ÖNDERLİK GERÇEĞİ-33.BÖLÜM
Başlangıçta Önderliğin kafasında şu vardır. Bir miras var, Önderlik dışarıdaki mirasın veya toparlanması gereken gücün özelliklerinde farkına varır. Cezaevine girişinin üzerinden çok fazla zaman geçmemiştir, mevcut gençlik potansiyelinin temel özelliklerini biliyor, çünkü onun içinden çıktı, onu eyleme sürükledi ve uzun yıllarda onun içinde yer aldı. Önderliğin niyeti esas itibarı ile bu mirasa sahip çıkmak, özellikle THKPC hareketini yeniden örgütlemektir veya en azında yeniden örgütlemesi çalışmalarında bizzat kendisinin de katılmasıdır.
Kürdistan konusunda oluşmuş düşüncelerin yanı sıra Önderliğin farklı düşünceleri de vardır. Böyle bir genel çabanın içerisinde THKP_C hareketinin yanında olacak, ama diğer yandan bir tedbir gibi Kürdistan’a özgü bir grup faaliyetine girip Kürdistan’ı bir grupla örgütlemek gibi bir planda da nettir. Önderlik bu düşüncelerle altı, yedi ay sonra cezaevinden çıkmıştır. O günün koşullarında Önderliğe fazla bir ceza veremezlerdi, çünkü herhangi bir örgüt üyesi değildir. DDKO’ya üyelikten yargılana bilir ama darbeden çok kısa bir süre önce üye olmuştur. Eğer rejim her üyeyi yargılarsa o zaman altından çıkış yapamaz. Bu nedenle Önderliği yargılamaları için ellerinde herhangi bir delil yoktur. Bu açıdan neyle yargılayabilirler? Sıkıyönetimin yasaklarına aykırı hareketten yargılayabilirler. Sıkıyönetimin yasaklarından toplantı, gösteri ve yürüyüş kanununa aykırı davranışlarından dolayı Önderlik yargılanıp cezalandırılıyor ve cezasını en üst düzeyde yatıp cezaevinden çıkıyor. Bu açıdan son derece normal bir tutuklanma oluyor. Önderliği yargılayan mahkeme başkanı Baki Tuğ’dur, Denizleri de yargılayan mahkeme başkanı da Baki Tuğ’dur. Önderlikle birlikte tutuklananlar, Önderlikle birlikte aynı mahkemede serbest bırakıldılar. Önderlik “Doğan Fırtına’nın babası subaydı tabi oğlunun cezaevinden çıkarılması için çaba sarf etti, ama Doğan’ın telkinleri olabilir fakat benim için de çaba harcamış olabilir. Doğan çıkınca ben de ondan yararlanıp çıkmış olabilirim.” diyordu.
Fakat esasta daha doğru olan Önderliğin cezasını tamamlayarak cezaevinden çıktığıdır. Başka türlü cezaevinden çıkışının mümkün olmadığı gerçeğidir. Önderliği THKP_C üyeliğinden de yargılayamazlar çünkü o konuda da elde herhangi bir veri söz konusu değildir. Önderlik çıkmadan önce birde kalacak yer meselesi vardır. O günün koşullarında rejim devrimci öğrencileri için devrimci yaşamı çekilmez kılmak istiyordu, yani devrimci öğrenci olmak neredeyse imkânsızlaşıyordu özellikle yoksulsanız. Örneğin okul yetkilileri bunu fark ettikleri zaman sizi yurttan atıyor ve yurtla ilişkinizi kesiyorlar. Dışarıda ev tutmak istediğinizde, savcılıktan sabıkanızın olmadığına dair temiz kâğıdı getirmek zorundasınız. Ancak o biçimde bir grup insanla ev tutabilirsiniz. Sabıkanız varsa size kimse ev vermez, çünkü savcılıktan kâğıdınız olmaz tabi gene de bunu yolları bulunuyordu.
Mesela devrimci öğrenciler vardı, onlar gidip ev tutuyorlardı diğeri yanlarında kalıyorlardı. Bunun yolları elbet vardı, ama gene de zorlaştırmaya çalışıyorlardı. Herkesin bu riski göze alması da söz konusu değildir. Önderlik o zaman gözaltında bulunan veya cezaevine getirilen bazı gençlerle ilişkiler kuruyor ve bir yerde kalma sorununu onlarla tartışıyor. O zaman biri Önderliğe Kemal Pir ve Hâkî Karer arkadaşların kaldığı evin adresini veriyor. Adresi veren genç anlatıyor: “Karadenizli iki gençtir, iyi, değerli gençlerdir, kaldıkları ev geniştir. Sen çıkarsan doğrudan o adrese git, durumunu izah et seni rahatlıkla kabul ederler yani yer sorunu olmaz.” Önderlik cezaevinden çıkar çıkmaz kendisine verilen o adrese gidiyor. Daha öncesinden tanımıyor, muhtemelen kapıyı Hâkî arkadaş açıyor Önderlik “ben cezaevinden çıktım, kalacak yerim yok, adresinizi aldım bundan sonra yanınızda kalacağım” diyor. Yani beni kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz diye de sormuyor. İçeri davet ediyorlar Önderlik o evde kalmaya başlıyor.
Önderliğin Kemal ve Hâkî arkadaşla tanışması bu biçimdedir, tesadüfü bir tanışmadır gerçi her yoldaşlığın başlangıcında bir tesadüf var, ama bu da bu tarzda gerçekleşiyor. O evde sayı az değildi, Önderliğin, Hâkî ve Kemal arkadaşların dışında Mehmet Sayit Vakfıahmetoğlu vardı, Zerruh Vakfıahmetoğlu’nun kardeşi, Zerruh DDKD’nin lideriydi, onun kardeşi Mehmet Sait ise güya bize sempati duyuyordu, daha sonra Önderlik etkilemişti, Fehmi adında Karadenizli bir genç daha vardı. Fehmi daha sonra Siverek’te yakalandı, itirafçı olup koptu. Öğretmendi ve iyi bir ressamdı. İbrahim Aydın’da evde kalıyordu, partide adı Ziyad diye biliniyor, şu an da İsveç’te kalıyor. Beden eğitimi öğretmeniydi oda partiden koptu. Bunlar evin daimî kalanlarıydı, odaları genişti. Ankara-Bahçelievler semtiydi evin olduğu yer. Önderliğin, Kemal ve Hâkî arkadaşlarla ilişkileri başlangıçta tesadüf temelinde yükselse de ilişkileri çok farklı bir boyut kazandı. Her şeyiyle en derin paylaşımı esas alan bir yoldaşlık ilişkisine dönüşmüştür. Önderlik Kemal ve Hâkî arkadaşları savunmada çok güzel tanımlıyor. “Onlar bozulmamış iki Karadeniz çocuğu” diyor. Bozulmamışlık gerçekten çok önemli bir tanımdır. “Kökselleştirilmiş bir toplumun evlatlarından aynı ruh yüceliğini beklemek mümkün değildir. Onlar büyük arkadaşlığı yaparken, Kürt toplumu gibi düşmüş ve düşürülmüş bir toplumun mensuplarından aynı ruh yüceliğini beklemek mümkün değildir” Onalar da hep bir ruh yüceliğini ön plana çıkarıyordu, gerçektende müthiş bir ruh yücelikleri vardı. Önderliğinde belirttiği gibi en önemli özellikleri: arkadaşlarını korumak, zor işlere Önderlikten önce koşarlar ve arkadaşlarına daha uygun bir çalışma ortamı zemini yaratırlardı, zorluklarda her zaman için en öndeydiler. Bu Kemal ve Hâkî arkadaş için böyledir.
Hâkî arkadaş 1950 doğumludur. Hemen hemen Önderlikle aynı yaşlarda sayılabilir. Hâkî arkadaşın devrimci yaşamı biraz daha eskiye dayanıyor ve biraz daha fazla tecrübelidir. THKP_C ile ilişkileri vardır. Kemal arkadaşta ona yakın durabilir ama biraz daha gençti, daha fazla özgür, hareketli, canlı, dizginlenmeye gelmeyen bir insandır. Önderlik kendisiyle konuşamıyordu, çünkü yerinde durmuyordu. Önderlik “Kemal tam yatmak üzereydi, eli başının altında yastığına koymuştu yarım saat kendisiyle konuştum. (Uyumak üzereyken yakalamış yani) Ondan sonra Kemal o yarım saatlik konuşmayla bağlandı ve bu hareketin en ideal önder kadrosu oldu” diyordu. O arkadaşların bir önemli bir özellikleri de gerçekten sözden anlamalarıydı. Söz, sözün değerini bilmektir.
Şehit Viyan arkadaşta mektubunda yer veriyor. “Bir yerde söz değerini yitirmişse orada her türlü düşüş ve alçalış başlar.” Söz düşmüş toplumlarda daha fazla değer yitirir. Bozulmamış olmak onunla özdeştir, sözün değerini bilmektir. Söz denilince düşünce gücünü, düşünceyi anlıyorum. Bir şeye söz vermek, o tarzda daraltmak değildir. O Önderliğin ne anlatmak istediğini anlıyor, öylesine müthiş bir yoğunluğu var. Yoğunlaşmada özelliklede anlık yoğunlaşmalarda derinliği yakalamalarda Kemal Pir arkadaşın üstüne hiç kimse yoktur. Hâkî arkadaş ise çok daha farklıdır. Daha derin, soğukkanlı, tecrübeli, çok çok olgundur. Bu açıdan da herkes Önderliğin dinleyicisiyken Hâkî arkadaş Önderlikle tartışırdı. Bu çok önemli bir ayrıntı gibi görünür, ama çok önemli bir özelliktir. Hâkî arkadaş, Önderlikle saatlerce tartışabilirdi, ama diğer arkadaşlar saatlerce Önderliği dinler, bir iki görüş belirtirlerdi. Herkes dinleyiciyken, Hâkî arkadaş Önderlikle tartışandı. O açıdan Önderliğin Hâkî arkadaşa yaklaşımı daha farklıdır. Ruhunun ikizi gibi değerlendirir. “Benim ruhsal ikizim” der. Hâkî arkadaş yaklaşımı kendi yansıması gibidir. Hâkî arkadaş, Fen Fakültesinde okurken; Kemal arkadaşta, Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde okumaktadır. Her ikisi de özellikle Hâkî arkadaş bulunduğu gençlik çevresinde önder özelliklere sahipti. Gençlik hareketinin lideri gibidir. Kemal arkadaş da daha çok militan yanlar ön plandaydı. Önderliğin en çok paylaştığı insan belki de en çok paylaştığı arkadaş Hâkî Karer arkadaştır. Önderlik ona hep ihtiyaç duyardı. Hep monolog yapmaktan, onun zorluğundan söz ederdi.
Önderlik “Ben hep monolog yapıyorum, geliyorum, konuşuyorum, gidiyorum, yani tartışacak insan arıyorum. Benimle konuşacak, fırtınalı bir tartışmayı yapacak insan arıyorum“derdi. Hâkî Karer böyle bir arkadaştır. Bu nedenle buluşmaları son derece tarihidir. Çok rahatlıkla şu söylenebilir. İki halkın mevcut durumda ezen, ezilene karşılık iki halkın özgür birliğinin temsili gibidirler. Sonuçta iki halkın özgür buluşması gibidirler. Özü böyledir. Bizim Türkiye halkıyla hiçbir sorunumuz olamaz. Önderlik görüşme notlarında da söylüyor. “Türkiye halkının yüzde doksanıyla bizim hiçbir sorunumuz olamaz. Aslında Kürt’lerle dostluk içinde yaşamak isterler. Asıl sorun nüfusun yüzde onundan kaynaklanıyor” Bunların içerisinde de ağırlıklı olarak sonradan Türkleşmiş dönme bir kesim vardır. Sorun Türk’ten daha fazla Türk, kraldan daha fazla kralcı geçinen ve halkları birbirine düşüren kesim bunlardır. Bizim köyde de anlatırlar.
1938’de Dersim’de bir sürü insanı sürgüne götürüyorlar. Sürgün dediğim şimdiki gibi değildir mecburi istikamdır. Mesela götürüyor seni o köyde sana ev veriyor buraya yerleşeceksin, gitmeyeceksin diyor ve sürekli kontrol altında tutuyor. Annem ile babam çocuktur, aileleri oraya yerleşiyorlar ve şunu kesinlikle söylüyorlar. O aileler, köylüler hep bize yardım ettiler diyorlar. Daha sonrada aralarında dostluk gelişiyor. Halk yerleşmiş oraya ama halk onlara düşmanlık etmiyor; tam tersine düşmanlık yapan egemen sınıftır, devlettir, toplum ise sahipleniyor.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER