TARİHTEN GÜNÜMÜZE KADININ ÖZ SAVUNMASI 16.BÖLÜM
9- ÖZ SAVUNMA SİSTEMİNİN PARADİGMASI:
D- YPJ-YBŞ-YPS-JIN: Evrensel Kadının Direniş İlhamı;
Siyasi çatışmalar ortamında açığa çıkan kadın katliamları, kadına yönelik bireysel şiddette yaşanan artış ve bu artışın katliam ölçeğinde olması kadının yeni bir tarihsel durumla karşı karşıya olduğunu göstermektedir. 21. Yüzyıl kadın gerçeği yeni bir ataerkil yapılanma ve kadını yeniden sömürgeleştirme saldırısıyla karşı karşıyadır. Kadınların yüz yılı dediğimiz bu çağda, kadınların yaşamın her alanında kadın sorunu konusunda yaşadığı uyanış, dayatılan cinsiyetçi sistemi ret tavırları ve kadın kurtuluş mücadelesinin, kuramının en köklü sistem karşıtı değişim dalgası olması nedeniyle devletçi uygarlığın genlerini oluşturan kadını şiddet teknikleriyle sistemine uyarlama politikası devreye girmiştir. Kadın gerçeğinin antikapitalist anti devletçi alternatifler geliştirme potansiyelini temsil etmesi nedeniyle sömürgeci uygarlık adeta bir karşı devrim saldırısıyla kadına yaklaşmaktadır. Kadınla ilgili hiçbir şey tesadüf olmayıp, tamamen politiktir. Özel olan her durum iktidar güçlerinin sosyal ve zihinsel kurumlarında inşa edilmiş algı ve modellerin minimal temsilleridir. Siyasi ve sosyal saldırılarla kadın katliamında yaşanan artışın birbiriyle ilişkisi siyam ikizleri gibidir; devlet ve yerel iktidar güçlerinin kadına dönük şiddeti ile bireysel erkek şiddetinin paralel gelişmesi, bireysel erkek şiddetiyle toplumsal alanı yeniden ataerkil kurallara bağlamak, siyasi şiddetle kadın gerçeğini yeniden devletçi uygarlığa uyarlamak amaçlıdır. Ve bu iki başlı ama tek merkezli yöntemle kadın bedeni yeniden ele geçirilmek istenmektedir. Dünya savaşlarıyla sömürgeleri elde etmek için militarizm kahraman, savaşçı, feth eden, ele geçiren erkek modeli üzerinden milliyetçiliğin en yüce değeri kılınmaktadır. Tecavüzcü erkek tipi dünya üzerindeki erkek egemenliğinin özet kişiliği olmaktadır.
Hegemonik sistem eli ve aklıyla Afrika’da, Ortadoğu’da, Balkanlar’da bu tip kitlesel kadın tecavüz ve katliamlarının örgütü oluşturulmaktadır. Pornografi ve popüler kültür araçlarıyla erkek ne kadar çok cinsel etkinlik gösterebiliyor ve bu etkinlikte kadını bedensel olarak ne denli cinsel eylemin belirlenen pozisyonunda tutabiliyorsa erkektir algıları bir gösteri halinde inşa edilmektedir. Yaşam demek cinselliktir düşüncesiyle, cinsellik eylemi yaşamın her anına hâkim kılınmaktadır. Kadını tapınak fahişesi yaparak erkeği iktidar gücü yapan rahibin günümüzdeki temsilleri eğlence sektörünün patronlarıdır. Sömürgeleri böl-parçala-yönet politikası modern haliyle ulusların içyapılarının ayrıştırılarak ve çatıştırılarak ele geçirilmesini anlatır. Ama bu politika mikro ölçekte önce kadın ve erkek ilişkilerinin parçalanıp yönetilmesiyle mümkün olmaktadır. Hegemonik tüm uygarlıklar sömürgeleştirme harekâtlarını gittikleri her ülkenin en katı ataerkil yapı ve yerel iktidar güçlerini esas alarak ve bu güçleri kendi sistem güçleri olarak yeniden inşa ederek sosyal zeminleri yaparak yürütürler. Amerika kıtasına giden misyonerlerin yerli erkeklerle kurdukları siyasi, sosyal ve kültürel ilişkilerin ilk konusunun kadınların erkeğin denetiminde olması gerektiğine dair eğitimlerdir. Yerli erkeklerle yapılan ilk anlaşmalar kadınların erkeğe tabi olacağı ataerkil aile yasasıdır. Mantık şudur; yerli erkeklere ataerkil aile modeli üzerinden bir iktidar alanı açarak, kadına egemen olma yoluyla erkeği mülkiyet sahibi kılarak sömürgeci kişilik sahibi yapmaktır. Bu yöntemle sömürgede ortaklık, yapı birliği ve ruh ikizliği sağlanmaktadır. Çünkü kadın ev demektir, yurt demektir, çevresel olarak toplumun bedensel uzantısıdır ve bu beden ancak ataerkil ilişkilerle ele geçirilebilir. Hegemonik sömürgeci güçlerin uğradığı her toprakta en vahşi karakterli ideolojik yerel yapıların boy vermesinin nedeni bu kadın gerçeğidir. Şeyhler, ağalar, beyler, rahipler, tüccarlar, mollalar, krallar böl- yönet politikasının araçları olarak aldıkları ve yeniden öğrendikleri yeni iktidar olma olanaklarıyla sömürgecinin sömürgecisi olur.
