YAŞANAN PATLAMA TARİHLE HESAPLAŞMADIR (1.BÖLÜM)
Yaşanan son büyük bombalamadan dolayı hem sizlere geçmiş olsun diyorum, hem de sizi kutluyorum.
Genel Başkanlık Karargahı olarak değerlendirilen bu sahaya yönelik geliştirilen büyük bombalama olayı güncel gelişmelerin ışığında değerlendirildiğinde, bunun Genel Kurmay planlamasının çok önemli bir halkası olduğu görülecektir. Bilgileri bir araya getirdiğimizde ve yeni gelişmeleri de buna eklediğimizde, kapsamlı bir planla karşı karşıya olduğumuzu her geçen an daha iyi anlıyoruz.
Hiç şüphesiz bu son planlama değildir. Daha da yeni bir planlamayı ardı arkasına geliştirecekleri veya genel planlamanın bu başarısızlık temelinde kendisine yeni bir başlangıç yaptırma biçiminde yürürlükte kalmak isteyeceği açıktır. Kaldı ki buna yabancı değiliz. PKK tarihi, hemen hemen doğuşundan günümüze kadar böylesine kapsamlı tasfiye planlarıyla karşı karşıya gelmiştir. Tabii, bu son planlamanın kendine özgü yenilikleri var. Hem kapsam, hem katılan güçler bağlamında çok ileri bir düzeyi temsil ediyor ve aynı zamanda bizim de genişleyen ittifak sistemimizi hedefliyor.
Türk Genel Kurmayı daha önceki planlamaları, kendi öz güçlerine dayanarak, salt PKK’yi ve Önderliğini özel olarak hedefleyerek geliştiriyordu. Fakat bu son planlama çok kapsamlı bir uluslararası hazırlık ittifakı temelinde geliştiği gibi, yalnız PKK Genel Başkanlığı’nı ve onun temel karargahlarını hedeflemiyor, geliştirdiği ittifak sistemini de kesin kapsamına alıyor. Yenilik burada, ayrıca kullandığı teknikte sınır tanımaz çılgınca bir yaklaşım var. Hiç şüphesiz bunlar bastırılamayan PKK ve onun askeri gelişmesiyle çok sıkı bağlantılıdır. Gelişmelerin önü açık tutulup hız kazandırılınca planın da kapsamı uluslararasılaşıyor ve tekniği de yoğunlaştırılıyor. Böyle bir değerlendirmeyi yapmak mümkündür.
Tasfiye planları tarihine baktığımızda, bu konuda biraz daha netleşmemiz mümkündür. Çok kısaca ana hatlarıyla değinecek olursak; PKK’nin bir grup olarak gelişme durumu ortaya çıktığında -ki, bu 1975’lerin ortalarına denk geliyor- o zamanki tasfiye planı, grubun özelliklerini ve biraz da bizim başlatma konumumuzu, dolayısıyla kişiliğimizi inceleyerek grubun içine sızma ve kontrol altına alma, tehlikeli bulduklarını saptırıcı veya kendi kontrollerindeki eylemlerle bitirme, kalanları da elde tutma mantığına dayanıyordu. PKK’nin bağımsız bir grup olması aşağı-yukarı 1975’lerde netleşti. Ve o zaman grubumuza dahil olan bazı öğeler, grubu tamamen kontrol altına alma, etkisizleştirme, fazla gelişme şansı vermeme, gelişme olmuşsa saptırma, önde gelenlerini ya katlettirme, ya da kontrollerindeki eylemlerle bitirme ve yine son söz hakkını da ellerinde bulundurma çabalarına giriştiler. Bunu, aşağı-yukarı bizim yurt dışına çıkmamıza denk bir anlayış ve bir plan olarak yürüttüler.
1977’lerin ortalarından itibaren bizzat böyle bir tasfiye ile karşı karşıya olduğumuzu fark ettik. Dolayısıyla biraz daha bilinçli yaklaşarak, ömrümüzü uzatmak için yurt dışına çıkıncaya kadar, bu plana karşı bir planla, bizi saptırmaya karşı onları saptırmayla en iyi karşılığı verdik. Tabii burada en belirgin yön, hata yapmamaktı. Amaçları, gruba yönelimi yumuşak bir biçimde sonuçlandırmak yumuşak derken de, içinde Haki Karer arkadaşımızın öldürülmesi gibi cinayetler, yine kirli, kullanılmış silahlarla bizi içeri atıp otuz yılla cezalandırmalar var ve bazı soygun eylemlerini, cinayet eylemlerini bizim kararımıza dayandırarak yaptırıp bizi böyle ağır eylemlerden, cinayetlerden dolayı cezalandırmak istediler. Bunların hepsi mümkündür. Tabii biz bunu yapmayınca bunların sıkıntısı başladı. Olağanüstü sabrımız ve onları nihai karara götürebilecek hatalar yapmayışımız, yine “kontrolünüzdeyiz, istediğinizi yapabiliriz, ama biraz bekleyin” gibi yaklaşımlarımız, çeşitli acabalarla ve soru işaretleriyle onlara “öyle yaşasak daha iyi olmaz mı?” umudu veriyor. Onlar yine işlerin kontrollerinde yürüdüğünü sanıyorlar. Her ne kadar çok tehlikeli, kontrol dışı gelişmeler oluyorsa da, son çıkışımıza kadar aslında kontrol var. Bunu oldukça bilinçli bir şekilde onlara yansıtmış olmamız, onların nihai darbeyi vurma gibi bir eğilim içine girmelerini önledi. Grup aşamasındayken, PKK tasfiyesini daha çok bunlara dayanarak boşa çıkarmada bizim karşıt planımız veya yaklaşımlarımız son derece hayati bir rol oynamıştır. Yine düşmanın saldırı tarzını, yönelim taktiklerini en uygun bir taktikle karşılamıştır. Bu da, onların eylem anlayışlarına girmeyişimiz, yine provokatör davranışlarına geleneksel Kürt kişiliğiyle cevap vermeyişimiz ve hem kadın, hem erkek boyutunda daha özgün bir davranış biçimini sergilememiz, derin endişelerle ve tabii bunun doğurduğu tedbirlerle grubun şansını artırmaya çalışmamız, belki de hem sol, hem Kürt grupları tarihinde görülmemiş bir anlayışla onları karşılamamamızdır ki, ne polis literatüründe, ne de MİT literatüründe bunun başka bir özgün örneği yoktur. Bu, sanırım onları bir kargaşaya, bir değerlendirme hatasına götürüyordu. Zaten günlük merkezlerine giden raporların saptırmalı raporlar olması ve kararların da böyle raporlara dayandırılarak gelişmesi, onları gittikçe daha fazla hataya götürdü.
Böylece uzatmalı savaş taktiğine göre ömrümüzü uzatıyor ve grubun yaşama şansını geliştiriyor, hatta grubu da oldukça büyütüyoruz.. Oradan çıkardığımız sonuç; dışarı çıkma kararıdır. Bu çıkış bir iki ay daha gecikseydi grubun tasfiyesi gelişecekti. Ciddi bir olayı buna da PKK’nin içine düşmüş olduğu büyük bir operasyon diyelim doğru bir kararla karşılamamız ve bu çok önemli adımı atmamız, düşmanın bu dönem planlamasını boşa çıkardı. Ki bu daha çok MİT ve dar bir kontrgerilla birimi tarafından yürütülüyor, henüz tüm Genel Kurmayı ve yine tüm partileri, siyasi sistemi çok fazla etkilemiş olduğunu sanmıyorum. Dar bir kontrgerilla biriminin ve MİT’in planıdır. Bu planın etkisinden sıyrılmayla PKK için yeni bir dönem başlıyor.
Bilindiği gibi sıcak savaşım sahası olan Ortadoğu, TC’nin kontrolü dışındadır. İlk altı ayda, Türk Genel Kurmayının ve MİT’in pek de fark edemeyeceği bir çalışma yürütülüyor. Kendimiz için bir temel kazanıyoruz. Bu süreçte bazı önemli ilişkiler yaratıyor ve bazı grup aktarımlarını gerçekleştiriyoruz. Bunlar bizim açımızdan yeni bir gelişmenin ilk adımlarıdır. 1980’lerin başlarından itibaren PKK’nin Ortadoğu sahasına dayalı olarak gelişeceği aşağı-yukarı anlaşılıyor. Bu yıllardan itibaren de yeni bir planlamayla karşı karşıyayız. Zaten ihtiyatı elden bırakmadan aynı yöntemi dışardan da sürdürdük.
Türk Genel Kurmayının bundan daha fazla planı olamazdı. Olabilmesi için bizim ilişkide olduğumuz Filistinli örgütlere el atması gerekiyordu. Zaten altı ayı geçmeden el attılar ve Arafat’la ilişki kurdular. Ecevit döneminde Arafat’a Ankara’da bir elçilik verdiler, ki bu bize yönelik bir planlamaydı. Suriye sahasını bize kapatmak için Suudi’yi devreye sokuyorlardı. Bu dönemde Filistinlilerin belli bir inisiyatifi var, Suriye ise bunu pek dinleyecek durumda değil. Dolayısıyla hükümetin ve Genel Kurmayın dışardan müdahalesi oldukça sınırlı kalıyor. İçerdeki elemanları da ülke içinde olduğu kadar etkili değiller. Çok önemli oranda yozlaştırmayı, kafa karışıklığını yürütüyorlarsa da, bizim de buna karşı amansız, örgütsel, ideolojik ve diplomatik çalışmalarımız var. Bizim gelişme şansımız bu kez daha yüksek.
Belirttiğim gibi dışarıda da Filistinli örgütler elde edilmeye çalışıldı. Suudi ile Suriye üzerine etkide bulunulmak istenildi. Yine 1982’lerde yoğunlaşan grubumuzu kendi kontrolleri dışına çıkarmamaya, TC ile birlikte onları hakimiyet altında tutmaya büyük özen gösterdiler. Çok iyi hatırlanacağı gibi, grubun sorumlusu arkadaşımız bile o gün tutulması gereken stratejik yerlere hiç gitmiyor. Hatta eylem yapmama sözünü veriyorlar. Botan hududunun her iki yanına yaklaşmamayı ki sanırım bu KDP’nin TC’ye verdiği bir söz bizim gruba kabul ettiriyorlar. Dolayısıyla çok önemli bir süreci burada boşa çıkartıyorlar. Bunu daha sonra bize de dayattılar, hatta “eylem yapılmazsa çok iyi olur” diye rica ettiler. Ancak biz anlayışın tehlikesini sezmiş ve gereken sonuçları çıkartmıştık. 15 Ağustos Atılımının eksik de olsa gerçekleştirilmesiyle bu ikinci büyük tasfiye planı boşa çıkarıldı. Birincisinde nasıl yurt dışına çıkmayı başarmakla tasfiye planı boşa çıkarıldıysa, ikincisini de 15 Ağustos Atılımını başlatmakla tasfiye planını boşa çıkardık.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
Devam edecek
YORUM GÖNDER