ÖNDERLİK GERÇEĞİ-10.BÖLÜM
Biz PKK hareketini tanımlardık. Arkadaşlar bilir bir öze dönüş hareketi öyle tanımlardık. Aslında şöyle de denilebilinir o zaman öz nedir? Kutsal olanın özü, öze dönüş nedir? Demek ki doğal toplum değerlerine dönüş Önderlik savunmalarında “ bin yıl öncesine dönecek değilim” diyor. Ama gerisinde şunu da ifade ediyor: “ İnsanlığın bazı temel değerleri o yıllarda gizlidir.” insanlığın geçmişi bu anlamda daha gerçekçidir. Oraya gideceğim insanlığın temel değerleriyle orada buluşacağım oradan tutacağım ve yeniden başlatacağım. Geleceği bu çabalar işleyişi içerisinde başka bir şey olamayacağını belirtiyor. O nedenle öze dönüş dediğimiz kavram aslında Urfa kültüründe ifadesini bulan kutsallıkta gizlidir somutlaşan kültürel değerlere dönüştür. Bu kutsallık da peygamberlikle başlayan bir kutsallık değildir, yani onun öncesidir. Neolitiğin kutsallığıdır, onun emek değerlerini kutsayan boyutudur. Bu emeği kutsayan özelliğidir, yani oraya dönüştür, o değerlerle yeniden buluşmadır. Bir ölçü de o değerlerle bağı kurmadır. Yoksa yüzde yüz bu değerlerle örtüşüyor denemez.
Önderliğin peygamberliği tanımlarken kısmi özgürlükçü yanları var demesi bile özgürlüğün kısmi karakterini ortaya koyuyor, bir bütün değildir. Yine de bir değerdir, bir öze dönüştür, bir öz geçmişe dönüştür. Bu açıdan öze dönüş, köklerle buluşma gerçek anlamda neolitiğin o büyük soylu değerleriyle, temel insanlık değerleriyle damgasının kadının vurduğu değerlerle buluşmadır. Bunlar bu açıdan büyük önem taşır. Önderliği böyle bu çerçevede değerlendirmek belki de köklerini buraya getirmek çıkış noktasını bu gerçekliklerde bulmak çok büyük önem taşır. Dikkat edildiğinde yine yüz yılın hatırına yapılan şeyler var. Yani yüzyılın hatırına yaptığımız şeyler var. Mesela yüzyıl kurtuluş savaşları var. Örgütler kuruluyor, ulusal kurtuluş mücadeleleri kazanıyor ve Vietnam en doruk noktası oluyor. PKK de benzerleri gibi olmaya çalışıyor, ama özden yoksunluk kesindir onlar gibi olamayız çünkü Önderlik onlar gibi değil. Onlar bir 20. yüzyıl gerçeği ama Önderlik 20. yüzyıl gerçeğiyle fazla bağı yok. Bunun anlamı şu kapitalizmle bağı yok. Önemli olan şu iyi olana saygı duyma onun gibi olmaya çalışma ama özden yoksunluk esas değil. Bütünleşme yoktur bu büyük önem taşıyor bu Önderliğin özgünlüğünü ortaya koyuyor. Alışa gelmiş bir şekilde Önderlik de sistemin bir insanıydı diyemiyorsunuz. Şöyle diyebilir misiniz? Önderlik de sonuçta hiyerarşik-devletçi sistemin bir insanı sonuçta onun içinde doğdu. Hayır. Kesinlikle böyle değil, hele Önderlikte hiç böyle değildir.
PKK’ye geldiğimizde mesela etkili olan şeyler var diyelim bir süre sistem etkili oldu, sistemin kültürü etkinliğini gösterdi, sisteme eklemlenmek isteyen görüşler ortaya çıktı, hatta Önderliğin PKK’si PKK içinde azınlığa düştü bunlar Önderliğin değerlendirmeleri. Ama Önderlik asla sistem içinde erimedi veya sisteme eklemlenmedi. Önderlik hala şunu soruyor: Gerçekten bu yüzyılın bir ruhu bir kişiliği var mı? Varsa eğer bu ruhtan bu kişilikten bir şey anlamış değilim. Aşılan çağdan da bir şey anlamış değilim. Bu savunmada önemli şeyler var, belki de en çekici olan Enkido kişiliği üzerine durmadır. Onun üzerinde durulabilir, ama şu nokta da ilgi çekicidir bir düşünün Önderliklerin yaşamını okunabilinir güzeldir. Örneğin beli kişilikler var bu bilim dünyasından olur, siyasal mücadele dünyasından olsun yaşamları gerçekten de çok öğreticidir. Ama hiç birinin yaşamı Önder APO’nun yaşamına benzemez, hepsininkinden daha farklıdır. Önder APO gerçekten de farklıdır. Örneğin çocukluğundan farklıdır, Önderlik zaman zaman bize şöyle sorular soruyordu: Sizce ben Kürdistan ülkesi gibi bir zeminde, Kürt toplumu gibi bitme eşiğine gelmiş bir toplumun bağrında nasıl bir hareket ortaya çıkardım? Bu hareketi, bu halkı bugünlere nasıl getirdim? Sizce bunun sırı ne? Hangi etken böyle bir çıkış yapmamı sağladı? Biz de kendimizce cevaplar veriyorduk. Bu cevapların hepsi de işin doğru bir tarafını ortaya koyuyordu, ama gerçeği yani çıkış noktasını izah etmiyordu. Önderlik “ toplumu, kendi çevremi bile henüz doğru dürüst tanımamışken yani yedi yaş civarı iken çevreyi, aileyi algılamaya başlar başlamaz ilk algılayış süreçlerinden itibaren kendi kendime şunu söyledim. ‘Ben böyle yaşamayacağım’ benim gelişmemin sırı buradadır. Ben böyle yaşamayacağım” diyor.
Önderlik şunu da ifade ediyor aynı zamanda bu her çocukta biraz vardır. Aslında her çocuğun özlemleri var, çocuk insanlığın bozulmamış halini ifade eder. Başlangıcı, temizliği, saflığı arılığı ifade eder çocukluk. O açıdan da duyguları temizdir, çocukluk sorgulanabilir. Diyelim ki ilk ölümü fak etiğinizde tepkiniz ne olur, ölümü çok adaletsiz bulursunuz bana göre çok adaletsiz bir şeydi. Eğer bir gerçek olacaksa bile beni kesinlikle birilerinden önce bulsun diyordum. Bu içsel bir şeydir çocukken. Yine örnek vermek gerekirse ölüm annemden önce beni bulmalıydı diyordum. Örnek veriyorum, çünkü annemi severdim. Kabul etmezdim ben den önce gidişini yine bazı insanların fakir bazılarının ise zengin oluşunu kabullenmezdim. İnsan çocuk yaşta insan ölümlerini kabul etmiyor, çocuklukta öyle hayalleriniz vardır ki rüyalarınız bile bu hayaller üzerine kuruludur. Zorlukla karşılaştığınızda kanat takıp uçarsınız, tehlikeden kilometrelerce uzağa gidersiniz. Yani uçarsınız ve bunlar hep çocukluk hayalleri. Çocukluk hayalleri içerisinde hep güzellikler var, olumsuzluk yoktur, sömürü yoktur bunların tersi vardır. İnsanın istediklerinin gerçekleşmesini sağlayan o koşulların oluşumu istenir o çocukluk hayallerinde. Yani sihirli bir değnekle her şey hazır olsun değil ama senin istediğini yapabileceğin bir zemin yani kendi emeğinle kendini gerçekleştirebileceğin bir zemin ister çocuk. Bu anlamda çocukluk temizliği, saflığı ortaya koyar. Bir şey var ki beli bir süreden sonra her çocuk pes eder. Büyüdükçe o hayallerine güç getiremez, onlarda ısrar edemez.
Onlarda süreklilik sağlayıp, inat edemez sonuçta sistemin içine girer. İnsanlığa şunu soralım. En büyük ihanet ne zaman başlıyor? Kuşkusuz hiyerarşik-devletçi toplumun ortaya çıkışıyla. İnsanlığa en büyük ihanettir. İhanetin tarihi aynı zamanda lanetin de tarihidir. İnsan kendi özüne ihanet ediyor veya insanlığın özüne ihanet ediliyor, insanlık kendine karşı bir ihanete sürükleniyor. İhanet o zamandan başlıyor. Yani hain kendi gerçekliğinin dışında başka bir şey olmaya çalışan biridir. Kendi doğal akışının dışına çıkan, farklı bir şey olma çabasının içerisine giren bir varlık. O açıdan ele alındığında tabi insanın kendi oluşum özellikleriyle uygunluk halinde seyrettiği doğal akışını sürdürdüğü toplum doğal toplumdur. Buna müdahale ve yeni bir zihniyetin oluşumuyla birlikte hiyerarşik ve devletçi toplumun ortaya çıkışı bu akışın kesintiye uğramasıdır. Amaçlar da belidir. Baskı, sömürü esas olmak üzere değerlere el koyma ve bu açıdan da lanetin tarihi başlıyor. O zaman sistemin içine girmek dolayısıyla insanın kendisine ihanet etmesidir.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER