. Tartışmayı bileceksiniz. V. Kongre sürecinin öncesi, sonrası; resmisi, gayrı resmisi, yani her anınız büyük tartışmalarla geçmelidir. Hiç olmazsa ben biraz göstergelerimi verdim, onun etrafında tartışmayı geliştirin, zaman sorununuz da yok, öyle fazla yorulmuş da değilsiniz. Yani temiz hava da var. Öyle bizim gibi buralarda boğulup durmuyorsunuz. İçinizde dilinizi kıpırdatmak için ciddi bir engel olduğunu da sanmıyorum. PKK içinde öyle kimse de bastıramaz. Onun için suçlu aranacaksa kişi bunu kendinde aramalıdır. Sorumsuzluğunda, saygısızlığında, gayrı ciddiyetinde aramalı, başka yerde aramamalıdır. Çünkü engeller öyle söylendiği gibi aşılmayan cinsten de değildir. Bu konularda da bir ikiyüzlülük var. Rahatsız oluyor, kendini yere atıyor, ciddi bir engelle karşılaştığında onunla savaşmadan “önüm kesildi” diyor. Siz savaşçılığı şimdiye kadar ne sanıyordunuz? Yaşamı ne sandınız? Tabii eskisi gibi götürürseniz size çok yazık olur. Hepiniz için azami çaba harcıyorum. Yol, yöntem gösterme, imkan, olanak sunma hiç de az değildir.
Bazı kişiliklerin karşıma çıkacak halleri bile yok. İnsan biraz yiğitçe ayakta kalabilmeli. Söyleyecek hiçbir sözleri bile yok. Bu olur mu, insan kendini bu kadar zayıf bırakır mı, kendini yanlışlıklara terk eder mi? Benim büyük iddialarımı görmüyor musunuz? Büyük savlarımı dinlediniz, sizin niye böyle savlarınız olamadı? Ağlamaklı, sızlamaklı geldiniz, harap olmuş, kolu, kanadı kırılmış, dili kesilmiş olarak bize geldiniz. Bunları kendinize nasıl yakıştırdınız? Bunlar hiç yiğitliğe yakışıyor mu? Ben de bir tek kişiyim. Tektim, çaresizdim, nasıl direndiğimi defalarca anlattım. Biraz büyümek isteyen, biraz soylulaşmak isteyen bu ilkeler çerçevesinde yürür. Bunları hiç mi anlayamayacaksınız? Hiç olmazsa şimdi anlayın. Anladık, yani sülale size hiçbir şey vermemiş, herkes sizi aldatmış. Ama ben güneş kadar açık doğruları önünüze koyuyorum. Hiç olmazsa iyi bir öğrenci olun, kimse sizden fazlasını istemiyor. Saygıdeğer bir öğrenci olun, başka türlü siyaset yapamayız. Sizleri başka türlü bu savaşa sokmamalıyız. Bu halinizle benim sizi PKK‟ye almam bir cinayet olur. Bu halinizle sizi savaş saflarına yollamam bir cinayet olur, bana bu cinayeti işlettirmeyin. Size yazık olur. Ben savaşı bu çerçeve dahilinde yürütüyorum, ama sizin bu tarzınız bana hep bunu anlattırıyor. Kurbanlık koyun gibi yolluyorum, üstelik vicdan azabı duyuyorum. Bundan kendiniz sorumlusunuz. Çünkü iyi öğrenci olmayı bilemediniz, bizi hiç anlayamadınız. Nasıl bir savaş Önderliğidir, nasıl bir mücadele Önderliğidir, bunu anlayamadınız. Benim yürüttüğüm savaş çok tehlikelidir, anlamayan yanar. Saygılı olun ve anlayın. Anlayamıyorsanız da affınızı isteyin. Çoğunuz kendiliğinden geliyorsunuz. Yani kendi adamlarımı ben kendim yaratabilirim. Çok geldiniz, onu da kabul ettik, ona da yeterli olmaya çalıştık. Ben kendimi açtım; büyüklüğünüze göre, çocukluğunuza göre açtım. O zaman layık olun, karşınızda kaçan, “yapamam” diyen yok. Bu kadar tecrübeden ders çıkarmayan, kendini eğitime vermeyen, öğrenci olmasını bilmeyen sizlersiniz. Hem de sürekli istiyorsunuz.
PKK okulundan affını isteyen var mı desem, hepiniz “yok, gözü kara PKK‟liyiz, PKK öğrencisiyiz” diyeceksiniz. Kim bilir PKK‟de kim kendini ne sanıyor. Ama işte gerçekler de böyle. Bu gerçekleri mi bir tarafa bırakacağız, yoksa sizi mi? Veya bu gerçekleri mi esas alalım, yoksa sizleri mi? Sizin tarzınızı mı, şimdiye kadar yaşadığınızı mı esas alacağım? İçinde bir başarı var mı? Ben kendimi neden affetmiyorum, halen her gün kendimle uğraşıyorum. Mücadele, sandığınız gibi kolay yürümez. Çoğunuzun sandığı gibi direnişçilikle de, savaşçılıkla da mücadele yürümez. Mücadele büyük sanattır, büyük yürek işidir, büyük bir duygu, büyük bir kinden, öfkeden tutalım büyük bir mantık işidir. Yani hepsi bir denklem gibidir. Nasıl ki, bir iş aletini yerine yanlış koyduğunda bütün denklem boşa çıkarsa, siyaset de böyledir. Einstein da bunu söylemiştir. Yani evrenin formüllerini bile kurar, ama siyasetin formüllerinin ondan bile zor olduğunu söyler. Hele Kürt gerçeğinde bu, daha da böyledir. Onun için bu kadar çözümleme yaptık. Utanmadan bazıları, “çözümlemeler kafa karıştırır” diyor. Fakat bunlar süper kara cahiller. Oysa ben zor yetiştiriyorum, onlar ise siyasetin bazı formüllerini size izah etmemizi gereksiz görüyorlar. Siyasetin abecesini ders olarak işleme gereğini duydum. Abeceyi bilmeden siyasetin en temel önermelerini nasıl hazırlayacaksınız? Zaten kimse kendini bu durumda görmüyor. Siyaset büyük bir olay, dediğimiz gibi matematikten daha ağır formüller çizer. Öğrenin, yetersizse veya öğretim doğru değilse biz yine uğraşırız. El yordamıyla olmuyor. Yani abeceyi bilmeden üniversiteyi nasıl okuyacaksın, nasıl siyaset yapacaksın? Siyaset büyük bir üniversitedir, onu nasıl okuyacaksın? Yeter ki bunun gereğine inan, sıfırdan başla yine öğretelim. “Bana gerekli değil, çözümlemeler oportünizmi geliştirir”, bilmem “çözümlemeler can sıkıyor” diyene ağır sözler sarf ederim. Kara cahil, sen kimsin, içimizde ne arıyorsun? Adeta “ben bir belayım” diyor. İşte karşı karşıya olduğunuz gerçekler bunlardır. Merkezileşemeyen ve doğru dürüst partileşemeyene ancak bunlar söylenebilir. Kendinizi biraz sıkarsanız bundan sonra bütünüyle yaşamınızı çekip çevirebilirsiniz.
İşleri doğru ele almaya, toplantılar düzenlemeye, perspektifler sunmaya, rapor almaya, bunların gereklerini yapmaya da varız. Siz kendinizi hazırlayamıyorsunuz. Beni kendinize uydurmak istiyorsunuz. Ben size uyarsam işler gelişmez. Bana göre, bizim Önderliğimiz doğrudur ve kendinizi buna ulaştırmalısınız, bunu size açıkça söylüyorum. Bunu da size rapor olarak açık sunuyorum, bir yıllık çözümlemelerimizin hepsi rapor niteliğindedir. Neredeyse hemen her militana kadar bir değerlendirme var. Bundan başka ne isteyebilirsiniz, bunlarla bu işi geliştirelim. Tekrar belirteyim, işler neden bir provokatöre emanet ediliyor? Açıkça belirttiğimi gibi bu durum her eyalette böyledir. Son tahlilde her eyalet bilerek veya bilmeyerek bir provokatörün -bu, soyut da olabilir- ya da onun tarzının, temposunun engelindedir. Artık onu yıkacaksınız. Merkeze, militanlığa, komutanlıklara, hatta savaşçılığa, her türlü göreve doğru sahip çıkma olursa ancak yaşayabiliriz. Artık görevlerinizi öğrenin. Bu aşamadan sonra artık engel tanınmaz Çocuk değilsiniz, neden engel tanıyasınız. Düşmanımızla savaşmakta niye engel tanıyalım, engel ne demek? Bununla şunu göstermeye çalışıyorum; bütün kongrelerimizin öncesinin, sonrasının başına gelen V. Kongremizin gerçeğine bulaşmasın. Bu kongremizi biraz yetkin yapalım. Tartışmasını da, kararını da, seçimini de, yeniden düzenlemesini de doğru yapalım. Çünkü iyi insanlarsınız veya ölümü göze alarak hayatınızı ortaya koyuyorsunuz. Bu yönlerinize saygılı olmalı, bu yönlerinizi yaşamda başarılı kılmalısınız. Onun partisini, bütünüyle tarzını, temposunu ortaya koyduk. Belki kendinizi disipline etmekte, anlayışa çekmekte zorlarsınız, ama başka çaremiz yok ve bu şansı iyi değerlendirin.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (53.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER