BU SAVAŞ HALK SAVAŞIDIR
İnsanlarımız son derece zayıf. Yaşlısı da öyle, PKK militanı da, PKK dostu da ve bütün olarak halkımız böyledir. Çok zayıflatılmışsınız. Anlayış düzeyinizin güçlenmesi için birçok çalışma yürüttük. Düşüncenizin gelişmesi için bu savaşımızın kendisi epey ilerlemeye yol açabilir. Fakat sizin yaşadığınız iç sorunlarınız, sosyal ve ekonomik zorluklarınız, sizi düşünce itibarıyla da çok geri bırakıyor. Düşmanın dayatması sizi adeta ayakta gezen ölüler, çok zayıf ve zavallı kişiler durumunda bırakmış. Bunları nasıl aşabilirsiniz? Geçen yıllar biraz boş geçmiş. Büyük çabanızı, enerjinizi çok az ve zor bela kendinizi yaşatacak bir biçimde kullanmışsınız. Ha siz, ha bütün halk, aynı durumu yaşıyorsunuz. Kendinizi çok güçsüz bıraktınız ve şimdi elinizden bir şeyler gelebilir mi? Acaba ömrünüzün bundan sonrasını vatan yolunda, doğruluk ve hak yolunda harcayabilir misiniz? Bu gücünüz var mı? Bunun için insanın bilinçli olması, örgütlü olması, kendi kişiliğini özellikle buna göre hazırlaması gerekir. Bu kadar dağınık düşünce ve fiziki yapınızla tabii fazla gelişmeye yol açamazsınız. İnsan çok şey vermeyi istiyor fakat alma gücünüz ve kapasiteniz sınırlıdır. Yıllardır PKK yapısı üzerinde durmamıza rağmen çok az anlıyorlar ve bunlar çok az yaşama geçiriliyor. Ama yine de insanımıza inanırım, güvenirim ve şimdiye kadar hiç bıkmadan, usanmadan bütün halkla uğraştım. Hemen herkese, yediden yetmişe kadın erkek ayrımı yapmadan bir şeyler vermeye çalıştım. Bu hiç şüphesiz gelişmeye de yol açmıştır. Bu yine de iyidir.
Sizin yaşam dediğiniz düşmanın size yakıştırdığı yaşamdır;
Bütün bu işler halk içindir, onun başarısı ve özgürlüğü içindir. Bunun dışında bir amacımız olamaz, yani halkın üstünde siyaset, halkın üstünde savaş diye bir derdimiz yok. Fakat sizin de sorununuz gerçekten özgürleşen bir halk yoluna girebilme veya özgürleşen bir halkın kendisi olabilmedir. Sizinle böyle konuşmak istemem ama gerçekçi de olmak zorundayım. Benim en önemli bir özelliğim şudur: İnsanlar arasında ayrım yapmadan, onların ciddi olmalarını, sözlerine bağlı kalmalarını isterim. Bu işin şakaya gelir yanı yok. Siz eski toplumsal ölçüler ve anlayışlar içinde yaşamışsınız. Sizde ahbap çavuş, senli benli ve köylü anlayışlar oldukça egemen. Siyasi, hele askeri yönünüz fazla gelişmemiş. Ahbap çavuşluğu esas alıyorsunuz. Bize yaklaşımı bile siyasi ve resmi yaklaşımdan ziyade dostluk yaklaşımı biçiminde ele alıyorsunuz. Dostluk kötü değil, akraba, ahbap çavuşluk da lanetlenecek şeyler değil ama bunlar geri ilişki biçimleridir. Bunları aşmak gerekir. Yeni ve özgür bir halk olmayı birlikte düşünüp tartışarak sağlamamız gerekir. Bunu kendimize yakıştırmamız gerekir ve buna kesinlikle ihtiyacımız var. Biz sizi özgürlük çalışmalarının dışında göremeyiz. Dediğim gibi bu savaş halk savaşıdır. Halkımızın kendisini mutlak yenileme ve özgürleştirme savaşıdır. Hatta siz bile parti çalışmalarını daha da güçlendirmenin yollarını bulmalı ve ona daha güçlü katılmayı kendinizde başlatmalısınız. Varsa yanlış, eksiklik üzerinde durmalısınız. Ben çok büyük bir çaba içine girmeme rağmen halen kendimi çok şiddetli eleştirilere tabi tutuyorum. Tamam, en çok eleştirilecek olan parti militanlarıdır ama halkımızın da öz örgütlenmesini geliştirememesi, bu konuda kendisini son derece dağınık ve sorumsuz düzeyde bırakması affedilemez, kabul edilemez ve hep lanetlenmeye götürür. Yani siz kendinizi dilediğiniz gibi yaşayamazsınız. Sizin yaşam dediğiniz, düşmanın size yakıştırdığı yaşamdır.
