APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (28.BÖLÜM)
SAFLARIMIZ BEYNİ VE YÜREĞİYLE KATILIMI ESAS ALANLARIN YERİDİR
Büyük bir kavga kişiliğine ulaşmak gerekir. Kavga kişiliği de öyle sizin sandığınız gibi değil, çok iyi eleştiren ve çok iyi yapabilendir. Nereden gelirsek gelelim, ne kadar yoldan çıkmış olursak olalım, burayı yakalayacağız. Bunu her yerde temsil edecek gücü hemen herkese karşı göstereceğiz. Aksi halde bütün bu çabalarınız sonuç vermeyecek ve ömrünüz gerçekten boşa gidecektir. Kapasiteli olmayı, gidilen her yerde görev adamı olmayı sağlayıncaya kadar bu çabalarımız sürecektir. Bunun dışında bizim başka bir sorunumuz yok. Başka türlü yapamayız, müdahale edemeyiz. Başka türlü bir günlük bile idareniz mümkün değil. Biraz daha gevşetsek, bıraksak gene her tarafta inançsızlar, dolayısıyla aşağılık tipler, hainler diz boyu olup gider ve hiçbiriniz de bu tehlikenin altından kurtulamazsınız. Bu iyi bir şey midir veya sizi bitirmez mi? Onun için diyorum ki, en büyük mücadele parti tarzında hem netleşme hem de onu herkese karşı, her görev için başarıyla yürüyecek kadar kendinde kesinleştirme, kararlaştırmadır. Böyle bir kişiliği her konumda sağlam tutma ve yürütmedir. Son dönemlerde yapılanlar, bunu çarpıtma, saptırma, parçalama ve bunun yerine herkesin kendine göre kişiliğini parti adına dayatmasıdır. Hep bu kişiliklerini dayatmayı bekliyorlar. En büyük tehlike budur. size tehlikeyi çok açık gösteriyorum. Siz sözümona keyfi iradenizle yaşamaya çalışırken, farkında olmadığınız örgütten, mevziden, dolayısıyla güçten düşme hesaplarınızı alt-üst eder. Gidecek hiç bir yeriniz yok. Şu anda örgütle, yürüttüğümüz politikayla ayakta duruyorsunuz.
Ancak bunu anlamamak ve sonuç çıkarmamak sizin hoşunuza gidiyor. Bunun üzerinde yanlış hesaplar yapmak, bu yaşamın kendiliğinden bir yaşammış gibi üzerine dayanmak neredeyse hepinizin rahatlıkla kendine kabul ettirdiği en gafil, dolayısıyla en tehlikeli sonuçlara götüren özelliğinizdir. Çok fazlasıyla bencil, bireyci ölçülerle saflara geldiniz ve halen ısrarlarınız var. Aslında kolektif bir yaşama da fazla inandığınızı sanmıyorum, çünkü ona da öfkelisiniz. Bu, birbirinize yaklaşımlarınızdan bellidir. Kimin kime ne yapmak istediği belli değil. Kimin kimi yoldaş mı, yoksa rakip mi olarak gördüğü belli değil. Kimin kimi ne kadar kendine gerekli gördüğü, ne kadar dava arkadaşı olarak görmek istediği belli değil. Bununla hiç bir yere varılır mı? Bu yaklaşımlarınız almış başını yürümüş. Bu en ilkel bencilliktir. Düzenin son dönemlerde tahrik ettiği kişiliklerin “özgürlük” dedikleri olay budur. Zaten kişiliğinizin tarihi temeli de, halkı esas alması da yok. Ve burada büyük bir çıkmaz içindesiniz. Ben şu sözlerinizi hiçbir gerekçeyle kabul edemiyorum: “Biz çaresiziz, biz bitiğiz, biz bu noktada iddialı olamayız, büyük bir dönüşüme kalkamayız.” Biz bunu kendimize, partimize, halkımıza büyük bir saygısızlık ve bütün tehlikelerin en büyük kaynağı olarak görüyoruz. En tehlikeli tutum budur. “Benden bu kadar, ben ancak böyle olabilirim” demek, en büyük düşmandır.
Bütün gelişmeleri durduran en büyük tutuculuk özelliğidir. Bu her şeyi durdurmadır. Ve ısrarla takıldığınız noktalar burasıdır. PKK‟lileşmek, bu anlayışların dışına çıkmak demektir. PKK‟lileşmek, bu durumu bir kader gibi görmek değil, onu paramparça ederek iradeye sonsuz çaba, özgürlük ve başarı imkanı vermek demektir. PKK, PKK Önderliği budur. Bu düzeyi yakalayamazsanız, size bir kurbanlık koyun olmaktan öteye bir şans tanımak mümkün değildir. Bu kişiliklerinizle hiçbir yere varamazsınız. Onun için hesabınızı sağlam yapın ki, bizi bu vicdan azabından kurtarasınız. Ben kendime artık acımıyorum. Çünkü kendimi çalıştırıyorum, yaşatıyorum. Ben size acıyorum, çünkü kendinizi çalıştıramıyor, engelleri aşamıyorsunuz. Şimdi sizi ne yapacağım? Düzende sıradan bir vatandaş olarak kalsaydınız bir işe yarardınız veya çoğunuzun hiç olmazsa kendinizi kurtaracak bir işi olurdu. Devrime kalktınız, ama onun kişiliğine cevap veremediniz. Savaşa kalktınız, ama onun hiçbir sorununa kendinizi yatıracak gücü ortaya koyamadınız. Benden de tam bu noktada adeta oyun bekliyorsunuz, icat bekliyorsunuz, uydurmalar bekliyorsunuz. “Ne olacak, böyle de idare ederim” diyorsunuz. Siz çılgın mısınız? Savaşa kalkan, özgürlüğe kalkan hiç bu durumda bunları söyler mi? Benim ıstırabım tam da bu noktadadır. Böyle bir idare ediş tarzına kendimi yatırmam. Bunları bu haliyle idare edeyim demem, herhalde kendime yapacağım en büyük kötülük olurdu. Sizi neden böyle kabul edeyim? Ya siz çekip gideceksiniz ya ben sizin tüm bu özelliklerinize karşı sonuna kadar mücadele edeceğim. Artık bu işkence bitmeli.
Çünkü böyle devrime kalkan hiçbir el başarıya ulaşamaz. Çok sahte bir komuta, çok sahte bir yönetimi yıllardır bana dayatıyorsunuz. Size bu uydurmalarınızı bırakın diyorum. Siz ise bunu gururunuza yediremiyorsunuz. Bu daha da kötüdür. Gururun varsa, onu doğru tarzda göster. Ben illa zafer, destan peşinde değilim. Kimse sizden de böyle bir şey istemiyor. Ancak sallantılı, ikircikli, ecinni gibi bir durumu da kabul edemem. En sıradan görevler var, onlara bile bu kadar terslikle yaklaşırsanız, sizi kabul edemeyiz. Biz yoldaşlar olarak birbirimizle, başarımızla sürekli gurur duymak isteriz. Ancak bu çok başarısız halinizle sizinle nasıl gurur duyacağız? Örneğin ben bizzat böyle olmak istiyorum. Benim yaşamım halkın ve siz bütün partililerin de gururudur, güvencesidir, cesaretidir. Peki siz niye bunu gösteremiyorsunuz? Yiğitlik, çevresi için gurur, başarı ve cesaret kaynağı olmak değil midir? Kendinizi başka sahte ölçülerle nasıl yutturacaksınız? Zorlamalarla, oyunlarla kendini yutturmayı denemek düzenin yaptıkları değil midir? Bütün düzen politikacılığı, düzenin köşe dönmeciliği bu değil midir? Biz bunu kabul edebilir miyiz? Kaldı ki, bunları PKK içinde uygulamak mümkün müdür? PKK içinde bunları uygulamak, benim için en öldürücü yaklaşımdır. Demek ki bu noktada eleştiri yapmak kendini düzeltmektir. Ben bunun önünde ciddi engel görmüyorum. Engeller varsa da her an bu engelleri süpürelim. Böyle doğru bir noktaya ulaşmanızı kim engelliyor? Karşınızda kimse var mı? Varsa gösterin.
Eğer bunları gerçekleştiremezseniz, o zaman siz bir ana kuzususunuz demektir. Bu halinizle hangi savaşın üzerine yürüyeceksiniz? Bu yürekle, bu beyinle, düşman üzerine yürünemez. Şimdi ben tek başıma savaşıyorum, bu halinizle sizinle birlikte savaşmam. Onun için varsa bir çareniz, varsa bizimle bu çerçevede yürüyecek gücünüz, ortaya koyun. Gücünüzü açıkça, sıkılmadan ve aldatmadan ortaya koyun. Biz de kimlerle birlikte yürüdüğümüzü bilelim. Tutabileceğiniz kadar bir sözünüz olsun. Sizden destan istemiyoruz, ama en basit bir işi de gidip bozmayı veya ona hakkını vermemeyi de normal görmüyoruz. Bu noktada ısrarla şu denilmek isteniyor: “Bırak böyle geçsin, bırak herkes bildiğini okusun.” Peki böyle olursa sonuç ne olur? Sonuç, hiç kimsenin birbirini iflah etmediği, en kötü, bozulmuş ve bitmiş bir PKK ortaya çıkar. Hangi yürek bunu kabul edebilir? Vicdan, yürek sorgulaması bu noktada olmalı. Böyle bir sonucun başa gelmesini nasıl önleyeceğiz? Kendini bu kadar saygısızlığa layık gören acaba ne durumda olur? Siz istiyorsunuz ki, zor günlerin içinde yığılıp boğulup gidelim. Veya tehlikeyi fark etmiyor, “böyle günler bizden uzaktır” diyorsunuz. Bunlar doğru değil.
Eğer tedbiri alınmazsa bu tehlikeli günler çok yakındır. Çok büyük bir dirençle karşılanmazsa, bu günler başınıza gelebilir. Sanki bu yalnız benim işim. Ben, sizi sağlam tutmaya; şerefinizi, onurunuzu hep ayakta tutmaya mecbur muyum? Tek başıma sizi nasıl ayakta tutacağım? Hatta bu zorlamanıza, bu yetmeyen kişiliklerinize ve hep bozmaya elverişli dayatmalarınıza rağmen bu işleri ben nasıl yürüteceğim? Ucuz bir ölüm sizden uzak olsun. Sürekli başarısız bir yaşam uzak olsun. Kendiniz için çare bulun. Gecenizi gündüzünüze katarak kolay ölmemenin, başarısız ve sefil yaşamamanın çaresini bulun. En başta gelen göreviniz budur. Çare yalnız bende bitmez, çare sizsiniz. Sahte hayallere, sahte güvene, sahte ilişkilere, sahte kişiliklere dayanmayın. Özgücünüze dayanmayı ve çare olmayı bilin. Bir savaş sürecine girmek ve bir çok görevin üzerine yürümek istiyorsunuz. Ancak bu sıradan olmamalı. Burada en büyük silahınız örgütlenme gücünüz, örgütün iradesini temsil eden kadro gücünüzdür. Bunun dışındaki hiçbir silah sizi kurtarmaz. Kadro, partimizi temsil etme gücüdür. Kadro, savaşta, cephede, ülke içinde ve dışında temsil gücüdür, en büyük kurtarıcıdır. Ben şimdi şu sorunla karşı karşıyayım: Bana dayanarak yaşıyorsunuz. Ben kendime dayanamıyorum, siz nasıl bana dayanacaksınız? Düşünüyorum, bende ne bitiyorsa o kadar verdim diyorum. Kaldı ki yine elimden geleni de yapıyorum, ama buna güvenerek genç ömrünüzü yaşatamazsınız.
Bana göre tam tersi olmalıdır. Şimdiye kadar size verilen fırsatlar az değil. Sizdeki yanlışlık, bunun farkında olmamak, hatta verilenleri yeterli görmemek ve daha fazlasını istemektir. Bu kişiliği patlatamazsanız, her şeyden önce kendinize saygısızlık edersiniz. Bana göre bu kişiliği henüz patlatamamışsınız. Kişiliğiniz kendi içinde zincirlenmiş, adeta çözümsüzlüğe mahkum edilmiş durumdadır. Bunu patlatmak istedik. Size verebileceğimiz en büyük güç budur. Buna karşı direnmeyin. Bana göre her tür düşmanı yenilgiye götürecek olan en büyük güç, insanın patlama gücü, savaşma gücü ve örgütlenme gücüdür. Bunu açığa çıkarırsak düşmanı yenebiliriz. Bunun dışında kim kime ne veriyorsa yanlıştır. Kim kime “sen güçlüsün”, kim kime “başka türlü güçlü olabilirsin”, “sen bana dayanarak ben sana dayanarak güç olabiliriz” diyorsa yanlıştır. Bu, aynı zamanda saygısızlıktır. Benim tecrübelerim şunu gösterdi: Biz, bu insanları biraz özgücüyle çalıştırarak buraya geldik. Bu halkı biraz özgücüne kavuşturarak bugüne getirdik. Ancak bana göre henüz özgücü değerlendirme çok sınırlı. Bir insanın sınırsız büyüme gücü vardır. Bir insan isterse kendisinde her şeyi bitirebilir.
PKK Önderliği budur. PKK‟nin devrimdeki zafer tarzı da budur. Kendinizi patlatmaktan, kendinizi başarıyı zorlayan ölçülere sahip kılmaktan çekinmeyin, korkmayın. Tutkunuz, iradeniz hep buna yürümeli. Bunun dışındaki şeyleri basit görün ve tenezzül etmeyin. Beni başarıya ve her tür çözüme götürmeyen bir kişiliği ben ne yapayım? Beni düşman karşısında bir oyuncak gibi bırakan ve her gün ucuz nedenlerle kaybeden bir kişiliği ben ne yapayım? Bizde yaşanan en temel sorunlar bunlardır. Burada sahte hayallere kapılmayalım. Ben halen kapılmıyorum. Ben büyük başardım, istediğimi tam yaptım diyor muyum? Kendimi abartıyor muyum? Hayır. Halen kendimi sınırsız hizmetle yaşatmak isteyen birisiyim. Ben emeğime dayanmadan yaşamak istiyor muyum? Başkalarının emeği üzerinde kendimi yaşatmak istiyor muyum? Hayır, bana en anlamlı gelen kendi çabalarımdır ve çabalarımın verdiği zevktir, tutkudur. Bunun dışında hiçbir şeye ilgi duymam, tenezzül bile etmem. Ama siz bütünüyle başkalarının emeği üzerinde, kendini çok abartarak yaşatmayı ustalık, kurnazlık sanıyorsunuz. Unutmayın ki, her türlü haramın, her türlü hırsızın yolu da budur. Kimin emeği üzerinde nasıl yaşadığınızın farkında bile değilsiniz. Ben kendi emeğimde, kendi emeğimin sonuçlarında ve bunu başkalarıyla doğru paylaşmada bu ilkeleri esas alırım, uydurmaları değil.
Örgütün değerleri üzerinde hesap yaparak veya bunları hiçe sayarak, doğru kullanmasını bilmeyerek yaşanmaz. Bunun dışında siz, çok zavallı birileri durumundasınız. Bu halinizle ülkedeki vahşi savaşa dayanma imkanınız olamaz. PKK içinde yaşamaya dayanamazsınız. Sıkılmaya, tıkanmaya da hakkınız yok. Ben size çözümün böyle olduğunu söylüyorum. Dünya kadar yük omzumda olmasına rağmen, hiç sıkıldığımı söyledim mi? Hemen hemen her şey önümüzde bir engeldi, hiçbir zaman bundan şikayet ettim mi? Sizin önünüzdeki görevler sınırlı ve şikayet edilecek hiçbir yanı da yok. Altından kalkılamayacak hiç bir görev de önünüzde yoktur. Hepsi rahatlıkla üstesinden gelinebilecek görevlerdir. İşte bizim burada kararlaştırmak istediğimiz ve temsil ettiğimiz kişilik budur, amacımız buna ulaşmaktır. Bu bizim alfabemiz, amentümüz, bizim şartımız, bizim yeminimiz, bizim sözümüz ve bizim emrimizdir. Biz bununla yola çıkarsak, etrafı yakar yıkarız ve yeniden kurarız. Aksi halde sizi bin perişan olmaktan öteye bir şey beklemiyor. Burada bunu kararlaştırmak istiyoruz. Tekrar ciddi olarak burada işin üstündeyiz. Sözümüzün üstündeyiz. Söz, karar vereceksiniz ve kişiliğinizde bir süreci başlatacaksınız. Eleştiri sizi mutlaka bu noktaya getirmelidir. Bu noktaya gelmedikçe kendinizi sağlam bırakmayın.
Öyle bir başlangıç yapın ki, bundan sonrasını bu çerçevede götürebilesiniz. Bu en iyisidir. Ne yapayım, başka türlü sorumluluğunuzu kaldırmam mümkün değil. Önderliğe de hakim olan bu gerçeği tanıyın. Bir çok kişiye önderlik etmek durumundayım. Bunu bütün bu yönleriyle görün ve bir yerinden tutun. İşler zor. Hiç bir ham hayali önünüze koymak istemiyorum. Bütün bunlar, gerçeği yakıcılığıyla göstermek içindir. Bunu kabul edin ki, sizlerin de tamamen doğruyu, gerçekleri hem gören hem hakkını veren bir yürüyüş kolu, bir öncü kolu olduğunuzu bilelim ve biz de yaşadığımıza veya bir şeyler temsil ettiğimize inanalım. Bizim de yaşamımızın bir anlamı olsun. Ben yine bu noktada kendimi, kendi temsilimi fazla önemsemiyorum. Siz, gidip ikinci gün düşerseniz çok yazık olur ve bunun sorumlusu da bunca çabadan sonra kendiniz olursunuz. Başarısızlık, çaresizlik ve yol yöntem tutturamamaktan kendinizi sorumlu tutacaksınız. Bütün savaş taktikleri yanlış da olabilir, yönetimlerin hepsi sağa da yatmış olabilir, ama yine bu çerçeve dahilindeki kadro bir çıkış bulabilmelidir. Bizim için tehlike artık şu düşman veya şu işbirlikçi değildir. Eğer biz bu noktayı yakalayamazsak, tehlikenin en büyüğü içimizdedir, bizzat kendi kişiliğimizdedir.
Bu nedenlerden dolayı kendimize verdiğimiz zararın boyutunu düşünemiyorum bile. Bu sorunların bu kadar üzerinde durmamın nedeni budur. Şu anda eğer bu çabalarım olmasa, birbirinizin canına okumanız işten bile değil. Yedi yaşından yetmiş yaşına kadar birbirinize girerdiniz. Kürt olayı bu konuda tamamen bir beladır ve tarihi bir kez daha hortlatmak istiyor. Tamamen bu noktaya gelmiş dayanmışsınız. Bunu yıkacağız ve aşacağız. Anlamanız gereken en temel iş budur. Zekice anlayın, yeterlice anlayın. Söylediklerim net, sınırlı bir uygulama durumu bile büyük sonuçlara götürebilir. Biz başka türlü size değer veremeyiz. Sizin gönlünüzü ufak tefek şeylerle avunduramayız. Çoğunun yaptığı gibi hediyelerle, iltifatlarla kesinlikle bir şey verilemez, bu aldatıcı olur. Birbirimize vereceğimiz en büyük değer, gerçek komuta yürüyüşünde birbirimizi amansız şartlandırma ve büyük bir gücü bu temelde ortaya çıkarmadır. Bundan daha değerlisi olamaz. Bu aşamadan sonra başka hiçbir çare göremiyorum. Davasını esasta başaramayan, yaşamın hiç bir ipini tutamaz, ucundan bile yakalayamaz. Esası kaybettikten sonra yaşasan bile metelik kadar değeri olamaz. Bütün bunları ısrarla belirtiyorum, çünkü çok boyun eğdiniz, yanlışlıklarla çok uzlaştınız, bireycilikleriniz her şeyi kırıp geçirdi ve bu umurunuzda bile olmadı. Bu durumlarınıza karşı kayıtsız duramam ve sıradan bir tehlike olarak da ele alamam.
Çünkü ben burada her tür tehlikeyi görüyorum. Her tür yıkım, her tür başarısızlık burada, başka yerde değil. Bir çok karargaha kendiniz de hakimdiniz. Bir çok parti birlikleri emrinizin altındaydı, neden böyle yarım ve çok sakıncalı bir durumda bıraktınız? Bunu gücünüz, kalbiniz nasıl kabul edebilir? Bu çalışma öyle basit ele alınabilir mi? Oysa size basit geliyor, “nasıl olursa olsun öyle götürelim” diyorsunuz. Hiç böyle olur mu? Bu alışkanlıklarla hiçbir büyük yürüyüşe katılabilir misiniz? Büyük hakaretler var. Düşmanın bir günlük uygulamaları bile bizi arşa kadar isyana çekiyor, isyana davet ediyor. Peki bu kişilikle mi, bu dirençle mi isyan edeceksiniz? Siz bu tarzla mı hesap soracaksınız? En fazla kullanmanız gereken parti silahını kendi içinizde işlemez duruma getirerek mi düşman üzerine yürüyeceksiniz? En temel militanlık özellikleri ile oynayarak ve gereklerini yerine getirmeyerek mi bu orduyu savaştıracaksınız. Siz, geriliklerinizi büyük bir alışkanlıkla, cüretkarlıkla şimdiye kadar dayattınız. Onun için ben partiyi savunmak zorundayım. Bu yaptıklarınıza ister kader, ister büyük düşüş, büyük düşkünlük, isterseniz büyük bencilik, bireycilik deyin, ne derseniz deyin, biz bunun karşısında kendimizi savunacağız ve sağlam noktaya getireceğiz. Kendimizi sağlam noktaya getirmeden hiç kimse bizden onay beklemesin. Zavallı yüreklere, çaresizlere biz ilaç olamayız. Burada bunların yeri yoktur. Bir kurala, bir sağlam temsile gücü yetmeyenin çaresizliğine de ben ilaç olamam. Verilmesi gerekeni verdik, sağlığınıza çoktan kavuşmanız gerekirdi.
Bütün bu işler karşısında böyle anlamsız duruşlarınızı kabul edemem. Halbuki tersi olmalı. Sorunları daha çıkmadan gören ve adeta canına okuyan bir tarz, bir yoldaş tipi çoktan yakalanmalıydı. Hiçbir irade, hiçbir gerekçe bizi böyle olmaktan uzaklaştıramaz. Bahanelerinizi bırakacaksınız, hiçbir gerekçeyle savunulamayacak neyiniz varsa hepsini bırakacaksınız. Eleştiri budur. Söz eğer büyükçe ve anlamlıca verilecekse böyle olur. Yok mu olalım, her şey elimizden gitsin mi? Bu düşman büyük bir beklenti içinde. Büyük bir haksız, büyük bir zalim olduğu halde bizi kötüleyerek, karalayarak sonuca gitmek istiyor. Bunu yüreğimiz kabul edebilir mi? Bunu nasıl kolay kabul edeceksiniz? Eğer, “bunu yüreğimize oturtamayız” diyorsanız, o zaman kararlılık noktasını, temsil düzeyini böyle yakalayacaksınız. Bunun dışında her şey yalan, sahtekarca ve objektif olarak düşmanı esas almaktır. Tarz, dil ve çaba yetmiyorsa, kendinizi yetiştireceksiniz. Doğrusu budur ve bu da mümkündür. Gerisi yalandır, oyalamadır. Mümkünse bütün yönleriyle kendinizi gözden geçirip ve gerektiği kadar eleştirilerle de güçlenerek bu noktayı, bu kararlılık düzeyini yakalayın. Her yerde ve her zamanda bu karar sizin için altın değerindedir. Büyük bir şanstır ve en değerlisidir. Başka hiçbir şey bize bu kadar yararlı olamaz. Bundan daha güzeli, anlamlısı, gereklisi ve daha özgür olanı da yoktur.
Tüm insanlık tarihinin güzel öğretisi, her tür tanrı öğretisi, her tür yücelen insan öğretisi bunu emrediyor. Neden buna karşı çıkacaksınız? Karşı çıkan düşmandır ve o da hakkedilen yere gidecektir. Ama biz hakketmediğimiz yere gidemeyiz. Bunun için ısrarlıyız. Bunun için bu noktayı ne pahasına olursa olsun kendinize yakıştıracaksınız. Gerektiğinde kendinizi yeniden doğururcasına, yeniden yaşama başlatırcasına bu gelişmeyi yakalayacaksınız. Bu temelde eleştirileriniz gerçekçi olacak, özeleştiriniz tam kararı ifade edecek düzeyde olacaktır. Ve bu da yaşamkarşısında sizin en iddialı duruşunuz, en sağlam yürüyüşünüz olacaktır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN (25 Mart 1997)
YORUM GÖNDER