Vahşi milliyetçilik-erkeklik-ataerkillik ideolojisiyle tüm erkekleri kadını iktidar altına alma imkânlarıyla sistemin kişiliği haline getirirler. Erkekler dünyasının bu büyük iktidar paylaşımı ve uzlaşması sayesinde sömürge dünyası inşa edilir. Bu siyaset doğası gereği kadın düşmanı olan kapitalin iktidar tekniğidir. Ortadoğu avcı ve çoban erkeği öldürücü avlanma tekniğini kadına el koyma amacı ile kullanıp ilk birikimini oluşturduğu bir coğrafyadır. Aile ve ataerki örgütlenmeden birikime el koyamayan egemen erkek, tarihin ilk kapitalisti, toplumsal birikime el koyan kapitalizmin ilk sistem örneğidir. Doğu devlet geleneğinde feth ettiği ülkelerin kadınlarına el koyduğu, kadınları cariyeleştirdiği ve köleleştirdiği oranda başarılı olduğunu düşünme vardır. Çünkü kadını ilksel birikim nesnesi kıldığı oranda toplumsal birikim sürecini geliştirebileceğini icat eden aklın sahibidir. Bu nedenle mukaddimelerde kadının fahişeleştirilmesi, ailede çok eşlilik, cariyelik, kölelik Ortadoğu devlet sisteminde kurumsal temelde yetkinleştirilmiştir. Kral Süleyman’ın gücünü yüzlerce cariye ile tanımlaması, İbni Rüşd’ün cariyeliği devlet çalışması olarak ele alması, Osmanlının fetihin başarısını cariyeleştirme ile sembolize etmesi doğunun kapital yöntemidir. Ortadoğu iktidar güçlerinin kapitalist hegemonya ile bu denli köklü uzlaşmasının nedeni budur. Batı kapitalizminin hegemonik sistem gücü karşısında zayıf kalan Ortadoğu iktidar güçleri, yalnızca birikimi paylaşma anlaşmazlığı yaşamışlardır. Batı kapitalizminin kadına dayalı komünal ekonomiyi ve kır toplumunun ortaklık kültürünü dağıtma, kadını ev kadınlığına alma ve ucuz işçileştirme, devlet kapitalizmi ile topraksızlaştırma ve emekçilerin emeği üzerinde tekel kurma sürecinin, Ortadoğu’nun devlet genlerinde kök salmış ilksel kapital geleneği ile kurduğu ittifak Ortadoğu kadın sorununu çok daha karmaşık kılmaktadır. Sürekli bir ilksel birikim sürecine ihtiyaç duyan ve birikime el koyma yöntemi vahşet ve savaş olan kapitalist hegemonik sistem yeni bir ilksel birikime el koyma sürecindedir. Nasıl ki kapitalizm engizisyon mahkemeleri ve cadı avlarıyla kapitalin rahip-senyör-burjuva ittifakı sayesinde batı toplumunu vahşetle ele geçirdiyse, şimdi kralların, mollaların, petrol ağalarının ittifakı olan El Kaide, Daiş, Boko Haram vahşet araçlarıyla Ortadoğu yeniden ele geçirilmeye çalışılmaktadır. Kadın özgürlüğüne dayalı Kürdistan devrimi, kadın öncülüğüne dayalı Tunus, Mısır halk ayaklanmaları, Afgan kadınların direnişi, Hindu kadınların sistem karşıtı ayaklanmaları, doğu demokratik modernite güçlerinin kültürel direnişleri ve en önemlisi doğu toplumlarında iflas etmiş paradigma sorgulamaları kapitalist moderniteyi tehdit eden bir kaosa yol açmıştır. Kaosun doğası gereği belirlenmezliği, olasılıkların çokluğunu sunması, en kestirilmez olanı seçenekleştirmesi doğu dünyasını en güçlü sistem karşıtı demokratik uygarlık alanı yapmaktadır. Önderliğin Daiş için ‘uluslararası JİTEM’ tanımı yapması bu gerçekliği anlatır. Doğu uygarlıksal bir değişim dayatmaktadır ve bu devrimin karşıtlığı tüm devletçi uygarlık güçlerinin ortak kontra örgütlenmesiyle sağlanmaktadır. Küresel kapitalist güçler İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya doğunun sömürgeleştirilmesi sürecinde yaşadıkları paylaşım çelişkilerini 20. yüzyılın başından itibaren çatışmasız temelde sürdürememişlerdi. 1. Ve 2. Dünya savaşları bu güçlerin doğuyu paylaşım savaşları olarak yaşanmış ve bu süreçte paylaşımda ulaşılan uzlaşma veya uzlaşmama konuları yüz yıllık kendine has bir şekillenişe yol
açmıştır. Hiçbir küresel kapital gücün paylaşım konusunda ikna olmadığı ama savaşın da artık sürdürülemediği bu şartlarda paylaşımı küresel savaş ölçeğinden çıkarıp, yerel, bölgesel ve yalıtılmış, minimize edilmiş ölçeğe indirmek temel politika olarak uygulanmıştır. Yaratılan Arap, Türk ve Fars milliyetçiliği, tahrik edilen dinsel parçalanmışlık, inkârcı ve imhacı sistemle yönetilen halkların varoluş isyanları, kadınların ve kültürlerin direnişleri, emeğin ve birikimin sömürüsüne karşı mücadelecilik hiç bitmeyen savaşın alanları olmuştur. İngiltere, Fransa ve Rus devletlerinin, diğer güçleri 1. Dünya savaşı ile paylaşımdan büyük oranda ekarte eden ve kendi aralarında paylaşımı Sykes-Picot anlaşmasıyla yürürlüğe koymaları Ortadoğu da bitmeyen savaşın esas nedenlerinden biri olmuştur.
İngilizlerin liberal, laik krallıklar ile Arabistan, Bağdat, İran, Ürdün hattında, Fransızların Cezayir, Suriye, Tunus ve boğazlarda, Rusya’ın Ermenistan ve Laz bölgesinde sömürgeleştirme sistemini geliştirmeleri günümüze kadar ihtilaflı konular olarak devam etmiştir. Bu durumun geride bıraktığı en kötü özellik, bölge ulus devletlerinin ve iktidar güçlerinin küresel güçlerin çelişkilerine dayanarak kendini örgütleme siyasetini yetkinleştirmeleri ve bunu kendi toplumlarının direnişleri-devrimleri karşısında kullanmalarıdır. Bu zaman içinde Alman emperyalizmi ve Rus statükosunun da etkinlik kazanmasına neden olmuştur. En rahat ve kolay biçimde yıkılacağı düşünülen Esad rejiminin en uzun süreli ve daha uzun süreceği belli olan bir savaş gerçeğini temsil etmesi şaşırtmamalıdır. Çünkü Suriye artık sadece Suriye değildir; Akdeniz’den Mezopotamya’ya, Mezopotamya’dan Basra’ya doğru uzanan coğrafik kuşağın hegemonya tarafından paylaşım ve dizaynının tamamlanmamış olması ve Ortadoğu halklarının demokratik uygarlık çıkışları bu merkezin uzun süreli çatışma alanı olacağını göstermektedir. Türk devlet geleneğinde, varlığını Ortadoğu’da mevcut statükonun korunması ve devam ettirilmesine dayalı geliştirme hâkim özelliktir. Statüko savunmasına dayalı bu kendini var etme biçimi son yüzyılın Ortadoğu’sunun faşizm karakterli şekillenmesinde temel rol oynamıştır. Türk devlet geleneğinin bu temelde İslam dini ile kurduğu ilişki biçimi en tehlikeli özelliği olmaktadır. İran Selçuklu devleti ve Türk hanedanları Şii mezhep, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devletleri sunni İslam-halifelik katı savunusu politikası ile güçlenmeyi esas alırken, geride bıraktıkları miras derin mezhepsel bölünmeler olmuştur. Günümüzde AKP iktidarının temsil ettiği siyaset bu devlet geleneği ve din politikası olmaktadır. Mevcut statükonun korunması ve devam ettirilmesine dayalı kendini bir Ortadoğu gücü yapma alışkanlığı günümüzün en lanetli gerçeği olmaktadır.
Ulus devlet sisteminin çözülüşü, Ortadoğu’da kapitalist hegemonyanın krizi demektir. Ayaklanmalar, devrimsel değişim hareketleri ve iç savaşlar krizin derinliğini göstermiştir. Krizi yeni bir ilksel birikim ve sömürgeleştirme yeteneği ile çözmeye çalışan kapitalist sistem, Ortadoğu devrimsel değişim sürecini bir sapma sürecine alarak ele almaktadır ve yeni bir paylaşım fırsatına çevirmektedir. Katı ulus devlet diktatörlüğü yerine, sınırları belirsizleştirilmiş, hareketli, her an her yerde devrimsel güçleri vuracak, bölgesel faşizm sistemi diyebileceğimiz bir siyaset ve militarizm örgütledi. El kaide, DAİŞ, El Nusra vb. oluşumlar. Ortadoğu devlet faşizmlerinin toplam hareketi olarak iki temel rol yüklendi. Birincisi; bölgesel iktidar ve küresel kapitalist güçlerin aşılan ulus devlet sistemine çare olarak yeni bir iktidar sistemi biçiminde yapılandırıldı. Bu güç hiçbir yerde devletlere karşı savaşmadı, topluma karşı bir savaş yürütmekte ve bir talan hareketi oldu. Bu çeteler kapitalist hegemonyaya karşı değil, doğunun ve batının demokratik uygarlık değerlerine ve demokratik modernite yaşamına karşı bir savaş yürütmektedir. Katliam, göçertme, el koyma, savaşlar ile bir kapitalist ekonomi politikası uyguladı. Dünyaya bu denli bir ucuz iş gücü akmadı, petrol bu denli ucuz paylaşılmadı, silah bu denli alıcı bulmadı, kadın bu denli yeniden üretim gücünü karşılamak için eve hapsedilmedi ve en acımasız biçimde köleleştirilmedi. İkinci neden ise açık bir 3. Dünya savaşı ve küresel güçlerin açık çatışmaları yerine örtülü bir çatışma modeli ile denge kurucu araçları bölge üzerinden sağlamaktır. İslam dinini ve İslam dinini iktidarlaştıran güçleri örtülü savaş modelinin araçları yaptılar. Bununla kapitali gizleyerek hem doğuda yaşanan devrimsel hareketleri boğmak hem de güçler dengesinde esneklik alanları kurarak paylaşım sürecini kendileri için en düşük politik maliyete getirmek istediler.
Türk devletinin üstlendiği rol, bu bölgesel faşizmin üs noktası olma temelindedir. Bu rolü üstlenmesinin nedeni ise Kürt varlığını yok etme, dağıtma ve tasfiye ederek kendisini güçlendirmeyi esas almasıdır. Bunun için adeta Ortadoğu özel harp dairesi işlevini yerine getirdi. Ortadoğu’da üzerinde oynamadığı çelişki ve gerilim hatları bırakmadı. Ortadoğu’nun tüm katı ataerkil ve milliyetçi mezhep ve tarikatlarının ideolojik birliğini sağladı. Osmanlı dönemindeki kadın karşıtı mezhepleşmeleri örgütleyerek direnen komünal toplumları dağıtma politikasını uyguladı. Kürdistan devriminin kadın uygarlığına dayanan gerçeği, Rojava devriminin bir kadın devrimi olmasına yol açtı. Ortadoğu Arap toplumlarının kadın uyanışına ve devrimciliğine dayanan halk ayaklanmalarına karşı Müslüman Kardeşler’in hızla devreye girmesi, DAİŞ ve El Nusra örgütlerinin ilk icratlarının kadına saldırı olması kendiliğinden gelişen bir durum değildir. Kadınların tüm haklarının alınıp eve kapatılması, Şengal kadınlarının kaçırılıp köle pazarlarında satılması, Rojava devrimine saldırının ‘kadına el koymak helaldir’ fetvasıyla başlatılması, Afrika’da aynı süreci Boko Haram örgütünün geliştirmesi tesadüf değildir. Bu bir karşı devrim saldırısıdır ve karşı devrim önce kadın özgürlüğünü boğarak başarılı olmaya çalışmaktadır. Bu yöntemle Türk devleti hem Ortadoğu’da gelişen halk ayaklanmalarının yönünü saptırdı hem demokratik muhalefet zeminlerini çeteler eliyle yozlaştırıp demokratik uygarlık seçeneğini zayıflatmayı amaçladı. Böylelikle hegemonik sistem içinde bölgesel hegemonik güç olmaya çalışmaktadır. AKP iktidarıyla yükselen bölgesel faşizm ve kadın katliamlarının nedeni budur. Hem toplumsal iktidar hem devlet iktidar gücü olarak gücünü sürekli ataerkil sosyal yapılar, otoriter erkek kişilik ve geleneksel kadınlık üreterek tesis eden bu egemen erkek yapı, imamlar, şeyhler, ilahiyatçılar ve tüccarlarıyla günlük yaşamı kadın düşmanlığıyla inşa etmektedir.
Rojava devrimi, her iki devletin hegemonya için birbiriyle çatışma ama halklar ve kadın devrimleri karşısında uzlaşmaya dayalı ilişki biçiminin olağanüstü tehlikeli yansıdığı bir devrimdir. Her iki bölgesel hegemonik gücün kaderinin düğümlendiği yer Suriye ve Rojava olmuştur. İran rejimi ve ona bağlı dinci grupları, Türkiye sunni faşist bloku örgütleyerek Kuzey ve Rojava devrimine saldırmaktadır. Kadın devrimi karakterli Rojava devrimi, Önderliğin üçüncü seçenek dediği demokratik uygarlık tarihine dayalı demokratik modernite güçlerinin demokratik konfederal sistem modelini temsil eder. Çatışmaya değil demokratik uzlaşmaya, milliyetçi bölünmeye değil demokratik ulusa, merkeziyetçiliğe değil demokratik siyasete dayanarak yerelde demokratik özerkliğe, bütünde konfederal birliğe bağlanan bir modeldir. Ne katı ulus devlet modeli ne de parçalayıp bir birine düşmanlaştırılan model çözüm değildi. Bu eksende Rojava’da özerk yönetim modeli kantonlar sistemini ekonomik, siyasi, kültürel, inançsal ve sosyal farklılıkların temsiliyeti temelinde inşa ederek, özerk yapıların özerk öz savunma güçlerini örgütleyerek, farklılıklarla konfedere ilişkiler kurarak Suriye’ yi demokratik cumhuriyete doğru değişim sürecine almıştır. Bu değişim sürecinin sosyal öznesi kadın sorunun çözümüne dayalı kadın özgürlükçü toplumsal kurtuluştu. Bu amaçla sosyal devrim yoluyla ataerkil sistemi çözmek, eş başkanlık ve eşit temsiliyete dayalı siyaseti demokratikleştirmek, Yekitiya Star adıyla kadın konfederal sistemini ve onun öz savunma sistemi olan YPJ örgütlemesini gerçekleştirmek başarılmıştır. Kadın karakterli Rojava devriminin Ortadoğu egemen erkek dünyasında ve ataerkil yapılarda yarattığı korku devletçi uygarlık sisteminin köklü aşılmasına duyduğu büyük korku olmuştur. Ortadoğu hanedanlık ideolojisiyle devletleşen bir coğrafyadır.
Türkiye devleti Önderliğin Kürdistan devrimi öncülüğünde tüm Ortadoğu ulus devlet sorunlarına karşı önerdiği bu paradigmasal değişim modelinin Rojava devrimiyle hayat bulmasını engellemek için, dinci çete örgütlemelerini devreye sokmuştur. Ulus devlet çözümlü milliyetçilik ve erkek iktidarcılığına bağlı ataerkil ideolojinin ittifakı için Rojava devrimi demek kuzey Kürdistan ve Ortadoğu devrimi demekti. El Nusra ve Daiş sunni faşist bloku rejim karşıtlığını iktidar değişimi ve Akdeniz petrol hattını ele geçirmek amaçlı Türk devleti tarafından örgütlenmiştir. Ama esas kuruluş mantıkları ulus devletin aşılmasını engellemek ve kadın devrimine dayalı Kürdistan devrimini engellemektir. Lakin Rojava çok özel bir yerdir; özelliği uygarlıklar tarihinde coğrafi kırılma kuşağında olmasındandır. Ortadoğu siyasi haritasında Kürdistan, Şam ve Bağdat arası coğrafya önemli bir özelliği temsil etmektedir. Merkez uygarlığın çevreleme hareketinin ve demokratik uygarlık güçlerinin uyumsuzluğundan doğan direniş kültüründe Mezopotamya’nın ve Akdeniz hattının tarihsel kırılma kuşağı olma özelliği tekrar açığa çıkmaktadır. PKK hareketi ve Rêber Apo zamanın Ortadoğu demokratik uygarlığının Rêber Aposel çıkışını yaptığı Rojava toprağında, DAİŞ’in Irak, Şam İslam Devleti stratejisi ve planının hayata geçirilmesi basit düşünülmüş bir olay değildir. Uygarlıkların çatışma kuşağında, iktidarlaştırılmış İslam’ın yeniden hegemonyasını tesis etmeyi amaçlayanların tarih anlayışını temsil ettiği kadar, kapitalist hegemonyanın bu kuşak üzerinden sistem kuruluşunu sağlamak istemesine bağlı olarak demokratik modernite önderliğini kendisi için büyük tehlike görmesi ile alakalıdır. Merkezine kadın devrimini yerleştiren Önderliğin özgürlük paradigması, ataerki-devlet-sömürge üreten iktidarı hedeflemektedir. Bu kapitalin varlığına dönük bir tehdittir. Bu nedenle tüm devletçi uygarlık güçleri Rojava devrimine bir saldırı hareketi başlatmıştır.
Rojava devrimi üzerinden tüm Ortadoğu halkları ile demokratik ulus eksenli ilişkileri modelleştirerek, dini demokratikleştirerek, kadın özgürlükçü demokratik toplumsallığı geliştirerek, demokratik özerk birliği inşa ederek evrenselliği gerçekleştirmek olacaktır. Parçanın veya yerelin üzerinden evrensele ulaşma yöntemi, evrenselini gerçekleştirerek parçayı belirleme yöntemine dönüşmüştür. Rojava devrimi, temsil ettiği bölgesel değişim ve statükonun yıkılış zamanı, coğrafi tarihselliğinin bir kırılma kuşağı olma özelliği ile bir parça olmanın çok dışına çıkmıştır. Yani, Kürtler bir Ortadoğu çözüm sürecini Rojava devrimi ile gerçekleştirdikleri oranda diğer parça devrimlerini de belirlemiş olacaktır. Bu neden ile Kürt-Türk, Kürt-Arap, Kürt-Fars ilişkilerinin iç içe ve paralel yeniden kurulacağı, Kürdistan gerçekliğinin bu eksende bölgesel tanımının yapılacağı, birlikte yaşamanın yeni tarifinin yeni bir Ortadoğu geleceği anlamını temsil ettiği bir evrenselliktir. Bu evrenselliğe ‘Kürt kadınlarına el koymak helaldir’ fetvasıyla El Nusra ve Daiş saldırılarının başlaması tesadüf değildir. Kadın özgürlüğünü hedefleyerek demokratik uygarlık çözümü olan konfederal sistemi çözmek devletçi uygarlığın kök ideolojisi ataerkil iktidarı korumaya almaktı. Bu nedenle Rojava devrimini ve Kobané’ yi, Şengal ve Maxmur’ u savunmak bir evrensel direniş temelinde dünyada karşılık bulmuştur. Kapitalist hegemonya son 25 yılda Ortadoğu’ya yeni bir ilksel sermaye oluşturma ve sömürgeciliği yeniden dizayn etme planıyla yaklaşmaktadır. İki kutuplu dünyanın çözülmesinin ve tek kutuplu dünyanın başladığının simgesel ilanı Irak işgali olmuştur. Ulus devlet modelinin iflasının örneği olan Irak’ı işgal etmek, esasında krize giren hegemonik model ve statükoları yeniden dizayn ederek kurtarmaktır. Bu krizin merkezinde Kürt sorunu ve Kürdistan devrimi bulunmaktaydı. Önderliğin uluslararası komployla Türkiye’ ye teslim edilmesi, Kürdistan devrimine karşı evrensel ölçeklerde uluslararası savaş örgütlemesi olan NATO merkezli savaş geliştirilmesi ve Türk, İran, Irak ve
Suriye devlet ittifakının Kürtlere karşı yenilenmesi göstermiştirki Irak işgali ile müdahalede bulunulan şey, Lozan anlaşmasının ifadesi olan ama geçersizleşen ulus devlet sömürgeciliğini kurtarmaktır.
Ortadoğu’ ya yeni müdahale sürecinin araçları olan sunni bloku silahlandırıp dönemin yeni yerel iktidar güçleri olarak devreye sokmak AKP, Vahabilik ve onun örgütleri Daiş, El kaide ve El Nusra ile modelleştirilmiştir. Bu yapılar bize göstermektedirki kapitalist hegemonya güçlerinin amacı petrolü ele geçirmekten ziyade toplumsal sistemi tamamen kapitalistik ilişkilere açmaktır. Ortadoğu toplumsal olarak kır ve komünal yaşamlarını, kapitalistleşmeye karşı direngenliklerini, kapitalistleşmeyen ahlaki değerleriyle hala hegemonya denetimine tam girmemiştir. Hegemonya işbirlikçi odaklar üzerinden sağlanmış ancak toplum kapitalist olmayan yanlarını korumuştur. Son 25 yıllık savaşların amacı işte bu toplumu ele geçirmektir. Savaş yoluyla yurtsuzlaştırarak ucuz emek göçünün yaratılması, toprakları ele geçirererek kır ekonomisini tasfiye edip kapitalist üretime açılması, kadın emek gücünü kente taşırarak ucuz emek pazarının ve kapitalistik ilişkilerin sağlanması ve en önemlisi kadın toplumsallığını dağıtarak toplumsal direnişin ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. Bu sürecin başarılması için iktidarcı ve ataerkil erkek ile kadın birikimi ve toplumsallığını birlikte ele geçirmek gerekmiştir. Ataerkil sistemle kapital oluşturma ve kadını kapitalistik ilişkiler içine alma kapitalizmin vahşi doğasını oluşturur. Kadın bedeni ele geçirilerek demografya yönetilir. Yani kadını ucuz işçiler, askerler doğuran, erkek işçinin ev içi işlerini yaparak kapitaliste çalışan, erkek işçiye emek zamanı yaratarak ve ücretsiz emeğiyle kapitalizmin yeniden üretim sürecini geliştiren kadın yaratılır. Bu kadınlığın inşa edilmesinin biricik yöntemi ise ataerkil ideoloji, aile ve sistemlerinin yeniden örgütlendirilmesini gerektirir. Batı emek krizini ve yeni birikim ihtiyacını Ortadoğu toplumsallığı ve kadın gerçeğini bu temelde sömürüye açarak aşmak istemektedir. AKP, El Kaide, Daiş ve El Nusra bu amaçla ataerkil yapılar ve ataerkil saldırı güçleri olarak önce kadını daha sonra tüm toplumsallığı ele geçirme amaçlı teşkilatlandırılmıştır. Adeta bir tarihi film izler gibi erkek işgal orduları kentleri ve köyleri basıyor, kadınlara el koyuyor ve onları pazarlarda satışa sunuyordu.
AKP iktidarının ideolojik söylemini kadının ev kadını haline getirilmesi ve doğurganlığı yüceltmesi, kadın cinayetlerini teşvik eden ve meşru kılan yasaları düzenlemesi, Daiş’ in Şengal Suriye ve Musul katliamında binlerce kadına el koyup pazarlarda satması, kadınları cadılık suçlamasıyla katletmesi, El Kaide’ nin aynı süreci Afganistan’ da geliştirmesi tek merkez yönlendirmesidir. Böylelikle hem emek krizi hem birikim ele geçirme sorunları aşılmak istenmektedir. Bu sürecin vahşi karakterle derinleştirilmesinin nedeni, Kürdistan devriminin tasfiye edilememesi, hegemonik statükoyu kırması ve ideolojik duruşunun antikapitalist alternatif sistem inşa etmesidir. Paralel Ortadoğu halk ayaklanmaları, kadınların bu ayaklanma içinde oynadığı rol mevcut sömürge sistem uygulamalarını zorlaştırmıştır. Saldırganlığın nedeni sömürge sistemin karşılaştığı direniştir. Kadınlar ve halklar direnmekte, kendini savunmaktadır. Kendini savunma direnişinin öncülüğünü yapan YJA-Star ve HPG güçlerinin AKP örgütlemesi Daiş’ in Şengal, Maxmur’ ve Kobané saldırılarına yaptığı müdahale, halkı katliamdan, kadınları kaçırılmaktan ve toprağı işgal edilmekten kurtarmaları bu nedenle tarihi bir an olmaktadır. Ataerkil sistem ve erkek egemenliği bir kırılmaya daha uğradı. Daiş başardığı takdirde ataerkil devletçi uygarlık toplumu ele geçirecek ve kadını yeniden bir sömürge statüsüyle inşa edecekti. Demokratik Uygarlık adına direnen YPG ve YPJ güçleri çok kapsamlı yeni bir sömürgeleştirme saldırısını engellemiştir. Aynı zamanda bölgede yaşayan halkların ortak yaşam sistemini Demokratik Uygalık temelinde bir alternatif olarak inşa çalışmasını başlatmışlardır. Rojava’daki tüm halklardan oluşan öz savunma güçlerinin ataerkil, kapitalist hegemonya saldırılarına karşı verdikleri destansı direnişin ana özelliklerinden biri ataerkilliğin ve devletçi uygarlığın yeni bir kurumlaşmasını boşa çıkarmalarıdır. İkincisi ise, Kürdistan’ ın işgaliyle Ortadoğu’ da sömürgeleştirmeyi geliştirme stratejini başarısız kılmalarıdır. Bu direniş bu nedenle Rêber Apo tarafından ‘kadın uygarlığının doğuşu’ olarak tanımlandı.
Dünya kadın hareketlerinin, sosyalist ve demokratik güçlerin, inanç ve kültür hareketlerinin, entelektüel dünyanın, devrimci güçlerin, sosyal grupların yani tüm demokratik modernite güçlerinin Kobané ve Şengal savunması temelinde ayaklanmasının ve bu direnişin bir insanlık tarihine dönüşmesinin nedeni, devrimin demokratik uygarlık direnişini evrensel nitelikte temsil etmesiydi. Ortadoğu toprakları üzeründe tüm bir insanlık için yeni bir çözüm, alternatif sistem inşası doğmuştu. Bu evrensel çözümde kadın devrimi ve öz savunma sistemi YJA-Star ve YPJ’ nin evrensel direniş için taşıdığı anlam devrimin ilhamı olmaktır. Kadın devrimi Rojava devriminin evrenselleşmesinin öznesi olarak insanlığa büyük umut, kadınlara kurtuluş modeli
olmuştur. Açığa çıkan diğer bir sonuçta, bazı feminist akım ve kadın örgütlerinin silahlı kadın öz savunma örgütlemesine mesafeli duruşlarını yeniden sorgulamadan geçirmek zorunda kalmalarıdır. Daiş ve El Nusra çetelerinin kadına yönelik saldırıları, köle pazarlarında satmaları ve eve kapatmalarının yarattığı dehşet ve YJA-Star ve YPJ’ nin bunu engelleyen öz savunma direnişleri dünya kadınlarına göstermiştir ki kadının güvenlik ihtiyacı çağın temel sorunlarından biridir ve kadın sorununu çözmenin en köklü yöntemi silahlı öz savunma temelinde kadın örgütlenmesini sağlamaktır. Bu sonuca ulaşan dünya kadın örgütleri YJA-Star örgütüne öz savunma deneyim aktarımları ve öz savunma örgütlenme sistemini edinmek için başvurmuştur. Ve toplumsal yaşamda kadın öz savunma örgütünü kurarak kadın katliamları engelleme konusunda dünya kadın bilincinde ortak birlik ilkesi yakalanarak, kadın mücadelesinde yaşanan parçalı yaklaşımlarda önemli handikaplardan biri aşılmasında önemli zeminler olmuştur.
YPJ Sistemi;
Rojava’da örgütlenen kadın öz savunma birlikleri YPJ, Rojava kantonlarında kadın özerklik sistemi temelinde temsilini bulan kadın konfederal sistem örgütü Yekitiya Star’ın öz savunma kuvveti olarak dünya kadınlarına ilham kaynağı olmuştur. YPJ, devletçi sömürgeciliğe ve toplumsal cinsiyetçi sisteme karşı devrimci mücadeleyi esas alan, devletçi, cinsiyetçi ve kültürel her tür saldırı karşısında kadını ve toplumu savunma programına dayanır. YPJ, her köy, mahalle, kasaba ve ilde takım, bölük, tabur düzeni ile örgütlenerek dünya kadınlarına; kadının toplumsal öz savunmasında alternatif bir model sunmaktadır. YPJ savaşçılarının devrimci gönüllülük temelinde öz savunmaya katılımları kadın toplumsallığının düşünsel, ahlaki ve kadın bilincinin kuvvetinden gelmektedir. Kendi özgün karargâh ve komuta konseyi olan YPJ, sömürgeciliğe ve işgalciliğe karşı mücadele için YPG komutasında eşit temsiliyet temelinde yer alarak iradesini ortaya koyar. Rojava’da sömürgeciliğe karşı kadın öz savunmasını YPJ sağlarken toplumsal alanda kadın öz savunmasını kadın asayiş güçleri AJ (Asayişa Jin)örgütü sağlamaktadır. AJ kadın asayiş gücü olarak, ayrı bir örgütlenmeye sahiptir. Yönetimi, kurumsal mekanı, eğitimi, istihbaratı ve iç hukuku ayrı olan AJ genel asayiş güçleriyle eşit temsiliyet temelinde iç toplumsal güvenliği sağlamaktadır. Genel asayiş güçlerinde kadın sorununa duyarsız, egemen erkek zihniyetli yaklaşımlar çıktığından, kadına yönelik suçların takibi ve soruşturmasından sadece kendisi sorumludur. Ayrıca toplumsal güvenliği sağlama sorumluluğuna sahiptir. Kadın öz savunma sistemi bu anlamda ataerkilliğe, sömürgeciliğe ve onun hegemonik karakterine karşı bir direniş gücü olmakla beraber sadece bu değildir. Esasında bir uygarlıklar çatışması ve demokratik uygarlığı sistemleştirme, sistemini savunma modelidir. Toplumsal varoluşu engellenip salt fiziksel bir varlık konumunda tutulmak istenen kadın gerçeğinden çıkış yolu, yöntemi olan öz savunma sistemini inşa etmektir. Kadına dayalı öz savunma sisteminin örgütlenme, yaygınlaşma ve derinleşme ölçüsü demokratik uygarlığın kendini savunma ölçüsü olacaktır. Dönemin devrimci karakterini, başarısını belirleyecek olan şey, öz savunmasını yaygınlaştıran bu tutumla açığa çıkacaktır.
YPS-JIN;
Kuzey Kürdistan devrimi ve yol açtığı Rojava devrimi Ortadoğu ve dünya ölçeğinde yüzyıl önce kurulan Kürt halkını inkâra dayalı statükoyu yıkmıştır. Bölge devletlerinin, bölge egemen erkek sisteminin ve ataerkil ideolojinin kapitalist hegemonya ile kurduğu halkları, kadınları ve kültürleri yoketme ittifakı çökmüştür. Çöken yalnızca siyasi sistemler değildir; çöküşü yaşayan onların yaşamları, akılları, sosyal dayanakları ve felsefeleridir. 21. Yüzyıl Kürt halkı ve diğer halkların siyasi varlığının tanınmasına dayalı yeni bir statü oluşumunun imkân ve olanaklarını gerçekleştirmiştir ama sadece gerçekleşen bu değildir. En önemlisi kapitalist uygarlığın Ortadoğu’da geliştirdiği kadın karşıtı ve anti toplumcu yaşam ve sosyal ilişkilere karşı, kadın özgürlüğüne dayalı demokratik sosyalizm perspektifiyle verilen mücadelenin bugün yeni bir yaşamı, aklı, felsefeyi ve sosyaliteyi çözüm olarak geliştirmesidir. Mücadele yalnızca bir halk olmaktan doğan hakları kazanmak değil, bir toplum, bir kadın ve insan olmaktan kaynaklı hakların tarihsel toplum hakikatine bağlı olarak başarılmasıdır. Bir halkın kaderini kadının ve toplumun kaderinde çözmek gibi muazam bir tarihtir bu. Bu nedenle mücadele sistemlerin yaşamlarının çatıştığı ve kendini oluşturarak varlık kazanmaya çalıştığı bir mücadeledir. Mücadelemiz kölelik ve sömürgecilik hangi aklı, kişiliği, sosyal ilişkiyi, ekonomiyi geliştirerek var oluyorsa ona karşı mücadele etmektedir.
Bu temelde özgürlük düzeyimiz hangi ruh, sosyal ilişki, akıl ve zekâ ile yaşanabiliyorsa onun toplumsallığını gerçekleştirmeye dayalı devrimle orantılıdır. Bu nedenle Türk devleti, Kuzey Kürdistan devrimine karşı Ortadoğu ve Afrika hattına uzanan bir faşist karşı devrim cephesi örgütleyerek varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır. Türk devleti Kürdistan devriminin sadece politik bir devrim olmadığını çok iyi kavramıştır. Kuzey Kürdistan devriminin politik muhtevasını oluşturan sosyal ve kültürel devrimin bölge ataerkil ve geri politik yapılar için, kapitalist yaşantıda ne tür bir karşıtlık içerdiğini belirterek tüm bu güçlerin PKK ve PAJK karşıtlığına dayalı bir yeni ittifak örgütlemektedir. Bir yandan çözüm süreci adı altında devrimi oyalama, beklemeye almaya çalışmış diğer yandan zaman kazanarak karşı örgütlenme cephesini yeni bir savaş sürecine hazırlamıştır. Bu hazırlık tamamlandığı gibi çözüm sürecini bitirmiş ve bölgesel karakter kazanmış bir savaş konseptiyle saldırılarını başlatmıştır. Bu nedenle devrimci direniş bu sürece göre yeni bir karakter kazanmış olmaktadır. Sürecin karakteri toplumsal ayaklanmaya dayalı toplumsal öz savunma örgütlenmesi ve direnişine dayalı çözümü gerçekleştirme zorunluluğudur. Önderliğin müzakere yöntemiyle geliştirdiği demokratik çözüm anlayışına düşmanlıkla cevap verilmiştir. Hem müzakere yönteminin tasfiye edilmesi hem Kürt sorunun mevcut konjoktürde çözümünü dayatmasının hayati karakterde olması, silahlı öz savunmaya dayalı bir ayaklanma taktiğini zorunlu kılmaktadır. Süreç halkın ve kadınların Kürt sorununun çözümünü direniş ve ayaklanma ile geliştireceği bir süreçtir. Ancak öz savunma örgütlenmesi sadece bir dönemin direniş biçimi değildir; esasında öz savunma bir toplumsal formdur, kalıcıdır, tarihsel gerekçedir. Demokratik özerk Kürdistan’da öz savunma toplumun güvenlik politikasının örgütlenme biçimidir. Bir döneme ait yapılanma ve sadece bir süreci geliştiren direniş yöntemi değildir; özerk Kürdistan da özerk konfederal sistemin güvenlik sistemi olduğundan temel bir hak talebi olarak hayata geçirilecek, hem savaş hem barış süreçlerinde hem çözümsüzlüğün hem çözümün içinde yapılandırılacak ve sürekli inşa edilecek bir olaydır. Her toplumsal grubun ve bütünsel olarak halkın egemenliğe karşı kendini savunma hakkına dayalı öz savunma örgütlenmesi özerk ve konfederal birlikler biçiminde olacaktır. Bu bir özerklik şartı ve formudur. Bu nedenle Kuzey devrimi hem Kürt sorununun çözümünün süreç olarak direnişi silahlı ve ayaklanma biçiminde gerekli kılmasıyla toplumsal öz savunmayı gündemine almış, hem de özerk Kürdistan inşa sürecini öz savunmaya dayalı bir kuruluş sürecine kavuşturmuştur. Direniş ve inşanın iç içeliğinin nedeni özerk Kürdistan çözümünün öz savunmaya dayalı bir sistemle varlığını güvence altına almasıdır. Kuzey Kürdistan’da sömürgeciliğe ve egemen erkek sisteme karşı özgürlük mücadelesi veren YJA-Star meşru savunma temelinde bir kadın gerilla gücünü temsil etmektedir. Kürt sorunun demokratik özerklik temelinde bir çözüm aşamasına gelmiş bulunması, Kürdistan’da kadın sorununun salt sorunun tespiti ve çatışması sürecinden çıkıp kadın çözümünün kendini inşa ettiği döneme girmiş olmasıdır.
Dünya kadın sorununun hegemonik güçlerin saldırıları sonucu yeni bir mücadele biçimine ihtiyaç duyması Kuzeyde toplumsal kadın öz savunma örgütlenmesini elzem kılmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz nedenleride eklersek kadın öz savunma sisteminin toplumsallaştırılması ve kalıcı bir güvenlik sistemi olarak inşa edilmesi gerekmektedir. Öz savunma kadın toplumsallığının çözümünü, dilini ve eylemini geliştirir ancak bir özerk kadın sistemi olarakta inşa edilen ve sürekli oluşturan bir yapılanmadır. YPS-JIN bu temelde kuzey Kürdistan’da kadın öz savunma birlikleri olarak kurulmuştur. Sivil öz savunma birlikleri olan YPS içinde özgün ve özerk kadın örgütlenmesiyle kadın birliklerini örgütlemekte ve bir üst çatı olan kadın koordinasyonu ile kendi kendini yönetmektedir. Mahalle, köy ve ilçe-kent esasında yerel kadın öz savunma birliklerini örgütlemektedir. İşgale, sömürge kurumlarına, egemen erkek sistemine ve devlet saldırılarına karşı kadınların ve toplumun öz savunmasını gerçekleştirmektedir. Kürt sorununun çözümü için ve hegemonik sistem karşıtlığı ile YPS ile ortak mücadele içinde olan YPS-JIN, demokratik özerk Kürdistan’da demokratik özerk kadın sistemini, mücadelesini ve güvenlik politikasını temsil etmektedir. YPS-JIN Kürdistan ve Ortadoğu devriminde kadın devrimi diyalektiğini işletir. Yani cins mücadelesini bölge sorunlarına, devrimci süreçlere yerleştirerek kadın devrimine dayalı bir demokratik devrimler karakterini geliştirir. Bu özelliği nedeniyle kadın öz savunması en yaygın ve derinlikli biçimde geliştirilmek zorundadır. AKP öncülüğünde ataerkil ideolojinin bir bölge faşizmi biçiminde örgütlenmiş olması ve hegemonik güçlerin kadın devrimine duyduğu düşmanlık açık bir tehdit içermektedir; Kürdistan devrimini tasfiye etmek için önce ataerkil ideolojiyi, cinsiyetçi toplumu ve egemen erkek iktidarını yeniden restore etme ihtiyacı duymaktadırlar ki yapılanmaları bu temeldedir. Kadın devrimine ve kadın özgürlüğüne dayalı paradigmaya saldırılar toplumsal alanda kadına saldırı ve katliamları getirecek tarzda planlanmaktadır.
Şengal olayı sadece Şengal kadınlarının olayı değildi, Kobanê’nin sadece Kobanê olmaması gibi. Kuzey devrimine saldırı aynı zamanda kadın devrimine saldırı olduğundan ve saldırının amacı kadının sosyal, kültürel, politik soykırımını içerdiğinden kadının öz savunma direnişi ve örgütlenme biçimi kadının kaderini tayin edecektir. Bu temelde YPS-JIN her köy, mahalle, ilçe ve kentte öz savunma birliklerini örgütleme hedefiyle hareket etmektedir. Kadın öz savunma anlayışı genelin öz savunma gelişim düzeyine bağlı olmanın çok ötesinde bir durumdur. Önderliğin belirttiği ‘herkes inse de kadınlar dağdan inmemelidir’ tespitinin derinliğine ulaşmalıyız. Bu bir öz savunma ilkesidir ve kadınların öz savunma sistemi olmadan nasıl bir tehlike altında olduğunu anlatmaktadır. Aynı zamanda cinsiyetçi toplumun ve hegemonik sistemin saldırıları karşısında kadınların öz savunması olmadan hiçbir hak güvencesinin olmadığını anlatır. Bu anlamda YPS-JIN sadece işgalci güçlere karşı kadınların öz savunma gücü
değildir; ataerkil kurum ve yapılara, cinsiyetçi toplum saldırılarına ve egemen erkek kurnazlığına karşı kadının kendini savunma sistemidir. Yani bir cins mücadele aracıdır, varlığını koruma biçimi ve hak elde etme kadar hakları geliştirme, güvence altına alma yöntemidir. Kadın öz savunması bu nedenle sadece bir politik güvence ya da kendini koruma değildir; bir mücadele ve yaşam biçimidir. Kadına yönelik şiddete, kadın katliamına, kadın haklarının gaspına yönelik doğrudan fiziksel müdahale içeren, suç-ceza tanımını yaparak yargılayan ve adalet sağlayan bir kadın mücadele biçimi olduğundan cinsiyet çatışmasını toplumsallaştırır, inşa eder. YPS-JIN kadın öz savunma sistemi kuzey Kürdistan kadın mücadelesini öz savunmaya dayalı yaşam ve mücadele aşamasına almıştır. YPS-JIN Cizre, Sur, Hezex, Nisêbîn ve Gever de görkemli bir direniş başlatmıştı. Devletin kadın öz savunma gücüne duyduğu düşmanlık ve Rojava YPJ direnişinin onlarda yarattığı korku nedeniyle kadın öz savunma güçlerine, bireylerine akıl almaz vahşet uygulandı. Düşmanın vahşeti direnenlerin kudretiyle orantılı büyür. Bu gerçeklik ne denli doğru yolda yürüdüğümüzü ıspatlamaktadır.
DERLEME 16.BÖLÜM
YORUM GÖNDER