Muazzam bir sorumsuzluk deryası altında buraya kadar geldiniz. Size nizam veren, biçim veren bir güç yoktu. Daha doğrusu bunu yapan egemen güçlerdi. Aslında egemen güçlerin askerleri, işçileri gibi geliştiniz. Bu durumunuzda suçlanacak bir şey de yok fakat bunu normal görmemek gerekir. Yani halkın uyanabileceğine, hatta her koşul altında önemli işler yapabileceğine güvenmek gerekir. Oligarşik rejim nitekim size şunu yakıştırmıştır: "Kırolar, hiçbir şeyden anlamazlar; süreriz, kullanırız, çalıştırırız. Bizim en iyi askerlerimiz, en iyi işçilerimizdir." Tabii biz bunu yerle bir etmek istiyoruz. Bu, ölüm fermanından daha ağırdır ve insana hakarettir. Biz insanı insanların yüz karası yapan bir ölüm fermanına karşı çıkmak ve bunu yerle bir etmek istiyoruz. Kesin doğru olan da budur. Bu yüzden siz fazla gelişemediniz. Yalnız sizler değil, bütün halk böyledir. Şunu da söyleyelim ki; bütün çabalarıma rağmen öfkemi sınırlı bile olsa gidermiş değilim. Oligarşik rejimle bu kadar uğraşıyor ve savaşıyoruz, bu henüz küçük bir başlangıçtır. Neden? Çünkü; geliştirilen hakaret ve özellikle sizin kendinize yakıştırdığınız çirkinlik katlanılır ve yaşanılır gibi değildir. Ben yedi yaşımdan beri kendimi son derece bağımsız tutmaya özen göstermeme rağmen halen de affedemiyorum. Neden bu yaşam, niçin bu yaşam, nasıl bir yaşam diye öfkelendikçe öfkeleniyorum. Halbuki büyük çözüm ve kendimi özgürce yürütme gücüm var ancak buna rağmen öfkem dinmiş değil. Ama siz kendinize bakın; nelere katlanmışsınız, ne kadar göz yaşı dökmüşsünüz ne kadar boyun eğmişsiniz ne kadar el kapılarında yalvarmış, yakarmışsınız. Tabii bu nedenle de özgür düşünceniz, özgür eyleminiz, özgür kişiliğiniz fazla gelişme kaydedememiş.
Çocuklarınızı seversiniz ama onların geleceğine ilişkin konularda kocaman bir hiçsiniz;
Özgür bir halk olmak öyle sanıldığı gibi basit bir mesele değil veya öyle ileride düşünülecek bir mesele de değildir. Ekmek ve su kadar ve hatta ondan daha öncelikli bir yaşam ihtiyacıdır. Aksi halde siz her türlü laneti ve olumsuzluğu kendinize yakıştırmış olursunuz. Unutmayın ki; size bir tokat atıldığında, bir küfür sarf edildiğinde isyan edersiniz. Ulusal düzeydeki küfür ve hakaret öyle sıradan bir tokat ve küfür değildir. Ölümcüldür, en ağır ve yerle bir edici tarzdadır. Tabii bunları bilmek gerekir. Bunları bilmeden, zaten birey olarak da kendinizi anlayamaz, nasıl yaşadığınızın bile farkına varamazsınız. Bütün devrimciliğimi, yaşadığım koşullara duyduğum tepkiye bağlıyorum. Zamanla sizleri ve hatta bu gençleri gördükçe büyük öfke duyuyorum. Çünkü; çok geriler ve askerlik nedir, örgütçülük nedir bilmiyorlar. Kendilerini imha ediyorlar ama farkında değiller. Tabii binlerce yıldır insanlık nedir, nizam nedir, disiplin nedir bilmiyorlar. Bu duygular yitirilmiş. Çocuk yapılmış ama fırlatılıp sokaklara doldurulmuş. Tek birisinin bile adı doğru konulmamış, tek bir doğru bile öğretilmemiş. Sözüm ona çocuklarınızı seversiniz, sayarsınız ama onların geleceğine ilişkin konularda kocaman bir hiçsiniz. Onun için ağlarsınız, sızlarsınız. Neden? Çünkü çaresizsiniz. Geleceğini iyi kararlaştıranlar, yolu ve yöntemi iyi belirleyenler ağlamayı ve yalvarmayı bir yöntem olarak fazla benimsemezler. İşlerinin doğru sahibi olurlar. Nitekim gelişmiş ulusları görüyorsunuz. Onlarda hiç ağlama var mı? Son derece duyarlı uluslardır. Bütün işlerini son derece sağlam araçlara ve örgütlere bağlamışlardır ve son derece bilinçlidirler. Onlarda kaderini pamuk ipliğine bağlama var mı? Onlar hiçbir zaman ağlamayı ve yalvarmayı bilmezler. Ama kendimize bakalım, ne haldeyiz? Bu Allah’ın yaptığı ayırım değil, bizim kendi kendimize yakıştırdığımız lanetli durumdur. Ben her gün bu gençlerin gelişimi üzerinde bütün gücümle durmama rağmen doğru yola ve başarı yoluna girme sınırlıdır. Kendisinin herhangi bir alışkanlığına, bir sigara alışkanlığına gösterdiği ilgiyi ve tutkuyu altın gibi bir çalışmayı önüne koysanız bile gösteremiyor. Yeteneği yok, afyonlanmaya alışmış. Bu genci ne yapacaksın? Tabii düşmandır, vurdukça vuruyor. Günlük olarak izliyorsunuz. Türk Genelkurmayı bile bütün hışmıyla, öfkesiyle ve ekip çalışmasıyla kendince terörü nasıl dağıttığını ve son darbeyi indirmeye çalıştığını söylüyor. Ama bizimkilere sorarsan, düşmanın kim olduğunu ve nasıl vurmak istediğini dahi bilmiyorlar. Özel savaş rejiminin gücünü hesaplayabiliyor musunuz? En önemlisi de kendinizi buna göre planlayabiliyor musunuz? Kendi gücünüzü seferber ediyor musunuz? Hayır! Bu gaflettir, tabii yetersizliktir. Kürtler tarih boyunca hep vurulmuşlar, daha da kötüsü düşürülmüşlerdir. Bugüne kadar da bir şey kalmamıştır. Biz bunu devraldık.
Keşke yetenekleriniz olsaydı da sizinle iş yapabilseydim;
Bizim savaşımımızın anlamı nedir? Bu tarzda yerin dibine batmamak, biraz daha fazla ayakta kalmak, biraz daha savaşın ömrünü uzatmak ve bu arada gelişmelere yol açabilmektir. Ama yine görüyorsunuz ki, her şey neredeyse benimle sınırlıdır. Oligarşik rejim halen ya sadece bana bağlıyor ya da ‘böyle bir mücadele yoktur’ diyor. Yani kendi kavgasını bire bir, bir kişi ile sınırlı görüyor. Sizleri halen ciddiye almıyor, aranızdan yetenekli birilerinin çıkabileceğini, iyi bir savaş geliştirebileceğinizi ve hatta kendi kimliğinize sahip çıkabileceğinizi görmek istemiyor. Bu önemlidir. Neden? Çünkü; sizi anlamlı bulmuyor. "Kendi kimliğine, kendi savaşımına sahip çıkar ve iyi yürütebilirler" demiyor. Çünkü; sizi son derece köleleştirmiş, esir almıştır ve üzerinizde her türlü uygulamayı yürütecek gücü kendinde görüyor. Kontrol altına alamadığı bir ben kalmışım. Beni neden kontrol altına alamıyor? Zaten üzerinde duruyorsunuz. Benim de kendime göre savaşımım, öfkem ve intikamım var. Oligarşik rejimin kontrolüne kolay kolay girmeyecek ve ona bütün yeteneklerimle vuracak güçlü tarzım ve tempom var. Yani kişilik sahibi olmak biraz da bu demektir. Ama bizimkilere bakın, bindiği dala, kendi bacaklarına ve kollarına vuruyorlar. Örgütlemeyi bilmemek ve uygun taktiklerle savaşımı geliştirmemek ne demektir? Bindiği dala vurmak demektir ve hepsi de böyle yapıyor. Sorunlarınızı daha kapsamlı önünüze koyup da sizi ürkütmek veya sizi çok daha zavallı durumda bırakıp da çaresiz gibi yansıtmak istemiyorum. Vermek istediğim; sizi biraz daha özgürlük gerçeğine ve savaşımına yakın hale getirmek, biraz onun amacına ve onun duygusuna kavuşturabilmektir. Çünkü; yaşam bunsuz olmuyor. Sahte yaşamın, kendini kaybetmiş yaşamın metelik kadar değeri yoktur. Kürt eğer adam olacaksa, bu özgürlük adımına yaklaşmakla bunu sağlayabilir. Keşke yetenekleriniz olsaydı da sizinle iş yapabilseydim, şu işi şöyle geliştirin, diyebilseydim. Nitekim bazı arkadaşlara bunu söylemeye çalıştım. Ancak yapamıyorlar. Kendisine 'al hazırı ye, böyle konuş, böyle yap, böyle çalış' diyorum ama yapamıyor. Tabii buna rağmen umudumuzu kesmeyeceğiz, yine de üzerinde özenle durmaya devam edeceğiz.
Şunun için söylüyorum: İşler bildiğiniz gibi yürümüyor veya kendi bildiğinizi uygulayarak başaramaz ve düşmanlarınızla başarıyla mücadele edemezsiniz. Bunun bir tarzı, bir temeli ve birçok önemli nedeni vardır. Bunları yediğiniz ekmek ve içtiğiniz su kadar zorunlu bir ihtiyaç olarak görmelisiniz. Bu kadar gelişmişsiniz, bu soruları kendinize sorup cevaplandırmayı bileceksiniz. Ben belki de hepinizden daha yaşlıyım, buna rağmen on beş yaşındaki delikanlının heyecanıyla işlerin üzerinde duruyorum. Çoğu on beş yirmi yaşında ama ölü gibiler. Zaten Türk devleti kendi askeri yapmış. Biz de el koymasak, hepsi Türk subaylarının karşısında dört dörtlük hazır ol durumundalar, böyle alıştırılmışlar. Yani bir kadın nasıl daha on beş yaşında iken mutlak anlamda köleliğe alışır ve bu biçimde evlenirse, bu gençler de Türk ordusu karşısında öyleler. 'Kendinin askeri ol, çözül' diyoruz, oysa o yaramazlık yapıyor. Biraz özgürlük veriyorsun, yüzüne gözüne bulaştırıyor.
Kendinizi çok hazırlıklı kılıp katılsaydınız iyi olurdu;
Avrupa'dan her gün bana raporlar da geliyor. Çok ilginçtir, merkez ve bölge sorumluları neden kendini örgüte tam veremiyor, neden olanakları değerlendiremiyor, neden isteksiz, ilgisiz ve hantal yaklaşıyor ve doğru üslup takınamıyor? Kısaca bin bir kusur var. Bunlara şunu söylemek gerekiyor: Kendinizi ne yapacaksınız? Bu kadar kusur ve çirkinlikle neye ulaşabilirsiniz? Kendilerini çok beğeniyorlar ve bize dayanarak yaşayabileceklerini sanıyorlar. Böyle olmasalar, bizim kim olduğumuzu iyi tanısalar, kendilerini görevlerinin karşısında ve örgüt olayı içerisinde böyle tutabilirler mi? Biz kimiz, neyiz ve neyi kabul ederiz, bunlar bellidir. Yani Önderlik gerçeği budur, disiplin budur. Adam tepkili, bu soruları kendine soracağına biraz öfkelenmiş, biz onu biraz fedakârlığa çağırıyor, 'Şöyle halk adamı ol, şöyle militan ol' diyoruz ama o tepki duyuyor. "Sen misin bana bunu yaptıran, ben de bildiğimi okuyacağım, canım çıksa da kendimi zorlamayacağım, disipline etmeyeceğim, doğru çalışma ve yaşam tarzına gelmeyeceğim fakat yine de PKK'yi paylaşacağım çünkü, PKK bana güç veriyor, beni onure ediyor ama ben yine de dilediğim gibi yaşarım" diyor. Çok iyi bilirsiniz, günde on beş saat çalışsa ancak karnını doyurabilir. Adam PKK'nin içine gelmiş, milyonlarla oynuyor. Milyonları görüp bitiyor ve "yeter" diyor. Bunlar sizin babanızın malı değil ki, bunlar amansız savaş değerleridir. Yine kendisini birden bire on bin kişinin başında buluyor. Dağları yaratan benim, diye kendisine sevdalanıyor. Bu kitleyi hazırlamak ve bir tane dost edinmek için yıllarca yollarda koşup durdum. Bir inanç ve bir ilişki yaratmak için çok büyük çaba harcadım. Onların ise umurunda değil. "On bin kişi, ne desem alkışlıyor" diyor. Şimdi bunlar yanlış ve tehlikeli anlayışlar ama hemen hepsi bu hastalıklarla dolu yaşıyor. Bana bakın, ben böyle değilim. Üzerinizdeki bu ağır soruna rağmen her zaman tektim. Her zaman söylediğim her şey ve her davranış yerinde olacak. Bütünüyle yirmi, yirmi beş yıldır bu çizgi dahilindeyim. En ufacık bir saptırma görülmedi. Sorumluluk dediğin böyledir. Bir halkın önderliğini yapmak, yürütmek biraz böyledir. Bizimkiler bir sigaradan bile taviz vermiyor, en basit şeylerden bile vazgeçmek istemiyorlar. Oysa ben şimdi savaşı nasıl yürütüyorum?
