HALKIMIZI TASFİYE ETME TARİHİNE PKK'DE VERDİĞİMİZ CEVAP
Örneğin, I-KDP’nin içimizde sağ eğilime yatkın tiplere nasıl yaklaştığını ve onların üzerinde nasıl oynamak istediğini birazcık anlatayım. Siz düşüncede ve politik ilişkileri kavramakta çok darsınız. Özal, 1986-87’de yaptığı bir açıklamada, I KDP önderliğinin bunlarla uğraşma sözü verdiğini, bu sözü ciddiye aldıklarını, ama I-KDP’nin büyük bir olasılıkla buna güç getiremediğini belirtiyordu. Bu doğruysa, o zaman bu ilişki nasıl işler? Bir kez üstten mekanizma kurulmuştur. Bu orada, biraz da I KDP’nin etki alanına giren ve PKK’yi onun kuyruğunda yürütmek isteyenlere nasıl yansır? Bunların açık ajan olmalarına gerek var mı? I-KDP, güçlerimizin güneye çekilmesini ve Hakkari’ye girilmemesini dayatıyordu. Bizim aynı alanda bulunan pratik önder liğimiz bu konumu yaşamadı mı? Evet, yaşadı. Sınırda ve özellikle Hakkari’de arkadaşlar kendiliğinden bazı eylemler yapsalarda, kendilerini bu işten sorumlu görenler bundan rahatsızlık duyuyorlardı. Bunlar eylem yapmadılar ve yaptırmadılar. KDP’nin istemi dikkate alındı. I-KDP’nin eğilimini yönlendiren kimdi? Onu yönlendiren düşmanın en üst düzeydeki sorumlusuydu. Zaten bir yığın gizli ilişki de vardı. Sonuçta nereye gelindi? Sağ sapma beslendi. Bu sapma, I-KDP ile ilişkiler sürdü rülerek beslendi. Bunun ortamı ve koşulları vardı. I-KDP belli alanlarda, belli eylemlerin geliştirilmemesini istiyordu. Hakkari’de eylem geliştirilmeyince PKK az mı zarar gördü? 1985 yılında tamamen tasfiye olma aşamasına gelindi. Eğer biz orada gelişen duruma müdahalede bulunmasaydık, tasfiye kaçınılmaz olurdu. 1982 yılı sonlarından itibaren o alanlara girilebilse ve kıyamet koparılsaydı, bugün Kürdistan ne duruma gelirdi? Bu yapılabilseydi, şimdi Kürdistan kurtulmuş olurdu. İlkel milliyetçilik bu konular da ustaydı. Ortam açıktı. Biraz yaşayabilirsiniz dedi. Hakkari’ye fazla karışılmamasını istedi. 1985’te başkanları bize kadar geldi. Altı kez toplantı yapıldı. Mevcut durumda fazla silahlı eylem geliştirilmemesinin daha iyi olacağını söyledi. Bunu kardeşlik adına yapıyordu. Bana “Siz kardeşimsiniz” diyordu. Ben buna aldanmadım. Tabii izlenimi aldım. O alanlara yüklenilmesini istedim. Ama tümüyle bunun tersi yapılacaktı. Bizim TC ile ilişkiler yaratmamız Kürdistan’ın hayrına olabilir mi? Ama bazıları zor durumdaydı, endişeleri vardı. Güçleri yetmiyordu, inançları yoktu. Başka nedenlerde sıralayabilirsiniz. Bunlar düşkündü. Sonuç ortadadır: PKK’nin bu kadar kadrosu savaş dışı kaldı, taktiğe oturtulamadı, sağlam bir önderliğe kavuşturulamadı. Güçlerimiz başıboş ve taktiksiz kaldı. Çünkü taktiği biraz da yöneticiler uygular. Grupların ardarda düşmesi sonucunda, 1985 yılı sonlarına doğru neredeyse boğuntuya gelebilecek bir durum yaratıldı. Boğuntudan PKK’nin çalışma ve yaşam tarzından uzaklaşmayı kastediyoruz. PKK’nin çalışma ve yaşam tarzı elimizden giderse, geriye hiçbir şey kalmaz. Burada MİT doğru dan işin içinde olabilir mi? Hayır. Tamamen üstten bir ayarlama vardır; bir ayartma ve sapma vardır; bizden bazılarının dolaylı olarak buna yatırılması durumu vardır. Taktiğin uygulanmasına yanaşma, PKK’nin direnişçi, inançlı ve kararlı silahlı savaşım yaşamına girme, daha güvenilir görünen güneye çekil, zamanını boşa harca, gücünü doğuya çek, o zaman fazla rahatsız edilmezsin, üstüne üstlük eğitimi ve yönetimi bir yana bırak! Bunlar zincirleme birbirine bağlı sonuçlardır. Partinin direnişçi ruhu, yaşam ve vuruş tarzı ikinci plana itildiği için, partimiz hem de çok dürüst arkadaşların eliyle çok şey yitirdi. Hemen belirtelim ki, bu çok dolaylıdır ve geneldir. Bundan daha tehlikeli olanı nasıl gelişir?
