APOCU MİLİTAN KİŞİLİK (57.BÖLÜM)
EN YİĞİT MİLİTAN KENDİ HUKUKUNU GÖZETEN VE UYGULATANDIR
Zayıf Olmak Özgürlük İdeolojisine Gelmemektir;
Kürt, kendini terbiye etmeye yanaşmayan bir halk gerçekliğini ifade eder veya düşmana göre terbiye olmayı ifade eder. Ona da terbiye demem, o bir ihanettir. Kendimizi öz çıkarlarımıza göre, öz tarihi, toplumsal, siyasal, ulusal amaçlarımıza göre terbiye ettik mi insanlaşabiliriz. Yoksa düşmanın kendi ulusal, toplumsal, hatta her türlü çıkarlarına göre terbiye edilmek ihanettir. Ve bu anlamda herkes haince yaşıyor. Haince yaşamak demek, ezilip büzülmektir. Fırsatım olsaydı da yaşamınızın haince özelliklerini dile getirseydim. Gafil özellikleriniz, düşmana hizmet eden özeliklerinizi anlatabilseydim. En son zayıflık konusu üzerine yoğunlaşıyorum. Zayıf adam, düşmanı yaşatan adamdır. Ben bu inceliği keşfettim. Sergilediğiniz ne kadar zayıflık varsa, daha sonra bulup ortaya çıkardım ki, aslında bu düşmanı ifade ediyor; düşman eşittir zayıflık, zayıflık eşittir düşmandır. Partiye gelmeyen ne kadar yanlarız varsa hepsi eşittir düşmandır. Bu çok somuttur. Çünkü partimiz düşman karşısına çıkarılan en amansız güçtür; bu partiye gelmemek düşmana gelmektir, düşmana yatmaktır ve en önemlisi de zayıf kalmaktır. Düzen içinde kim zayıftır? Doğru dürüst işi olmayan, eğitimi olmayan, sağlığı olmayan, elinde malı mülkü olmayan kişiye zayıf kişi denilir, hatta buna düşüncesi de, ruhu da olmayanı ekleyelim, evi barkı, parası olmayanı da ekleyelim, bütün bunlar zayıflığı ifade eder. Bizim toplumumuz bu konuda zayıf mıdır? Evet, bu konuda zayıftır.
İçindeki düşman zengin midir, evet zengindir. Çünkü toplumdan kendine mal etmiştir, onun için zengindir. Toplumumuz fakirdir. Çünkü onun her türlü yer altı, yer üstü, maddi, manevi değerleri gasp edilmiştir, onun için zayıftır. Bunları bir de parti içine yansıtalım; parti ideolojik, siyasi, örgütsel güç odağı demektir. Bu anlamda güç odağı nasıl olunur? Bir parti özgürlük ideolojisine, özgürlük siyasetine, özgürlük örgütlenmesine, özgürlük eylemine büyük katılım gösterdiği, onda yoğunlaştığı oranda güç ifade eder. Bu anlamda parti içinde zayıf olmak demek de, onun özgürlük ideolojisine, politikasına, örgütlenmesine gelmemektir. Bu da kime hizmettir, kimi temsildir, zayıflatan kimdir? Belirttiğimiz gibi zayıf kalma düşmana hizmet demektir. O zaman sen düşmandasın. Çok açıkça söylüyorum; artık objektif ajan demeye de gerek görmüyorum. Parti içinde ideolojik, siyasi, örgütsel, eylemsel, davranışsal anlamda zayıf kişi düşmandandır. Ben tanım yapıyorum, ispatlıyorum, sizin de öyle olmadığınızı kanıtlamanız gerekir. Zayıflığı kadere, aileye, toplumsal etkiye bağlayamazsınız. Zayıflık düşmandır. Eğitilmemek de insanlığın özüne aykırıdır. Eğitimle, eylemle kendini beslememek, düşmanca bir konumda ısrar etmektir. Görmemek, görüş sahibi olmamak insanı güçsüz düşürür, güçsüz düşürdüğü için de düşmana hizmet ettirir. Kürdistan‟da düşüncesizliği geliştiren düşmandır. Peki içinizde düşünce gücü niye bu kadar zayıftır desek, yine cevabımız düşmandır. Yani düşüncenizin bile çok zayıf olması, güçlü gelişmemesi eşittir düşmandır. Bu da “düşman halkımı düşüncesiz bırakmıştır, ben de onu temsil ediyorum” anlayışıdır ki, bu da “ben düşmanı yaşıyorum” demektir.
Düşman seni düşüncesiz bırakmıştır. Düşüncesiz bırakıldığın için planlamacı değilsin, örgütçü değilsin, eylemci değilsin. O zaman nesin? Düşman nasıl isterse öylesin, ne iş verirse öyle yaparsın. Bu da bir özgürlük savaşçısının tutumu olamaz. Kendinizi tam bir bela grubu gibi orta yere atarak “parti beni taşısın” diyorsunuz. Sen kendini zayıf bırakmışsın, zayıflık düşmana hizmettir, bizzat düşmandan gelmedir. Açık söylüyorum; güçlü ideolojik, siyasi, örgütsel gelişkinliği olmayan düşmanı temsil eder, ona göre herkes kendini hal yoluna koysun. Ben ne diye zayıf birini parti içinde tutacağım, ne diye bir düşmanı tutacağım? Daha önce tavuk örneğini verdim. Civcivi halen tavuğa kabul ettiremedik. Kanatları da yeni yeni çıkıyor, oldukça iyi ses çıkarıyor, yürüyor da. Ama tavuk halen onu zayıf olduğu için kabul etmiyor. Tavuk bile civcivi sürüsüne kabul etmediğine göre, biz sizi nasıl kabul edelim? Tavuk kadar da mı soylu olmayacağız, asil davranmayacağız veya doğa kanunlarına göre olmayacağız? Hatta doğa kanunu da değil, o da bir canlı. Beni kimse yanlış anlamasın; bir tarafı kırık olan da sağlam olmasını bilir. Mekanik anlamaya gerek yok, biz insanız. Ama yine de çok önemlidir, kendini ucuz, zayıf düşüren, zayıf tutan, çirkin tutan sürüye bile kabul edilmez. Toplumumuz çürümüş, siz de parti içinde çürümeyi temsil ediyorsunuz. Ben de artık “yeter” diyorum. Bundan başka ne diyebilirim. Böyle bir durumda çürüklerin partisini temsil etmiş oluyorum. Sağlam adamın partisi ne demektir? Düşünce gücü var, örgütün savaş kurallarına uyma gücü var, hem içinde, hem dışında engelleri yerle bir etme gücü var, yeterli olma gücü var. Bu parti yalnız düşünce gücü değil, aynı zamanda yürek gücüdür, moral gücüdür. İşte düşmana karşı partide güçlü kalmak, düşmana karşı direnişçi olmak budur. Bunun neresini sizinle tartışayım? Göreviniz, karar vermeniz, kendinizi katmanız ancak bununla başlar.
Siz bize yeni icatlar dayatıyorsunuz; “her türlü hasta da olabilir, kurala gelmeyenler de içimizde kalabilir” diyorsunuz. Ve ben de, git, zaten yazılmamış, geri bir Kürt anayasanız var, eski anayasaya göre kendine bir cemaat oluştur, bir tarikata gir diyorum. Çünkü PKK‟nin de kendine göre yasaları var, ama siz şunu ifade ediyorsunuz; “biz yasa tanımayız, ne de olsa düşmanın yasalarından kopmuşuz, sizin bu yasalarınızı da fazla çıkarımıza uygun bulmuyoruz.” Geriye Kürt‟ün kendine göre yasası kalıyor. Ben de ispatladım ki, eski yasa zır delilerin, yarasaların, ahmakların yasasıdır. Ben parti içinde bu yasayı nasıl kabul edeyim? Yasa içinde yasa olmayı nasıl kabul edeyim? Diyorum ki, yasaya gelmek en büyük yiğitliktir. Kendi yasalarına uygun kişi, şu anda PKK‟nin yasalarının içeriğiyle ve onun ana kurallarıyla uyum içinde olan kişi, en büyük önderdir. En büyük kişi kendi hukukunu, kendi kurallarını gözeten, uygulatan ve çiğnetmeyen kişidir ve bu bizde en yiğit militandır. Peki niye bunu esas almıyorsunuz? Bunun neyini bozacaksınız? Kimin adına bozuyorsunuz? Düşman anayasası belli, geleneksel yasalarımız belli, hepsi de tümüyle kaybettirir. Bunların zayıf kıldığı, aç bıraktığı, insanın gelişimine hiçbir fırsat vermediği ortadadır. Bu anlamsızca yasaları neden bu kadar ahlaksızca sürdürüyorsunuz? Benim kişiliğime bakın, kendimi biraz devrim yasalarına göre düzenliyorum. Çünkü devrim yasaları insanı güçlendiriyor. Ben küçülüyor muyum? Ben zayıf mıyım? Tam tersine, en güçsüz insandan en güçlü insana ulaştım. En fakir, on kuruş bile bulamayan bir kişi durumundayken, şu anda Kürdistan‟da en zengin bir mücadeleyi kontrol eden kişi durumuna geldim. Zengin demeyeceğim, en azından zenginliği kontrol ediyorum, denetliyorum.
Moral olarak da öyle; en korkaktan en cesur olanına geçtim. Ne sayesinde? Görevimin ideolojik, siyasi, örgütsel yasaları sayesinde olduğu açık değil mi? Ben bunu ispatlamadım mı? Gözlerinizin önünde her gün bunları ortaya koymuyor muyum? Siz güçlü olmak istemiyor musunuz? Güçlü olmak daha iyi bir şey değil mi, daha güzel değil mi? Tabii doğru temelde. Hırsızlar da çalar çırpar, güçlü olduklarını sanırlar, ama hırsızlar zayıf insanlardır. Hırsız yüreğiyle, maddiyatıyla bir hiçtir. Elindeki her şey hemen gider; haydan gelmiş huya gider. Hırsızların mal biriktirmesine zenginlik demem. Yine başkalarının malını çalıp çırpmaya, zorbalıkla gasp etmeye güçlülük demem. Bunların hepsi zayıflıktır. Zaten biz de onların karşısındayız. Hiç kimse parti içinde yetki gaspı yaparak, yoldaşların omzuna basarak kendini zengin gibi, güçlü gibi göstermesin. Bunlar, amansız bir biçimde karşısında olduğumuz ve yerle bir ettiğimiz eski düzenden kalma hırsızın güçlülüğünü, düşmanın güçlülüğünü ifade eder. Biz böyle hırsızın da, böyle düşmanın da gücünü, ancak ona amansız cevap vererek güçsüz düşürürüz. Parti içinde hırsızları, parti içinde düşmana benzer güçlülükleri tanımalıyız. Bizim parti içinde güçlü adam dediğimiz gerçek anlamda ideolojik olandır. Bence çok ideolojik olan güçlüdür, çok politik olan güçlüdür, çok örgütlü olan güçlüdür, çok eylemci olan güçlüdür. Bunun dışındaki bir güçlülük iradesi doğru değildir. Kim parti yaşamına en iyi uyumu gösteriyorsa, -bu da ideolojik, politik gelişmeyle belli olur- kim eylemliliği geliştiriyorsa o güçlüdür. Tekrar söyleyeyim; askeri güç, ideolojik, politik güçle belli olur. İdeolojisi, politikası olmayan parti içinde güçlenemez, güçlü askeri komutan da olamaz.
Askeri komutan, gücüne güç katan komutandır. Politik gücü, askeri güce dönüştürendir. Bu tanıma göre, herkes neredeyse bir güçsüzlük kaynağı gibi gözüküyor. Hırsızın gücüne de güç demeyeceğim. Yetki gaspı yapana, tasarrufçuya güçlüdür demeyeceğim. PKK içindeki gücü doğru anlayalım. Bunlar sizin için çok önemli. Güçlü olmadığınız her alanda ortaya çıktı. Çünkü ideolojik, politik, örgütsel olarak kendinizi güçlü kılamadınız. Yönetim olarak güçlü olduğunuzu sandınız, ama hiç de öyle olmadığı anlaşılmıştır. Bu, her yerde böyle. Güçlü olabilmek yeterlilik sınırlarında ideoloji, politikaya, her türlü eğitim ve örgütlenmeye cevap vermektir. Bu işin başka kanunu yoktur. Köylü usulüyle, hırsız usulüyle, despot usulüyle parti içinde güçlü olunamaz. Bunu kulağınıza küpe edin. Parti içinde güçlü olmak ancak büyük bir hizmetle olur. Ne kadar büyük hizmetiniz olursa, o kadar güçlü olursunuz ve bu hizmet de hamal tarzı olmaz, buna ideolojik tarz diyorum. İdeolojik, politik öncülük olmazsa, insan bir hamal olmaktan kurtulamaz. Hamal istediği kadar yük taşısın, hiç zengin olur mu? Sırtınıza istediğiniz kadar çuval alın, bu sizin çok güç harcamanıza ve güçlü olmanıza yol açar mı?İdeoloji ve politika gücün muhtevasını belirler, gerisi örgüt ve eylemdir. Örgütlendikçe, eylemi geliştikçe, ideoloji ve politikaya göre bir güçlenme ortaya çıkar. Güçlenmeyi bu mekanizma dahilinde sağlayacaksınız. Bunları anlamanız gerektiğini belirtiyorum. Size her gün zır deli dersem bu doğru olur mu? Ama anlamamakta ısrar ederseniz zır deli demekten başka da bir şey söyleyemem. Çünkü gerçekliğiniz bu derim. Neden anlamaya yanaşmıyorlar, tam anlamıyorlar ya da hırsız derim. Hırsızın parti içinde fazla yeri olur mu? Düşmanın jandarması derim, düşmanın jandarmasını biz parti içinde uzun süre kabul edebilir miyiz? Veya zavallı, zayıf, köle derim. Kölenin ne işi var burada? Köle, düşmana hizmet eden yaratık demektir. Zayıf adam da düşmanın kesin etkisi altında olan kişi demektir. Parti içinde ne köle olunur, ne zayıf kalınır, ne hırsız olunur, ne despot olunur. Hepsi yanlış! Parti içinde doğru, güçlü militan olunur.
Bunun için sağlık gerekir, sağlığınız da yerinde. Beyine sahip olmak gerekir, hepinizin omzu üzerinde beyin var. Az çok dilinin çalışması gerekir, kol ve bacaklarının özellikle silahı kullanmak açısından -ki, herkes silahlı devrimcilik yapmak zorunda değil- sağlam olması gerekir. Fiziki yetmezliği olan, başka yeteneklerini de silah olarak savaştırabilir, ama iyi bir silahçı olmak istiyorsanız da kolunuz, bacağınız çok sağlam olmalı. Gerisi de ideolojiye göre yürümektir. Kendine ideoloji benzinini dolduracaksın; politika motordur, bu motoru kendine monte edeceksin. Örgütlenme direksiyondur, geçeceksin başına; eylem, gaza basmaktır ve ondan sonra arabayı koşturacaksın; bu da savaş arabasıdır. Militan kendini böyle değerlendirip yürütebilen demektir ve engel tanımaz. Çünkü onun savaş arabası gerilla arabasıdır. Eğer silahlı savaşım söz konusuysa, gerilla arabası her türlü engebeli arazide yürür. Düz yolda sadece ideolojiyle yürür. Basarsın gaza, yol dümdüzdür. Bu da ideolojik faaliyettir. Politika, biraz engebeli yolda yürümektir. Yani militan bütün bunlara göre kendini ayarlar. Zor değil, şurada ideoloji oluştururum, burada politikayı, şurada askerliği konuştururum der ve aynı zamanda tüm bunlarda ustadır. Kendinizi şimdiye kadar hiç böyle düşündünüz mü? Kendi üslubunuzu gözden geçirin, eminim ya tasarrufçu, despota benzer, ya hırsıza benzer, ya köleye benzer, ya zayıfa benzer veya onların karmaşık nitelikli herhangi bir toplamına benzer. Bunlar doğru değil. Açık olun; parti bir gerçekliktir, biz bunca yıldır parti uğruna boşuna savaş vermiyoruz. En az düşman yasaları kadar yasalarımız vardır. En az eski köhnemiş Kürt yasaları kadar yeni özgür Kürt yasamız vardır.
Hatta emperyalizmin insanlığa dayattığı barbarlığa karşı, insanlık yasamız vardır. Eğer bu yasaya göreyseniz, siz PKK‟lisiniz. Artık buna hem inanmalısınız, hem de bunun gereklerini amansız bir biçimde yerine getirmelisiniz. Sıkça Hz. İsa‟dan, Hz. Musa‟dan, Hz. Muhammet‟ten bahsediyoruz. Hz. İsa‟nın havarileri, izleyicileri eşek sırtında Kudüs‟ten Roma‟ya kadar propaganda yapa yapa yürüdü. Neydi İsa‟nın ideolojisi; çok genel hatlarıyla köleleri özgürlüğe çağırdı, o kadar. Neydi Muhammet‟in ideolojisi; Arap çölünde zır cahili düzene çağırıyordu, biraz daha yüceltmeye çağırıyordu. Neydi Musa‟nın kanunu; lanetli İsrailoğullarını, utanmaz İsrailoğullarını biraz kendini anlamaya, bu durumlarından vazgeçmeye çağırıyordu ve çabaları müthişti. Hz. Muhammet‟in mücahitleri tarihte en büyük izi bıraktılar. Hz. İsa‟nın havarileri halen dillere destandır ve izleyicileri var. Gidin bizim o dağlarda yaptıkları manastırlara bakın. Biz gerilla olarak daha öyle şeyler yapmış değiliz. Bugün İsrailoğulları dünyanın en akıllı sermayedarlarıdırlar. İnsanlığın zararı pahasına da olsa içinde çok akıllıları var. Birtakım gerçekleri anlamanız gerekir. Burada zorlama yok, kimse size zorla gelin devrimcilik yapın demiyor. Bence zorlama olmamalı; delilik zorlaması da iyi bir zorlama değildir. Bizde “ben hırsızım, ben üç kağıtçıyım, ben despotum” demenin de temeli yok. Özgürlük, “ben köleyim, bunlara özgürlük istiyorum” demekle, bu tip kavramlarla bağdaşmaz. Bu açıdan böyle durumlarda fazla ısrar etmeye gerek yok diyorum. Bunun sizin için herhangi bir yararının olduğunu sanmıyoruz. Mecnunun hayal görmesi gibi gerekleri yerine gelmeyecek bir hayaldir. Sizin kendinize yakıştırdığınız bu keyfi tutumlar, delice bir hayal tutumudur. Ve hiçbir zaman da gerçekleşme şansı yoktur. Bunun ötesini size göstermeyeceği gibi, size bir sigara nefesi kadar bir maddiyat da kazandırmaz veya keyif de vermez. Boş ve anlamsızdır.
Ben yaşamayın demiyorum, yanlış anlamayın. Ben zenginleşmeyin, güçlenmeyin de demiyorum. Tam tersine, ben büyük zenginleşme, güçlenme hareketinden bahsediyorum. Siz bunları boşa çıkartıyorsunuz. Sizin keyfilik dediğiniz, özerklik dediğiniz olay zenginleşmeyi ve güçlenmeyi önlüyor. Hovarda, baba mirasçısı gibi zor bela biriktirdiklerimizi -ki, bunlar, temel savaşım değerleridir- bir çırpıda boşa çıkarıyorsunuz. Gerillamızın yaptığı, aslında bin bir emekle verdiğimiz savaşım araçlarını bitirmektir. Halbuki onlar mutlak bir ordulaşmayı zenginleştirmek içindi. Savaşçıyı harcıyorlar, silahı harcıyorlar. Düşman da bununla keyif ediyor. Örgüt imkanlarını Avrupa‟da da her gün çarçur ediyorlar. Bakıyorum, halka neden doğru yaklaşmadık? Aramızda yoldaşça ilişki neden gelişemiyor? Keyfilik diyorlar, nedeni ne? O senin keyfin değil, düşmanın keyfidir. Bu konularda artık biraz kendinizi ıslah etme gücü göstermelisiniz. Düşmanı fazla memnun etmeye gerek var mı? Düşünün, bu keyfilik dediğiniz, kendinize göre uygun gördünüz yaşam; düşmanın yaşamıdır, düşmanın keyfidir. Zayıflığınız, düşmanın gücüdür. Düşmanın keyif etmesi, çok güçlü olması sizi sevindiriyor mu? Yok. O zaman eğer bu bir aldatmaca değilse, biraz benim yaptığımı yapacaksınız. Boşuna mı ideolojiye bu kadar ağırlık veriyoruz, boşuna mı bu kadar eğitime ağırlık veriyoruz? Düşmanı zayıflatmak için bunu gün be gün somutlaştırıyorum, kanıtlıyorum. Politikaya bu kadar anlam vermeye, tarihte en büyük politik özgürlük gerçeğini ortaya çıkarmaya boşuna mı ağırlık veriyorum? Güçlenmek için ağırlık veriyorum ve ispatlıyorum. Silaha bu kadar yer verdim. Hiç birinizin aklına gelmemişken silaha giden yolu biz açtık. Boşuna değil, askeri olarak güçlenmek için bunu yapmak gerekiyordu. Siz bunların anlamını bile bilince çıkaramıyorsunuz. Ondan sonra da “keyfi, özerk yaşamak istiyoruz” diyorsunuz. Buna kargalar bile güler.
Gerilla komutanlarımız güçlü olsalardı da benim başımı yarsalardı. Gerçekten öyle bir komutan var mı? Hepsi yarasa gibi. Zaten öyle komutan da güçlü olamaz. Komutan ideolojide, politikada bağlı olursa güçlüdür. Buna biz de saygı duyarız. Gücümüzü çalıp çırpıyor, savaşımızı harcıyor. Buna güçlü komutan değil, yargılanması gereken komutan derler, zayıf komutan derler, düşmanın kobrası derler. Tüm bunlar çok önemli. İdeolojiyi konuşturamayan, görüşsüz kişi körcesine bir düşman aletidir. Politika yapmasını bilmeyen, zaten mücadele etmesini de bilmez. O hep başa beladır. Politik olamamak demek; sağlıklı bir davranışın sahibi olamamak demektir. Yani zır deli mi dersiniz, ahlaksız mı dersiniz, Allah‟ın zavallısı mı dersiniz, ne derseniz deyin, böyle olmak, politikasızlık ölü olmak demektir. Bütün bunlardan sanırım biraz anlam çıkarırsınız. Bizim istediğimiz kadar olmasa da, hiç olmazsa kendinizi ayakta tutacak kadar bazı sonuçlar çıkarmalısınız. Nasıl yaşamalı, nasıl savaşmalı, nasıl örgütlemeli? İşte kavramların birbirleriyle bağlantısı. Yavaş yavaş da olsa biraz anlamaya gelmelisiniz, başka çareniz yok. Bunun için beyniniz var, yüklenin biraz. Yüreğiniz var, duyarlılaştırın. Öz düşünmeyi, kendini öz disipline etmeyi, kendini zenginleştirmeyi, güçlendirmeyi biraz becerin. Buna şiddetle ihtiyacınız var, çünkü çok zavallısınız. Ben sizden kaçmıyorum, ben zayıflığınızdan kaçıyorum, güçsüzlüğünüzden esef ediyorum. Sizi güçlendirmek istiyorum. Büyük bir dil gücü, büyük bir düşünce gücü, büyük bir eylem gücü olmanız için bütün çabamı sergiliyorum. Ama siz bunu değerlendirmesini bilmiyorsunuz. Bu yaklaşımlarla zayıflıkta ısrar etmeniz yetmiyormuş gibi, beni de bu zayıflıklarınıza alet etmek istiyorsunuz. Ona da gerek yok diyorum. Beni zayıflıklarınıza, köleliklerinize, kural tanımazlıklarınıza alet etmeyin. Ben politikayı kesinlikle ucuz gösteri olarak yapmıyorum. Politikayı büyük bir hassasiyetle, büyük bir gereklilikle, ekmek sudan, teneffüs ettiğimiz havadan daha fazla gerekli olan bir biçimde yapıyorum. Böyle yapmayı siz de biraz becereceksiniz. Bize politika gerekli, politika kadar onun ideolojisi gerekli.
Düşünün, bir dakika havasız kalırsanız yaşayabilir misiniz? Bu anlamda PKK‟de de politikasız yaşanılamaz, ideolojisiz yaşanılamaz, ama siz yaşanabileceğini iddia ediyorsunuz. Bu da doğru bir iddia değil. Baş belası olma durumlarınız onun için ortaya çıkıyor. Bu anlamda biraz politik ve ideolojik gerçekliğe, yönetim, eğitim, örgütlenme ve eylem gerçekliğine saygılı olun. Mümkünse onun amansız, yaman bir militanı olun. Bu kötü bir şey değil, size çok gerekli olandır ve bu konuda adımlar atmadıkça kendinize yaşamı yakıştırmayın, ben kendim de öyleyim. Ben ne zaman çıkıp, insanların yüzüne karşı “yaşıyorum” diyorum? Belli bir politik gücü gösterdikten sonra, belli bir örgütsel gelişmeyi sağladıktan sonra, halkı bir araya getirdikten sonra dostlar karşısına çıkıyorum, hatta düşman karşısına çıkıyor ve ben güçlüyüm diyorum. Siz örgüt içinde sadece numarayla, takla atarak, şaklabanlık yaparak “biz güçlüyüz” diyebilir misiniz? Yetkiyi gasp ederek, yoldaşını zorlayarak, bu kadar eleştiri alarak güçlü olduğunuzu kanıtlayabilir misiniz? Asla! Dikkat edin, ben gücümü düşüncelerimin derinliğinden, doğruluğundan, yine politikacılığımın çok ustalıklı olmasından, düşmanın kolay kontrole almamasından, iyi bir örgütçü ve iyi bir yönetici olmaktan alıyorum. İyi idare ediyorum, insanlarımla iyi geçiniyorum, insanlarımı iyi terbiye ediyorum, insanlarıma iyi yön veriyorum. Onların hemen her türlü ihtiyacını çok iyi karşılıyorum ve bu benim iyi bir yönetici olduğum anlamına geliyor. Siz bir takım birimini bile köle gibi hizmetinize koşturmaya veya “en iyi lokma benim, hiç çalışmama benim hakkım, takımın da canı çıksın” diyorsunuz. Elbette bu, eleştirilecek bir konumdur. Belirttiğimiz gibi önderin, komutanın vereceği ideolojik moraldir, örgüt gücüdür. Bir takım komutanı, takım mensuplarının özellikle arayıp da bulmak isteyecekleri her şeyi verirse hiç eleştiri alır mı? Bunun bütün davranış içtenliğini, güzelliğini yansıtırsa, karşısında hiç birisi durur mu? Bu doğru değil mi, bu gerekmiyor mu? Kaç kişi bu tavrı gösterebiliyor? Hiç birisi.
O zaman kendinizi nasıl beğeniyorsunuz? Komutan olduğunuzu nasıl kabul ediyorsunuz? “Komutanım” demek kolay mı? “Eskiye göre, ana babaya göre, bastırırız alırız, hırsızca konarız” diyorsunuz. Bu ne mümkündür, ne doğrudur, ne de buna gücünüz var. Böyle bir durum, bunun ötesini bile görmemektir. Bunun için terbiye ediyorum. Doğruları görme, kuralları görme, kendi gücümüzü ortaya çıkarma ve bunun için de düşünceniz var diyorum. Beyin her şeye muktedirdir, beyinle halledilmeyecek hiçbir şey yoktur. Yine yürekle keskinleştirilemeyecek ve çok keskin kılınamayacak bir irade yoktur. Bunların hepsi mümkündür. Dediğimiz gibi siz de çok zayıfsınız. Ne askerliği, ne politikayı iyi yapıyorsunuz. İyi yapmak için bu söylediğim konularda şiddetli eğitim kadar, yönetim gücünü göstermeniz gerekir. Başka türlü de benden kimse yaşam beklemesin. Size açıkça belirtiyorum; Önderlik tarzım bu gerçeklerle yürüyen bir önderlik tarzıdır. Defalarca vurguladım; anamla en erkenden savaşan kişiyim, babamla, kardeşlerimle en erken savaşan kişiyim. Bunu size kanıtladım, daha on yaşındayken aile ocağında bu savaşı göze alan, şimdi size boyun mu eğecek? Sizin bu kadar yaramazlıklarınıza, yetmezliklerinize karşı, bu kadar büyük tecrübe kazanan bir kişi olarak ben, buna boyun mu eğeceğim? Aldanacak mıyım veya sizi aldatacak mıyım? Bu mümkün mü?Önderlik tarihini, hiç anlamak bile istemiyorsunuz. Size tüm gücümle bunları anlayasınız diye anlattım, hikaye gibi gelsin diye değil. Bugün Kürdistan‟da Önderlik amansız uygulanan, yaşatılan gerçekliktir, yarın da böyle olacak. Geliştirmiş olduğum Önderlik tarzını çok iyi biliyorum, etkisi kolay kolay bitmez. Şimdiden yaratılan büyük kavgayı görüyorsunuz. İleride bu, daha da gelişerek devam edecektir. Akıllı olun, bunu görün. Ucuz ninnilerle, uyur gezerliklerinizle büyütülmüşsünüz. “Anamız, nenemiz bizi böyle ninniyle uyuttu, gezdirdi” deyip, kendinizi bize dayatıyorsunuz.
Aile içinde ne öyle büyüdüm, ne de öyle büyümeyi kabul ediyorum. Ben bir isyancıyım. Bunu çok açık gösterdim. Size zorla örgüte gelin veya gelin bana yoldaşlık yapın demedim. Eğer bu tarzı benimsiyorsanız benimle yürürsünüz; benimsemiyorsanız, gidin uyuyacağınız yerde uyuyun, ninni dinleyeceğiniz yerde ninni dinleyin. Bazı gerçeklere saygılı olmayı bilmek gerekir. Kaldı ki, ben size karşı saygıda hassasım. Her şeyden önce sizi çok iyi anlamaya çalışıyorum. Sizin için teori geliştirdim, gerçeklerinizi hücrelerinize kadar çözmeye çalıştım ve sağlığa kavuşturulması için de tüm yeteneklerimi kullandım. Bunları da göz ardı edecekseniz! Bu çok kötü bir göz boyamacılık olur, gözden kaybettirme olur ve buna da ne gerek var, ne de hakkınız var. Üstelik başaramazsanız da. Kaldı ki bizim kişiliğimizde çare de var. Ben çaresiz değilim. O zaman bizim militanlarımız niye çaresiz olsun? Benim çaresiz olmadığımı dünya artık görmüştür, hem de en inanılmaz koşullarda dahi çare olduğumuz anlaşılmıştır. Peki siz bu gelişmiş koşullarda neden çare olamıyorsunuz? Teoriyi, iki kelimenin bile olmadığı bir ortamdan buraya kadar getirdik. İki kuruşun bulunmadığı yerde bu kadar maddiyata yükseldik, hiçbir şeyin bulunmadığı ortamda bu kadar silaha sahip olduk. Bunlar büyük çare değil mi? Bunları kullanmasını neden bilmeyeceksiniz? “Bozarız, çarçur ederiz” demek kimin tarzı, nereden öğrendin onu, kimin sana gösterdiği yoldur? Araştır, içinde düşman var, hain var, işbirlikçi var. Bize yakışır mı? “Ben güçlenemem, ben düşünemem, ben köle oğlu köleyim, ben zır deliyim” demek kimin tavrıdır, kimden kalmadır? “Ben anadan böyle doğdum, böyle büyüdüm” demek yalandır. Kendini aldatıyorsun, seni öyle büyüten düşmandır. Size bunları açıkça gösterdik. Bunun nedenini bu kadar ana yasaya, baba yasaya kadar götürdük, düşman yasalarına kadar götürdük, onlarla bağlantılarını ortaya koyduk. Hiç kimse, ben anlaşılmazım, ben bir gizemim deyip de kendini örtbas etmesin.
Her şey apaçık ortadadır, aynı biçimde çözüm de ortadadır. Onu mükemmel temsil ediyorum. Bu yolda kafamı istediğim gibi çalıştırıyorum, irademi istediğim gibi kullanıyorum. Peki buna ne diyeceksiniz? Yol yok mudur, çare yok mudur? “Yol yok, çare yok” demek, en büyük yalan olmaz mı, kendine en büyük kötülük olmaz mı? Görüyorsunuz ki, partimiz içinde olsun, her türlü savaş alanlarımızda, mücadelenin tüm yaşam gerçeğinde olsun, düşmanla ilgili olan, onun etkisi altında haince, gafilce olan bellidir. Özgürlük yoluna kendini yatıran tutum belli, onun tarzı ve çalışması bellidir. Militan, bu gerçeklerle tamı tamına kendini kararlaştıran kişidir. Sadece kararlaştırmakla yetinen değil, bütün bu mücadele alanlarına göre anı anına yaşamasını, savaşmasını bilen ve yürüten kişidir. Bu da bize ekmek sudan daha gerekli olan yaşam için, vazgeçilmez olan çözümdür. Eğitim onu biraz size veriyor, hayatın kendisi, günlük yaşam zaten bunu daha da pekiştiriyor. PKK‟ye ilk adımı atmak da budur, zafere adım atacak olan PKK‟lilik de budur.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (57.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER