ARTÇI İNŞA
Deprem bir doğal afet olabilir, olması gereken doğa bilincini oluşturabilmektir. Depremin kesin an'ı bilinmese de ilerlemiş teknolojik güç depremin olası yakın tarihini verebiliyor. Zira bu konunun uzmanları gerekli uyarı ve alınması gereken tedbirleri açıklamaktadır. Son depremler öncesi de bilim insanları devlet yetkililerine bu uyarıları yapmış fakat devlet hiçbir şekilde konuyu gündemine almamıştır. Sonuç peş peşe gelen depremler yüzlerce artçı ve insan yüreğini dağlayan, insan vicdanını söküp attıran çığlıklar, acılar ve yerle bir olmuş yaşam alanları!
İnsanlık tarihi doğa ile birlikte yaşamın ve varoluşun tarihidir. İnsan ve canlı doğanın öz evladıdır. Dolayısıyla tüm canlılara yaşam hakkı tanıyan doğanın kendisidir. Doğa anadır, doğa yurttur, doğa nefestir, doğa ekmektir, sudur! Doğa ile barışık yaşamak tüm canlılar ile barışık yaşamayı ifade eder. Burada bir denge söz konusudur. Eğer diyalektik dengeye dokunuş olursa, doğa kendi diyalektiği ile cevap verir buna. Zira insanoğlunun bu dengeye dokunuşu 'doğal afet' dedikleri doğanın intikamı ile sonuçlanır. Afet tanımı insanoğlunun kendi suçunu örtbas etmekten başka bir şey değildir. Son Korona süreci birçok şeyi anlamamıza yetecek kadar veriyi önümüze koymuş ve gerçeği yüzümüze vurmuştur. Lakin kapitalist sistemin bilgi-iktidar yapılarının yarattığı muğlaklık korkunç bir süreci beraberinde getirmiştir. İnsanlık can çekişirken sermaye sınıfı kârına kâr katarak süreci 'yönetme' sahnesini bizlere izlettiriyordu. Düşünün dünyanın farklı kıtalarında milyarlarca insan ev dediğimiz kafeslere tıkılıyordu!
Dijital dünyaya geçişin en somut pratiği Korona süreci olmuştur. Bu durum aslında toplumsallık ve sosyalleşme kültürüne vurulan en büyük darbeydi. İnsanlık ve uygarlık tarihi sayısız olay ile karşılaştı ama modernitenin sözüm ona bu kadar 'gelişkin' olduğu bir çağda insanlık zulmün en katmerlisini yaşıyor. Kapitalist Modernite'nin kendisini var ettiği zemin; insanlığın, doğanın ve tüm canlıların ezilmesi ve sömürülmesi ile oluşmaktadır. Eğer bu zemin (bizler) doğa bilincini, ekolojik yaşam bilincini, insanlık değerlerini ve komünal yaşam kültürünü oluşturursa bu egemenlerin ölümü, ezilen ve sömürülen toplumların ise kurtuluşu olur. Kapitalizmi modernizasyon, demokrasi, hak ve özgürlükler olarak tanımlayanlar insanlığın komünal değerlerini ve yaşamını bilince çıkaramayanlardır!
Pandemi sürecinde insanlığın geleceğine dair muğlak bir çağın topluma dayatıldığına şahitlik ettik. Zira 3. dünya savaşının vurduğu insanlık; açlık, zulüm, sefalet, katliam, tecavüz, talan ve soykırım ile karşı karşıyadır. Bu topluluklardan biri de hiç kuşkusuz Kürtlerdir. Sömürgeci faşizmin ve Kapitalist Modernite güçlerinin hedefinde olan Kürtlerin sıyrılması ve kurtulması gereken temel şey sistem ve sömürge toplum psikolojisidir. Büyük ve örgütlü bir kopuş ile öz örgütlenme sistemini esas alarak yeni bir toplumsal yaşamın oluşturulması gerekmektedir. Zira Özgürlük İdeolojisi bunun için vardır. Teorik düzeyde kalan hiçbir ideoloji anlamını bulmazken, tamamen demokratik, ekolojik ve komünal toplumculuğu esas alan, kadın öncülüklü ve özgürlükçü Özgürlük İdeolojisi Rojava, Medya Savunma Alanları, Şengal ve Mexmûr ve Rojhilat'ta anlamını bulmuştur. Öz yeterlilik ve öz güç ilkesinin vücut bulduğu özgür ve özerk yaşam alanlarında bilgi-iktidar yapılarından azade, tüm saldırılara ve koşulların zorluğuna rağmen tamamen ideolojik bir yaşam ve onun alanı inşa edilmeye çalışılıyor. Özelikle Medya Savunma Alanları bu ideolojik yaşam alanının merkezidir. Yoldaşlığın ve yol yürümenin ideolojik bilinci dağ dağ, taş taş, ağaç ağaç işleniyor. Her zerresi ideolojik dokunuş ile anlam buluyor!
İşte bu bilinci tüm yaşam alanlarında oluşturmak ve inşa etmek gerekiyor. Kendi çelişkilerimizi aşarak, bireysel kaygılarımızı bir tarafa bırakarak, demokratik toplum bilinci ve onun öz örgütlenmesi temelinde toplumsal yaşam alanlarımızı inşa etmeliyiz. Depremin vurduğu ve büyük yıkımın yaşandığı alanlarda bu inşa süreci başlatılabilir. Bir tarafta deprem yaralarını sararken aynı zamanda geleceğe dönük toplumsal yaşam bilincini de örgütlemek gerekir. Mesele sadece yemek, barınma ve temel ihtiyaçların karşılanması değildir. Bu yüzeysel bir bakış açısıdır. Mesele halkı doğru temelde örgütleyip yeni bir inşa sürecinin aktif bileşenleri yapabilmektir. Zira bu yapılmıyorsa o halk yine kendi kaderine terkedilmiş olacak. Bu bağlamda koordinasyon ve örgütlü yapılar - mekanizmalar inisiyatif almalıdır. Demokratik Ulus perspektifi ile demokratik toplumsal yaşamın inşası en temel görevdir!
BERXWEDAN GİRESUN
YORUM GÖNDER