Bu konuda bütün belgeleri ele alıp, yeniden incelemek ve işlemek gerekir. Sizler bir görev olarak bölge planlamalarını yapar, önümüzdeki dönemin görevlerine yaklaşır ve olup bitenleri en azından kendi somut pratiklerinize yansıtırken, hiç olmazsa bunlardan azami dersler çıkarmalı, bu ruhu boğmalı ve özellikle yaşam tarzınızla bunun taktiğe yansıyan olumsuzlu klarını bertaraf etmelisiniz. PKK merkezinde kendisini bu biçimde dayatanları etkisiz duruma getirmek için sabırlı olmalısınız. Siz sabırlı olmanın, tahriklere kapılmamanın ve kendini savunmanın ne demek olduğunu biliyormusunuz? Bu konularda ana kuzususunuz. Tabii sadece okşanmaktan anlıyorsunuz, böyle büyütülmüşsünüz. Benim ne böyle anam oldu, nede PKK’de sizin gibi yaşadım. En değerli yoldaşlarımızdan Kemal Pir’in tutumunu görmüştük. Yıllarca birlikte yaşadığım kişiler bugün sapma içindedirler. Bunları yıllarca koruyarak birlikte yaşamak zorunda kaldık. Neden? Bunları tutmak ve idare etmekle neyi sağlamış oluyorum? Her şeyden önce bunların ardındaki dünyayı, yani düşmanı kontrol altında bulunduruyorum. Bu çok mu bilinçli yapıldı? Çok bilinçli olmasa da, ciddi bir sezgiden yola çıkarak böyle davrandık. Ya nımdaki adam kendisini bu kadar dayattığına ve bu kadar terslik çıkardığına göre, bunun bir anlamı olmalıdır. Bunların amaçlarının ne olabileceğini ortaya çıkar, kendini sağlama al, bunların etkileri altında yıkılma, dayatmalarını partiye yansıtma, bu konuda önlem ler geliştir! Yapmak istenilen buydu. Ama öyle bir ortam açıldı ki, bunlar korkudan kaçmak zorunda kaldılar. Bu tipler PKK’yi bu bi çimde çekip boğmak istiyorlardı. Politikacı ve örgütçü olduğum için, ben de bir ortam açtım. Kendilerini bu ortama bağladım. Bu bağlama neydi?
Öncelikle kendi olumsuzluklarını partiye yansıtmayacaklardı. Atılımımızı boşa çıkarmayacaklardı. Yani bir tür gözaltı konumunda tutulacaklardı. Çoğunuz özeleştiri sürecini yaşıyorsunuz. Çünkü sizi başka türlü frenlemek mümkün olmuyor. Başka yöntemlerle sizi sadeye getirmek ve provokasyondan kurtarmak mümkün görünmüyor. Çalışma süremizin önemli bir bölümünü neredeyse bu alıyor. Bu ya pılmak zorundadır. Burada kalkıp, suçsuz yere bir adamı hemen ajan ilan edemem. Ajan ilan etsem, çoğunuz size haksızlık yapıl dığını söyleyeceksiniz. Başta sizler olmak üzere, genelde Kürt insanına yerinde olmayan bir söz söylendiği zaman, hemen kendisini yere atar. Uygun olmayan bir bakış bile onu çok kötü etkileyebilir. Hepinizin durumu budur. Hepiniz nazlısınız ve en büyük silahınız küskünlüktür. Bu oyunlarınıza gelmemek için adeta akla karayı seçiyorum. Yapımızın bünyesinde bulunanların yanısıra, Kürdistan halkının kendisi de böyledir. Çocuklar gibi sevilmek ister, nazlanır veya küser. Bizim insanımızda yiğitlik, mertlik, sağlam duruş ve sağlam söz zayıftır. Bunu bildiğimiz için, herkese kendisini düzeltme olanağı tanıyoruz. Bir kişinin peşinen mahkum edilmesi doğru değildir. Adamda çok sınırlı bir gelişme olasılığı bulunsa bile, ken disine değer vereceksiniz. Çünkü adam kendisini buna yatırmıştır. Ben o zaman bizim sorumlumuza, sen otuzbeş yaşında bir çocuksun, dedim. Tıpkı yaramaz bir çocuk gibi kendini dayatıyorsun. Otuzbeş yaşına gelmişsin, ama evin kaba ve hoyrat çocuğu olmaktan kurtulamamışsın. Yönelimin ve ilişki tarzın siyasal değildir, yoldaşlığı fazla temsil etmiyorsun. Bu davranışları sergileyen ada mın emrine üçyüze yakın savaşçı ve militan veriyoruz. Ama o bu insanlara hiçbir şey vermiyor. Bunun yerine ikide bir kusur buluyor. Bu çocukluktur. Tavrınızı iyi belirleyeceksiniz. Numara yapmayacaksınız. Canınızın sıkıldığını, şunu veya bunu istediğinizi söylemeyeceksiniz. Bunlar ayıp şeylerdir. Biz bu tür tavırları kocakarılara özgü tavırlar olarak değerlendiriyoruz. Bu yoldaşça bir istem de değildir. PKK’nin yiğit militan deneyiminden bir yoldaşın neyi isteyebileceğini çıkarmak mümkündür. Bu konuda ölçüler vardır ve bunlar kanıtlanmıştır. Tabii diğerleri kabadayıca yaklaşıyor ve ruhumuzla oynuyorlar. Her biri değişik telden çalıyor. Kimi yetkisiyle oynuyor. Nitekim yetkiyle çok oynadılar. Biz, düşmanın provokasyon tezgahı kırk gün çalışsa, bu tür tutumlar gelişemez dedik. Siz kendiniz de söylediniz. Polisin, “Sizinle kırk gün uğraşsak, kendi kendinize verdiğiniz zararı verdiremeyiz; bizim verdiğimiz zarardan kat be kat fazlasını siz kendi kendinize veriyorsunuz” dediğini belirttiniz.
Bu, kişilikten ileri geliyor. Bir kişilik kendisini siyasal planda ve örgüt adamı olarak hazırlayamazsa, her zaman tehlikeli tutumlara girebilir. Düşman da bunu körüklemektedir. Zaten şu an da TC’nin körüklediği şey budur. “Pişmanlık Yasası” bunun temel yasasıdır. Şimdi bu yasanın önü genişletildi. TC, aşiretleri birbirine kırdırtmak için yasa çıkardı, herkese silah verdi. Türk sömürgeciliği kalleşçe eski oyunları bir kez daha tekrarlıyor. Para vererek insanları düşürmeye çalışıy or. Kürdistan’da aileciliğin güçlü olduğunu biliyor, ailelerin yarısını kendisi besliyor. Bu Kürdistan’ın ezeli hastalıklarını ve zayıflıklarını sonuna kadar kullanma taktiğidir. Hemen belirtelim; sizler iyi niyetlisiniz, ama geride anneniz, babanız veya kardeşlerinizin bir bölümü düşürülmüştür. Bazıları insanın kabul edemeyeceği pisliklere bulaşmıştır. Kimi içkici, kimi serserinin tekidir. Bazıları bilinçli ajanlık yapmaktadır. Bu gerçektir. Peki, bu durumda ne ya pacaksınız? Aile değerlerine kısmen bağlı olduğunuzu biliyorsu nuz. Aile ilişkileri tehlikeli bir mayındır. İçimizde, bu durumu biraz dikkate aldığınız ve ailenizi kollamak istediğiniz zaman neyi kollamış oluyorsunuz? Kollanması gereken bu kadar değer kollanmazken, dolaylı ya da dolaysız düşmana hizmet eden değerleri kollamak ne demektir? Aileye böylesi sağlıksız bir yaklaşım doğru değildir. Aslında aileleriniz ne kadar düştüklerini bilmemektedir. Aileleriniz ve yakın akrabalarınızın nasıl bir duruma düştüklerini siz bu bilincinizle anlayamazsanız, onlar nasıl anlayabilir? Dedim ya, Kürdistan’da gaflet ve ihanet yaşanmaktadır. Kürdistan’da ihanetin ulaştığı boyutlara dünyanın başka bir yerinde rastlanabilir mi? Ülkemizde devrimcileşme nasıl olmalıdır? Tersine Kürdistan’da ihanet güçlüdür. Bu geleneksel ruhtur; klan, kabile ve aşiret ruhudur ve oldukça gelişkindir. Amatör ilişki, grup ve sempati ilişkisi çok güçlüdür. Siyasal ve örgütsel ilişkiler oldukça zayıftır. Hemen söyleyeyim, hiçbiriniz buna gelemiyorsunuz.
Her gün üzerinizde bu kadar durmamıza rağmen, sizi bir türlü daha sağlam siyasal ve örgütsel ilişkilere getiremiyoruz. Buna karşılık öbür yanınız güçlüdür. Sizleri etkisi altına alan amatörlük, yakın sempati ilişkileri ve daha çok da ilişkisizlik ve ilgisizlik durumu oldukça etkindir. Bu ilişkisizlik veya ilişkide ilgisizlik, zayıflık, buna uygun davranmama ve örgütlü ilişkilere yüklenmeme kişiyi nereye götürür? Bu yaklaşım taktiğe nüfuz edemez, taktiği konuşturamaz. Taktik konuşturulmayınca, taktiksizlik ve taktikle oynamak konuşur. İşte düşmana en büyük hizmet budur. Düşmanın PKK’yi kendi ilişki ve yaşam tarzından koparmak için çaba harcamasının bir nedeni de, bizdeki ilgisizlerin, ilişkili ve ilişkilere egemen olamayanların amatörlüğü, duygusallığı ve akrabalığı hesaba katarak ilişkilere yaklaşanların bu tutumudur. Yıkım hareketi bunun üzerinde kendisini daha da pekiştirebilmektedir. Şimdi kendilerini bana dayatanlar da vardır. Bir kez daha bakalım. Bu son örnek aslında neyi gözetliyor? Bir devrimci kendisini gözden geçirmeli ve yedi yaşından itibaren nasıl büyütül düğüne anlam verebilmelidir. Size kendi örneğimi açmak istedim. Çünkü bizde yedi yaşından itibaren ihanet kulaklardan beyinlere ve oradan yüreklere damlatılır. Herkes böyle büyütülür. Dolayısıyla kendinizi gözden geçirme işini ev edebiyatından başlatmanız gerekir. Bu kaçınılmazdır. Sizin kişiliğiniz tesadüfen oluşmamıştır. Yedi yaşınızdan itibaren kulaklarınıza okunan ninniler sizi uyuşturmuştur. Ebeveynlerin oğullarına veya kızlarına sözde öğütleri onları köleleştirmiştir. Bu tür şeyler bireyleri basit çıkarlar karşılığında, kendilerini rahatlıkla satabilecek kişilikler haline getirmiştir. Ben bunu kanıtlamaya çalıştım. Kendi savaşçılığımı da bu temelde geliştirdiğimi anlattım. Bunun anlamı vardır. Kürdistan’da bir devrimci nasıl yetişmelidir? Bir önder nasıl yetişmeli, kendisini nasıl yeniden yoğurup yaratmalıdır? Biz bu soruya açıklık getiriyoruz. Bunu yapamazsanız, PKK’nin yaşamını tutturamazsınız. PKK’nin yaşamını tutturamadığınız için de başka bir yaşam sizi silip, süpürebilir. Zaten eskiden durumunuz buydu. Eğer yine eskiyi yaşamak isterseniz, PKK için de çalışmanız, nesnel olarak düşmanın truva atı işlevini görmeniz anlamına gelecektir. Kendilerini dayatanlardan bazıları da, daha somut olarak özeleştirilerinde kendi durumlarını açtılar. Çocukluklarından itibaren nasıl yetiştirildiklerini ortaya koydular. Bunlar Kürdistan ölçülerine göre ancak bir hainin yaşayabileceği bir ortamda büyümüşlerdi. İnsanın böyle büyüyemeye ceğini söylemiyorum, büyüyebilir. Kaldı ki bir çocuk suç işleye cek değildir. Onun için daha sonrası önemlidir.
Başlangıçta şeker şerbetle büyütülmüş, daha sonra paşa edebiyatıyla yetiştiril miştir. Ardından okullara gönderilmiş; hep başkaları arasında en iyisi olarak değerlendirilmiştir. Aslında bizler dünyanın en talih siz çocuklarıydık. Böyle doğduk. Bize söylenen şeyler yüzdeyüz yalandı. Kişiliğimiz böyle şekillendi. Şimdi bunun PKK’ye yansımamazlık edeceği düşünülebilir mi? Bizde kendilerini en erkenden eleverenler konumlarını buraya dayandırdıkları zaman doğruyu söylüyorlardı. Aslında bunun tersi de geçerlidir. Kişi çok yoksul yetişmiş, gözü açılmamıştır. Konu mu biraz da burada ifadesini bulmaktadır. Belki de PKK’de bir tas çorbaya kendisini peşkeş çekebilir. Bu tipler PKK saflarına geldik lerinde, gözükara bir biçimde PKK’nin değerlerini zaptetmeye girişirler. Adam bir maaşa talim yapıyor, gözü bir şeye takıldığında kendisini yitiriyor. Bir ziyafet çekin, kendisini satın alırsınız. Bun lar PKK gibi kendileri için olanak, mevki ve başka şeyler vaat eden güvenilir bir yer bulduklarında, bunun üzerinde kıyameti koparmaktan geri dururlar mı? Belli ki durmayacaklardır. Bir çapulcu ve eşkıya gibi basit bir şeye saldıran biri hesabı büyük yapmayacak mı? Yapacaktır. Hırsız karakterli birinin parti içindeki politikası hırsız politikacılığıdır. PKK içindeki hırsız tip kimdir? Bu konuda değerlendirmeler yaptık. Siz bu değerlendirmeleri ne kadar kavrayabildiniz? Bunu bilmiyorum, ama bizde hırsız tipler vardır. Köle tipler de vardır. Bunlar hamal gibi çalışır, ama çalışmasının ürününü alamaz. Kimin ne yaptığını sormayan tip, köle ve hamal tiptir. Bu tip çalışmasının ürünlerinden, yani yürüttüğü savaşımın sonuçlarından habersizdir. Yürüttüğü savaşımın düşma na mı, yoksa partiye mi hizmet ettiğini göremez. Bu hesabı yapmayan devrimci hamal devrimcidir. Bunlar daha çok emeğinin sonuçlarıyla ilgilenmeyen kaba hamallardır. Devrimde kendi savaşımının sonuçlarıyla ilgilenmeyenler, gerçekten de savaş ha mallarıdır. Bu da çok tehlikelidir. Düşman 1978-80 yılları arasında ülke dışına çıkmayacağımı sanıyor, diğer bütün sol grupların liderleri gibi büyük bir olasılıkla ülkeden ayrılmayacağıma inanıyordu. İkincisi, geleneksel bir deneyimi vardı. Baskı altına almakla birlikte, ortam açma yoluna da gidiyordu. Teslim alma ve ortam açmanın her ikisini de gün deme getirmiştir. Benim yanımda bir provokatör vardı. Bir gün, dört beş katlı bir binada bulunuyorduk. “Kendimi buradan aşağı atayım” diyordu. Atabilirdi. Bazı eylemlere girişmek ve güven yaratmak istiyordu. Ölümüne tehlikelere atılıyordu. Az eylemci olan, içimizde güçlü bir eylemliliği konuşturmayanı düşman sanmayın. Düşmanın taktiğinde bunlar da vardır. Bu 1976-77’de ortaya çıktı. Daha çok eylemci yönüyle hareket ediyordu. Öbür yönüyle yaşantımı düzenlemeye çalışıyordu. Bundan sonra nasıl yaşayacağımı soruyordu. İşte o zaman evlilik senaryosu üzerinde duruldu. Ankara’da yaşanacaktı; bunun için altın gerekliydi, buz dolabı gerekliydi. Bu da bir senaryoydu. O bu senaryonun içinde çok iyi oynamaya çalışıyordu. Ev bulma işine bayağı inandı. Sezgimiz vardı, ona bu izlenimi verdim. Şimdi TC bunu kavramıştır, ama iş işten geçti. Bazıları Ankara’da kalıp grupçuluk yapmamızı, bir yayınevi kurmamızı ve 1979 yılını böyle geçirmemizi istiyorlardı. Bizde bunlar gidip, düşmana çıkar. Evi Ankara’da tutacak, yayın yeri Ankara’da kurulacaktı. 1979 planlaması böyleydi. Bundan kuşku su yoktu. Çünkü benden başka kimse bilmiyordu. Bu nedenle MİT’in bilmesi de olanaksızdı. Benim ayrılmayacağımı sanıyordu. Bana birkaç aylık fırsat tanımıştı. Hem de önemli bir dönemde bu nu yapıyordu. 1978’in sonlarında partimizin kuruluşunu ilan etme olanağımız vardı. Birkaç eylemle partinin kurulduğunu kamuoyu na ilan edebilirdik. Bundan sonrası tufan olacaktı. Bu adımı attırmak ve sonrasını kurtarmak da bir başarıydı. Sanırım durum farke dilmişti. Beni arıyorlardı, deli olmuşlardı. O zaman birkaç arkadaşın genel bilgisi dahilinde parti tarihimizde önemli bir aşamaya yol açan yurtdışına çıkışı gerçekleştirdik. Bunun, sonuçta nelere yol açtığını biliyorsunuz. Bu hangi anlama gelir?
Düşman dolaylı olarak bir ortam hazırlıyor. Bu henüz PKK’nin adını bile kamuoyuna duyuramadığımız bir ortamdı. Haki yoldaşı şehit vermiştik. Büyük bir olasılıkla düşmanın bilgisi dahilinde katledilmişti. Bu çok ürkütücü bir etki yaratacaktı. Hatırlıyorum, Haki yoldaş vurulduğunda adeta gök üzerimize yıkıldı. Ne kadar yaşayabileceğimizi düşündük. Yaşamak öyle kolay değildi. Bizim için yaşamak, hareketin bir dönemecini sağlıklı yaşamaktı. Siz de can telaşına düşüyorsunuz. Örneğin burada bir arkadaş, son olayı yaratan kişiden korktuğunu ve kendisini savunamadığını söylüyor. Savunmasızsın, çünkü bireycisin. Bireysel savunma hangi anlama gelir? Burada bireysel savunmaya değil, partinin savunmasına geçeceksiniz. Hem de partiye aşama yaptırmanın hesabı içine gireceksiniz. Geçmişte biz yalnızdık. Siz burada öyle pek tek başınıza değilsiniz. Arkanızda bizim desteğimiz vardır. Haki yoldaş şehit düştüğünde pes edip yerimize mi oturacaktık? Devlet komploculukla üzerimize geliyordu. Bizim bir eğilimimiz vardı, sözümona bu eğilimi yakalamaya çalışıyordu. Yanımda bulunan provokatör, malını mülkünü sattığını, babasının Ağrı’dan Denizli’ye gittiğini, elinde yüklü bir mirasın bulunduğunu ve bunun hepsini harcayabi leceğimizi söylüyordu. Para bol, istediğin gibi harca demek istiyordu. Aslında yaşam yolu açıktı. Benim de bırazcık zaaflarım olsaydı, bu yola girebilirdim. Ben de insanoğluyum, zaaflarım olabilirdi. Ankara’da bulunan bütün solcular yaşıyordu. Hepsi ev bark sahibi olmuşlardı. Ben de yaşamayı planlayabilirdim. Böyle yaptım diye suçlanan birisi de olmamalıydım. Ama taktiğe bağlılığım vardı. Bizimkiler taktik adına güneyde I-KDP kuyrukçuluğunu geliştirdiler. Bunlarda yaşam endişesi vardı. Aslında tavırlarında öyle hainane bir şey yoktu. Ama aramızda bir fark bulunuyordu. Biz Ankara’ya dayanarak bir grup ortaya çıkardık. 1982 yılında da ilkel milliyetçiliğe dayanarak bir adım ileri atılabilirdi. Benim müthiş bir taktikçi olduğumu söylüyorlardı. Bu savaştır, kuşkusuz taktikte başarılı olan kim ise, o kazanacaktır. Onlar bizi ihanete çekerken, biz de onları özgürlüğe çekiyorduk. Bunun için sonuna kadar taktik yapılacaktı. Ben de Ankara’da kaldım, ama grup çıkardım. Kalınmaması gerektiği anda da, Ankara’yı bir daha görmedim. Yine de Ankara’da bekleniyordum. Düşmanın hesaplı bir beklentisi vardı. Biz biraz da bilinçli ola rak bu ortamdan kaçıyorduk. Ama yurt dışına çıkışımızı kimse nin ruhu bile duymadı. Bu düşmanın ne aklında, ne bilincinde, ne de planında vardı. Bu tarihsel adımı bir yaşam tarzı olarak seçtik. Biz bazı arkadaşları zorla dışarı çekmek istiyorduk, onlar gelmiyorlardı. Arkadaşlara ikiyüzelli kişilik bir isim listesi vermiştim.
ÖNDERLİK PERSPEKTİFİ
4. BÖLÜM
YORUM GÖNDER