APOCU MİLİTAN KİŞİLİK(27.BÖLÜM)
TERBİYELİ OLMAYI BİLMEYEN ORDULAŞAMAZ VE PARTİLEŞEMEZ
Terbiye, Yanlış Yaşam Ölçülerinden Kurtulmak Demektir;
Terbiye demek, dayatılan muazzam yanlışlıktaki yaşam ölçülerinden, tarzından, alışkanlığından kurtulmak demektir. Düşünün, sizi sigaradan bile vazgeçirmek çok zordur. Sizi birtakım aile özelliklerinden çekmek bile çok zordur. Sizi komutaya yakışmayan düşünme, konuşma alışkanlıklarından çekmek çok zordur. “Can çıkar, huy çıkmaz” derler, aynen öylesiniz. Eski yaşam tarzlarının o kadar çok belirtileri var ki, bir tanesini terbiye etmek yılları alıyor. Alışkanlıklar en büyük karşı direniştir, karşı devrimciliktir.
Bütün vermeye çalıştıklarımız niçindi? Ülkeniz bir hiç haline getiriliyor, bunun sonu yok. Eğer bir şeyleri elde etmek istiyorsanız, yapın, koşun, ama bu çağrılara zor geliyorsunuz. Düşmanın bazı tedbirleri var. Bir küçük memurluğa fırtına gibi koşarsınız, düşman askeri olmaya bayılırsınız. Komutan her gün ana avrat da sövse, bunu şeref bilirsiniz. Askerliğiniz böyledir. Ama bizimkilere yalvarıyoruz, yakarıyoruz, kendin için gerilla ol diyoruz, umurunda bile değil.
Kendin için biraz çalış, kazan diyoruz, sıkılıyor. Ama bir ağanın yanaşması olsun, bir patronun işinde çalışsın, düşman için dört dörtlük yaratma durumuna girer. Bütün bunları önlemeye çalışıyorum. Kendisi için disipline olmayan, kendisi için amacı olmayan kaç para eder? Eğitim deyip geçmeyin, yapacağınız işin anlama kısmıdır, ama sizde anlama çok zor gelişiyor. Devrim yapmaya geliyorsunuz, devrimi anlamıyorsunuz. Partiyi anlamadan savaş vermeye çalışıyorsunuz. Peki savaşı anlamadan, orduyu anlamadan nasıl yapacağız? “Kürt işi eskiden böyleydi, şimdi de böyle olur” derseniz, böyle Kürt dünyada kendi başına en bela olmuş halk gerçeğini ifade eder. Mutlaka doğru tarza ulaşmamız gerekiyor. Dehşetle ve hem de büyük bir silkinmeyle eski yaşam tarzını aşmak gerekir. Bütün bu söylediklerim yalnız benim işim, görevim değil; benden daha fazla sizi ilgilendiren sorunlardır ve çözüm yolunu biraz bulacaksınız. Büyük bir ıslah gerekir, -ki, buna reform denilir- bizim için bu da yetmez, büyük bir devrim gerekir. Devrimle eğitmek budur ve bu nedenle gereklidir.
Size sormak istediğim bir tek soru var; nasılsınız ve nasıl başarmalısınız? Hepiniz bin bir zorluklarla geldiniz, ama halen kendimizi tam anlamış olmaktan uzağız. Binlerce kişi bizim bu sahamızdan geçti, korkunç yüklendim; bu çabalara değdi, yaman yapıyor diyeceğim kaç kişi var? Ben cevap veremem. Acaba şartlar mı el vermiyordu? Sanmıyorum. Olanaklar mı çok daralmıştı? Hayır. Bütün bunların belki belli dönemler için anlamı vardı, ama bu dönem için anlamı yoktur. Şartlar, olanaklar, fırsatlar her militanın önüne konulmuştur. Nasıl halk militanı olacaksınız, nasıl PKK'li olacaksınız? Bu önemli bir soru ve bunu doğru cevaplandırmak gerekir. Sürekli kendini dayatma, konuşturma artık yeter. İlle de zora mı baş vuralım, aldanalım mı Kavga adamları bunu böyle ele almaz ve kabul etmez. Ben herkesle, her yerde ve her zaman çok disiplinli, hatta leb demeden leblebiyi anlayan bir tarzda yürümeye varım. Ama işi saptıran başkaları oldu. İşe gerekli uygun adımı düzenli atmayan başkalarıydı. Ben halen de hazırım; her türlü hızla anlamaya, hızla yapmaya hazırım. Hemen her işi; temizlik yapmaktan, yemek yapmaktan tutalım, teorik, felsefik soruna kadar her şeyi yapabilirim. Ama diğerleri hazır değil, siz hazır değilsiniz. Burada şunu belirtmek istiyorum; yetişmek öyle kolay değil. Karar vermek, karara göre kendini yetiştirmek, anlamak, anlamaya göre yapmak kolay değil. İflah olmazsınız deyip yüklenmek istemiyorum. Bu, doğru olmaz. Burjuvazi böyle yapar, feodalizm ve köle sahipleri böyle yapar, ama bizim sosyalist tarzımız böyle olmaz. Böyle olmaz diye her türlü gafleti, aymazlığı ve kendiliğindenliği de bize yakıştıramazsınız. Bir sosyalist tarz, PKK tarzı asla böyle olmaz. Ben kendimi bu konumda nasıl tutuyorum? Nereye, nasıl gidersem, nasıl olursam olayım, düşman "Bu bize çok zarar veriyor" der. Siz yoldaşlar da, militanlar da çok iyi biliyorsunuz ki, önemli bir katkıyla yürüyoruz. Kusurlarımı görüyorsanız söyleyin. Düşman da söylesin; benim düşmanlıkta kusurum var mı? Dostlar söylesin; dostlukta bir kusurum var mı? Siz de söyleyin. Varsa da belki ben üzerini kapatmışım veya çok etkileyiciyim, siz bunları görmeye fırsat bulamıyorsunuz. Bu da tarzına hakim olmaktan ileri gelir. Bu, bir militan tarzdır. Sorumluluk sahamda kendimi böyle ayarlıyorum ve ölçe biçe yürüyorum. Bu, hepiniz için yürütülmesi gereken bir tarz ve usuldür. Bütün bunlara rağmen, yine de size güvenmek gerektiğini düşünüyorum. Militan olabileceğinize dair güveni korumak gerekir. Fakat işin sandığınız kadar kolay olmadığını da bilmeniz, bu konuda ciddi olmanız gerekir.
Temel hususlarla, kişilerle oynamayı bir tarafa bırakın. Önder olmak, militan olmak, hizmetin özlüsüne, hizmetin yerindeliğine tanık olmak demektir. Bunu anlayacaksınız, anlayıncaya kadar da üzerinizde duracağım. Hizmetle oynayarak, hizmeti bir verip on kaptırmayla gasp ederek bu işte yol almak mümkün değil. Her türlü sınıf dışılık, düşman etkileri veya yetmezliklerle yol almak da mümkün değil. Birbirimizi adam edemezsek nasıl iflah olabiliriz? Birbirimizi sağlam ölçülerle götüremezsek, düşmanı nasıl yeneriz? Önderlik olayı için kısa bir tanım yaptım, umarım anlarsınız. Benden başka bir şey beklemeyin. İşinize geliyorsa, söylenenler çerçevesinde bizi ciddiye alın, aksi halde bizimle oynamayın. Biz buyuz; ne sandığınız gibi ilahi güçlerimiz var, ne bir aşiret başkanıyız, ne bir ahbap çavuş, ne de keyfinize göre ele alabileceğiniz birisiyiz. Özellikleri vermeye çalışıyorum, buna saygılı olmalısınız. Bu, aynı zamanda partiyi tanıma dersidir. Esası vermeye çalışıyorum, parti tarihinden de mutlaka öğreneceğiniz şeyler var. Parti dersi öncülük dersidir, önderlik dersidir. Mutlaka bundan bir şeyler anlıyorsunuzdur. Bana ilginç gelen nokta şudur ki, doğruları bu kadar özlü bir biçimde ortaya koyacağız; başımızda da bu kadar belayı, yanlışlığı, kurnazlığı, gafleti hırsızlığı oynayan kişiler türeyecek ve neredeyse partimizi bunlar dolduracak. Gelin de bu işe şaşmayın. İyi niyetinizi, çabanızı görmüyor değilim, ama diğer hususları görmeyecek kadar geri de değilim.
Parti içi sınıf savaşımı budur, bunu görmek gerekir. Görmezsek, emeklerimize ihanet etmiş oluruz. Ben sizin gibi emeklerime ihanet edemem. Ben çabalarıma saygılıyım, bağlıyım, zaten onunla yürüyorum, onunla yürütüyorum. Bu tanımı daha da geliştirebilirim, fakat öğrenmek sizin işiniz. Bu anlamda özgürsünüz. Mutlaka ezberleyin veya her söylenen mutlak doğrudur diye bir dayatmamız da yoktur. PKK tarzı bu anlamda çok özgün bir tarzdır. Serbest bırakıyoruz, anlayan anlayabildiği kadar, yapan yapabildiği kadar yapsın. Benim tarzımı görüyorsunuz, bin bir soru sorarak, insanın kendisine soru sordurarak kendisini yargılayıp bir sonuca gitmesini sağlama tarzıdır. Zaten en büyük yaklaşım ve sonuç alabilecek tarz da budur, biraz bu tarz geliştiriyor. Şimdiye kadarki gelişmeler bunun daha doğru olduğunu göstermiştir. Diğer tarzlar da vardır, ama bu daha doğrudur. Sizleri sizlerle karşı karşıya getirmek, çelişkilerinizle baş başa bırakmak, çözüm yolunu göstermek yapabileceğimiz en doğru tarzdır. Şunu unutmuyoruz; düşman bizi bu süreçten sağ çıkartmak istemiyor. Gerçeği anlayalım. Belki bazılarınız diri çıktığını sanabilir, ama bu ya tesadüftür ya da bazılarının sayesindedir. Fakat düşman, esas itibarıyla direnen PKK'yi sağ çıkartmak istemiyor. Bahara kadar ömür biçmiş. Büyük bir düşmanla karşı karşıyayız. Birçok imkanı, olanağı var.
Dolaylı veya direkt, günlük olarak bize de uzanmak istiyor. Basın yayın organlarında izliyoruz; özel timler nasıl yetiştirilmiş, yanımıza kadar nasıl yaklaşılmış, gözde ajanlar işe nasıl koşturulmuş... Dünyanın jandarması Clinton'un söz vermesinden tutalım, dost çevrelerimize kadar nasıl sızılmış... Hepsi harekete geçirilmiş. Bütün bunları yazıyorlar. Bizi bu kış halledeceklermiş! Eskiden padişah fermanı derlerdi, bu fermandan daha etkili bir idam fermanı oluyor ve umarım bunu unutmazsınız. Eskiden bir darbeyle vururlardı, şimdi ise bin yerden vuruyorlar. Ölümün en tehlikelisini veya alçakçasını dayatıyorlar. Paramparça ediyorlar, hatta uçaklardan atıyor, panzerlerle sürüklüyorlar; yani her biçimi deniyorlar. Düşmanı size daha fazla tanıtmaya gerek yok, umarım biliyorsunuzdur. Düşmanı tanımayan gafildir. Düşmanı bilmeden yaşayan ya onun büyük bir hizmetçisi, uşağıdır ya da büyük bir gafil, iflah olmazın tekidir. Başka ne olabilir. Düşmanı çok iyi bilen, çok uyanık olabilen ve biraz da onunla savaşabilen bizim tarzımız oluyor. Biz öyle olmaya çalışıyoruz. İmkanlarımız ne kadar sınırlı da olsa, bize ne kadar az zaman da biçilse yine de bugünü böyle değerlendiriyorum. Umudu kesmeden, hatta tam başarı sağlayabilirim dercesine işin içindeyiz. Bu sözleri söylerken de, yaparken de düşman gerçeği ve ona karşı duruş tarzımız böyledir. Düşmanı bir tarafa iten, kendini bir tarafa iten bir gafil durumunda olamam. Bütün bunlar eğitime de, savaşa da yön verir. Başınızı kaşıyacak vaktinizin olmayacağı açık. Başka türlü sizi nasıl kurtaracağız? Bırakalım sizi kurtarmayı, hepiniz halkı kurtarmakla yükümlüsünüz. Bunu nasıl yapacaksınız? Eğer düşman böyle değilse söyleyin. Eğer böyleyse, hiçbir şey yapamayacaksanız, onu da söyleyin. Bir şeyler yapacaksanız onu da söylemeli ve yapma gücünü göstermelisiniz.
Parti, ordu neden gereklidir, neden en iyi partili, ordulu olmak zorundayız hususları bunun için açığa çıkıyor. Bütün bunlara hiç biriniz itiraz etmezsiniz, ama benim itirazım şurada; neden ülkede tam yapamadınız? Bu iş bu kadar açık olduğu halde, neden şimdiye kadar doğru yaklaşım gücü göstermediniz? Neden bu büyük kusuru, ayıbı yaşadınız? Burada yaramazlığınız, kusurlu kişiliğiniz ortaya çıkıyor, ama ben şunu da soruyorum; biz bu kadar tanımı yapıyoruz, siz neden böyle yapıyorsunuz? Neden kendinizi uzun bir süre kusurlu, ayıplı yaşatacaksınız. Hepiniz hoş geldiniz, hepinizi iyi karşılıyorum, fakat benim de bir insanla yaşama tarzımın ne olduğunu anlayacaksınız. Herkes gelmek istiyor. O zaman benim de bir gerçeğimin olduğunu saygıyla karşılamalı ve anlamalısınız. Ben sıradan bir dostun yanına bile gittiğimde titrerim. Bu, sıradan bir çoban da olabilir. Titrerim derken; ezilme, sıkılma değil, her zaman tetikteyimdir, tamamen hakimimdir, son derece inisiyatifliyimdir ve sonuç da alırım anlamında ciddiyimdir. Çoğuna bakıyorum; geliyorlar, sadece dert yanıyorlar, fırsat bulsalar yarenlik, ahbaplık yapacaklar. Hatta onu da yapmasını bilmiyorlar. Aslında sizlerle şakalaşabilirim, gerekirse ahbaplık da yapılabilirim, ama bunlardan bile sonuç çıkarmıyorsunuz. Ufak bir kelime hatası, davranış hatası yapsam başınıza gelmedik kalmaz. Sizin gibi kör kütük de yaşayamam. Yaşamdan, günden, mekandan sonuç alacağım. Ben buradaysam burada iş yapacağım. Düşünün, başkalarının ülkesidir, burada bile barındırılmamam için her türlü yüklenim var. Ama buna rağmen iyi iş yapıyorum. Bir partiye, hatta bir orduya yetecek her türlü işi yapıyorum. Kendinize bakın; kendi ülkenizde, kendi alanınızda, bir partiye, bir orduya yetecek ne kadar iş yaptınız, ne kadar iş yapabiliyorsunuz? Direkt sorumluluğunuz olduğu halde, o dağlarda fırsat eldeyken ne kadar sağlam iş yaptınız? Hatta cezaevinde bir imkanı devrim için ne kadar kullanabildiniz? Benim sizden daha fazla zorluklarımın olduğunu taktir edersiniz. Ama buna rağmen, fırsat ve olanakları nasıl yaratıp uyguladığıma bakın. Dersi böyle çıkaracaksınız.
Dağdan geliyorsunuz, iki kelime doğru konuşup rapor bile yazamıyorsunuz. O dağ neydi, orada ne yapılmalıydı, hiç umurunda değil. Eyaletler dağılmış, birimler tarumar olmuş, birçok durum tehlikeyle karşı karşıya, o ise düşünmek bile istemiyor. Böyle bir durumda senin bir komutan adayı olacağına nasıl inanayım? Kendimi nasıl hizmet durumunda tutayım? İnsan bu konuda öfkeleniyor. İşte tuhaflık burada. Ben yediden yetmişe herkesle anlaşırım, tartışırım, ama bu demek değildir ki ben bu işten anlamam. Bir ulusla uğraştığımın farkındayım, fakat karşı tarafın da sorun çıkarmaması gerekir. Sizin gibi gençlerin mutlaka sorunları halletmesi gerekiyor. Çünkü enerjiyle dopdolusunuz, en iyi anlayabilecek yaştasınız. Soracağınız her soruya cevap verebiliyorum. Bu konuda da hazırlıklıyım. Sizi her türlü silahla donatacak kadar sorumluluğuma malikim ve gereklerini yerine getiriyorum. Düşünün; düşmanınızla sözle istiyorsanız sözle, örgütle istiyorsanız örgütle, silahla istiyorsanız silahla; neyle savaşmak istiyorsanız hepsinin imkanı bizde var. Burada biraz da kendinize soracaksınız; “ben hakkını verebiliyor muyum, hakkını vermem için ne gerekir?” Bunlar, adınız gibi bellemeniz gereken hususlardır. Yapmazsanız ne olur? İlk başta size söylenecek olan saygısızlık ettiğiniz, çok ayıplı birisi olduğunuzdur ve bunun da fazla taktir görmeyeceği açıktır. "Niye beni bilmiyor, tanımıyor" demeyin. Sen kendi kendine etmişsin, niye ben seni ciddiye alayım? Karşınızda ciddi olmak için kendimi ne halde tuttuğumu düşünün. Bunu biraz siz de yapacaksınız; tek taraflı olmaz. Ben böyle olmaya mecbur muyum? Sizin aşiret kültürünüze göre veya çeşitli feodal anlayışlarınıza göre bu mümkündür, ama bana göre mümkün değildir. Çünkü ben, o anlayış içinde değilim. Yaşamım hiç öyle geçmemiş ve bu yaşamı reddetmişiz. Kendimi arkadaşlarımın hizmetine müthiş yatırmışım. Kendimi çok erken yaşlardan itibaren, arkadaş topluluğunu iyi insanlarla ve iyi ilişkilerle götürmeye adamışım. Zaten böyle olmasaydı, ulusal düzey bu biçimde gelişmezdi.
Önderlik gerçeği, parti gerçeği bütün bunların tarihçesidir. Aynı zamanda siz de bunu kendi tarihinize uygulayın. Muazzam parçalanma, itme hareketi içinde kalmışsınız; aşiret kültürü, feodal kültür sizi çekim değil itme kuvveti haline getirmiş. Bunu aşmadan PKK'li olmak, Önderlik çizgisinde olmak mümkün değildir. Hepiniz bunu yansıtıyorsunuz; aileler, halk o kadar tepkici, itici değil, daha çok çalışanlar tepkici ve itici. Bu, Önderlik gerçeğinin, parti gerçeğinin inkarıdır. İnkar edeni biz de inkar ederiz. Kendini dayatana biz de kendi gerçeğimizi dayatırız. Güçlü olan partidir, Önderliktir. Partiyi ve Önderliği ciddiye alacaksınız. Kaldı ki sizin göreviniz, ciddiye alıp almamak değil, onunla güçlenmek, onun içinde erimek ve bir kolektif irade olmaktır. Bu, bizim için tek çıkış yoludur. Bu Önderliktir; artık Kürdistan'da yaşam yolunu biraz aralayacak olandır. Sizi kendi ölçülerimizle karşılaştıralım, ne kadar böylesiniz? İster eğitimle ister günlük yaşamın her çeşidiyle olsun, bütün bunlar başarılması gereken işleriniz oluyor. Ben hizmet için sınırsız çalışırım, sizin bununla baş etmeniz mümkün değildir. Hele ben sağ olduğum müddetçe, kendinizi bana dayatmanız, benimle uğraşmanız mümkün değildir. İsterseniz deneyin, yanlışlıklarda ısrar, iradeye gelememe, doğruya gelememe, kendi tarzını dayatma, onda ısrar etme tutumuyla zararı kendiniz görecek, çaresizliği ve zorda olmayı kendiniz yaşayacaksınız. Doğrusu yüce iradeye veya yüce kolektif değerler sistemine büyük bir tutkuyla katılmaktır.
Tarihimizin ilk halk özgürlüğü, ülke bağımsızlığı, insani değerler fırsatını yakalamışız. Bunlar sizin için çok gerekli olan değerlerdir. Benim bütün eleştirim, onları ilk başta bir çırpıda görmeniz mümkünken niye göremediğinizdir? Görüp de gereklerini kişiliğinize niye yediremediniz? Uzun süre terbiyesiz kalmayı niye kabul ettiniz? Eleştirim budur. Terbiyeli olmayı bilmeyen ordulaşamaz, partileşemez. Bütün gücünüzle, "fazla terbiyeye gerek yok, ince eleyip sık dokumaya, partileşmeye, asker olmaya gerek yok, Kürt usulü isyancılık yeter. Kim kimi bastırdıysa, kim kime ağalını konuşturduysa" derseniz, bu eski Kürt olmaktır. İşte babalarınız böyle yaptılar; kendilerini ne hale getirdiklerini gördünüz. O halde bunu nasıl partimiz içinde yapacaksınız? Ne cesaretle bize karşı bunu dayatacaksınız? Önderlik tam da bu noktada, bu sorulara doğru cevap vermektir. Ben sizinle yürümeye cesaret edeyim, bütün yetmezliklerinize rağmen sorumluluğunuzu üstleneyim, ama siz de hiç olmazsa doğruları anlamaya çalışın. Başka türlü sizi taşıyamayız. Ben bu kadar insanı nasıl doyuracağım? Buraya kadar getirdim, bir aksilik olursa ne yapacağız, sizi nasıl koruyacağız? O kadarınızı dağa çıkarmışız, bunun kendiliğinden olduğunu mu sanıyorsunuz? Hepsinin sorumluluğu var, on binlercesi sözde PKK adına çalışıyor, ama onları doğru çalıştıramazsak ne olacak? Kaldı ki bir ülke kuracağız, özgür toplum kuracağız diye söz verdik. Fakat düşünün ki, yolda yürümesini bile bilmiyorsunuz. Bu sözlere nasıl ulaşacağız? İki kelimeyi bir araya getiremiyorsunuz, doğru dürüst bir tanımı kavramayı bile beceremiyorsunuz, öyleyse ülke kurmak gibi büyük bir işi, özgürlük olayı gibi büyük bir kavramın gereklerini halka nasıl uygulayacağız? İki kişiyle bir arada yaşamayı beceremezseniz, yeni toplumu nasıl kuracağız? Eski usulle "bastırırız, kurnazlık yaparız, köylü kurnazlığı, aydın kurnazlığı, ağalık, kölelik, her türlü uşaklıkla işin altından çıkarız" derseniz, tarihe ve çevrenize bakın bu mümkün müdür? Toplum zaten bunlarla dolu; hepsi de işsiz, güçsüz. Şimdi beterin beteri olmuş durumdalar.
Bizim tarzımız bir güç haline getirip yürütüyor. Biz bununla zafere gitmek istiyoruz. Ülke kurtarmak basit değil. Bırakalım ülkeyi, bir karış özgür toprak yaratmak basit değil. Düşman, "Ben bir çakıl taşı bile vermem" diyor. Düşman, size bir çakıl taşı bile vermek istemiyorsa, biz ülkede size nasıl bir karış yer açacağız? Mezar olabilecek bir yeriniz bile yok. Zaten sizi çukurlara atıyor. Bunu nasıl önleyeceğiz? Bazılarınız yaşamaktan, duygulardan bahsediyor, buna şaşırıyorum. Gelirken çoğunuz son derece insani, duygusal aile yaşamıyla dolu gençlerdiniz. Ben bu kadar etkili, yetkili birisi olmama rağmen, halen bunlardan kuşku duyuyorum; şurada yatayım mı, şurada kendimi güvende hissedeyim mi, etmeyeyim mi diye soru soruyorum. Ama siz, o kadar ağırdan, paşa keyfinizle yürüyorsunuz ki, buna şaşmamak mümkün değil, üstelik kendinizden emin bir biçimde yaşadığınızı sanıyorsunuz. Kuşkulu olmaktan da öteye bunun gerçek dışı olduğunu söylemeliyim. Neden kendimizi aldatalım? Düşman bizi hayvan yerine koymuş, daha da kötüsü küçük bir hak talebimizi canavarca bastırıyor. Bunlar karşısında nasıl normal, rahat, endişesiz yaşadığımızı sanacağız? Ona nasıl inanacağız? Sanırım bütün bunlar gerçeği biraz anlatıyor. Ama maalesef gerçeklerden az anlıyorsunuz. Çünkü değil binler, on binler bizim eğitimimizden geçti. Hepsi de sizin gibi dinledi, sonucu hayata geçirmede ise çuvalladı. Pratiğe, gelen bilgilere baktığınızda eğitimden ne kadar anladıklarını göreceksiniz. Yalnız yönlerini ülkeye vermişler, ellerine silah almışlar o kadar. Bu kadar dar, geri olacaklarına inanmazdım, ama olmuş. Bu sefer onu gidermeye çalışıyorum. Ben yüzlerce değil, binlerce, on binlerce kez on binlerce kişiye aynı anlatımı yaptım. Acaba bu sefer bir şeyler anlayacak mısınız? Kötü örnekler hepinizin gözleri önündedir. Buna da “kaderdir, bizim gibi köleler ancak böyle yaşayabilir” diyemezsiniz. Biz de bunun kader olmadığını ve böyle yaşanamayacağını dayatıyoruz.
Düşmanın bizi sadece parti olarak değil, ulus olarak yenmek istediği, bırakalım yenmeyi tamamen yok etmek için, günlük olarak hemen hemen tüm gücünü seferber ettiği, hem de “Sonuca gidiyorum” dediği bir noktadayız. Bu durumda nasıl rahat duracağız, görevlere nasıl hakkını vermeyeceğiz? Aksi halde size yazık olmaz mı? Veya yazık olması ne demek? Çok acımasız bir son sizi beklemiyor mu? Bütün bunlar sizi telaşa, endişeye boğdurmasın. Tam tersine şuna yöneltsin: Durumlar ciddi, gerçekler acımasızdır; devrim esastır ve tek çaredir. Fakat onun tanımına, onun tarzına kendimizi kaptırmamız da bir o kadar esas ve acildir. Bunu böyle evirip çevirip saptırmaya gerek yoktur. Çare, durumları olduğu gibi kavramak ve adımlarını çok sağlam atmaktır. Ne mutlu ki, bize böyle bir devrimle, bu yaşamı yaşama imkanı verilmiş veya böyle bir imkan ortaya çıkmıştır diyeceksiniz. Bu hayattan ancak bu beklenebilirdi ve o da bize sunulmuştur. Mutluluk duygusunun özü budur; bütün kaybettiklerini, bütün yaratmak istediklerini savaşla kazanma ve yaratma mutluluğu. Daha ne isteyebilirsiniz? Başka bir şey isteyecekseniz düşmandan isteyin; yalvarıp, yakarıp, isteyin tabii verirse. Vermeyeceği de açıktır. Kendiniz için olmak, kendi emeğinizin sahibi olmak, son tahlilde PKK siyaseti, halkın siyaseti olmak budur. Siyaset bunun dersidir, siyasi terbiye bu dersi kavramaktır. Bazen ciddi çelişkilerinizin olduğu ortaya çıkmıştır. Böylelikle onları da çok kısaca kendinizde sıralayabilir, kendiniz için sonuç çıkarabilirsiniz. Çabalarınızla kavrayışınız arasında büyük bir çelişki var, bunu düzeltmelisiniz. Çabanız bu çerçevede verilen kavrayışa ulaşmalı veya onu esas almalıdır. Cesaret ve fedakarlıklarınız devrimi karşılayacak düzeydedir.
Bu çelişkinizi de gidermelisiniz. Yaptığınız çıkış, fedakarlık esasta devrimi sağlama bağlamaktır. Devrimi biraz başarıya götürecek düzey ne olmalıdır? Sizin çelişkinizi daha da somutlaştırırsak; partileşme, ordulaşma, iyi bir asker olma kavramıyla bunun pratiği arasındaki çelişkiler, iyi bir komutan olma kavramıyla sizin komuta pratiğiniz arasındaki çelişkilerdir. Hatta duygusal dünyanızda, PKK'nin size vermek istediği duygularla sizin yaşadığınız duygular arasındaki çelişkilerdir. Birçok böyle anlayış ve inanç var ki, bunlar kişilik bazında şu veya bu düzeyde yaşanır. Bütün bunların giderilmesi, aslında önemli oranda eğitimin görevidir. Gerisini de pratik tamamlar. Bu çelişkileri belki de ömür boyu çözmeye çalışacaksınız. Ama hiç durmayacaksınız. Sorun, bir çırpıda bunları halletmek değil, halletme yoluna koyulmaktır. Büyük bir çabayla, çözebildiğini bugün çöz, bugüne sığdıramadığını yarın çöz. Ama hiç durma, üzerine yatma; çünkü bu çürümedir, çelişki ve inkardır, o da bizde yaşanılan kölelik yaşamıdır. Yarım yamalak uygularsan oportünist olursun. "Bir gün yaparım bir gün yapmam, bir kısmını yaparım bir kısmını yapmam" demek reformizmdir, oportünizmdir. Eğer tam yerinde ve zamanında yaparsan devrimcisin. Tarzın PKK tarzı ise, bu doğru tarzdır. Biz bu temelde yine de çelişkilerinizi çözebileceğinize inanıyoruz. Bütün bu ortaya çıkan yetmezliklere, on binlerce yetersiz örneğe rağmen, siz veya bütünüyle parti, bundan sonra doğruya gelmede yeterliliği sağlayabilir. Çelişki çözmede hem iddialıdır, hem de bunu gerçekleştirebilir ve başarılı bir yürüyüşün sahibi olabilir, yaşamı tam da hak ettiği bir biçimde yakalayabilir.
HALKLAR ÖNDERİ(27.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER