SÖZ VE ANLAM ÜZERİNE (1.BÖLÜM)
Kürtlerin kutsal ateşi söndüğünde veya söndürüldüğünde zihinlerimiz karanlığa boğuldu... Önderlik SÖZ ’dür, ANLAM’dır, BİLME’dir. Önderlik insan bedenine bürünmüş ZİHİN’dir. Önderliği sevmek Önderlikte dile gelen SÖZ’ü sevmektir. Önderliği anlamaya çalışmak, Önderlikte dile gelen SÖZ’e anlam vermek ve sözün gücüne inanmaktır. Önderliği BİLMEK, Önderlikte dile gelen SÖZ ’ün bilincine varmaktır. Önderlik bu dünyaya bir beden olarak geldi, bu beden bir gün gidecektir. Önderlik bu bedende vücut bulan bir zihin olarak kendini var etti. Bu zihin bu dünyada yaşamaya devam edecektir. Bir SÖZ olarak, ANLAM olarak, BİLME olarak! Bir ruh, inanç ve yaşam olarak! Önderliği sevmek, anlamak ve bilmek bu ZİHİN’e anlam vermektir!.. Önderlik hakikattır. Doğa, toplum ve kadında uyanan, dirilen ve direnişe geçen hakikattır. Doğanın kendi bilincine varan çocuğu, toplumun hayırlı evladı ve ana kadının soylu oğludur. Önderlik geçmiş-şimdi-gelecek diyalektiğinde hakikat arayışında bir köprüdür, hakikat yolunda bir duraktır, bir doruktur!.. Hakikat yolunun yolcuları ve hakikat arayışının kararlı savunucuları Önderliğin izinde yürümelidir. Önderliği okumak ve anlamak hakikate varmanın yoludur. İslamiyet’e göre ilk vahiy ‘OKU’ ile başlar. İncil’e göre ‘önce söz vardı’. Yahudiliğe göre Tanrı Yahova söz oldu, söz yazıya döküldü kitap oldu. O kitabın adı Tevrat oldu. Her üç dinde de SÖZ’e vurgu vardır ve söz başat bir yere ve öneme sahiptir. Başlangıç söz ile başlatılır. Tanrı kendini söz ile ifade eder. Tanrı Yehova söz, yazı ve kitap olarak Tevrat olur. Tanrı, soyut bir kavramdan somut bir olgu olarak kendini görünür kılar. Zihin olarak tanrı, kendini yoğunlaştırarak somut bir mekana dönüştürür, bu mekan Tevrat olur. Musa Sina dağında tanrı Yehova ile konuşur. Tanrı Yahova’yı görmek ve bilmek isteyen bir Yahudi Sina dağına çıkıp orada aramaz tanrısını. Tanrının kendini Tevrat’a dönüştürdüğünü bildiğinden Tevrat’a bakar, Tevrat’ta arar tanrısını. Tanrı Yehova’yı bilmek isteyenler Tevrat’ın derinliklerinde ararlar tanrılarını. Bilirler ki, Tevrat’ı bilmek ve anlamak tanrı Yehova’yı bilmek ve anlamaktır. Bu nedenle Tevrat’ın derinliklerine dalarlar, her ayrıntıda her kavramda SÖZ’ün anlamına varmaya çalışırlar. Anlamın gücüne orada kavuşurlar, bilmenin sırrına orada ererler. Önderlik, dile gelen SÖZ’dür, sözün yazıya dökülmesidir. Önderlik çözümlemelerdir, savunmalardır, yeni paradigmadır. Önderlik kendini söz yaptı, yazıya döktü, kitap oldu. Önderliği sevmek isteyenler, önderliği bilmek ve görmek isteyenler uzaklara gitmeye kalkmamalıdır. Önderlik yanı başımızdadır. Bir adım ötemizdeki kitaptır, sözdür. Önderliği anlamak isteyenler anlamın gücüne yüklenmelidir. Önderliği bilmek isteyenler sözün gücüne yaslanmalıdır. Bilmek aydınlanmaktır. Aydınlanmak, derinliklerimizin labirentlerini sözün yaktığı meşale ile ışıklandırmaktır. Işık hızdır, kendi hızında durgunluktur. Işık zamansızlık ve ölümsüzlüktür. Işık görmektir. Gözümüz ışık sayesinde görür. Gören göz BİLME gücüne ulaşır. Bilmek aydınlanmak ve ANLAM’aktır. Önderlik ışığımızdır, zihnimizin aydınlığıdır. Zihnimizin gören gözleridir. Önderlik ışık hızında bilme ve kavramadır. Zihnimizdeki her ışık kıvılcımı birer bilinç patlamasıdır. Işıksızlık karanlıktır, bilinçsizliktir. Işıksızlık cehalettir. Cehalet beden hapishanesinde karanlıkta kalan zihindir. Söz toplumdur. Sözleşmek toplumsallaşmaktır. Söz olmadan toplum olunamaz. Söz toplum olmanın hem aracı hem de kendisidir. Söz kurucudur, söz oluşturucudur. Söz buluşturucudur. Söz topluma mal olmuş değerlerdir. Söz ahlaktır. Sözleşmek özünde toplumsal sözleşmedir. Toplum sözleşme etrafında buluşur, birleşir. Söz BİR’leştiricidir. Söz bağdır, bağlanmadır. Sözle seslenir, sözle anlaşırız. Toplum birbiriyle anlaşan, buluşan, birleşen insanlar topluluğudur. Söz topluma mal olan değerler toplamına dönüştüğünde ahlak olur. Devletçi uygarlık sözü özünden ve toplumdan kopararak hukuk adı altında kurallara dönüştürür. Toplumsal SÖZ inançtır, imandır, toplumsal ideolojilerdir. Devletin, iktidarın dayattığı ise emirdir, hükümdür. Toplumsal söz ahlaktır, vicdandır. İktidarınki çıkardır, sömürüdür. Söz vermek kendini vermektir. Sözleşmek sözde buluşmak ve söze bağlanmaktır, sözde BİR’leşmektir. İkinin, üçün, çoğun söz etrafında birleşmesi toplumsallıktır. ‘Söz onurdur, onuru çiğnetmeyiz’ deriz. Söz kendimiziz. Sözü çiğnemek kendimizi çiğnemek ve inkar etmektir. Hatta söz kendimizden de ötedir. Söz vicdanımız, ahlakımız ve inancımızdır. Kendimizi çiğnetiriz ama sözümüzü çiğnetmeyiz. Söz bedenden önce gelir. Kendimizden önce zihnimiz ve inancımıza öncelik tanıdığımız gibi. Bizi var eden oluşturan, kişilik ve kimlik kazandıran sözdür, zihindir. Onsuz beden bir anlam ifade etmez SÖZ toplum kurucudur, toplum sürdürücüdür. Sözsüz toplum olmaz. Sözünü kaybeden toplum toplumsallığını da kaybetmiş demektir. Kürt toplumu Avesta’nın, Gathaların sesini kaybettiğinde, sözün sesini işitmez, duymaz olduğunda kurumaya başladı. Sudan kesilen bir ağacın kurumaya başlaması gibi. Tıpkı ruhunu yitiren bir beden gibi. Mabetlerindeki ateş söndüğünde Kürtler, soğumaya başlayan bir cesede dönüştü. Atarlardaki ateşin alevi sadece bedenlerimizi ısıtmıyordu. Atarlardaki ateş sözdü, sözün sembolüydü. Sözün gücünü ve ışığını yansıtan ateşin alevleri manevi dünyamızı da ısıtıyor ve zihinlerimizi aydınlatıyordu. Kürtlerin kutsal ateşi söndüğünde veya söndürüldüğünde zihinlerimiz karanlığa boğuldu. Toplumsal cehaletimizin başlangıcı ve karanlık tarihimizin hikayesi böyle başladı. Kutsal ateşle aydınlanan zihin, hafıza bilinçlidir. Muhafaza eder, geçmişini de geleceğini görür. Kutsal ateşin ışığından mahrum kalan zihin unutur, kör olur. Ne geçmişini hatırlar ne de geleceğini görür. Kutsal sözünü