DEPREM VE DEVLET İLİŞKİSİ: KATLİAMDAN SOYKIRIM KONSEPTİNE GEÇİŞ SÜRECİ
"İçiniz kor gibi yanarken susmak acıların en beteridir" - Garcia Lorca
Peş peşe yaşanan depremlerin yaşattığı yıkım ve acılar kuşkusuz üzerine konuşulması gereken önemli bir gündemdir. 'Doğal afet' tanımı altında gerçekleşen katliam kültürel ve sosyal soykırıma dönüştürülmek isteniyor. Sömürgeci soykırımcı Türk devlet geleneği ve sistemi bir toplumsal felâketi daha bizlere dayatmaktadır. Deprem anından şu ana kadar devletin sergilediği pratik birçok şeyin ipuçlarını vermektedir. En çok üzerinde durulması gereken konu ise AKP-MHP faşist rejiminin ne tür bir konsepti devreye koyduğudur. Ve toplum bu temelde nelerle karşılaşabilir?
Ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel ve ahlâki çöküşü yaşayan devlet-iktidar mekanizması bu çöküşü toplumun bütününe empoze etmeyi amaçlamıştır. Zira bu pratik son 7-8 yıldır görülmektedir. Dikta rejim pratiği bir bütün olarak sindirilmiş, kanıksamış ve alıştırılmış bir toplumu büyük ölçüde yaratmıştır. Bunu özellikle Öz Yönetim Direniş ve 7 Haziran 2015 seçim sürecinden bugüne kadar ele alabilir ve bu realite üzerinden verisel temelde değerlendirmeler yapabiliriz. 15 Temmuz darbe projesi ile sistemleşen toplumsal mühendislik pratiği suskun, tepkisiz, korkak ve kanıksamış bir toplum gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Denilebilir ki AKP-MHP çete iktidarı amaçladığını büyük oranda başarmıştır.
Özelde özel savaşın bir yöntemi olarak Kurdistan halkı üzerinde geliştirilen bu konsept Türkiye halklarını da kapsamaktadır. Devlet-iktidar mekanizması ve özelikle AKP-MHP faşist rejimi için Türkiye halklarının bir değeri yoktur. Kendilerine konsolide olmuş belirli bir sınıf-zümre dışında kalan ötekilerin zerrece değeri yoktur. Bunu son depremlerde de açıktan göstermişlerdir. AKP-MHP faşist rejimi Kurdistan halkının var olan toplumsal reflekslerini, Türkiye halklarının azda olsa var olan toplumsal dinamiklerini körelterek daha da işlevsiz kılmayı amaçlamıştı. 7 Haziran seçim sürecinde halkların ortak mücadele ve yaşam hedefini ifade eden demokratik siyasetin başarısı, onları tedirgin etmiş ve bunu önleyici tedbirler çerçevesinde özelde Kürtlere genelde özgürlük ve demokrasi güçlerine karşı özel bir konsepti Daiş'vari bir tarz ile uygulamaya koymuşlardır.
Ankara ve Amed katliamları bu temelde çok şeyi ifade etmektedir. İki ülkenin iki başkentinde özgürlük ve demokrasi talepleri olan Kurdistan ve Türkiye halklarına en vahşi şekilde bombalı saldırılar ile cevap verilmiştir. Esas yapılmak istenen büyük oranda başarılmış ve 2018 Efrin ile başlayan Rojava işgal süreci 2019 Cerablus ve Serekâni hattı ile devam etmiştir. Ağustos 2019'da Heftanîn ile başlayan Medya Savunma Alanları işgal ve imha saldırıları Garê, Zap, Avaşîn, Metîna alanlarında gününüze kadar kesintisiz olarak sürmüştür. Aynı konsept çerçevesinde Rojava, Şengal ve Mexmûr'a dönük işgal, imha ve tasfiye saldırıları da kesintisiz olarak devam etmiştir.
Tüm bu kirli konseptin merkezi de İmralı olarak seçilmiştir. Uluslararası İmralı İşkence ve Tecrit Sistemi ile dünyada eşi benzeri görülmemiş bir şekilde tecrit içinde tecrit politikası ile hedef alınan Önder APO'nun üzerindeki ağır tecrit özünde toplumun bütününe uygulanmaktadır. Önder APO'ya karşı mevcut yönelim salt sömürgeci soykırımcı Türk devletinin marifeti olmadığı gibi kapitalist modernite güçlerinin derin ve kirli projelerinin bir sonucudur. Eğer Türkiye, Kurdistan ve Ortadoğu ile ilgili konuşuyorsak İmralı İşkence ve Tecrit Sistemi temel gündemimiz olmalıdır. Çünkü Kürt soykırım politikasının merkezi İmralı'dır. Tüm veriler Kürt soykırım politikasının kapsamının genişlediğini gösteriyor. Özelikle depremler ile başlayan yeni konseptin içeriğini çözmek bu kapsamın boyutunu görmemizi sağlayacaktır Bazı şeyleri doğru anlamanın ve kavramanın temel yöntemi, yaklaşık 2 yıldır Önder APO'ya karşı tecrit içinde tecrit politikasının sebebi nedir sorusunun doğru cevabını bulmak ile ilgilidir.
Deprem ve devlet ilişkisi burada önem kazanıyor. Önder APO'ya uygulanan tecrit içinde tecrit politikasının temel amacı, yol ve yöntem noktasında karmaşa yaratmaktır. Daha açık bir ifade ile Önder APO'nun yol gösterici ve yöntem geliştirici yönü üzerinde bir tecrit vardır. Fikirlerinin özgürlüğünü engelleyemeyen güçler tecrit içinde tecrit konsepti ile Önder APO'nun yol göstericiliği ve yol-yöntem önerilerine engel oluyorlar. Bu şekilde toplumun üzerine en faşizan baskılar ile giderek ahlâki, kültürel, sosyal ve siyasal temelde toplumsallığı ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
Devlet-iktidar yapısının deprem sürecindeki pratikleri katliamı soykırıma taşıma pratiğidir. Ve ilginçtir ki; hedef sadece Kürtler, Aleviler ve Nusayri'ler değildir, bölge halkının tamamıdır. Adıyaman, Maraş ve Antep AKP-MHP faşist iktidarının ve cihadistlerin kalesi değil midir? Peki neden bu bölgedeki kendilerine konsolide olmuş halkı gözden çıkardılar? Mevzu, temel hedef olsa da salt bölgeyi Kürtsüzleştirme, Alevisizleştirilme konsepti değildir çok daha karanlık ve kirli bir konseptin uygulamaya koyulduğu açıktır. AKP-MHP faşist rejimi deprem bölgelerinde paramiliter güçlerine bir çeşit provada yaptırdı. Silahlı paramiliter güçler sokağa indirildi, 'yağma adı altında' insanlara işkence yapıldı, kulakları kesildi, infazlar yapıldı. Bu pratik dahi kirli ve karanlık bir konseptin varlığına işaret etmektedir.
Dolayısıyla Kürtlerin, devrimci ve demokrasi güçlerinin bu temelde çok ciddi örgütlenme oluşturmaları gerekir. Mevcut yapılanmanın şu haliyle olası bir saldırıyı önleme gücü ve örgütlülüğü yoktur. Mutlak öz savunmaya dayalı örgütlülük ve birleşik cephe oluşturmak gerekir. Daha ideolojik ve profesyonel yapılanma gereklidir. Ortadoğu ve Kurdistan kaynayan kazan olduğu sürece ihtiyaç duyulan temel şey öz savunmadır. Toplumsal birlikteliktir. Devlet-iktidar yapısının pratikleri katliamdan soykırıma geçiş süreci olarak ifade edilebilir. Zira göstergeler de buna işaret ediyor. Bu temelde hareket etmek ve esas gündem olan direniş ve tecrit politikasına yoğunlaşmak gerekir. Bu yönlü çalışmaların durmaması gerekir. Hatta mevcudun çok daha üzerine çıkmak gerekir. Zira devlet-iktidar çete yapısının baskı, katliam ve soykırım konseptini durduracak tek güç örgütlü toplumsal direniştir.
SERDAR KOÇGİRİ
YORUM GÖNDER