ACIMIZ, BİLİNCE DÖNÜŞEN EYLEMDİR
KDP, faşist Türk devletinin Güney Kürdistan’a, Şengal ve Rojava’ya saldırısında Hareketimizin varlığını bahane etmekte ve Kürdistan sınırlarının dışına çıkmasını istemekte. Dikkat edilirse KDP Bakure Kürdistan hariç her yerde Hareketimizin varlığını Kürtlere saldırılara neden göstermekte. Bu faşist Türk iktidarının politikasıyla rol paylaşımıdır. Kaynağı, ABD-İngiltere-İsrail’in ortak kararına dayanmaktadır. Hatırlanırsa ABD, Hareketimizin kurucularına, önder kadrolarının isminin para ödülü konularak her yıl yenilenen vurma kararı aldı. Bu, PKK Hareketinin imhasında, Önder APO üzerinde sıkılaştırılmış mutlak tecrit politikasından vazgeçmeyeceklerinin, mücadelemizin tasfiye edilmesinin kararıdır. Bu kararları gereği sahada KDP’ye düşen rol, faşist Türk devletinin politikalarını Güney Kürdistan, Rojava, Maxmur ve Şengal’de uygulamaktır. Faşist Türk devleti, Bakure Kurdistan’da kendi kontrolündeki sınırlar dahilinde sistematik olarak hem gerillaya hem topluma, siyasi temsilcilerine, faaliyetlerine, iradesine özel savaş yöntemleriyle ırkçı, faşist saldırılar geliştirmekte, örgütlülüğünü dağıtmak istemektedir. Bakure Kürdistan saldırılarını bizzat faşist Türk devleti yürütmektedir. Kürdistan’ın diğer alanlarında ise partnere ihtiyacı vardır. Bunun için en iyi biçilmiş kaftan KDP’den başka bir güç olamaz. PKK’yle ulusal birlik kongre çalışmalarının örgütlenmesinde temel güçlerden biri olarak aktif yer alan KDP, neden şimdi Kürdistan’da PKK’nin varlığını, meşruluğunu inkar ediyor? O dönem uluslar arası güçler siyaseten Kürt birliğini öne çıkardılar, plan istedikleri gibi yürümeyince müdahale ederek durdurdular. Şimdiki plan, Önder APO’suz Kürt sorununu hal etme olduğundan öncelikle örgütlü güç olarak PKK Hareketi, Kadın Hareketini dağıtmak, bitirmektir. Bu siyasetin gereği olarak KDP yetkilileri her fırsatta ‘PKK Başur’da misafirdir, sınırların dışına çıksın, Güney Kürdistan’ın statüsüne saygı göstersin’ gibi kabahitini, suçunu açığa vuran beyanlar vermekteler. Fikir-zikir ve eylemlerini göstermeye yeterlidir. Bu komplocu siyaset gereği Şengal için Irak-KDP-Türk devleti 9 Ekim Şengal’e yönelik komplo anlaşmasında birleştiler. Ve Birleşmiş Milletler her defasında bu anlaşmanın uygulanmasına işaret etmekte. Irak, Türk devletinin Şengal’e her hava saldırısı sonrası yaptığı açıklamada bu anlaşmadan vazgeçmeyeceklerini belirtmekte. Görüşme adı altında Şengalli Ezidilerinden geri adım attıramayan Irak-KDP, bu kez masada yapamadıklarını askeri imhayla yaparak Ezidilerin iradesini teslim almaya çalışmaktalar. Ezidi halkının öncüsü Said Hesen bu nedenle şehit edildi. Ya teslimiyet ya ölüm tüm Kürtlere dayatılmaktadır. Önderliğimizin, Özgürlük Hareketimizin mücadelesi sonucu Kürt inkar siyasetini artık yürütemeyen komplocu güçler, 21. Yüzyılda komploda sonuç almak için bir noktaya kilitlenmiş durumdalar. O da Önderliğimizi mutlak tecrit altında tutma, Hareketimizi yüzde yüz imha etme ve tasfiye etmedir. Bunu sağlamadığı sürece Ortadoğu’da esasta Kürt sorununu siyasi olarak gündeme getirmeyecektir. Zaten Önder APO’suz Kürt sorunun çözümü demek, çözümsüzlük ve Kürdistan’ın yeniden paylaşımı, sömürgeciliğin yeni biçimlerde sürdürülmesi olacaktır. Özgür Kürdistan’ı ancak özgürlük için mücadele edenler, savaşanlar isteyebilir, savunabilir. Uşaklık yapanların çözümü ise efendiye hizmet, xulamlıktır. Kürt halkının açığa çıkmış özgür iradesini zayıflatmak ve teslim almak için Rojava Kürtlerinin özerk yönetimini şimdiye kadar resmen tanımadılar, siyasi muhataplık sürecini başlatmadılar. Bazı idari, askeri, teknik pratik işler dışında kayda değer bir ilişki yoktur. Siyasi süreci tartışmaya niyet ettiklerinde ise sahaya ENKS piyonunu sürmekteler. Sahada hiçbir varlık göstermemiş DAİŞ’e karşı kılını kıpırdatmamış, Türk devletinin PYD’yi Rojava’dan temizlemesine bel bağlayan Afrin işgalinden alçakça rol kapma beklentisine giren ENKS, devrim mirasının üzerine konmanın bin bir kirli ilişki ağı içindedir. Binlerce şehidin kanının döküldüğü Rojava ve Bakure Suriye’de şehitlerin kanı üzerine oturmayı hedefleyen ahlaksız siyasi bir plana sahip mirasyedicilik rolündedir. ENKS yetkilileri Hareketimizi suçlayarak ENKS ve PYNK’nin bir araya gelmesini istemediğini ileri sürüyor. Hem düşmanla kol kola hem Kürtler adına temsil yetkisi isteme aymazlıktır! Kürtler için kesintisiz 40 yılı aşkın mücadele yürütmüş meşru bir Hareket olarak PKK’yi tanımayan, bu konuda Kürt düşmanlarıyla ortak dili, ağzı kullanan, ortak siyaset izleyen hiçbir Kürt siyasi partinin ve şahsiyetin de Kürdistan ve Kürtlerin geleceğine ilişkin söz söyleme hakkı yoktur. Halkımız bu ihanet gruhunu iyi tanımalı. PKK’yi tanımayan ve buna rağmen kendisini Kürt siyasi gücü, partisi, şahsiyeti olarak tanımlıyorsa derin komplonun ya uşağıdır ya maşasıdır ya aktif ortağı ve aktörüdür. Çünkü bu çizgide olmayan Kürt siyaseti yaşam şansı tanınmaktadır. Hareketimizin karşılaştığı saldırılar bu nedenledir. Önderliğimiz, teslimiyetçi siyasi çizgiyi red ederek Kürt halkına alternatif üçüncü çizgiyi gösterdiği ve Hareketimiz, kadroları ve halkımız da bunu uyguladığı için yeniden istenmeyen ilan edilmiştir. Unutmayalım 9 Ekim uluslar arası komploda ‘no person! Diye istenmeyen kişi ilan edilen Önderliğimiz İmralı esaretine mahkum edildiyse şimdi Hareketimiz her yerde istenmeyen ilan edilerek ve tüm kadroları hedeflenerek, dostları tehdit edilerek, Kürt halkı da katliamla baskı altında tutularak, korkutularak terbiye, teslimiyet dayatılmaktadır. Buna karşı direnildiği için öfkeliler. Komplo şimdi Hareketimizin meşruluğunu inkar ve imha üzerinden yürümektedir. PKK’nin Kürt halkı için varlığını inkar etmek komploda ısrar etmek ve düşman politikalarını uygulamaktır. Bu bu kadar net ve açıktır. Bu güçleri Kürt siyasi hareketinden saymak onursuzluktur, tarihe karşı, halka karşı suç işlemektir. Çeşitli egemen güçlerden aldıkları siyasi destekle Hareketimize dil uzatan, halkta muğlaklık yaratmak isteyenler ne zamanki ki bu pratiklerinden vazgeçerse o zaman Kürtler adına konuşma hakkı vardır. Yavuz-hırsız misali kimse rol devşirme gayesine girmemeli. Rol devşirilirse bile gerçekler her zaman daha baskın gelecektir. Böylesine kurmaca iktidarcıkların ömrü de uzun olmayacaktır. Düşmanla işbirliğine girmiş ihanet yoluna girmiş olanların siyasi iradesel varlığından söz edilemeyeceğinden bir Kürt siyasi gücü olarak tanımak Kürtlere hakarettir. DAİŞ bitince ya da DAİŞ tehlikesi berteraf edilince ne olacak? Görüldüğü gibi Afrin-Serikani de işgal hareketinin önü nasıl açıldıysa böyle bir savaş tekrar yaşanabilir. Önemli olan halkımızın kendisini işgal saldırısına göre hazırlamasıdır. KDP’leşmiş Kürde evet ya da tüm Kürtleri KDP çatısı altında toplamaya çalışmaktalar. KDP çizgisinin tüm Kürdistan’da hakim olmasını istemekteler. KDP’nin Kürdistan’ın geneline açılabilmesi, yer edinebilmesi için Hareketimizin imhasını öncelikli hedef belirlemekteler. Komplonun güncellenmiş haliyle KDP’nin rolü daha fazla öne çıkmıştır. Tüm Kürtler KDP gerçeğini özelde bu yönlü görmeli, sorgulamalıdır. Ortaya çıkan gelişmelerden ve kadınların, gençlerin, Kürt halkının direnişiyle sağladığı kazanımlardan yararlanmak istemekteler. Her yerde Kürtlere düşmanlığıyla ün kazanmış ve iç-dış siyasetini, varlığını Kürt düşmanlığına oturtmuş bir Türk devletinin soykırımcı politikasının arkasında öncelikli olarak ABD-İngiltere-İsrail ve çıkarları yatmaktadır. Türk devleti, ABD’nin-İngiltere’nin, İsrail’in Ortadoğu’da jandarmalığını yapmakta. Ayrıca Türk devletinin kendisine has özel hedefleri de var ve bu hedefleri gizli değil. Kürt halkının 21. Yüzyılda da sömürge olarak kalmasını sağlamak, yeni Osmanlıcılık hayaliyle Arapların hamiliğine soyunmak ve Ortadoğu’da liderlik rekabetine girerek hakimiyet savaşı vermek gibi. Kürdistan’a tüm askeri saldırılar, uçuşlar söz konusu devletlerin, NATO ve Birleşmiş Milletlerin bilgisi ve onayıyla yapılmaktadır. Türk devletine istihbarat bilgileri dahil her türlü desteği vermekteler. Her şeyden önemlisi siyaseten Türk devletinin savaş suçunu, devlet terörünü ve diğer suçlarını gizleyip Hareketimizi terörize ederek Türk devletinin yaptıklarını uluslar arası hukuka dayalı göstererek sürdürülmesine imkan oluşturmaktalar. PKK’nin yarattığı mirası, kazanımları sonuna kadar kullanmaya çalışan öte taraftan Hareketimizi baş düşman ilan ederek Ortadoğu stratejilerinde engelsiz yürümeyi hedeflemekteler. Tam da mevcut dünya sistemi bir değişim arifesindeyken ve Kürt halkının özgürleşme imkanları doğmuşken bu denli katı bir imha politikası yürütülmektedir. Kürt halkının kendi içinde siyasi, ahlaki bir kriteri olmayacak mı, yok mudur? Elbette Kürt halkı onurlu, ilkeli bir halktır. Yaptığı tüm eylemlerde ve siyasi faaliyetlerde, açıklamalarda her defasında Kürt siyasi güçlerini ulusal birliğe ve bunun ruhuna, özüne uygun davranmaya çağrı yapmaktalar. Bu meşru duruşu belli ki daha ileri götürmek gerekir. Her ne kadar fiili olarak Kürt siyasi güçleri ulusal bir kongreyle bir araya gelemiyorsa ya da gelmiyorsa o zaman ilkelerini ortaya koyarak yeniden Kürt kamuoyuna açıklayarak her siyasi partinin tutum belirlemesini isteyebilir. Her Kürt siyasi gücün, her güçle siyasi görüşme, diyalog içinde bulunabilir. Ancak tek şartla. Birbirine düşmanlık yapmaması, Kürt düşmanlarının gizli-açık planında yer almaması ve Kürt halkına ihanet etmemesi, çıkarlarına zarar verecek anlaşmalara girmemesidir. Ronahi Serhad |
YORUM GÖNDER