yitiren, sözün sesini duyamayan toplum, toplum olmaktan çıkar. Kutsal ateşinden mahrum kalan, onun ışığını yitiren toplum dağılır. Gönül ateşini kaybedince kuruyan beden gibi. Vücut ateşini kaybedince cesede dönüşen beden gibi. Kürtler, toplumdan, toplum olmaktan çıkmış, toplumsallıkları dağılmışsa nedeni budur. Sözünü, sesini, ateşini, ışığını kaybettiği içindir. Söz aynı zamanda toplum kurucudur. Söz etrafında buluşan, sözleşen insanlar kendi toplumsallıklarını kurmuş olur. Her toplumsallık böyle bir kurucu söze dayanır. Kurucu söz kutsaldır. Toplumda din, inanç, ahlak, ideoloji olarak ortaya çıkar. İktidarlar bunu yasa ve hukuk olarak dayatır. Önderlik Kürt toplumsallığın kutsal sözüdür. Kürt ulusallığının kurucu sözüdür. Kürt halkının kendi sözüne, sesine, kendi yaşam ateşine ve ışığına kavuşmasıdır. Önderlik bizi tarihsel köklerimizle buluşturmak kadar geleceği gören, aydınlatan ışığımızdır. Yunan mitolojisinde Prometehus ve Epimetehus iki kardeştir. Prometehus ‘geleceği gören’ anlamına gelmektedir. Epimetehus ise ‘geçmişi gören’ demektir. Önderlik Kürt toplumu için Prometehus ve Epimetehus bir kişide vücut bulmasıdır. Prometehus tanrılardan çaldığı ateşi insanlara verdi. Ateş insanları hem ısıttı hem de aydınlattı. İnsanı insan yapan biraz da ateştir, ısıdır, ışıktır. Önderlik de ateşi yani SÖZ’ü iktidar tanrılarının gaspından kurtardı, Kürtlere ve tüm insanlığa verdi. En başta Kürt halkını aydınlattı, gözlerini açtı, görür hale getirdi. Zihinlerini açtı, zihinlerini kendisi için çalışır hale getirdi. Zihinlerinin gözünü açtı. Önderlikte dile gelen söz insanlığa özgürlük ve kurtuluş vaat eden sözdür. Çıkış her ne kadar Kürt toplumsallığında başlamışsa da Önderlikte dile gelen söz evrenseldir, enternasyonaldir. Söz aynı zamanda karardır, kararlaşmadır. Söz yargıdır, yargılayandır. Söz bir iddia ve tutumun, bir duruşun ifadesidir. Önderlik ‘Kürdistan sömürgedir’ dediğinde bu iki kelimelik cümlenin ne kadar çok şey anlattığını, sözün büyük ağırlığını bize göstermiştir. Bu söz büyük bir yargı, büyük bir yargılamadır. Dilsizlerin dile gelen sözü, üstü betonla kapatılan bir hakikatin çığlığı, Kürdistan’ın asi dağlarını Bu söz bir iddia, karar ve tutumdur. Bu söz bir Devrim’dir, düzen yıkar, yeniden bir düzen inşa eder. Bu söz devrimin dile gelen sesidir. Bir fısıltı ile başlayan ve Fırat suyu gibi gümbürdeyerek çoğalan, bir kıvılcımla başlayıp Kürdistanı, ortadoğuyu boydan boya saran bir ateşe dönüşen, devrimin sesi! Söz zihindir, bilinçtir, düşüncedir. Her zihin kendi bedenini arar. Kendine dar gelen bedeni parçalar ve kendine uygun bir beden inşa eder. Söz ve beden birbiriyle uyum içinde olmak zorundadır, yoksa birbirini yok eder. Zihin ve beden, söz ve mekan birbiriyle uyumlu olana kadar, birbiriyle bütünleşip uyuşana kadar kavga halinde olur. Bu kavga, bu çelişki, bu diyalektik tarihin ve toplumun devindirici, dönüştürücü gücüdür. Hakikati dile getiren söz, önünde engel olan bedeni, barikatları parçalar, iktidarları yerle bir eder. Hakikatin sesi kısılabilir, ama yok edilemez. Güneş balçıkla sıvanamaz. Hakikat er veya geç kendi bedenine kavuşur, kendi elbiselerini kuşanır. Söz mana’dır, konduğu varlığı kutsar, kutsallaştırır. Totem klanın kutsalıdır. Sözün bir varlıkta, bir bedende somutlaşmasıdır. Söz totem olur, toplumu kuşatır, toplumun ahlakı olur. Klanın her bireyi kendini totemde görür. Totem onun aynası olur, ruhu olur. Totem klan kadar her bir insanın kimliği ve kişiliğidir. Klanın maneviyatı, metafiziği totem gibi somut bir sembolde ifadeye kavuşur. SÖZ totemdir, totem klandır, toplumdur. Klan toplumsallığın ahlakı ve onu bir arada tutan yapıtaşıdır. SÖZ’e karşı gelmek tabudur. Söze karşı gelmek, klana yani topluma karşı gelmek demektir. Tabunun ihlalidir ve en büyük suç anlamına gelmektedir. Söze karşı gelen, sözü çiğneyen kişi SÖZ’ün dışına çıkarılır. Toplumdan atılır, dışlanılır. Toplum dışına atılmak, sözsüz yaşamak insan olmaktan çıkmaktır, bir nevi hayvanlaşmaktır. Söz klan toplumunun ruhudur, zihnidir. Söz’le birleşen klan tek bir insan gibi haraket eder. Bir vücudun organları gibi ortak yaşar. Klansız, totemsiz, sözsüz bir yaşam düşünülemez. Yaşamın anlamı komünalitedir, totem, klan ve söz iledir. Gerisi karanlık ve ölüm demektir. Söz kelime olarak Kürtçe bir kelimedir. SOZ’den gelmektedir. SOZ-SOJ-SOJİN şeklinde dönüşüme uğramıştır. SOZ, SOJİN Kürtçede yanmak, yakmak anlamına gelmektedir. Yani ateşle ilgilidir, ateş kaynaklıdır. Ateşin Kürtlerde kutsal olduğu düşünüldüğünde sözün, söz vermenin neden ateşle bağlantılı olduğu anlaşılmaktadır. Söz kutsaldır. Söz vermek kutsal değerler üzerine olur. Tanrı kutsaldır, tanrı adına söz verilir, söz söylenir. Sözümüzü inandırıcı kılmak için ‘Bi Xwede’ deriz. Müslümanlar kuran üzerine, Hristiyanlar İncil üzerine, vb. , kendi kutsal kitapları üzerine , onlara el basarak yemin eder, söz verirler. Söz vermek, yemin etmek en büyük bağlılık ve bağlanma anlamına gelmektedir. Kutsal söz adına edilen söze ölümüne bağlı kalınır. Sözün etimolojik olarak bir kutsaldan türetilmesi anlamlı ve anlaşılır olmaktadır. Soz Kürtçe kökenli olduğuna göre, Kürtlerden kutsal sayılan ateşten türetilmesi, ateşle bağlantılı olması anlamlıdır. Ateşin yandığı yere ocak denir. Ocak ateşin yandığı, yemeğin yapıldığı, insanların etrafında ısındığı yerdir. Ocak aynı zamanda ailedir, evdir. Ocaksız bir ev, aile düşünülemez. Ocak etrafında bir ev düzeni kurulur. Aslında en eski toplumsallık, toplaşma biraz da ateş etrafında oluşmuştur. Paleolotik dönemin insanı mağarada yaktığı ateşin etrafında kümeleşir, toplaşırdı. Ateş ısısıyla onları ısıtır, ışığıyla aydınlatırdı. Yiyeceklerini ateşte pişirirlerdi. Ateş etrafında söz söylenir, sohbet edilirdi. Ateş ocaktır, bu ocağın etrafında bir toplumsallık oluşur. ORHAN KENDAL |
YORUM GÖNDER