Semir diye bir provokatör vardı, "Apo sizi sizden çalıyor. Gençliğinizi sizden alıyor, görmüyor musunuz?" diyordu. Aslında bununla şunu demek istiyordu: "Apo sizi TC'den çalmak istiyor." Aslında bu çalma değil, sizi size kazanma hareketidir. Evet, bir anlamda sizi sizden de çalıyorum. Ama köleliğinizi kaldırıyorum. Gafletiniz var, bütün uyarıcı ve bilinçlendirici çabalarımıza rağmen uyanamıyorsunuz. Bilinen taktik hamlelerle sizi saflara katmaya çalışıyoruz. Yani sizi kendinize kazandırma eylemi içindeyiz. Bu çalma değil, kazandırma eylemidir. Buna bile zor bela geliyorsunuz. Başka türlü çok bilinçli ve kendinizi çok hazırlıklı kılıp katılsaydınız, iyi olurdu. Çok geç uyanıyorsunuz. Yine işler konusunda çok acemisiniz. Siz iyisiniz, hatta savaşçılarınız iyidirler ama yetenekleri yoktur. İşleri fazla geliştirme güçleri yoktur. Buna rağmen katlanacağız. Yoksa ben niye bu kadar kendimi harcatacağım? Bu benim boynumun borcu mudur, yalnız benim vazifem midir? Hayır! Bu, halkın işidir, herkesin işidir. Herkesin aynı sorumluluk ve duyarlılıkla yaklaşım göstermesi gerekiyor. Kimse bana öğretmedi, emretmedi. Sen illa ulusal işler için şunu yapacaksın, demedi. Bu işin teorisini iğneyle kuyu kazar gibi buldum. Yine pratik adımlarını halen bu çabalarımla götürüyorum. Sorumluluk işte budur. Tabii görüyorsunuz, size son derece çarpıcı gerçeklerle karşılık vermeye çalışıyorum. Gidip halkı gördünüz, belki sizde biraz yeni duygular ve düşünceler uyandı. Aslında bu da bir cevap oluyor. Siz belki bizden oldukça ahbap çavuşluk beklediniz. Bizde bu da vardır ama daha fazlasını göstermek zorundayız. Yine dostlara yüksek ilgi ve bağlılıklar devam etmelidir. Ama bence işleri daha da ilerletmek gerekiyor. Yani şuna öfkeliyiz: "Kendimizi geliştiremeyiz, eğitemeyiz" diyorsunuz, geldiğiniz yer hakkında hep şikayet yapıyorsunuz. Gerekmez, artık çözüm gücünü kendinizde bulmalısınız. Önünüzdeki işler küçük işlerdir. Yani bana göre hiç şikayet etmeden, sağa sola başvurmadan küçük bir grup bile o işlerin üstesinden gelebilir. Eğer bizden bir şeyler almışsanız, bu yeter de artar bile. Ben bir şeyler vermeye hazırım.
Altın gibi ülkeniz var enerjinizi birleştirseniz cenneti kurabilirsiniz;
Bir de anlayacaksınız. Anlamayı hiç olmazsa bundan sonra kesinlikle becermelisiniz. Büyük zorluklarınız varsa, her koşul altında yine katlanmaya hazırım. Kaldı ki, çok şey de sunduk. Sizden istenilen sınırlı bir çalışma, özgürlüğünüze sınırsız bir katılımdır, utandırmayacak bir çabanın sahibi olmanızdır. Alay edilmekten ve olumsuz değerlendirilmekten sizi kurtaracak kadar özgür bir çabaya güç getirmenizdir. Bu da dediğimiz gibi, yediğiniz ekmek, içtiğiniz su kadar size gereklidir. Değilse tartışalım. Halen hatırlıyorum, ben böyle bir ölümüm olsaydı diyordum; bunu "şöyle ülkesi için savaştı, şöyle soylu amaçları için savaştı, öldü" desinler diye istiyordum. Onun için bu çok önemlidir. Böyle bir ölümü kucaklamak bile, bu sahte ve kirli yaşamdan bin kat daha değerlidir ve bu da en büyük nimettir. Bunları bilmek lazım. Kişinin düşmanı kadar kendi gerçeğine ilgisi yoksa ve üzerinde durmuyorsa, bu en büyük alçaklık ve ahlaksızlıktır. Bunları bileceksiniz. "Kendimizi yetiştiremiyoruz, eğitemiyoruz, şuram bu kadar kusurlu, buram bu kadar geri" diyorsunuz. O zaman siz ne güne duruyorsunuz? Bir sigaradan vazgeçebiliyor musunuz? Basit bir alışkanlığınızdan bile vazgeçebiliyor musunuz? Hayır diyorsanız, o zaman bu işlerden de vazgeçmeyin. Neden kendinizi bu halde bırakıyorsunuz? Halbuki bu savaşçılarla her gün uğraşıyorum. O zaman neden bu durumdasınız? Neden kendinizi bu kadar kötü bir durumda tuttunuz? Hiç mi kendinize soru sormadınız? Kendinizi nasıl insan yapacağınıza dair, bir ülke sahipliğini, bir halk sahipliğini, kişilik sahipliğini yapmak için hiç mi ilgi duymadınız? Altın gibi ülkeniz var, enerjinizi birleştirseniz cenneti kurabilirsiniz. Bunun farkında bile değilsiniz. Çok kötü bir durumdasınız, bunları aşmak gerekir.
Benim sizi karşılamam bu gerçekler temelindedir. Siz saygılı ve sevgili dostlar karşısında söyleyeceklerim biraz böyle. İnşallah şimdi biraz gelişme umudunuz vardır. Bazı gerçekleri gördünüz, herhalde akıllanma yoluna daha fazla gireceksiniz. Kendinizi özgürleşen ve savaşan halk gerçeğine, onun bilinçlenmesine, örgütlenmesine, siyasi ve askeri ordulaşmasına adımlar atabilecek duruma getiriyor veya en azından bir başarı çizgisini çizme gereğini duyuyorsunuz. Sizi de rahatlıkla halk ordulaşmamızın yoluna girebilirler diye kabul ettik. Hatta sizden umutluyuz, iyi bir savaşan olarak çıkabilirsiniz. Yine söyleyeyim, bu işler öyle gelip geçici, çok uzağınızda olan işler değil. Bütün işler özünde partiden daha önce sizin işlerinizdir. Parti bir araçtır, parti bir köprüdür. Halkı üzerinde bir yerden diğer bir yere taşırmak içindir, kölelikten özgürlüğe taşırmak içindir. Bundan sonra parti biter. Dolayısıyla uzağınızda, çok tali işler olarak görmemelisiniz. Benim bile varlığım halk içindir. Yani bugün biraz değerim varsa, halk için bir şeyler yaptığım içindir. Eğer bugün bu halk beni bu kadar tutuyorsa veya ben en az bir halk kadar etkiliysem, bunun sebebi şudur: Halk zayıf, örgütsüz ve düşüncesizdir ama ben kendimi çok örgütlü, bilinçli ve bir halkı tam da kendi kişiliğinde güçlendirecek kadar güçlendirdim. Benim varlığım işte budur. Bana gökten yardım yağdıran yok. Arkamda herhangi bir devlet de yok. Tüm gücüm ve yetkinliğim halkı temsil ettiğim, halkı örgütlü ve bir halkla kendimi güçlü tuttuğum içindir. Yarın bu gücün tümünü halka vereceğiz, zaten kendimi en yetkin halk haline getirmeyi bir halkı güçlendirmek için yapıyorum. Kendimi güçlendirmezsem veya kendimi bilinç, köprü ve örgüt çarkı haline getiremezsem, tabii bir halkı da bu temelde bilinçlendirip örgütlendiremeyiz.
Benim durumum gerçekleşen ve özgür kimlikli bir halk olayıdır;
Önderlik, kendisi için olan, kendisi için çalışan ve bunu öncelikle kendisinde başlatan ve giderek bu çelişkiyi halk lehine çözen kişi demektir. Biz biraz öyle olmaya çalışıyoruz. Bunu belirtmem gerekli. Diğer bütün tanımlamalar, değerlendirmeler yanlıştır. Benim adıma kimi ağa gibi, kimi bey ve paşa gibi hareket ediyor ama öyle olamaz, tam tersine ben bunlarla savaşıyorum. Benim durumum, gerçekleşen ve özgür kimlikli bir halk olayıdır. Bizim adımıza hareket edenler bütünüyle böyle davranmak zorundalar. Böyle olmadılar mı, bizden değillerdir. Size bunları açıkça da söylüyorum. Görmedik, duymadık demeyin. İkide bir bana mektup yazıp cevap istemeyin. Bunlar bütün sorunlara cevaptır. Gördüğünüz ve ortaya konulduğu gibidir. Ben de gördüğünüz gibiyim. Her zaman söylediğim gibi, gücünüz sağa sola yetmiyorsa kendinize yetsin. Ben gücümü öncelikle kendime karşı kullandım, kendimi iyi yetiştirdim ve daha sonra gücüm herkese yeterli olmaya başladı. Bu önemlidir. Önce bakarım, bunlarla bu kadar konuşuyorum ama gücüm yetmiyorsa neden yetmiyor diye kendime yüklenirim. Sende eksiklikler var derim ve orada kendimi güçlendiririm, gelirim bir kez daha yüklenirim ve hep üste çıkarım. Sizin de kendinizi böyle güçlendirmeye ihtiyacınız var. Yani halkın hizmetindeki adam kendini böyle yetiştirir, böyle büyütür ve böyle egemen kılar; böylece kendini halk adamı yapar. Umarım bir şeyler anlıyorsunuz. Sizlerin şahsında halkımızla 15 Ağustos Atılımı'nın onuncu yılını da tamamlıyoruz. Bu önemli bir savaş sürecidir ve bunu güçlü tamamlamak istiyoruz. Zaten bunun doğru ifadesi içerisindeyiz. Bir on yıl savaşı yaşamak öyle bildiğiniz gibi değildir; tarihimizde ilk defa gerçekleşen çok ilginç, ilginç olduğu kadar çok anlamlı bir olaydır. Denilebilir ki; ilk ve son özgürlük adımıdır. İlk defa böyle bir özgürlük adımı atıldı. Başarılırsa nihai başarıdır, başarılamazsa da bu son olur. Bu, iki kere iki dört eder gibi bir gerçektir. Bu savaşım yılını derslerle dolu karşılıyoruz veya bu on yıllık savaşımın bizde gerçekleştirdiği kişilikle bugün karşınızdayız. Bu konuşmayı da bu temelde yapıyoruz.
