DEMOKRASİ“AĞAYA BELEŞ”
Nedir şu son günlerde dillerden düşmeyen DEMOKRASİ. Adına mitingler yapılan, uğruna sokaklarda yatılan, ‘aman kaybolmasın’ diye nöbet tutulan demokrasi nedir sahi? Yeniliyordur belki ekmek arası sucuk gibi, yanına da verilir bir ayran, yan gel de yaylan. Belki de bedava İstanbul turu atmaktır haftalarca, otobüs, metrobüs, tramvay… Vay vay da vay vay. Yoksa konserler vermek, şarkılarla coşmak mıdır alanlarda, hele bir de mevsim yazsa, aylardan temmuzsa, reklamı bol, seyircisi kul, bileti yoksa bir başkadır demokrasi hayranlığı.
Bir de televizyon ekranlarına çıkmak, saatlerce değil günlerce konuşmak olmalı demokrasi. Yağcılık yapma, itirafçılık yapma, karalama, ispiyonlama, birbirinin kirli çamaşırlarını ortaya dökme özgürlüğü olmalı. İstediğini terörist, istediğini sultan, istediğini de saray soytarısı ilan etme de olabilir. Belki de bir tiyatro oyunudur demokrasi, yazarı belli, çizeri belli, oynayanı belli ve kralı çıplak olan.
Gelin bizler önce demokrasinin en bilinen tanımına bakalım;
Demokrasi sözünün etimolojik kökeni “demos” (halk) ve “kratos” (egemenlik) kelimelerine dayalıdır. Kısaca demokrasi, halkın egemenliği demektir. Demokraside egemenliğin gerçek sahibi “birey” ve nihayetinde bir devlet sınırları içerisinde yaşayan “halk”tır. Demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir.
Yukarıdaki açıklama demokrasinin en klasik tanımını belirlemekle birlikte özellikle devlet ve organizasyon kelimelerine vurgu yaparak, demokrasinin salt devlet yapılanmalarında değil aynı zamanda sivil toplum kuruluşları ve kurumlarda da bir yönetim sistemi olabileceğine dikkat çekmektedir.
Elbette demokrasi kelimesi anlamı çerçevesinde halkın, bireylerin ve tüm kesimlerin ayrımcılığa uğramadan yönetime katılımını, eşit haklara sahip olduğunu esas almaktadır. Azınlıkların haklarını güvence altına alan, sosyal adaletsizliği önleyen, fırsat eşitliğini sağlayan ve temsilciler aracılığı ile değil, halkın direkt yönetime katılımıyla kendi kaderini tayin hakkını kullanmasına olanak sağlayan bir sistemdir. Gerçek demokrasinin varlığı kuşkusuz halkların yararına ve demokrasi karşıtlarının, iktidarı tek başına elinde tutmak isteyenlerin zararınadır.
Devletlerin ya da kuruluşların demokrasiden dem vurmaları sistemlerinin demokratik olduğunu göstermez. Demokrasi kavramı tarih boyunca çoğu kez anlamı dışında kullanılmış ve anti demokratik sistemlerin de dilinde pelesenk olmuştur. Kısacası demokrasi en gelişmiş Avrupa ülkelerinde bile oturtulamamış, anlamı çarpıltılmış, içeriği boşaltılmış, işine gelindiğinde sarılınan, embolizmisine gelinmediğinde ise ‘demokrasi olacaksa onu da ben yaparım’ denilerek kendini halkın yerine koyan bir anlayışla demokrasiye sığınılmıştır.
Bugünldemokrasi-2erde Türkiye’de demokrasi yine çok revaçta ve çok gerekli. Ortalıkta mazlum, mağdur, aldatılan, kandırılan ve demokrasiye çok muhtaç insanlar var. Diğer yanda demokrasi düşmanları var. Darbeciler, Fetöcüler, kumpascılar, üst akıllar… Tehlike çok büyük ve sevgili demokrasimiz için meydanlarda nöbetlerdeyiz.
Bir giderse demokrasi allah muhafaza kim tanıyacak Alevinin, Êzîdînin, Ermeninin, Çerkezin, Abazanın, Kürdün, Arabın yaşam ve inanç özgürlüğünü, halkların öz iradesini, trans kadınların yaşam hakkını, kim savunacak basın özgürlüğünü, ‘bir kereden birşey olmaz’ denilerek tecavüz edilen çoçuğu, “kocanın eşine uyguladığı ölçülü şiddet meşrudur“ denilip dövülen katledilen kadını? Kim karşı çıkabilecek parti kapatmalara, faili belli cinayetlere, yolsuzluklara, milletvekillerinin, gazeteci ve yazarların hapse tıkılmasına, belediyelere kayyum atanmasına? Dedik ya allah muhafaza, bir giderse demokrasi yandık milletçe. Aman ha bırakmayalım nöbetleri, rahat uyusun ülkemiz, huzur adası Türkiye’miz. Hergün katledilen onlarca insanı huzurla gömebilelim diye demokrasi lazım hepimize. Yürüyebilsin diye Bilal- u Gemicikler, başbakan olsun diye Binalicikler, alınsın ihaleler, verilsin rüşvetcikler, tükensin kaynaklar, yakılsın ormanlar açılsın arsalar, satılsın topraklar, beslensin Suudiler ve daha derin uyuyabilsin diye halklar, gerekli şimdilik bize Tayyib-i demokratlar.
Otoriter, totaliter ve faşist yönetimlerin devamı için halkların korkularla yönetilmesi şarttır. Bir yandan mazlumlar ezilip, haklar çiğnenirken diğer yandan cepler şişirilmektedir. Kapitalist sistem palazlanmaya devam etmekte, insanlar iliklerine kadar sömürülmektedir. Toplumsal ve ahlaki değerler düştükçe bu durum dini söylemlerle örtülmeye çalışılmakta ancak, çarşaf altından kaş göz etme, hayırlara vesile olmaktadır. Kimse gözünü ve ağzını açmamalıdır bu dünyada, yoksa öbür dünyada hazırdır yerin, ne de olsa cennet ağlayan anaların ayakları altındadır. Hele ki başını kaldıran varsa hemen bir korku yaratılır, hem de devasa. ‘Terör’ derler adına her muhalifin, düşman ilan ederler bütün dünyayı. Diken üstünde tutulur yaşamlar, salınır yüreklere korkular. Tek vatan, tek millet, tek bayrak sağlama aldık şükür iktidarı. Gelsin cenazeler, ağlasın analar, bizi bu darbeler çok az yaralar.
Sonuç olarak devlet ve demokrasi, birbiriyle aslında hiç uyuşmayan iki sözcük. Yapıları gereği devletlerin tam anlamıyla demokratikleşmeleri mümkün değilse de, demokratikleşmeleri için mücadele etmek bir zorunluluktur. Devletlerin hegemonik yapılarına rağmen demokratik yaşamlar ve yönetimler oluşturmak mümkündür. Demokrasi herkese lazımdır ve herkes için olduğunda gerçek anlamını bulacaktır. İşte asıl korku burda başlamaktadır. Çünkü bu sahte demokrasi havarileri şunu çok iyi bilmektedirler; demokrasi geldiğinde onlar gitmiş olacaklardır. Demokrasi, “ağaya beleş“ olacak kadar ucuz bir olgu değildir. Gerçek demokrasi uğruna verilen mücadeleler ve bu uğurda yaşamını yitiren bunca devrimci ve demokrat varken, demokrasi bir kişinin iktidar hırsına, başkanlık arzusuna, bir avuç egemenin çıkarlarına peşkeş çekilemeyecek kadar değerli bir yaşam tarzı ve halkların eşit, adil ve özgürce yaşamasının, en önemlisi de barışın güvencesidir.
VİLDAN DİRİK
YORUM GÖNDER