SİYAJİN İLE ŞİYAR (9.BÖLÜM)
Gelemedim Bargıran;
Bargiran, dilimizdeki anlamı yükü ağır olan. Yüreğimin yoldaşı, ideallerimin ortağı. Düştüğün yollar engebeliydi biliyorum. Kar yağar, sonra tipiye bırakırdı yerini. Sen beyazlar içinde gülümserdin Gabar’da. Niye vurdular seni? Vurdular mı yoksa sen mi kurşuna yürüdün. Tetiği çeken bakmışmıydı gözlerine. Sen acımadın mı ona. Belki bir Ankaralı, belki de bir Karadenizliydi. Ama sen düştün Dicle’nin kenarındaki Çelikê Eliyê Remo’da. Bu adam niye köyünü orada kurmuş. Bir dağ başında kursaydı köyünü belki yitirmezdim seni. Suç onunmudur dersin Bargiran. Ama ben de ağlamadım ardınızdan. Tanin’deydim.
Duydum ki toprağa yürümüşsün. Temmuz güneşi yüzüm ve tenimde çatlaklıklar oluşturmuştu. Duydum ki Dicle’yi geçmiş, sonra da toprağa düşmüşsün. Dürbünle Gabar’a baktım. Sen dağın diğer tarafındaydın. Görseydim gelirdim. Gülümsemeni içmek isterdim. Cudi’de görüştüğümüz ilk geceye gittim. Başaklar boyumuzu aşıyordu. Biz çocuktuk. Ben memleketimizden geliyordum, sen ise kömür ocaklarından dönüyordun. Ellerin isliydi, ama güzeldi. Bana verdiğin kalemi sonra bir kıza verdim. Bilseydim selamsız bırakacağını verir miydim Bargiran? Sen dememişmiydin iki kalemi olup da birini yoldaşına vermeyenin yoldaşlığı eksiktir diye. Onun için verdim. İyi yapmışmıyım can?
Bazen ciddi oluyorsun sana benzemek istiyorum, bazende gülümsüyorsun yüzünde dolaşmak istiyorum. Sen hala yanamı tararsın saçlarını? Ben senden sonra bıraktım saçlarımı taramayı. Tarağımı, bir köy girişinde yeşil gözlü bir çocuğa verdim, sen çok sevinesin diye. Biz Bedirxan’ın köyündeki bahçelerden nar yemiştik. Ben tatlı narları severdim, sen ekşimsi olanları. Nedenini bilemedim bunun. Sonra duydum ki annem bahçeye narlar ekmiş, sen tadına bakasın diye. Ben Hêzile’, sen Rûsor’a hareket ettin. Ve aradan çok zaman geçti. Sen çocuk temizliğine erdin, ben yıkılmış erkeğe döndüm. Sen güldün, ben ağladım. Sen kırmızıgül oldun, ben sana hasret baktım. Sen aşk olup çıktın, ama ben korkaktım, yetişemedim. Ben suçlumuyum heval, seni yalnız bıraktım diye. Kızgınmısın bana Bargiran, yükünü hafifletemedim diye.
Duyunca Kerbela’da susuz bırakıldığını Tanin’deydim Bargiran. Aşağımızda Avaspi geçiyordu. Goyilerin berivanları pınarın başında bağdaş kurmuş, yüzlerine avuç avuç su serpiyorlardı. Bir avucunu da sana getiremedim Bargiran. Yol uzundugelemedim. Gelemedim diye kızdın mı Bargiran. Ben gelemedim Bargiran. Dicle yol vermedi. Hırçınca akıyordu. Meryemxan söylüyordu: “pêla navin har û dine. “ Ben korktum, sen gülüyordun. Hüseyin’din. Annem Kerbela’da olacakları bildi diye mi bu adı verdi? Sen niye Bargiran oldun Hüseyin? Hasan’ın aymazlıklarından mı çekindin. O sorumsuz olunca mı Bargiran oldun ve bütün yükü omuzladın. İki Temmuz’da Çelikê Eliyê Remo’da ateşe yürüdün. Dicle akıyordu, sen su diyordun.
Aynı gün Sivas’ta otuz yedi can yanıyordu. Onlarda su istiyorlardı. Çoğu yaşıtındı. Büyüselerdi belki sana stranlar söyleyeceklerdi. Çoğu ozandı. Muhlis Akarsu belki, Dicle ağlıyor Bargiran düştü diye bir stran söylerdi, belkide Metin Altıok şiir yazardı, bakmayın Bargiran’ın görünmediğine gökyüzünden bakıyor derdi. Ama işte aynı günde gittiniz. Niye gittin Bargiran? Temmuz’umu sevdin sen? Hayri, Kemal, Akif ve Ali’ye yetişmek mi istedin de böyle erkenden yola çıktın. Ben suçluyum Bargiran, ardından ağladım diye. Sen gibi konmadı dudaklarıma gülümsemeler. Suçluyum Bargiran, senden önce yürümedim diye.
Sen Nirvana’ya ulaşınca geriye bakmış mıydın? Ben aşağıda seni seyre dalmıştım. Ateşin sırrına sen ermiştin. Ben ateşten korkuyordum. Sen ateş olmuştun. Ateş yakıcıdır demiştin, ben daha ne olduğunu bilmemiştim. Hepsi bu kadar, sırrına eremedim Bargiran. Yanı başımdakilerin çoğu ateşe yürüdü. Ateş nedir ki biz güneşin sırrına erdik dediler. Sen güneşe yürüdün Bargiran. Umut ettin ve erdin ona. Sen umuttun, ben sana yürüdüm. Ulaşamadım hızına Bargiran, belki de bundandır benim de yıldızları avuçlamamın düş olarak kalması.
Dünyamızı aydınlatmak mı istedin Bargiran. Bundanmıydı erkenden ayrılışının nedeni? Gönlün rahat olsun güzel yürekli. Gerçekten de karanlığımızı aydınlattınız. Siz ışık oldunuz, bizde ışığınıza geliyoruz.
Duydum ki toprağa yürümüşsün Bargiran. Giderken gülümsüyormuşsun. O gülüşünü görmek için geldim Bargiran, ama Dicle yol vermedi. “Pêla navin har û din bû” Bargiran. Korkuyordum, yetişemedim Bargiran. Kızgınmısın gelemedim diye. Ben gelemedim ama toprakla buluştuğun yerde bir gül yetişti. Hêvi dediler ona. Umudunu o yükledi Bargiran. Gülümsemeni kendisiyle geleceğe şimdi o taşıyor. Bundan dolayı gözün arkada kalmamış, bunu biliyorum Bargiran. Bak Hêvi gülümsüyor ve duvardaki asılı resminde umut topluyor. Onu gülüşünden öptüğümde affedileceğimi biliyorum Bargiran...
NİZAR ZANA
YORUM GÖNDER