ULUSUN GERÇEK TEMSİLCİ GÜÇLERİ HALK MECLİSLERİDİR
Örneğin Kürtler için "madem otuz milyonu aşkın bir ulustur, hani bunların temsilcileri? İyi, yardımcı olalım, destek verelim, fakat otuz milyonun temsilcisi kim? Bu otuz milyonun ulusal çıkarı nerede, uluslararası çıkarları nedir? Temsil eden güç kim?"
Uluslararası düzey vardır, bütün uluslar en yüksek karar organlarına sahiptir. Kocaman Sovyetler Birliği tasfiye edildiğinde bile en son kararı Sovyet Meclisi verdi. En dev emperyalist ülke olan ABD Kongresi her şeye muktedirdir. Dolayısıyla uluslar, irili ufaklı birçok ulustan kimisi kongre der, kimisi parlamento der, kimisi meclis der, bunların hepsi aynı kapıya çıkar. Bir ulusu tanımak isterlerse, onun meclisini ve parlamentosunu ararlar.
Kürtler neden diplomaside layıkıyla temsil edilmiyorlar? Çünkü diplomasi bazı siyasal kurumlar düzeyinde cereyan eder. Devlet olsun veya olmasın, halk meclis düzeyinde muhatap alınır. Örneğin Kürtler için “madem otuz milyonu aşkın bir ulustur, hani bunların temsilcileri? İyi, yardımcı olalım, destek verelim, fakat otuz milyonun temsilcisi kim? Bu otuz milyonun ulusal çıkarı nerede, uluslararası çıkarları nedir? Temsil eden güç kim?” diyorlar. Haklı olarak bu soruları soruyorlar. Tabii otuz milyonun her ferdine yardım yapılamaz, her partisine de yardım yapılmaz. Ulusun gerçek temsil gücü uluslararası dostluk ilişkileri geliştirmek, uluslararası camianın desteğini almak ve hatta onun gücüne güç katmak istiyorsa, kendini meşru uluslararası düzeye bir muhatap olarak dayatabilmelidir. Bahsettiğimiz bu durum, ancak ulusal meclis haline gelinirse mümkün olabilir.
Dolayısıyla günümüz için son derece önemli olan uluslararası desteği alabilmek ve uluslararası camiada yer yapmak için ulusal meclis çok gerekli bir kurumdur. Onun için söyledim: O yüzyılların fosilleşmiş sahte aşiret, kabile ve ağa türü temsilciliklerini yerle bir edelim, bunların yerine tepeden tırnağa ulusal çıkara bağlı yeni halk temsilcilerini, önderlerini ortaya çıkaralım. Bunlar bu ulusal düzeyi mükemmel bir şekilde temsil etsinler. Bunlar şunu düşünsünler: Ülkemizin ve halkımızın tarihinden neler gelip geçti? En eski tarihi değerlerden coğrafyasına, akarsularından havasına, hayvancılığından tarımcılığına ve yeraltı madenlerine kadar her şey varken, halkımız bundan ne kadar yararlanıyor? Bunların derin bilinci ile dolup taşmak ve tüm duygularla yaşamak gereklidir. En önemlisi “ticaret ve sanayi bizim için olmalıdır” diye düşünülmelidir. Bütün bunlara bir de kendimizi hazırlamak açısından sahip olalım. Ama nasıl? İşgalci, istilacı ve sömürgeci var. Bu rejim devrilmeden, bu mümkün mü? Ahtapot gibi halkımızın her şeyine yapışmış, yüreğine ve ruhuna kadar her şeyi tutmuştur. Başarılmadan, yani bu yük aşılmadan ve yıkılmadan, biz tarihimize, coğrafyamıza ve her türlü ulusal zenginliğimize nasıl sahip çıkabiliriz? Bu asla mümkün değildir. Özellikle ticarete ve sanayiye 'ki hepsi ellerinde' sahip çıkamayız.
O halde, bir ulusal kurtuluş devrimi gerekiyor. Demek ki, eğer uluslararası alandan da destek almak, ulusal düzeyde işte tüm bu değerlerimize sahip çıkmak, işgalciye karşı direnerek onu bu kadar sınırsız bir saldırı ve işgal konumundan çıkarmak istiyorsak buna ihtiyaç vardır. Bunu başarmak için devrimci faaliyetlere, devrimin örgütlenmesine ve böylece devrimin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Dolayısıyla bizim için ulusal meclis, ulusal devrim meclisi anlamına geliyor. Yani meclisimizin ilk işi ulusal devrime ilişkin söz söyleme, karar verme, takip etme ve onu denetlemedir. Devrim için de böyle bir meclise ihtiyaç vardır. PKK şimdiye kadar devrim için çok şehit verdi. Devrimin örgütlenmesini, propagandasını ve eylemini yaptı. Parti olarak daha da yapacaktır. Ama halk artık devreye girmeli diyoruz.
Şimdi dikkat edelim, halkın arayışları olduğunu ve her tarafta halkın temsilcilerini arayıp sorduklarını söylüyorsunuz. Birçok soruna çözüm arıyorlar. Bu ne anlama geliyor? Halk devrime ilişkin çok şey yapmak istiyor, fakat kurumlaşması yoktur. Örneğin şimdiden hemen hemen vergi vermeyen yoktur. İstediğiniz gibi devletten daha fazla vergiye bağlayabilirsiniz. Bunun için yapılması gerekenler açıktır. Bu, ulusal kurumun yapabileceği bir iştir ve halk buna da açıktır. Partinin şimdi yaptığı işi tabii bir ulusal kurum çok daha rahatlıkla yapabilir. O halde meclis devrim için faydalı bir organ olabilir. Ancak parti bütünüyle kendisini böyle bir ulusal organ yerine de koymamalıdır. Biz bütün bir ulusu bir parti birliği içine alamayız. Halkımızın büyük bir kısmı okur yazar değildir. Yani bunlar bir topluluktur; ancak ideolojik, siyasal ve örgütsel birliği gerçekleşebilir. ‘Hepsi PKK’li olsun’ diyemeyiz, bu mümkün değildir ve gerek de yoktur. Ama yine de bir irade birliğine, bir ulusal birliğe ihtiyacı vardır.
O halde partinin gerçekleştirmekle yükümlü olduğu devrimin çıkarı, devrimin zaferi ve ulusal birlik tek başına parti içinde gerçekleşmez. Parti bir öncü güçtür, kurmay güçtür. Bunun dışında bir güce ihtiyaç vardır. Bu, halkın ulusal birliğidir ve kurum olarak da halkın en iyi söz söyleme, en iyi karara bağlama ve denetleme alanıdır ki, bu da halkın meclisidir. Demek ki, ulusal çıkarlar ancak devrimle sağlanabilir, devrim de ancak halkın böylesine bir irade ve ulusal birliğiyle gerçekleştirilebilir. Bu açıdan parti her zamankinden daha fazla devrimci değerlere öncelik tanıyacaktır. Biz her zaman şunu söyledik: Bu devrimin değerleri ulusun değerleridir. Yine devrimin çıkarları da ulusun çıkarlarıdır, halkın çıkarlarıdır. Bu gerçekliği bir adım daha ilerletmek istersek, ülkemizin bütün çıkarları bu devrimin başarısında düğümleniyor. Devrimin başarısı da gelip halkın ulusal birliğine dayanıyor. Artık ülkenin, halkın, onurun, emeğin ve bütün hayati çıkarların, her şeyin kurtuluşu devrimde saklıdır. Bu devrim ne kadar partiye ihtiyaç gösterirse, o kadar da halkın birliğine ihtiyaç gösterir. Bu birlik ulusun en yüce, en bilinçli, en cesur ve en fedakar öğelerinin birleştiği bir organdır ki, ona da meclis deniliyor, parlamento deniliyor.
Eğer halkımız biraz kendini tanımış ve çıkarını görmeye başlamışsa, ona işte böyle adamlarını seç diyeceğiz. Parti yine öncülük yapsın, parti yine bir organ olarak ideolojinin, politikanın ve taktiğin merkezi olsun, ama onun gücü sınırlıdır, sen milyonlarcasın, milyonlar adına sana birlik lazımdır. Bu birlik olmadan devrim başarılı olmaz, başarı olmadı mı hiçbir şey elde edemezsin. Türk parlamentosunda sana ölüm fermanı, Türk ordusunda sana işgal ve imha, ağan ve reisinden sana ihanet var. Bu bir kader değildir. O halde en iyi temsilcilerini sen seç. Bütün ulusu temsil edebilecek nitelikteki insanlarımızı ortaya çıkar. Kürdistan’da böyle bir avuç namuslu insan varsa, onları bulup ortaya çıkarmalı ve gerekirse yaratmalıyız. Madem bu kadar hayati çıkarlar ve muazzam gerekçelerle bu işin artık vazgeçilmezliğiyle karşı karşıya bulunuyoruz, o halde bazı namuslu insanlar da çıkar.
Ölüm her zaman var, nitekim her gün sokaklarda herhangi bir yaratık gibi ölünüyor. Hem de oligarşik rejim için. Bir tane namuslu çıkıp da ‘ölüm zaten her zaman var, ben namuslu bir biçimde halkımın yüce çıkarları için, ulusal çıkarları için insanlık adına varım’ diyecek mi? Otuz milyonu aşkın nüfusu olan bir halk içinde böylesi kimseler çıkamayacak mı? Çıkmayacağına inanmıyorum, kesinlikle çıkar. Bizim gibi en zorda olan, bu işi en yapamaz durumda olan biri bile bu kadar konuşuyor. Söyleyeyim, ulus adına da, her türlü sınıf ve tabaka adına da konuşabildim. Böylece kendimden başlattım. Ben böyle yapabiliyorum da, otuz milyonu aşkın nüfusu olan bir halk içinde niye çıkmasın? Çıkar, hem de daha fazla, daha güçlü çıkar. Bizim çıkarmasını bilmemiz gerekiyor. Bu konuda halkın bütün fertlerini zorlaması gerekiyor.
En erkenden ‘ulusun işleri nasıldır, ulusun işleri üzerine kimler çalışıyor, kimlere yer verilmeli, kimler aşılmalı?’ diye düşünülmelidir. En yakınından biri de olsa, evin içindeki reis bile olsa, bu kişinin engel mi yoksa yardımcı mı olduğu tespit edeceğiz, yardımcı ise kabul, değilse ve engelse bir tarafa atacağız. Önü “en iyi ben varım” diyene açacağız. Biz partiyi bu temelde kullanacağız. Gerillayı da kullanacağız. İyi kullanmamız durumunda inanıyoruz ki, halkın temsilcileri bu temelde ortaya çıkacaktır.
Daha pratik, daha önemli olarak ne yapılabilir? Hemen bu tarihi temel gerçekler ışığında bir tartışmayı halkımızın bağrına taşıralım. Yine halkımız bu temel tarihi gerçeklerin ışığında yoğun bir tartışmanın içine girmelidir. Köyde olsun, kentte olsun yediden yetmişe kadar her sınıf ve tabakadan insan buna dahil edilmelidir. Fitne fesat yapılacağına, tarihi temel gerçekler konuşulmalıdır. Belki biz buna yabancıyız; ama unutmayalım ki, dünya halkları yüzyıllardan beri bunu çok iyi halletmişlerdir. Bizim bu doğrultuya yeni girmemiz ve yabancı olmamız bu işin gerçeğini ve çağdaşlığını değiştirmediği gibi, tam tersine ayıp olanın, çok geride kalanın, kabul edilemez bir yaşantı içinde olanın biz olduğumuz sonucuna ulaşırız.
Bundan da çıkaracağımız sonuç vardır. Madem gecikmişiz, madem kabul edilemez bir yaşantı içine çekilmişiz, madem çağın çok dışındayız, o halde bütün gücümüzü bu durumun ortadan kaldırılması için kullanalım. Aldatıldık, bastırıldık ve sonuçta böyle bir duruma geldik. O halde aldatılmayalım, bastırılmayalım ve tüm gücümüzle sarılarak büyük ulusal tartışmayı, ulusal çıkar, ulusal irade, ulusal temsilcilik ve ulusal meclis tartışmasını büyük yapalım ve geliştirelim. Köyde ve kentte kendine en çok güvenen kimse onu teşvik edelim. ‘Sen olamaz mısın? Senin cesaretin daha iyi. Sen biraz daha zekisin, gayret et, arkandayız, bütün partililer ve gerilla da arkandadır’ şeklinde teşvik edelim, bizzat içine girelim, gerekirse kendimizi aday olarak koyalım ve böylece büyük bir tartışmayı ortaya çıkaralım. Sonuçlarını gördüğümüzde de ‘şimdiye kadar yanılmıştık, aldatılmıştık, korkutulmuştuk, ama bundan kurtulduk’ diyeceğiz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER