PUSUYU YARMAK
Ben ile Diyar arkadaş biraz ilerleyip duvarın öbür tarafına atladık. Her yer karanlık ve sessizdi gündüz dürbünü ile gece karanlığında önümüzü keşfediyorduk. Kulaklarımızı kabartmış en küçük bir sesi bile dinlemek ve duymak istiyorduk. Diyar arkadaş bir taraftan dürbünle keşif ederken bir taraftan da telsizi dinlemeye çalışıyordu. Sadık ve Bawer arkadaşlarda arkadan mesafeli bir şekilde oturup etrafı kolaçan ediyorlardı. Öksürüğümü yutkunarak sık nefes alıyordum.
Arazide hiçbir şey görünmüyordu. Hafiften esen rüzgâr ağaçların dallarını yalayıp geçiyordu. Birbirine sürtünen ağaç dalları ve yerlerde sürüklenen meşe yaprakları duymamızı daha da zorlaştırıyordu. Hemen eli metre tepede bir öksürük sesi kulağımı çınlatmıştı. Bu ses hemen ötede bir kayanın içinden gelmişti, bunu Diyar arkadaşta duymuştu. Bütün duyu organlarımız o nokta üzerine kilitlenmişti. Diyar arkadaş hala tereddüt içinde öksürük olup olmadığına dair emin değildi. Biraz duraksayıp arkadaşlar yanlışlıkla önümüze geçmiş olabilirler dedi. Ben parmağımla arkadaşları işaret ederek işte arkada oturuyorlar dedim dikkatli olmak zorundaydık. Düşmanın mevzilenmesine dair hiç bir fikrimiz yoktu. Dikkatli bir şekilde, geriye çekilmek zorundaydık. İkinci bir öksürük sesi her şeyi netleştirmişti, nasılda olur bu kadar yakınlaşmışken bizi fark etmediler? Bunu halen aklım almış değildir. Öksürük sesini Sadık arkadaşlarda duymuş olmalılar ki onlarda geriye kaçamaya başlamışlardı.
Bizde dikkatlice oradan uzaklaşıp, bir su kuyusu üzerinde soluk almıştık. Demek ki o taşı da onlar kırmıştı onu görmemiz bizim için avantaj olmuştu. Tehlikeyi daha önceden fark ederek oradan ayrılmamız bir şans eseriydi. Nefes nefese kalmış öksürmemek için, kefiyemizi ağzımıza tıkarak bütün nefesimizi ona boşaltıp. Susuzluktan damağımız kurumuştu. Şansımız yaver gitmişti o öksürük sesi olmasaydı pusunun orta yerine farkında olmadan girecektik. Her yer karanlık ve hiç bir şey görünmüyordu. Adeta kötülüklerin kamuflajıydı. Karanlıklar içinde pusuya yatmış olan askerlerin sayısını kestirmek zordu. Biz sadece duymuş ve görmemiştik. Buda demek oluyor ki bu alanı da operasyon kapsamına almışlardı. Bu durum da acaba sığınağımızı bulmuşlar mıydı? Sorusu bizi meraklandırmış tartıştığımız yegane konu olmuştu.
Sadık arkadaş bence bulmuşlar ve etrafına da pusu atmışlar zaten pusuya girdiğimiz yerle arasında az bir mesafe var. Orada pusu atıp bizi bekliyorlardı. Allahtan biri kuralsızlık yapıp öksürdü yoksa fark edemezdik. Paçayı zor kurtarırdık. Diyar arkadaş konuşmanın içine atılıp biz içlerine bile girdik. Bu kadarı da duyarsızlık olmaz ki, nasıl oldu da bizi fark etmediler. Bende anlamış değilim. Bawer arkadaş muhtemelen herkes yatmıştı, öksüren nöbetçi olabilir. Belki de bizi görmüşlerdi ve korktukları için bilinçli olarak öksürüp bizi uyarmak istemişlerdir.
Eğer sığınağı bulmuşlarsa, işte o zaman hapı yuttuk desene bu kışı da dışarı da geçireceğiz dedim. Sadık arkadaş keşke sizi dinlemeyip öbür bölgede kalsaydık. Burada ne olup bittiğine dair hiç bir fikrimiz yok, en azından orada askerlerin nereyi tutuklarını biliyorduk. Şimdi her yer belirsizliklerle dolu olduğunu askerlerin nereyi tutuklarına dair hiç bir fikrimizin olmadığının tekrarlayıp durdu.
Kuyunun başına toplanmış su çıkarmak için bir kova ya da ona benzer bir şeyler bulmaya çalışsak da bir türlü bulamayıp en son çareyi naylon poşete bulduk. Bir köşesini şütükle bağlayıp öbür köşesine de taş bağlayıp kuyuya sarktık. Azar azar doldurduğumuz suyla susuzluğumu giderdikten sonra, deponun yolunu tutuk. Yarın için her ihtimale karşı yanımızda bir şeyler bulundurmak zorundaydık. Aç halimizle bir yerlere hareket edemezdik. Depoyu sığınak mahiyetinde kullanma fikri aklımdan geçti fakat dar ve küçük oluşu arkadaşlarla birlikte sığınamayacağımızı düşündüm. Depodan biraz un, şeker, mercimek, çay alıp, gündüz rahat manevra yapabileceğimiz bir alana gitmek zorundaydık. Yarın askerlerle saklambaç oyunu oynama olasılığı ağır basıyordu. Nede olsa sığınağımız bulunmuş, bulunmasa dair askerlerle çevrili olması bu olasılığı güçlendiriyordu. Araziyi tanıma ve küçük gurup olma avantajımızı kullanarak kendimizi daha iyi koruyorduk. Arazinin derinliklerini kullanarak askerleri çalımlayıp içlerinde hareket halinde olmak zorundaydık. Bu oyun tehlikeli bir oyun olmasına rağmen alanın darlığı bunu zorunlu kılıyordu. Mardin denilince, manevra akla gelen temel taktiktir. Erzakımızı çantalara koyduktan sonra tekrar eski düzenle yola koyulduk. Hem ilerde daha önce sakladığımız çaydan ve diğer eşyaları almak zorundaydık. Diyar arkadaş seslenerek kazanı da unutmayalım dedi. Kuyunun başına vardığımızda kuyu bulunmuş ve harabeye dönüştürmüşlerdi. Eşyalarımız yakılmış, çaydanlık ve tabaklarımız delik deşik edilip ortalıklara atılmış. Demek ki burayı da didik didik aramışlardı. Sadık arkadaş: “bunlar bu defa ciddi ciddi yönelmişler haydi neredeyse sabah olacak oyalanmayalım sabaha varmadan kendimizi sağlama almamız lazım, bunları ne yapacağı beli değil?” dedi. Yakılmış yağ tenekesi hemen yanı başımızda duruyordu içinde yemek yapmak için elimize alıp yolumuza devam ettik. Hafif bir tepenin ortasında iken Sadık arkadaş birden duraklayıp yere oturdu. Hepimiz olduğumuz yerde oturup etrafı gözetlemeye çalıştık sonra biraz duraksayıp.
Sende kokuyu alıyor musun? Diye sordu. Biraz etrafı kokladıktan sonra hayır bir koku alamıyorum dedi. Sigara kokusu geliyor dedi. Bir de bisküvi, pusu olabilir dedi. Dikkatli olup hızlı ilerleyelim neredeyse sabah olacak. Ufuklarda çoban yıldızı görünür olmuştu. Tepenin üstünde ki mevzilerin altında kendimizi vadiye bıraktık. Birkaç küçük derecik aştıktan sonra karşıdaki tepeye vardık. Burası dinlenip keşfi yapmak için müsait bir yerdi. Hava da iyicene açılmış gidecek bir yer kalmamış, gitmek istesek te gidecek zamanımız yoktu artık. Etrafımız iyicene meşe ağaçları ile kamuflaj edip, sessiz sedasız içinde oturduk. Ortalık iyicene aydınlanmış, görüş alanı giderek açılmış sabah keşfi için uygun hale gelmişti. Dürbünü elimize aldığımız gibi kokuyu aldığımız yeri keşfederek bir şeyleri var olup olmadığına dair merakımızı gidermeye çalıştık. Sadık arkadaş kokuyu doğrumu almıştı, bunun cevabını biraz sonra öğrenecektik. Dürbünü karşıda bulunan tepeye çevirmiş orada bulunan mevzileri tek tek keşfettiysem de ilk başlarda bir şeyler görünmedi iyicene bakıldığında ikinci defa pusunun ortasında fark edilmeden geçe bilmiştik. İki mevzi arasında pusuyu yarmışız, buda bizim için büyük bir şansmış dedim kendi kendime arkadaşlarda meraklı bakışlarla bana bakıyorlardı. orada bir şeyler var olup olmadığına dair bir şeyler söylememi bekliyorlardı.
Diyar arkadaşta diğer bir açıdan keşif yapıyordu. Bawer arkadaş sabırsızca beni dürterek bir şeyler var mı? Diye sorunca evet müjdemi isterim dedim. Pusuyu yarıp gelmişiz dememle ikisi birden dürbüne asıldılar.
ÖZGÜR DENİZ
Devam Edecek
YORUM GÖNDER