MANEVRA YAPMAK
Sadık arkadaş dürbünle bakarken, ben size demedim mi? sigara kokusu alıyorum diye, yıllardır koku alma duyularıma güvenmişim. Diyerek böbürlendi, beni asla yanıltmazlar. Şimdi çadırlarını topluyorlar. Harekete geçebilirler, takip etmek lazım. Diyar arkadaşla dürbününle dönüşümlü bakınıp durduk. Beyaz gömlekli bir adam bütün dikkatleri üzerine toplamıştı. “Korucu mu değil mi?” sorusu aramızda tartışılır oldu. Korucuysa askeri elbise giymesi gerekmez miydi? Yoksa köyde bizi ihbar edenlerden biri miydi? Bizi daha önce o civarlarda görüp araziyi iyi tanıyan birisi de olabilirdi.
Diyar arkadaş kekeleyerek köy muhtarı olabilir o namussuzu hiç gözüm tutmadı. Onun gülüşünde bile sahtelik vardı. Bawer arkadaş: “o topraklar zaten kardeşine aitmiş, ondan pek bir farkı yok ikisi de aynı kumaştan kesilmişler ne de olsa onun kardeşi değil mi?” Geçenlerden köye giderken, çocukların bizi takip ettiklerini gördüm nereye gittiysek arkamızdan geliyorlardı. Tutmak istedim fark edip kaçtılar, nasıl olsa çocuklardan hiç şüphelenmeyecektik diye, büyük ihtimalle onları örgütlemiş ve ardımıza salmış. Allah bilir buraya gelip giden çobanların çoğu da bilgi sızdırıyordur.
Diyar arkadaş tekrar araya girerek. Bu köylüler ondan çok korkuyorlar, gelip gittiğimiz evlerin hepsi düşman tarafından karakolla çağırılıp uyarılıyorlar ilginç değil mi? Ortalıkta asker yok, peki bunu nereden öğreniyorlar kesin kes o bilgi veriyordur.
Sadık arkadaş: “toplanıyorlar, harekete geçecekler sizde hazırlıklı olun buraya gele bilirler.” Dedi. Kendi kendime iyikine ateş yakmadık yoksa dumanını fark edebilirlerdi. Güneş Bagok dağında yükselmiş hafiften ısıtıyordu, uykusuzluğun vermiş olduğu halsizlik üstümüze çökmüş ve yorgunluktan bitkin düşmüştük. Anlaşılan odur ki bugünü de kaçmakla geçirecektik. Askerler sıra haline dizilip, aralarında beyaz gömlekli adam ve iki asker ayrılıp öne gelerek bize doğru harekete geçtiler. Sıra halında ki askerleri vurmak için iyi bir fırsattı, ama henüz sabahın ilk saatleri olmasından kaynaklı gün boyu olabilecek bir çatışmayı kaldıramazdık.
Alan dar ve asker sayısı olduğundan daha fazlaydı. Dün gece girdiğimiz pusu yerinde de asker kaynıyordu, en küçük bir çatışmada çembere alacaklardı. Bunun için yeteri kadar asker ve zamanları da vardı. Var olan karakollar çevremizde doğal bir çember oluşturuyorlardı. İşte biz bu riski göze alamazdık. En iyisi manevra taktiğine başvurmaktı, bazen de çatışmadan da savaş kazanılmıştır. Düşmanı boşa çıkarıp yıpratmakta bir başarıdır düşüncesi ile, bize doğru ilerleyen askerleri boşa çıkarmak için manevra yapıp oradan uzaklaştık.
Hızlı olmalıydık, oraya varmadan askerler bu tepeyi alırlarsa bizi zor duruma düşmüş olacaktık. Askerler bu tepeyi almadan yerimizi almalıydık. Dişimizi tırnağımıza takıp aç karınla koşuyorduk. Diyar arkadaşın ayağı altındaki taş kayarak yere yuvarlandı. Dengesini kaybeden Diyar arkadaş ayağını taşa çarparak incitmişti. Seke seke koşuyordu, acele etmeliydik, nerede ise tepeye varacaklardı. Sadık arkadaş ile Bawer arkadaşlar bizden önce tepeye vardılar. Biz onlardan biraz sonra varabilmiştik, oradan çok çekmeden, bıraktığımız yerde askerler mevzileniyordu. Anlımızdan ter akıp gözümüze kaçıp yakıyordu, nefes nefese kalmış öksürüyorduk.
Bawer arkadaş alanda boşaltılmış çete köyünü keşfediyordu. Burada da askerler var dedi, köyde ateş yakıp yemek yiyorlar hele biraz durun bakayım ağaçlar içinde bir kol asker buraya doğru geliyor çabuk buradan uzaklaşalım dedi. Hepimizin oraya bakma fırsatı olmadı, nede olsa Bawer arkadaşa güveniyorduk. Aramızda en sağlam keşfi kendisi yapıyordu. Araziyi en çok o tanıyıp temiz keşif yaptığından emin olduğumuz için sabahın ilk keşfini ona bırakıyorduk. İşte yine başarmış umulmadık yerde askeri göre bilmişti, alanda bulunan en son tepeye doğru apar topar koşmaya başladık, artık bundan öteye kaçamazdık, askerler buraya da gelseler askerin içinde saklanmaktan başka çaremiz kalmayacaktı.
Belki de şiddetli bir çatışma anı yaşanacak sabahın ilk saatlerinde hareketli bir zaman geçirdik. Artık kaçacak takat kalmamıştı. Dizlerimizde derman kalmamış açlık büsbütün güçten düşürmüştü, tepeye vardığımızda askerler halen ilerliyorlardı. Altımızda korucu köyüne ait koyun sürüsü oraya doğru otlaya otlaya ilerliyordu. Çobanın şarkıları askerlere kadar gidiyordu, sürü ile askerler aynı anda tepeye vardılar, çobanı tutuklayıp aramadan geçirip telsizle karakola bildirdiler, karakol komutanı bırakılsın bizim bölgemizde çalışan koruculara ait, bizdendirler dedi. Bunun üzerine bıraktılar askerler tepede mevzilenip etrafı keşfediyorlardı.
Saatler ilerleyip gitmek bilmiyordu zaman adeta dondurulmuş gibiydi, yorgunluk artık dayanılmaz olup elimizden olmadan gözlerimiz kapanıp bir kaç dakikalığına uyuklayıp tekrardan uyanıyorduk, arkadaşlar çantamı açmış mercimeği çiy çiy atıştırıp açlıklarını biraz olsun gidermeye çalışıyorlardı. Öğlenden sonraya kadar askerler harekete geçip buraya gelmeseler artık gelmezler dedi Sadık arkadaş. Cihazlarımız taramadan muhaberelerini takip ediyor bir sonra ki hamlelerini öğrenmeye çalışıyorduk, ama önemli konuşmaları telefonla yapıp, bizi boşa çıkarıyorlardı. Onları dinlediğimizi çok iyi bildiklerinden, cihazda kısıtlı konuşuyorlardı, birçok hareketlerini gene anlayabiliyorduk, ikindiye doğru askerler toparlanmaya başladılar.
Bütün askerler orta bir yerde toplayıp yeni bir hareket başlatacaklardı. İki bin üzerinizde askere karşı, biz dört kişi, insanını aklı alamayacak kadar dengesiz bir durumla karşı karşıyaydık. adam başına beş yüz kişi düşüyordu, işte böyle bir güç karşısında gerektiğinde taktik hamleler mücadele etmek önem arz ederken. savaşın sayıyla değil taktik hamlelerle kazanıldığı kendisini tekrar göstermişti. Bizi ayakta tutan kıvrak ve hareketli olmanın yanında, gizliliğe dikkat etmemiz bir hamle yapılmadan tedbirini almamızdan geçmişti. Ama bu defasın da bu kalabalık güçle ne yapacaklardı? İşte bu soruya cevap vermemiz biraz zor gibiydi, tahmin yürüte bilirdik, doğruya en yakın tahmini yürütmek, için düşmanın alan üzerinde yürüttüğü geçmiş taktik hamleler ve alanda kaldığı zamanlarda kalış süresine bakıldığında, muhtemelen geri çekilecekler dedik. Kendi kendimize ama yanıltarak farklı bir hamle yapabilirler, buna da hazır olmalıydık sağa sola dağılıp toplanan askerler belirsiz hareketlerde bulunup şaşırtmaya çalışıyorlardı. Çok geçmeden tekrar toplanarak tek sıra halinde ovaya doğru kendilerini bıraktılar. İşte gidiyorlar dedi Bawer arkadaş, gidin gidinde bizde biraz dinlenelim iki gündür canımız çıktı. Ölümden ölümü beğendik sığınak baskını yetmiyormuş gibi, iki üç defa pusuya girmek inanılmazdı, uzun zaman oldu bu kadar kapsamlı bir yönelimin içinde olmamışlardı. Adeta ölüp ölüp dirildik. Her halde bu sefer komple imha etmek için kesin sağlam bilgi vardı ellerinde.
ÖZGÜR DENİZ
Devam Edecek
YORUM GÖNDER