ÖNDERLİK GERÇEĞİ-49.BÖLÜM
Öz ile biçim arasında her zaman için bir bağ vardır. Hem de doğrudan bir bağ var. Öz kendi biçimini yaratır. Biçimin özün yuvası olduğu söylenir. Aslında biçim daha da ileriye giderseniz özün gerçekleşme düzeyine işaret eder. Ne kadar biçimlenmişseniz özünüzde o kadardır. Olduğunuz kadarsınız. Benim içimde yangınlar var ama dışarıya en küçük bir kıvılcım saçmazsanız bunun fazla bir değeri olmayacaktır.
Önderlikte öz ile biçim arasında gerçekten de bir uyumun, bir birlikteliğin olduğunu söylemekte yarar var. Önderlikte öz gerçekten de çok gelişkindir. Başından itibaren özde gelişme doğrultusundadır. (Yanlış yazılmış olabilir) ama temel olarak sağlamdır, saftır. Elbette özsel gelişmeler var, ama bu kendisine uygun biçimleri de ortaya çıkarıyor. Bu anlamda da bunların hepsi bir emek ürünü olarak ortaya çıkıyor. Bir çabanın sonucu olarak ortaya çıkıyor. İnsanın kendisini yaratan varlık olduğu söylenir. Bu durum Önderlik açısından çok çok daha fazla böyledir. Önderliğin en muhteşem eseri kendisidir. Önderlik bir çavanın bir emeğin eseridir. Bunu, Önderliğin gelişim seyrini izleyerek ortaya çıkarabilirsiniz. Bizler, hareketin ilk başta içinde yer alanlar, gelişimin dolaysız tanığı olanlar bunu daha iyi biliriz. Çünkü görmüşüz. Görmek anlamında, tanıklık etme anlamında söylüyorum. Önderliğin düşüncelerinin çerçevesi her zaman için nettir. Önemli olan çerçevenin netleşmiş olmasıdır. Bir daireye benzer, ama içini her zaman için doldurabilirsiniz. Ona yeni zenginlikler katabilirsiniz. Ama önemli olan genel çerçevenin o temelde oraya çıkmış olmasıdır. Önderlikte esas olan aslında budur. Öz olarak biraz böyledir. Biçimde de önderlikte buna paralel olarak gelişme ve yetkinleşmede doğrultuda olduğu, bu doğrultuda bir gelişme sağladığı rahatlıkla söylenebilir.
Ben bazen Önderliğin konuşmalarını izlediğimde hep şunu düşündüm. Hitabette eşsiz bir örnek. Bir başka örneği yok. Önderliğin yanına insanlar geliyor. Her biri kendi dalında uzmandır. Ama Önderlik ile karşı karşıya geldiklerinde onların sıradanlıkları, basitlikleri hatta sizden bile geri olduklarını çok rahat bir şekilde görebiliyorsunuz. Önderlik ile kıyaslama yapmak, karşılaştırma yapmak asla mümkün değil. Bir örnek vereyim. Cengiz Çavdar onları bir tarafa bırakıyorum. Önderliğe en karşıt olanlardan biri Fatih Altaylı’dır. Röportajına bakın, ya da görüntü olarak da Fatih Altaylı’nın Önderlik ile konuşmasını izleyin. Önderlik karşısında gerçekten de bir zavallıdır. Konuşamaz. Önderliğin kendi duruşu bile ona bir cevaptır. Öteki şeylere karşı cevabı zaten anında alabilir. O anlamda hitabetteki Önderlik gelişmesinin başlangıçtaki durumu ile daha sonraki süreçte ulaştığı düzey arasındaki fark çoktur. Mesela Önderlik 70’lerde saatlerce konuşurdu. Monologtu.
Önderliğin 77’de Kürdistan’da yapmış olduğu geziler var. Serhattan başladı. Ağrı, Kars oradan Bingöl, Karakoçan, Dersim, Elâzığ, Urfa ve son Antep toplantıları var. Mesela bu toplantılarda Önderlik en az sekiz saat konuşmuştur. Kendisi konuşurdu. Zaten düşüncelerini sistematik olarak ancak sabahtan akşama kadar sürerdi. Arkadaşlar çok ender soru sorar ve tartışmalara katılırdı. Oralarda Önderliğin yapmış olduğu konuşmaları incelediğimiz zaman içerikteki yoğunluğa karşılık biçimdeki kısmi zaafları görebilirsiniz. Mesela Önderlik Türkçeye günümüzdeki kadar hâkim değildi. Önderlik şey kelimesini çok kullanırdı. Şey kelimesini neden kullanırsınız? Türkçede aklınıza gelmeyen bir sözcük için şeyi kullanırsınız. Şey yeden bir malzemedir. Hazır bir malzeme gibidir. Şey kullanan dili tam bilmiyor demektir. Özü odur.
Fakat daha sonraki süreçlerde Türkçeyi kullanmada öyle bir akışkanlık ortaya çıktı ki zihinsel gelişmeye bağlı olarak Türkçeye bile katkısından söz edebilirim. PKK’nin yarattığı bir Türkçe var. Bu Türkçede önderliğin kullandığı kelimeler var. Mesela yüklenmek kelimesi. Türkçede yüklenmek ayrı bir şeydir. Ona yüklenme gibi bir anlam taşımaktadır. PKK’nin yüklenmek kelimesinin içeriğine yüklediği şey daha farklıdır. Onu zenginleştirdi. Benzer birçok şey var. Düşüncenin gelişimine bağlı olarak dilde bile bir zenginleşmeyi ortaya çıkardı. Burada neyi anlatıyorum? Önderlik kendi kendisini yarattı. Bir çabanın, emeğin eseridir. Kendi emeğinin eseridir. Kendisini yarattıkça çoğalttı. Kendisini yarattıkça kendisini bir başkasına taşırdı. O anlamda kendisinde geleceğin inanını, geleceğin toplumunu, geleceğin dünyasını gerçekleştirdi. Önderliği böyle ele almak gerçekten de çok büyük anlam ifade ediyor. Eskiden şeylerin propagandacıları vardı. Propaganda ve ajitasyon zaten dönemin mücadele biçimiydi. Propaganda be ajitasyon hiçbir zaman devreden çıkmazdı. Her devrimci bir propagandacı olmak durumundadır. Öncelikle doğru görüşlerin savunuculuğunu yapacak. Bir ajitatör olmak zorundadır. Ajitasyon biraz daha zordur. Ajitasyon özel bir yetenek gerektirir. Ajitasyonun temel görevi insanı anında ayaklandırmaktır. Eyleme sürüklemektir. Somut, tekil bir olay üzerinden gelişir. Propaganda ise bir anda birçok konuyu işler. Ajitasyonda tek bir konuyu ele alırsın.
Mesela Kürdistan’da çocuk ölümleri gibi, somut olarak polis bir çocuğu öldürmüştür. Sen onu işlersin, bütün çocuk ölümlerini getirirsin, çocuğun gelecek ile bağını kurarsın, çocuğun toplum ile bağını kurarsın onun üzerinde toplumda öfke dalgası yaratırsın. Ajitasyonun amacı eyleme kaldırmaktır. Zamanınız kısadır. On dakika konuşursunuz, on dakika sonra eyleme kaldırırsınız. Propaganda öyle değil. Etkisini uzun vadede kendisin gösterir ve bir anda pek çok konuyu birbiri ile bağlantılı ele alırsınız. Toplumların tarihinden emperyalizme oradan Kürdistan tarihine, partileşmenin önemine, sömürgeciliğin karakterine pek çok konuyu bir arada işlersiniz. Bu anlamı ile önderlik gerçekten mükemmel bir propagandacıydı. Dedim ya Türk solunda propagandacılar, ajitatörler vardı. Bunlardan bazılarının ismini herkes bilirdi. Bülent Uluer vardı. Xıdır arkadaş (?) bilir. Dev-Sol’cuydu. Hazırcevap, dil boğaz, akışkan biri olduğu belirtilirdi. Elazığ’da da Kel Aydın vardı. Elazığ’da Mişelli diye bir köy var. Orada gençler toplanmıştı.
Bizimkiler, Dev-Sol’cular birçok kişi orada vardı. Dev-Sol’dan Kel Aydın katılacak, bizden de Önderlik konuşacak. Önderlik çok soğuk kanlı, derin değerlendirmeler yapıyor. Kel Aydın ise ne yapar? Ajitasyon yapar. Süslü cümleler, o anki duygulara hitap eden şeyler. Tabi ajitasyonun etkisi anlıktır. Ondan sonra etkisi geçer. Ama propagandanın etkisi kalıcıdır. Kafanda sürekli soru işaretleri bırakır. Propagandanın temel amacı zaten soru sordurtmaktır. Kişiye soru sormak ve kişinin kafasında soru işareti oluşturmak ve kişiyi o sorulara cevap aramaya yöneltmektir. Onun için etkisi süreklidir. Önderlik hep böyle yapıyordu. Toplantıdan çıkan arkadaşlardan bazılar “Ya kötü oldu, Kel Aydın daha iyi konuştu” diyebiliyorlardı. Neden? İşte daha akışkandır. El kol hareketleri yapıyor. Önderlik ise çok sakindi. Ama o toplantı Elâzığ gençliği üzerinde çok büyük etki yarattı ve o toplantıya katılanların çoğu bize katıldı. Bu açıdan demek ki Önderliğin insanları etkileme biçimi çok farklıydı. Bazen kendi kendime beni Önderliğe katan nedir, Önderliğe nasıl katıldım, beni çeken neydi gibi sorular sorarım. Şöyle denilebilir: Önderliğin düşünce gücü vb. bunlar olumlu şeyler. Anlaşılabiliyor. Ama Önderlik herhangi bir gençtir. Ne örgütü var ne yanında başkası var, tektir. Sadece Abdullah Öcalan’dır. Yanında başka kimse yoktur. Tektir.
Oysa benim hayallerim Deniz Gezmiş…, kesinlikle THKO’lu olacağım. Onlara sempatizanım. Dersim’de olsaydım muhtemelen TİKKO’cu olabilirdim. Fakat Ankara koşullarında kesinlikle THKO’lu olurdum. Karasu arkadaşta öyleydi. Bizde köylü kökenliler genellikle THKO sempatizanıdırlar. THKO bir örgüt. Bir de THKO denildiğinde akla militanlık gelir. THKO denildiğinde akla idam sehpasında en soylu kahramanlık örneğini gösteren liderler geliyor. Bütün bu çekici özelliklere karşın bir şey beni Abdullah Öcalan’a çekiyor. Beni çeken nedir? Çok büyük ajitatif karakterli değil. Sadece düşünceleri de değil. O zaman öyle ise Özgürlük Yolu daha güzel şeyler yazıyordu.
Mesela Komal diye bir yayın evi vardı. Rızgari dergisini çıkarıyorlardı. Bunlar sömürgeciliği daha sistemli bir şekilde izah ediyorlardı. Biz sözlü anlatıyorduk, onlar ise yazılı yazıyorlardı. Kemal Burkay’ın Kürdistan üzerine yazıları var. Peki, bizi Önderliğe çeken neydi? Önderlikte çeken bir kişilik duruşuydu. Diyordu ya bizim havamız eğitir. Havası çekiyordu. Farkında değilsiniz, ama çekiyor. Sizi etki sahası içine alıyor ve kopamıyorsunuz. Gençliğin özel bir karakteridir. Maceracı özelliklerimizde biraz var. Benim Doğu Perinçek hariç sol grupları ile iyi ilişkilerim var. Kim eylem yaparsa katılıyorum. Risk taşıyan eylemelere de katılıyordum. Soygun oluyor o soyguna bile katılmak istiyorum. Gurubu riske de sokuyorum. Bu bir yönü ile benim hala gözümün orada olduğunu da anlatıyor.
Önderlikte ve grupta zayıflıklar vardı. Ama yine de kopamıyordum. Hatta bir gurubun temsilcileri yanıma gelip seni Petrol-İş sendikasında işe koyalım, dedi. Hem sendikacı olacağım hem de İzmit’te beni rafineriye koyacaklar. Devrimci olunca işçiler içinde çalışacağım. Bu benim hoşuma gitmişti.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER