APOCU MİLİTAN KİŞİLİK (14.BÖLÜM)
KAZANAN BİREY KAZANAN ÖRGÜT DEMEKTİR: Hiç Kimse Bizden Köleliğe Özgürlük İsteyemez; Sizden, beklentilerimizi tam gerçekleştirmenizi umuyoruz. Engel nedir, sorun nedir? Kendine hakimiyet ise hakimiyet, görüş gücü ise görüş gücü, kural ise kural gücü ne gerekiyorsa onu gösterelim. Büyük amaçlar için tüm bunlar mümkündür. Yani ısrarla ben adam olmam diyen varsa, ona da uygulanacak esaslar vardır. Hiç kimse bizden hayvanlığa özgürlük isteyemez; köleliğe özgürlük diyemez. Kendi içimizde gerekirse öylelerini düşman kadar düşman belleyip ezme gücünü de gösterebiliriz. Gerisi sağlam adamın çıkışı demektir ve bu da gereklidir. Özgür ortamın bizden isteyebileceği, gerçekleştirilmesi gereken biricik görevi de budur. Eğer düşmanın egemenliği altında kalınsa, çok sığ ve güçsüz olunsa, mücadeleye ulaşılamaz, ama şimdi inanıyorum ki ulaşabiliriz. Kimse burada adam olmama teorisini, pratiğini sergileyemez, zaaflarının üstünü de örtemez, gizli de olsa açık da olsa saplantılarını sürdüremez, sürdürmemesi gerekir. Tam tersine, biricik doğru tutuma, onun bütün düşünsel ve ruhsal yapısına ulaşmayı şeref, gurur bileceğiz. Bunun dışında hiçbir şey kabul edilemez. Ancak başarmış bir kişilik haline gelmeyi dayatanlar kazanabilir, başka seçeneğimiz de yoktur. Umarım bunu biraz kavrarsınız. Ve bu da düzeylerinizin temelinden gelişmesini sağlayacaktır. Bu temelde size büyük bir çabayla yardımcı olmaya çalışıyorum. Düşman bile benim bu temelde yaşadığımı biliyor ve bunu açıkça ifade ediyor. Buna göre bir yönelimi vardır, siz de en az düşman kadar sonuç almayı bilmek durumundasınız. Bireysel ihtiyaçlarınızı göz önüne getirerek bu noktayı bireysel olarak tamamlayın, güçlü bir çıkış, önemli ve kutsal görevler üzerine yürüyüş için son hazırlıklarınızı tamamlayın. Bunu birlikte sonuçlandırmaya çalışacağız. Bundan başka ne istenebilir ki. Sizleri bu temelde güçlendirmeye çalışıyoruz. Bütün çabalarıma rağmen öyle fazla tatmin olmuş değilim. Partimizin yükü artık biraz da bu anlamda paylaşılmalıdır. Nefsimize biraz oturan kişilik bu temeldedir. Böyle olursanız özellik kazandıran biri olursunuz. Hiç olmazsa kendinizi savaşın ihtiyaç duyduğu donanım gücüne ulaştırın. Kendinizi zavallı olmaktan çıkaracaksınız. Başka ne yapabilirim. Diyelim ki, ‟80'ler öncesinde fazla güç getiremedik. Aslında o zaman da çabalar vardı, fakat ‟90'lar için bu gücü sonuna kadar gösterdik. Şimdi kendinizi daha iyi değerlendirin, görevlere sahip çıkın. Biraz bilenler var, tecrübesi olanlar var. Yalnız, yaşam sapkınlığı biçiminde işi koyuvermiş, kendini sürdürmeye çalışanlar da var. Bundan sonra böyle yapmayalım. Yani ilke adamı, eylem adamı olalım, hataları, yetersizlikleri görelim, tavır koyalım, bunları doğrultalım. Sizden bunu istiyoruz. Gidilen her yerde size yakışan da budur. Gençsiniz, fazla yıpranmamış olmanız gerek. Çaresizleri sevmem. Bizim hareketin çaresizler hareketi olmadığı açık. Bir şeyleri becermeyenlerin hareketi de değil, ama büyük bir kısım çaresizleri ve bir şeyler başaramayanları oynuyor. Hatta hep nasıl iyi kaybettirilirleri, kaybettirenleri yaşatıyoruz. İçimizden alçaklar da çıktı. Bu, her yerde çıkar, buna bir şey demiyorum, fakat ezici çoğunluk dürüsttü ve doğruyu egemen kılmanın savaşımını verebilirdi. Ama sessiz geçiştirmeleri ve görev alanında, savaş alanında doğru bir tutumun ifadesi olmamaları utanç vericidir. Doğrular ve zafer uğruna çok az çabanız var. O da kendinize saygısızlık oluyor. Benim emeğime dayanarak hareket etmek mümkün değildir. Böyle yaparsanız kendinize yazık edersiniz. Şimdiye kadar fedakarlıklarla, çilelerle dolu bir yaşamı kötü kaybedeceksiniz. Sizin hesabınıza söylüyorum, kendi adıma değil, hepinizin mutlak başarılara ihtiyacı var. Kendi içinizde yaşıyorsunuz, parti içinde değilsiniz. Partiye vereceğim demeyin. Bazı sözler veriyorsunuz, ama bunları kendiniz için veriyorsunuz. Halen bireyci olduğunuzdan bahsediyorum. Bireycilik temelinde kendinizi kazanmaya çalışıyorsunuz. Bir kapitalist de kazanır, ama soyar, sömürür. Şüphesiz siz kendinizi bu temelde kazanmayacaksınız. Yine de ondan daha büyük bir çabayla kendinizi bireysel tarzda kazanmalısınız. Sanırım yaşadığınız bir yanılgı da örgüte yaklaşımdır, bu giderilmelidir. Her şeyinizi örgüte vermeyi, gerektiğinde örgütü hiçe saymanın bir gerekçesi olarak gördünüz. Kendimize kazandırdığımız oranda örgüte kazandırdığımızı unutmayalım. Tersi de geçerlidir. Kazanan örgüt kazanan birey olmalıdır. Fakat benim gördüğüm kadarıyla örgüte mi kazandırıyorsunuz, kendinize mi belli değil. İkisine de kazandırmayı ve onun dengesini yakalamayı bilin. Bu, doğru bir örgüt anlayışı değildir ve örgüt içinde bela olur. Bunlar doğru değildir ve egemen sınıfların yaklaşım tarzıdır. Askerlik savaşının, örgüt savaşının temelinde mevcut gerçekler vardır. Biz, istenildiği kadar tartışmayla, sonucu kestirmeyle uğraşırız. Rahat bir yaşamın çeşitli özgül yanları üzerine ve yıkılmış bir yaşam varsa, onun hangi temeller üzerinde kurulması gerektiğine dair tartışmalar geliştiririz. Korkmayın, yaşamın gereği ve yenilikleri üzerine adımlar atmaktan çekinmeyin. Sizler yaşam mahkumusunuz. Düşman sizi korkutup, bin defa sizi kendi içinizde bunlara mahkum etmiş olabilir, ama biz de diyoruz ki, zincirlerinizi sonuna kadar kırabilir, yaşam mahkumiyetinin prangalarını sökebilirsiniz. Bunun için de şu dilinizi çözün diyoruz, yüreğinizi çözün, düşüncenizi çözün, bunları biraz da korkmadan yapın. Muazzam ve gittikçe kendi içinize düşmüş bir durumda görünüyorsunuz. Yüzyıllardır yaşam mahkumu olmanızdan ötürü insan sizden bir avuç su alıp içemez. Olur mu bu? Hanginiz kokuşmuş bir yaşamı su gibi içebilirsiniz? Bir defa su gibi içilmek ne anlama gelir? Başka ihtiyaç nedir, çile midir, işkence midir, bozuk bir üslup, batan bir diken midir? Böyle olmaması gerekiyor. Ne alt yapısı, ne üst yapısı, ne ekonomisi, ne de siyaseti var. Yaşam bu mudur? Sizi kim yaşatabilir? Bunlar yalnız benim sorunlarım mı? Eğer yaşamak istiyorsanız, o zaman nasıl yapmalıyız sorusuna elbirliğiyle doğru cevap vermeniz gerekir. Bireycilik yapıyorlar, hem de en kötü bir tarzda. Biri, "sen bana lazım değilsin" diyor, diğeri "sen de bana" diyor. Burada bile birlik durumunun ne kadar değişmiş olduğu görülüyor. Birlik, yaşamın en temel olgularından birisidir. Birlik olmaya mahkumsunuz. Birlik, ancak en temel hususlar üzerinde bir işbirliğiyle, öncü örgüt ve onun önderliğine bağlılıkla gelişebilir. Bu tutumu kaç kişi gösteriyor? Gereğine inanmışlar mıdır? Arkadaşlarımızın birbirlerini kabul etmemelerini, hangi temelde kazanılması gerektiğini bir tarafa bıraktıklarını veya hiç oralı olmadıklarını göz önüne getirelim, o zaman bu yaşamı nasıl kazanacaksınız? Bunları kendinize sorun. Gelenler hep şunu söylüyor; "O yaşama dayanamadım ve geldim." Tahammül edemediğiniz, sistemdeki yaşam koşullarıdır. O zaman tahammül edilebilir, kabul edilebilir yaşam koşulları nedir, nasıl elde edilir sorularını kendinize neden sormuyorsunuz? Bunun cevabının gerekleri de elbirliğiyle, güç birliğiyle yerine getirilir. Onun büyük gereğine neden inanmayacaksınız? İşte örgüt budur, partileşme budur. Savaş en yüksek derecede bir eylem biçimidir, yaşamın önünü tıkayanları bulmak içindir. Bunlara neden inanmayacaksınız? Neden birliği en iyi bir biçimde teşkil ettirmeyesiniz? Orda büyük uğraşım veren kim var? Fakat size, savaşırken bile köle gibisiniz diyorum. Yaşam, yolu açmaktan geçer. İddiası büyük olanlar kendi birliğini ve kendini müthiş örgütler. Çığır açıcı nitelikte çaba sahibi kaç müthiş yönetim var? Sürekli bunları anlatıyorum. Yeniler biraz yabancıdırlar, fazla kavrayamazlar, fakat ilk günden bugüne kadar anlatımım budur. Başka türlüsü de mümkün olamaz. Özlemlerinize denk gelecek cevaplar vermeye çalışıyoruz. Bu, çok kapsamlı bir çözümü, çabayı; her gün beklemediğiniz ve ummadığınız kadar disiplini gerektiriyor. Eğer mevcut durumu yeterli bulmuyorsanız ortak çabalarla yeterli hale getirelim. Biraz siz çare olun. Ağır koşullardan gelmediniz, benim koşullarım hepinizinkinden ağır. Kendinize güvenin ve çare olun. Son yıllarda parti içinde ısrarla işin gerekleriyle oynayanlar gözlerinizin önünde, bunları görmeniz gerekir. Çok rahatlıkla üstlenebileceğiniz birçok çalışmaya yönelmeyişiniz size sandığınızdan daha fazla şey kaybettirir. Bu yaklaşım tarzı size hiç kazandırmadı. Çok tekrar ettim, korkunç ısrar boşa gitmedi denilebilir, ama o kadar tekrar da çok fazladır. Düşmanın bütün stratejik, taktik hedeflerinde şu var; ne pahasına olursa olsun tüm olanaklarını ve gücünü kullanarak her düzeyde "Bitireceğiz, bitireceğiz" diyor. Unutmayın ki, bizi kılıçla doğramayı hedefliyor; mücadelemizin bütün sonuçlarını tasfiye etmek, yerine en sahtesini egemen kılmak istiyor. İçimizde de yansımalarının bol olduğu biliniyor. Düşmanın bu politikasına yem olmasanız, çok kaba hataların sahibi olmasanız bile, büyük başarıların sahibi olan arkadaş sayısı çok azdır. Çok zorlu yaşıyorsunuz, başarı yok. Bizim çabalarımızın rolünü tam oynatma, bu adımlara tam başarı şansı vermelisiniz. Düşünce gücü kadar çabanın yerli yerine oturtulması pek görülmüyor. Elbette birçok iş yapılıyor. Kahramanca birçok adım da atılıyor, ama gücünüz olmadığı için çoğu boşa gidiyor veya bazıları boşa çıkarıyor. PKK hikayesi ilk günden bugüne kadar bazı doğruları temel aldığında inançla böyle söyledi, böyle yaptı. Şimdi bu, bir yaşam tarzına dönüşmek üzeredir ve daha da ileri gitmelidir. Madem sonuç alıyor, madem kabul edilebilir, madem ön açıyor o zaman daha da yüklenilmelidir. Bilindiği gibi düşman, diplomatik gücünü kullanarak halen bu sahayı bize kapatmaya çalışıyor. Fakat biz halen yararlanıyoruz. Halen temel araç olarak idare etmeye çalışırken elbette ki kıymetini bilmek zorundayız. Çok belirleyici olan bu çalışmanın bir anlamı var. Hızla bir şeyler vereceğiz, ama sizler de hızla kapmayı bilmelisiniz. Artık büyük bir kısmınız yol alabilecek bir duruma geldi. Ne pahasına olursa olsun ben buradayım, hızla iyi bir pratik nasıl gerçekleşecekse hep birlikte en az yanılgıyla gerçekleştirelim. Süre önemlidir. Bu saha üzerindeki tehlikeler ortada, ama böyledir diye de bundan vazgeçmiyoruz. Dikkat edersek sonuna kadar ne verilmesi gerekiyorsa onu vermeye çalışıyoruz. Bu böyledir diye de günlerin anlamını asla zayıf kılmayalım, anlamına denk gelmeyen yaklaşımlar içinde olmayalım. Burası halen çok önemli bir çalışmanın temellendiği bir alan. Çok önemli görevlerle çıkış yapabilirsiniz. Bizden aldıklarınızla önemli gelişmeleri yakalayabilirsiniz. Onun özü kadar, üslubunu da yakalamışsınız. Korkumuz şudur; bu, gerçekleşmeye yüz tuttuğu halde, çok az bir çabayla, çok az bir alanla sıradanlaşmak, gidilen alanda kendinize ve partiye yapabileceğiniz en büyük kötülük olur. Bu çalışmalar altın değerinde çalışmalardır ve buna müthiş ihtiyaç duyuluyor. Bu ihtiyacı tam karşılayacaksınız. Herhangi bir gerekçeniz olmamalı, herhangi bir yetersizlikle kendi kendinizi engellememelisiniz. Başarmaktan başka hiçbir şeye fırsat vermeyeceğiz. Yakıp yıkarak değil; ne inkarcı ve ne de teslimiyetçi bir tarzda da değil, gereken ne ise o yapılacaktır, başarılacaktır diyeceksiniz. Sizden beklenen budur, bugün alanlara bu temelde gidenler zafer yaratabilirler. Çok kısa bir zaman süresi kazansak dahi ona büyük zaferleri sığdırabilirsiniz. Fakat bunu yapmıyorsunuz, kendinizi buna vermiyorsunuz ve çok ucuz kaybettiriyorsunuz. Başarmak, görev ve sorumlulukların gereklerini yerine getirmek, çok önemli başarılar altına kendi isminizi yazdırmanız mümkünken, siliniyorsunuz. Affedilmez tutum bu oluyor. Çıkışınız güçlü olmalı ve kesinlikle buna fırsat vermemelidir. Biz tereddütsüzce görev verelim, fakat siz de buna layık olun, hiç olmazsa kendinize saygının bir gereği olarak, kendinizi biraz yaşatmanın bir gereği olarak bu görevlerin gereklerini yerine getirin. Biraz düşünüldüğünde, bir işe kaç kişiyle nasıl, nereden, hangi yoldan gidildiği bellidir ve buna çok rahatlıkla cevap verilebilir. Fakat buna rağmen üstünkörü yaklaşılmakta, "öyle de olur, böyle de olur” denilmektedir. Az düşünülüyor, az çaba harcanıyor, az tedbir alınıyor. Ondan sonra da “nedir başıma gelenler” deniliyor. Bu yaklaşımlarla sonuç almak imkansızdır. Tedbirinizi, eğitiminizi, terbiyenizi güçlendirin. Bunları yapmıyor, sonra da “yanıldık, suç işledik” diyorsunuz. Öyle yanılma, suç işleme veya savrulma kabul edilmez. Artık çıkışı böyle yapmak istiyorum. Eksik olan neyse söyleyin, giderelim. Belki bunlar size bir tekrar gibi gelebilir, fakat pratiklere baktığımızda onar onar kaybetmemiz bu saydığımız nedenlerden dolayıdır. Küçük yanılgılar, küçük yetmezlikler, küçük tedbirsizlikler sonucu beklenmedik ve izah edilemez kayıplar ortaya çıkıyor. Bu sefer bunu önlemek istiyoruz, hem de gerekçesiz olarak. Çoğu halen ateş sahası içinde olan alanlara gidiyor, fakat sorunları daha da ağırlaştırmaktan başka bir şeyle uğraşmıyor. Oysa gidilen alanlar mutlak çözüm istiyor. Oradaki ise bana sorunları aktarmayla uğraşıyor, tabii zaman bulabilirse. Bu kadar yöntem hatası yapılır mı, ama yapılıyor. Tekrar söylüyorum, bunu önlemek istiyorum. Bütün sahalara gidildiğinde sizde gerçekleşen çözümden başka hiçbir şeyi kabul etmeyen bir kişilik olmalıdır. Doğrusu da budur. Bu çok önemli ve kesinlikle gereklidir. 15 Ağustos Atılımı'nın 9. yılına giriş diyorsanız, bilmem şu günlerin tarihi anlamı ve önemi diyorsanız, bilmem şu şahadetlerin anısına bağlılık diyorsanız, yani nereden yorum geliştirirseniz geliştirin ondan çıkarılacak tek sonuç; gidilecek görev alanlarında zaferden başka hiçbir şeye imkan vermeyen çalışma tarzının oturtulmasıdır. Mantık sapkınlığı, felsefe sapkınlığı varsa onunla da uğraşalım, ruhsal sapkınlık varsa onu da aşalım. Askeri taktikler, askeri teori eksikse onu da tamamlayalım. Eksiklik deney ve tecrübemizdeyse, buradayız onu da giderelim. Gerçekler var, alan ve oradaki çalışma gerçekleri var. Onları dikkate alırız, gözlem yaparız, değerlendiririz, ama aynı şekilde el atıp çözüm gücü de oluruz. Sizlerden bunları istiyoruz. Bu zavallılığı, çaresizliği bırakalım. Ben halen kapitalizmin feodalizme karşı mücadeleye böyle başladığına inanmıyorum. Ama sınıf savaşının özellikle bizdeki biçimleri affedilemez. Yani gidilen yerde kılıç çekilir, boynun uçurulması gerekir. Her şeyde, onu kabul eden herkese bu uygulanır. Benim yaşam felsefem böyledir. Ama size bakıyorum olur olmaz her şeyin önünde boyun eğiyorsunuz. Neyle savaşıyorsunuz? Savaşı, kişiliği nasıl anlıyorsunuz? Bırakalım sosyalisti, aslında iyi bir kapitalistin bile bir savaş tarzı vardır. Milli bir kapitalist veya bireysel bir kapitalist bu yaşamı kabul etmez, fakat biz, feodalizmin lime lime ettiği, beş paralık ettiği, gaflet, dalalet ve ihanet içindeki kişiliklerle yol almaya çalışıyoruz ve buna “kaderdir” diyoruz. Artık bunları bırakalım. Söylenen şeyler açıktır. Biz halen tüm pratiğimizle ilk cümleleri söylediğimizden bu yana ele aldığımız her işi, üstlendiğimiz her yükü omuzlamaya ve amaca uygun hale getirmeye çalışıyoruz. Bizim çalışma tarzımız, koparma tarzımız böyledir. Peki siz? Bir de kendi pratiğinize bakın, böyle midir? Arada büyük bir terslik var, neden bu kadar ucuz bir hale geldiniz? Bunu kimden öğrendiniz? Bu, PKK tarzı mıdır, PKK sitili midir? Elbette ki değildir. PKK'yi doğru öğrettiğimize inanıyoruz. Siz de bunu canı gönülden kabul ettiniz. Fakat bununla çok çelişiyorsunuz. Çelişmeyin ve sağlam çıkın. Kendinizi verin, kendinize güvenin ve boş konuşmayın. Sizin yaşamı ucuzca kaybetmenizi istemiyoruz. Eğer değer veriyorsanız, bu da başarıdır. Bu, düşman karşısında öyle kolay kabul edilecek, sineye çekilecek bir şey değildir. Düşman karşısında böyle kolay kaybetmenize hayret ediyorum, bunu kendinize nasıl yedirebiliyorsunuz? Büyük yalanlar, kabul edilemez yaklaşımlar ve dayatmalar karşısında nasıl rahat durabiliyorsunuz? Günlerinizi niye bu kadar boşa harcadınız? Herkese soruyorum, başarıdan başka üzerinde tiril tiril titremeniz gereken değerlerin dışında hangi değerler için yaşacaksınız? Bunun nedenlerini doğru temelde kavratmak istiyoruz. Unutmayın ki, bizim kısa süreli bir çabamız bile bir parti ve onun zaferi için yeterlidir. Kesinlikle küçümsenmeyecek çalışmalardır. Farklı ülkelerin, partilerin tarihlerine bakın; değil bu kadar kapsamlı ve niceliği büyük olan çalışmalar, daha küçük boyutlu çalışmalarla büyük sonuçlara gitmişlerdir. Düşmanımız büyük, zorluklar büyük, fakat bizim çabalarımız da böyle basite alınacak çabalar değildir. Bir çırpıda çok değerin kaybedildiğini sürekli göz önünde tutmalıyız. Burada sonucu, kim güncele ve güncele dayatması gereken taktiğe hakimse o belirler. Biz bunu vermeye çalışıyoruz. Sadece inanç, kararlılık kısmını vermiyoruz. Onlar sizde iyi bir düzeydedir. Sizde olmayan; güne hakim taktik yaklaşım ve uygulamadır. Yani günlük eylem ve örgüt biçimidir: Bugünden böyle eylem yapılır veya bir haftada, bir ayda kapasite bu kadardır, olanak budur, her şey ölçülmüştür diyebilmek önemlidir ve gerisi acımasız çabadır. Sizin için sorun budur. Bu konuda kendinizi toparlayarak karar, emir kişiliği haline getireceksiniz. Asker olmak budur. Ruha askerliği yerleştirmek bilince askerliği kazımak budur. Benden daha fazla siz böyle olmak durumundasınız. Bu, ucuz bir şekilcilik ve birçok toplumsal gerçeği bir tarafa itmek değildir. Her şeyi hesaplayan bir askerileşme veya militanlaşmadır. Bunun içine her türlü önderlik görevi girer. Yerine göre ideoloji konuşturulur, yerine göre eylem konuşturulur. Burada sizlere kazandırılmaya çalışılan komple bir devrimciliktir. Eğer bu temelde ise, biz bıkmadan, yorulmadan bu çabalara daha da amansız yükleneceğiz. Bu temelde yaklaşanlarla sonuna kadar başarıyla yol alacağımıza inanıyoruz. Yaklaşımlarınız bu çerçevede olsun. Geçmişte planlama gruplarının içine düştüğü ters durumlara düşmemenin bütün çarelerini, tedbirlerini geliştirelim. Belirleyici ve sonuca götürecek olan budur ve bu iyi bir fırsattır. Düşmanın gerçekten hiçbir dönemle kıyaslanmayacak yüklenimlerini tam boşa çıkarmadıysak bile, başarıya gittiği de söylenemez. Bunun yanında düşmana karşı, tarihimizin en anlamlı çıkışlarını yapıyor, darbelerini vuruyoruz. Fakat bununla da yetinemeyiz. Çok daha büyük başarıları sergileme imkanımız varken kendimizi asla rahat hissedemeyiz. Elbette onu bizler yapacağız. Biz, böylesine büyük işleri, büyük eylemleri düzenlemeye muktedir bir çalışmanın sahibiyiz. Bu, kesinlikle ülkeye taşırılmalıdır. Söz vermenin bu temelde anlamı vardır. Her zamankinden daha fazla başarı imkanlarını ortaya çıkarmışız. Buna karşılık sizler de daha nitelikli çıkışların kuralına, şanına layık önderliklerin boy verdiği kişilikler olmalısınız. Hem bunun zamanı gelmiştir, hem de bunun imkanını iyi yakalamışsınız. Özenle tekrar ediyorum, bundan başkasını ne kendimize, ne de partimize yakıştıralım. Bunun dışında yaşama aman vermeyelim ve sonuna kadar bu işin takipçisi olalım. Bu, sadece kendi halkımız için değil, tüm komşu halklar ve insanlık için de çok ciddi bir adımdır. Gereklerini yapalım ve mutlaka başaralım. HALKLAR ÖNDERİ (14.BÖLÜM)
|
YORUM GÖNDER