Halkın hizmetindeki önderlik, halkın hizmetindeki parti adına yürütülen faaliyetleri gördünüz. Garip duygular veya yeni gelişmiş düşünceler içinde olabilirsiniz. Kafanızda birçok soru uyanmıştır ve belki cevabı da şimdiden bulunuyordur. Sizi böyle karşılayabiliriz. Sizi veya tüm halkımızı bu 15 Ağustos Atılımı dolayısıyla böyle değerlendirmeye çalışıyoruz. Bütün partiyi de, bütün ARGK'yi de böyle değerlendirmeye çalışıyoruz. Özel savaş rejimine istediğimiz gibi vuramasak da, henüz boyun eğilmiş veya onun acımasız iradesi sonuca gitmiş değildir. Türk Genelkurmayı her ne kadar acımasızsa ve kesin bitirmek istiyorsa da, biz ona başarı şansını vermedik. Bu da bizim açımızdan son derece önemlidir. O mutlaka başarmak, geçen yaz bizi bitirmek istiyordu. Sonra da güzün olmadı kışın, bilemedin bu baharda, Mart’ta dedi, daha sonra işte bu yazda bitirmek istiyordu. Bu şansı onlara vermemek bizim açımızdan çok önemliydi ve bunu kısmen başardık diyebiliriz. Ama tam istediğimiz gibi vurmaktan uzağız. Lanetli bir tarihin sayfaları altında kalıp gitmememiz için de şu andaki durumumuz çok önemlidir. Hatta bu çalışmaları bu haliyle bile götürmemiz, sizleri böyle karşılamamız yine çok önemlidir. Tarihe bakmayı bilmeniz lazım. İmha tarihi, ihanet tarihi ve düşmüşlük tarihine bakmanız gerekir. Bunu biraz anlarsanız bu gündeki duruşu, bugün böyle oligarşik rejim karşısında konuşmanın ve onunla böyle savaşmanın ne kadar büyük bir olay olduğunu rahatlıkla değerlendirip tespit edebilir, kendinizi de çok mutlu, öfkeli ve intikamcı kılabilirsiniz.
Önderlik, sizden daha fazla size yakın, sizden daha fazla sizi yürüten güçtür;
Biz kimsenin sırtına kaldıramayacağı yükü yüklemiyoruz. Ama herkesin de yapabileceği bir iş vardır. Hepinizi bu işi görmeye ve gereklerini yerine getirmeye çağırıyorum. Bunu yapacaksınız, bunun şakası yoktur, bunun ucuz tartışması da yoktur; iş iştir ve gerekleri yerine getirilecektir. Yani oligarşik rejimin size yakıştırdığı ad, sizi içine sürüklediği kargaşa ve laçkalık bitsin. Bu kadar özüne, insanlığa ters, kimliğine ve cinsiyetine ters yaşam bitsin. Daha fazla kendiniz için olan, halkımız ve ülkemiz için olan ve dolayısıyla insanlık için olan yaşam layığımız olsun. Bizi bu teskin edebilir, rahatlatabilir. Bunun dışında hiçbir yaşam, hiçbir para, pul, hiçbir çıkar asla bizi tatmin edemez. Böylesi bir yaşamı elimizin tersiyle itmeliyiz. Biz böyle yaptık ve gördüğünüz gibi bu gerçekliğe ulaştık. Yine böyleyiz; yani başka türlü değerlendirilmem ve kullanılmam mümkün değildir. Önderlik, sizden daha fazla size yakın, sizden daha fazla sizi yürüten güçtür. Bugün farkında olmazsanız, yarın veya mezarda farkına varırsınız. Önderlik deyip geçmemek gerekiyor. Akıllı olun, iyi anlayın ve zamanında karşılık verin, bu sizin çıkarınızadır ve kişiliğinizin zaferi olur. Görüyorsunuz, biz halk gerçekliğimize karşı etkili, tepkili ve eleştirel olmaya çalışıyoruz. Bu gereklidir. Bunun yanında doğru yolu çok net olarak çizmeye çalışıyoruz. Zaten katılmışsınız, bizim istediğimiz bundan sonrasının kesin zaferini ve sağlam tarzını yakalamanızdır. Bu zafer mümkündür. İlk ve son defa bu bir zafer imkânıdır. Onu elden bırakmamaya büyük özen gösterin. Bunun için her şeyimizi ortaya koyalım, kesin başarıdan başka hiçbir şeye fırsat vermeyelim. Bütün bunlara benden daha fazla sizin ihtiyacınız vardır. Belki şimdiye kadar istediğiniz gibi katılamadınız, kendinizi yargılayamadınız ama bundan sonra da bu başarı şansınız var. Onu mutlaka müthiş bir şekilde ve asla tarihte yapılamadığı gibi yapacak ve sizden her şeyin çalınıp çırpılmasına bundan sonra dur diyeceksiniz. Bundan sonra kendimiz için düşünürüz, çalışırız, var ederiz, koruruz, geliştiririz ve biliriz.
Bütün bunlar önemli, umarım bunlarla kendinizi yeniden büyütmeye çalışırsınız. Kalan ömrünüzün bu dönemini, bu büyük doğruların hizmetine verebilirsiniz ve vermek için de büyük çaba gösterin. Düşünün ki, kimse emretmiyor, herkes kendi tutkularıyla kendini bu işe veriyor. Zaten üstten emir ve dayatma oldu mu, orada bürokrasi ve ağalık olur. O yok, tamamen özgürlük var. Özgürlük bu anlamda en büyük otorite ve en büyük emreden kuvvettir. Sizde özgürlük tutkusu oldu mu duramazsınız, dünya birleşse sizi durduramaz. Bizi durdurabildi mi? Ama sömürgeci ve işbirlikçi egemenlik içine girdin mi, gücün ne olursa olsun bitersin. Bunun etkisini yaşayan kadromuz, militanımız kesin başaramıyor ve bela oluyor ama birisi özgürlük yoluna girdiğinde ve bunun yöntemini tutturduğunda kimse onu tutamaz. Örneğin; ben tekim ve kesinlikle hiç kimse beni durduramıyor. Sabırlı olun ve düşünün. Ben öyle bildiğiniz gibi bir hareket değilim. Düşünce ve duyum gücü çok yüksek, planlama gücü çok olan, ölçme biçme yönü ağır basan bir yürüyüş tarzım var. Üslubu, tarzı ve temposu çok yerinde olan bir yürüyüş tarzım var. Siz de böyle oldunuz mu öndersiniz, hatta ulusal düzeyde bile sürükleyici olabilirsiniz, kendinizi her çevreye sığdırabilirsiniz. Böyle olmak çaba istiyor, bizi kavramayı gerekli kılıyor. Bu anlamda ben size yardımcı olabilirim veya beni anlamanız, yaşamanız size büyük bir yardımdır. Eskiden halk, ‘Hangi dünya devletleri bize yardımcı olur?’ diyordu. Eğer bütün dünya devletleri yardımcı olsaydı, bu hareket böyle doğmaz ve bu halk böyle yaratılmazdı. En büyük yardım, insanın kendini yetiştirip sunmasıdır. Bunu kendi gözlerinizle gördünüz. Kendiniz de böyle yapın, bu kendinize de ve halkımızın kendisine de en büyük yardımdır ve hatta insanlık bile bu yardımdan nasibini alır. Beni şu anda belki bir resim gibi görebiliyorsunuz, belki bir film gibi, fark etmez. Ben sizi hiç görmeyebilirdim de. Ama görerek de etkilerim, görmeden de etkilerim ve kuşatırım. Görmeyi şu temelde sağlama bağlayacağım: Bazı temel amaçlarımız var. İşte ülkeden, halkın gerçekliğinden bahsettiniz; mutlak onu çalıştırır, mücadelenin hizmetine sokarım, ona yol aldırırım ama onu birebir tanımam. Seni kesinlikle bir yurtseverlik yoluna, halkın gerçeğini şu veya bu düzeyde tanımış biri haline getirirsem, bu bir tanışma olur ve bunun bir anlamı vardır. Bunun dışında tanışmanın fazla bir anlamı yoktur. Kim olursan ol, nereden gelmiş olursan ol, yine de gel. Tanışmak, sağlam ilkeler gerçeğimizin can alıcı kısımlarıyla olmalıdır.
En güzel dil halkla konuşan dildir;
Tabii tanışmak iyi bir şeydir ama en önemlisi bir ömür boyu yaşama geçirmektir. Bunu yaşamın kendisi haline getirmektir, emektir ve çabadır. Ben de dakikası dakikasına böyleyim. Halk bunu bildiği için "ben de veririm, oğlumu kızımı, malımı mülkümü al. Acaba yine beni affeder misin?" diyor, yok diyorum. Vermekle kurtulamazsın. Kaldı ki o kız senin değil, mal mülk de senin değil, sen belki de bir hırsızsın. "Şehitler bizimdir" diyorlar. Sizin öyle şehitleriniz yok, PKK'nin şehitlerine sahiplik yapmayın. Önderlik şahsında partinin şehitleridir diyorum. Bütün bunları da kabul edip, "doğrudur" diyorlar. Tabii bunlar sizin için de geçerlidir, bu kadar doğruların etkisi altında herhalde daha farklı yaşayacaksınız. Eskisi gibi olamaz artık. Ben biraz yürüttüm. Gördünüz, biraz koordineli yürütüyorum. Sonuç ne kadar çarpıcıdır! Bazıları "Ya biz nasıl edelim, gücümüz var mı, destekleyenimiz var mı?" diyorlar. Oysa en büyük güç siz kendinizsiniz, kendinizi doğru katın. İşte büyük gücü görüyorsunuz. Ne istiyorsan hepsi var, güç ve zenginlik adına hepsi var. Ben bunu buradayken yaptım, sen halkın içindesin, niye yapmıyorsun? "Ağzım bozuk, bilmem nerem eğik" diyorsun. Bunu düzeltecek ve doğru katacaksın, o zaman her şeyi kazanırsın. Bu sanırım oldukça kanıtlanmış bir durum. Biz partiyle halka ulaşmaya çalıştık. Parti kesinlikle bir araçtır. Halk tam özgürleşince, parti artık parti olmaktan çıkar, parti halk olur; kesinlikle halkın dışında, halka rağmen herhangi bir parti veya önderlik hareketimiz söz konusu olamaz. Özellikle yanlış önderlik anlayışınızı sanırım biraz burada çözmeye çalıştım. Bunları kadrolar itibarıyla, parti ve Önderlik adına hareket edenler için söylüyorum. İşte gördüğünüz gibi bir Önderlik halkla böyle diyalog, temas ve ilişki halindedir, halk için araçtır. Kendileri duygu ve düşüncelerini dile getirdiler. Anlaşılan özgürlük, önderliğe bir kuvvettir ve her şeye gücü yeterlidir. Şimdi bunu siz de gözlerinizle gördünüz ve göreceksiniz. "Anlamadık, kendimizi şöyle ağa gibi dayattık, jandarma gibi dayattık" demeyi bırakacaksınız.
En güzel dil, halkla konuşan dildir. En güzel bağ, halkla kurulan bağdır. Hepsi de mümkündür. Ben yıllardır halkın dışındayım. Ziyaretlerimize gelenler olur. İşte bu kadar iç içe, bu kadar yoğun ve bu kadar candan olabiliyorlar. Hiçbir yerde bu kadar özgür ve anlayışlı olmayı beceremezler ama karşımızda olurlar. Oysa siz gidiyor ve dağıtıyorsunuz. Zor bela bir yaşama güçleri var, onların üzerine yükleniyorsunuz. Ondan sonra da önderlik yaptığınızı sanıyorsunuz. Bu kesinlikle TC'nin jandarma önderliğidir. Bize biraz saygınız varsa, yine bizim şahsımızda bir halk gerçeğine ilgi duyuyorsanız, anlayışlı olmalısınız. Onun nasıl olması gerektiğini bu vesileyle çok açık ortaya koydum. Siz yoldaş adaylarısınız, yoldaşsınız. Amansız bir biçimde bağlı olmayı ve bizi halka taşırmayı bileceksiniz. Sizin göreviniz budur. Bizim etkinliğimiz halkımızı yeniden yaratırken, ortaya çıkardığımız gelişmeleri fırsat bilip üzerine giderek kendinizi yaşatma durumunda olamazsınız. Bunu yaparsanız, dini açıdan söylersek kesinlikle münafık, zındık olarak değerlendirilirsiniz. Siyaset açısından söylersek, saptırmacı ve boşa çıkaran olursunuz. Tabii böyle yapmanıza da kimse müsaade etmez. Bu Önderlik ve yaratılan bu halk, böyle sahte önderlere fırsat vermez. Kısaca; bu değerlendirmem yeterlidir, hatta ömür boyu yeterlidir ve öyle de olacaktır. Bu, kadrolar için daha fazla böyledir. Tamı tamına halka ulaştırılan kuvvet, halkı köprüden geçirten kuvvet olacaksınız. Bunu bu vesileyle sizlere eğitici anlamda göstermeye çalıştım. Kesin sonuçlar çıkaracaksınız ve bu aynı zamanda kesin bir talimattır. Bizi oyalamayacak ve uğraştırmayacaksınız, tam tersine adamakıllı uygulayacaksınız. Gördünüz, biz kendimizi burada nasıl bir köprü yapmışız. Nasıl gören göz, duyan kulak, nasıl canlandıran dil haline getirmişiz. En çarpıcı şekilde karşınızdayız. Ayıbı falan yok, ayıp olan sizin durumunuzda başarısız ve yetersiz kalmaktır.
Ekmeksiz, susuz belki olunur ama yaşamsız olunamaz;
Şimdi ben kendimi biraz mutlu sayıyorum. Düşmanını tanıyan, kendi gerçeğine bağlanmayı sağlayan kişi olarak değerlendiriyorum. Namusu biraz kurtaran kişi olarak ele alıyorum. Halen de eğer bu hizmetlerim bana bir lokma yemek yediriyorsa yeter, başka bir şey istemiyorum diyebiliyorsam, sizin çıkarmanız gereken bazı sonuçlar var. "Şöyle sigaramızdan vazgeçmeyiz, şöyle uzlaşmacıyız, şöyle ertelemeciyiz, şöyle tembeliz, şöyle laçkayız" diyemezsiniz. Bunlar ayıp laflardır. Bu eyleme ve bu yola giren kişi için bu sözler söylenmez. Ben de iki kelimeyle, bir takım sıradan duygularla bu işe girdim. O zaman ki ciddiyet neyse, şimdiki de odur. Bu, dile getirildiği gibi insanlarımıza değer vermenin, halkımızın da bağlı olmasının nasıl sağlandığını ortaya çıkaran bir tılsımdır veya açıklaması böyle olur. Kendinle oynayamazsın, kendini böyle basit göremezsin, başarısız bir yaşamın sahibi olamazsın, çözümsüz bırakamazsın. Oldukça ölü bir yaşamın veya yaşamamışlığın içinden geliyorsunuz. Yaşama doğru bağlanmaya, yücelmeye ve biraz canlanmaya ihtiyacı olan sensin. Niye buna karşı direniyor, niye düşmanın yakıştırmalarını fazilet diye benimsiyorsun, bunun ne gereği var? Sana eşsiz, son derece saygıdeğer, güçlü ve zengin bir yaşam sunuluyor. Bu, çaba istiyormuş, emek istiyormuş! Zaten düşmana bilmem ne gibi çalışıyorsun da, niye kendin için çalışmıyorsun? Düşman sana istediği yükü bindirip taşıtıyor. Kendin için yüklen. Düşmanın emrinde papağan gibi konuşacağına, kendi gerçeklerin için konuş. Düşman için en yiğit savaşçısın ama kendine karşı da vahşi savaşıyorsun. Kendin için düşmanına karşı savaş. Tüm bunlar doğru olandır ve yaşamsaldır. Ekmeksiz, susuz belki olunur ama yaşamsız olunamaz. Bunları dile getirmeye çalıştık. Bunlar bize yön veren en temel doğrular ve büyük gerçeklerdir. Ben bu gerçeklerle kendimi büyüttüm. Halen bu gerçeklerin içindeyim, emrindeyim. Beni de büyüten bu büyük güç, bizi bağlayan esas gerçeklerdir. Herhangi farklı bir nitelik yoktur. İyi dile getirdim, iyi takip ettim ve iyi korudum.
Sonuç bellidir: Ben büyüdüm, halk büyüdü, savaş ortamında ülkemiz açıklığa kavuştu. Bizim mücadeleyi bir bayram coşkusuyla ele aldığımızı ve halkın da böyle katıldığını görüyorsunuz. Savaşsız olunamayacağını çok çarpıcı gördünüz. Benim gibi biri kendini böyle yapabildiğine göre, siz daha fazla yapabilirsiniz. Bu temelde doğrulara daha fazla bağlanıp başarılara yol açabilirsiniz. Her zaman doğru yol budur. Doğru yolda neyle ve nasıl yürünür? Doğru için savaşılır ve amaç neyse ona ulaşılır, bunun dışında hiçbir şeye anlam verilmez. Engel teşkil eden ne varsa onunla savaşılır, yerle bir edilir ve yaşama yol açılır. Umarım dostlar başta olmak üzere, tüm partililer ve savaşçılar da bizi böyle anlıyorlar. Böyle anlamaları büyük savaşmaktır, büyük savaşmak da büyük kazanmaktır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
(Rêber Apo’nun 1994 Ağustos çözümlemesinden derlenmiştir)
YORUM GÖNDER