PKK EN ZORU BAŞARAN HAREKETTİR
Süreci yoğunca, oldukça kapsamlıca işlemeye devam ediyoruz. Şüphesiz çok gerekli olduğu için bu yoğunlukta çok kapsamlı sorular soruldu. Amacı, kendinizi sorgulamaya tabii tutmamızdır. Kendini kandırmış, yanlış temellendirmiş, yanlış büyütmüş; anladıklarıyla uyguladıkları, özüyle biçimi, sözüyle pratiği arasında uçurumlar olan kişiliği sorgulamaksızın, onu açıp, çözüp yeni temellerde hem öze, hem biçime kavuşturmaksızın, devrim gibi ateşli ve en ince bir sanatı başarıyla yürütenleyiz. Perişan hallerinizi gördükçe, daha böyle nedenlerini anlayarak mutlaka bu koşulları zorlayarak sizleri bir çözüm gücüne doğru götürmeyi ben vazgeçilmez görev olarak görüyorum ve bunun için mutlaka vermem gerekir diye kendimi de kapıyorum. Artık bırakalım bir halkı, onun çok tanınmaz hale getirmiş tarihini ve güncelliğini çözmek, kendinizi böyle bırakırsanız, en ciddi engellerden birisi olacaksınız. Şimdi bunun da hiç bir gerekçeyle savunulur yönü yok. Kendini çözemeyen ne verebilir? Birçok yönüyle yetersizliği dobra dobra üzerinde akan birisi yine amaçlarına uygun neyi verebilir? Şimdi görebildiğimiz, o açığa çıkan gerçeklik, amacı doğrultusunda kendini bırakalım ciddi ve başarılı vermeyi, onu kemirmeyi neredeyse sanat haline getirmiş ve oldukça da kendini kandıran iyi niyetli kişilikler, ortalığı, ortamı kaplamış gidiyor. Ne olursa olsun burada ister vicdani uyanış, ister bir açılım, günümüzde mutlaka halletmemiz gereken sorunlarımıza, görevlerimize cevap oluncaya kadar burada temellendirmemiz ve ortaya çıkarmamız gerekir. Devrim ha babam usulüyle yönetilecek bir eylem değildir. Bu yöntemleriniz ha babam yöntemlerinden daha zavallıca. Çok dağınıksınız. Ben devrimin etkili bir kaç kişiliğini gerçekten içinizde göremiyorum. Son yıllarda, bu büyük çabalara rağmen sağanaklardan, dolulardan kaçıp PKK çadırı altına yerleşen zavallılara benziyorsunuz. Cüretkâr, göğüs geren, yürüten bir güç haline gelmeniz ve temsil etmeniz pek gözükmüyor. Şu anda Kürt gerçeğinde en çok iddia edilen; bunların pek adam olamayacağı biçiminde bir yargıdır. Halen alemin tereddüdü var. "Eskiden böyle bir şey yok" denilirdi. "Şimdi varlar, fakat sağlıklı kurtulabilecekleri kuşkuludur" diyorlar. Ve bunun da en temel nedeni sizler oluyorsunuz. Bakın duyarlı insanlar kendini biçimlendirirken alemin ve yakın çevresinin nazarlarını dikkate alırlar. Sizin durumunuz, bana gerçekten sürekli karşı çıktığım bir durumu hatırlatıyor. Çevresini kendine göre ayarlayan, ama hep verdiği bir şekilsizlik, bir yük, ağırlık teşkil eden kişilik durumu. Bırakalım benim temsil ettiğini PKK'nin bunu çekmesini, halk bile çekemez bu kişiliği. Burada verdiğimiz en önemli bir ders de şu: Biz PKK ortamını, hem içimizi, hem yönettiğimiz halkı, böyle zorlayacak kişilere bırakamayız. Şimdi köylü sığlığınızla veya işte, varsa diyelim, biraz daha kendini kurnaz sanan, yarı aydın kentli demagojiyle bu işin altından çıkamaz. Eski hikayeyi yeni kelimelerle süsleyecek, yeni bir hikaye anlattığınızı sanmayalım. Yani devrim hikayelerini anlatacağınızı ve inandıracağınızı sanmayalım. Zorla güzellik olmaz, istediğiniz kadar ince yöntemlerle bu kişiliği PKK'ye dayatarak sonuç almayacağınızı bilmelisiniz. Bunun için gerekli olanı vurgulayalım; iyi bir öğrenci, iyi bir dinleyen olabilmek, öğrendiğine tutarlı karşılık vermek. Devrimlerin savaş ve ezici yetkisini biliyoruz, bu bizde tam bir felaket olur. Diğeri de en az onun kadar tehlikeli. Yanı eskiden de kölelik arz eden edilgen, bilgisiz, çaresiz davranışlar; görünüşte ne kadar iyi niyetli de olsa, bunların çok tehlikeli bir alçaklık olduğu hiçbirimizin göz ardı etmemesi gerekir. Öğrenme işini bu kadar savsaklamak anlaşılır gibi değildir. Meşhurdur, tarihin en büyük kılıcı Hz. Ali'nin deyişi var, "bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum." Öğrenmeye bu kadar bağlı bir insan tarihin kılıcı ünlerini kazanmıştır. Siz her gün öğrenme ile oynuyorsunuz. Nasıl kılıç olacaksınız? Yani; kendinize o en çok yakıştırdığınız komutan, şervan olacaksınız. Bunu çözmemiz lazım. Toplumdan kaçtım, PKK'ye yol açtım. Beni PKK'den kaçmaya zorluyorsunuz. Kaçtığım toplum gibi bir topluluk oluşturup, beni bir kez daha kaçırtmak. Tabii ben kaçamam. Ben yeni bir parti içinde parti oluştururum. Bütün anlayışlarınıza -tecrübem de vardır- gerekirse günde bir parti yaratarak karşılık vereceğim. Sizin partiyi sizin başınıza çalacağım. Bunu yapıyorum da. Bu tabii sizi moral bozukluğuna, hayal kırıklığına uğratıyor. Ama unutmayın ki, karşınızda bir parti ustası var. Bunu sağlayabilecek güçtedir. Nerdeyse herkesin kendine göre particikleri var, elbette ki başlarına yıkılacaktır. Sıkılmayın, nedeni sizsiniz. Benim partimin halkın temel hayati çıkarlarına cevap veren bir parti olduğu doğrudur. Zaten ben şu anda halk içinde fazla tartışılmadığım gibi, değerimi koruyorum, geliştirdikçe geliştiriyorum. Parti içinde de istediğim davranış özgürlüğünü, onun eğitimini, örgütlenmesini, eylemini yürütüyorum. Fakat sizler benim kadar rahat değilsiniz. Burada suç kendinizindir. Hangi partide olduğunuzu bilmeniz gerekir. Benim tespit ettiğim diğer bir husus; çok ataerkil olduğu kadar, çok düzenden kalma oldukça ruhsal ve zihinsel bazı hastalıklarınızı yaşama cüretkârlığını gösteriyorsunuz. Ki, bu inat, keyfilik dediğiniz çok etkili olan, hele yetkiye kavuştu mu daha da kendini dayatan, farklı bir anlayış oluyor. Üst boyutta sorgulama pratiklerimiz bunu daha da netleştiriyor. Bunun kolay olmadığı, yani kendi partileşmesinin anlamlı bir partileşme olmayacağını iyi gösteriyor. Gücünüz varsa, benim partiye gelin. Yani ben kendi partimi savunuyorum ve gönüllüdür, size katılım çağrım. İşinize gelmiyorsa gerçekten hoşça ve boşça yerinizde kalmanızdan da oldukça razıyım. Bir yükten de kurtulmuş olunur. Ama her gün partimizin içinde yeni particikler kurmak akıllılık değildir. Eğer gerçekten partimizde partileşmek istiyorsanız, tepeden tırnağa bu yöntemlerinizi, bu tarzlarınızı, bu yaklaşımlarınızı, bu temponuzu değiştirmeyi göze almanız lazım. Benim sizlere saygım var. Eğer bir başarı olanağımız olsa zaten değerlendiriyorum, onu çekiyorum, % 1'i tutunacak yanların hepsini alıp birleştiriyorum. Değerlendirme hatamın olduğunu hiç sanmam. Ama gelirken bin bir yanlışlıklarıyla, şekilsizlikleriyle, çirkinlikleriyle kendinizi kabul ettirmeyi bekleyemezsiniz. Neden benim partim son yıllarda Kürdistan ufuklarından yükseldi? Çünkü doğru partileşmeydi, çünkü halkın giderek çıkarlarını temsil ettiği bir parti olduğu anlaşılıyordu. Bunu iyi temsil ettiğim anlaşılmasaydı, halkın desteği bu kadar ayakta kalabilir miydi? Hatta dünyada ilk defa sesimize kulak vermeler bu kadar gelişir miydi? Kürt'ün imajı hep ajanlık gibi algılanırdı. Umut kişiliği diye hiçbir şey düşünülemezdi. Ama bu son yıllarda bu da yıkılıyor. Ve bunların hepsine önderlik ettik. Bütün bunlar kanıtlanmış, doğru parti gerçekliğidir. Hem bunlara inanacak, hem anlam verecek, hem de katılımınızı bu çerçevede giderek kesinleştireceksiniz. Eskici dükkanından aldığınız eşyaları, son düz kumaşla değiştirmeyi öneriyorsunuz bana. Ben ne yapayım, o eski püskü şeylerinizi, giysem iki günde çıplak kalacağım. Savaş gibi bir yerde beni çırılçıplak bırakır düşman karşısında. Bizim elbiseler zırh gibidir. Giyeni her türlü soğuğa ve sıcağa karşı korur. Bunları esas almalısınız. Eğer içinizde "üşüdüm", "bayıldım", "sıkıldım" diyorsanız bunun nedeni; PKK elbisesini giyemediğinizden ötürüdür. "Midemde, yüreğimde bir ağrı vardır" diyorsanız, bunun gıdasını almadığınızdan ötürüdür. Kesinlikle, burada bir günde partileşin diyen yok. O, acımasız bir savaşım içindir. Ama bile bile hatada ısrarın da kesin yanlış olduğu, bunun farklı görüşü de demeyeceğim. Farklı bir partileşmeye, hem de çürüğü, çıkığı çok belli olduğu halde. Esas diğer bir özelliğimiz de, güç getirememedir. Farklı bir partisi olmayanlarla diğer önemli bir özelliği; zavallı yatalak gibi bir durumda olmasıdır. Hasta, yatalak ancak dört kişi onu taşırsa sağına, soluna bakabilir. Çünkü bizim partimizde büyük bir kesimde bu yatalak durumu temsil ediyor. "Ben çok hastayım, parti taşısın beni" demek, yanlış bir seçimdir. Belki özel bir kliniğe alınabilirsiniz ama PKK'nin içinde asla böyle olamazsınız. Adı üstünde PKK; en zoru başaran harekettir. En zoru, yani Kürdistan devrimini omuzlayan insanların hareketidir. En sağlıklı, ruhta, düşüncede ve fizikte en kudretli olanların birleştiği öncü örgüttür. Hastaların burada işi olamaz. İşi olamayanların, neredeyse kusursuz olmaya yatkın adımların sahibi olmayanlar, burada yol alamaz. "Hastayım PKK gelsin beni şifaya kavuştursun." Şu anlamda belki bunun anlamı vardır: "Yeni geldim beni eğitsin" bunu yaparız. Ama adeta hastalık hastası gibi bir yaklaşım ki bu da ezici çoğunluğu temsil ediyor. Toplumda böyle bir yaşam bulamamışsın, PKK içinde vardır. Bu tamamen bir riyakarlık yani ikiyüzlülük ve belki de düşmanın psikolojik savaşımından içimizde yaydığı, bizzat yaydığı hastalıklardan daha tehlikeli olduğu anlamına geliyor. Ne pahasına olursa olsun bu kişiliği yaşatmayalım. Partileşmeyi dar anlamayalım. Bir kaç tüzük esasları dâhilinde davranmak olarak anlamayalım. Yine bazı genel ilkelerine bağlı olmak biçiminde anlamayalım. Yine sözüm ona, yönetimlerden kaynaklanan emirlerle yürümenin sağlanacağını sanmayalım. Yaşam tarzı, salt yine siyasal bir olay değil, askeri boyutundan, kültür boyutuna ekonomik yaşam tarzından hayallerine kadar komple bir yaşam ve savaş gücü olmayı ifade ediyor. Hele diğer partilerle PKK'yi karıştırmayalım. Zaten, komünist örnekler de dâhil bugün dünya çapında partileri, bir engel olarak değerlendiriyorlar. Klasik sağ-sol, komünist-faşist, bütün partileşmelerin bir darboğazı yaşadığı ve artık insanlığın önünde aşılması gereken engeller olarak dikildiğini, gittikçe sıkça duymaktayız. PKK bu anlamda da klasik partileşmelere benzemez. Belki de PKK'nin en önemli bir özelliği budur. Dolayısıyla birçok partiler aşılır. Ve en güçlü devlet sahibi olanlar bile yıkılırken, PKK gibi en inanılmazı gerçekleştiren dolayısıyla kendini büyüten bir örnek evrenseldir. Daha doğrusu onu kendinde somutlaştırandır. Ve dikkat edilirse, dünyayı bile karşısına alan bu partileşmenin biraz değişme göstermesi, bu temel özelliğiyle bağlantılıdır. Ama sizin PKK'yi anlamanıza bakıyorum; aşiret kişiliğini bile aşmıyor. Bu yaklaşım bir yanılgıdır. Bu nedenle demek ki, bütün derslerin esası olan PKK'leşmeyi adım adım sağlayacağız. "En PKK'liliyim, en laik olanım" diyen birisi bu anlamda bir PKK'lileşmeyi kanıtlamalıdır. Açık söyleyeyim ki, çoğunuzun ölçüleri bunun çok gerisinde ve hatta çok sapkınlık, sorun teşkil eden bir durumda görüyorum. Bizim sahaya gelirken özellikle, benden gerçekten bir şeyler duymaya çalışan, kişilere de benim verebileceğim en iyi cevap karşılık değeri; "hoş geldiniz partileşmeye'dir". En değerli karşılaşma budur. Eski yeni, alt üst düzeyde kim olursa olsun büyük bir partileşmeyle karşı karşıya olduğunu asla göz ardı etmemelidir. Partileşmeyi sağlamayanların yaşama hakkı olamaz. En tehlikeli yanılgı partileşme konusunda gösterilen yanılgıdır. Varsa bir iyiliğiniz önce bu partileşmede kendini göstermelidir. Aksi halde bu büyük savaşıma değil güç getirebilmek, 24 saat bile yürütebilmesi mümkün değildir diyorum. Siz tehlikenin ağzında olduğunuz halde, adeta evin başına yıkılacağı bir ailenin yanında habersiz çocuklarına benziyorsunuz. Diyorum ki, düşman geliyor. Belki 24 saat sonra evi de ya yıkarak, ya da yakarak başınıza çektirecektir. Çocukların şenliği ile o evin içerisinde kalınamaz. Ya muazzam bir savunma gücü oluşturur kurarsınız ya da bakarsınız. Başka kurtuluş yolu olamaz. Gerçek budur. Özellikle ülkeden aldığınız sizlerin de partileşmenin ciddi olarak aşındığı -bu beni ürkütüyor- düşmandan daha fazla partileşmenin aşındığı yerde hayat olmaz; ister özgürlük adına olsun, ister kölelik adına olsun. Kendi koşullarımızda düşman -çünkü ikisine de yer vermiyor- kölelerin köylerini hepsini başına yıkmıştır. Potansiyel suçlular biçiminde çok iyi biliyorsunuz bunu. Diyarbakır manzaralarını sanırım çoğunuz gördünüz. Onlar köledirler. Onların TC'ye herhangi bir karşı çıkma durumları yoktur. Bir kuruşa rahatlıkla kendilerini verebilirler de, satabilirler de. TC de onu vermiyor. Köylülerin de büyük bir kısmı öyledir. Köledirler. Ama hepsinin çatısını başına getirdiler. Neden? Potansiyel suçludurlar diye. Bir gün belki PKK'ye kayabilirler diye. Bu bir gerçek. Peki, içimizdeki köle nasıl yaşayacak bu düşmana karşı? Hele PKK'nin sorumlu kademelerinde bulunanlar bu düşman karşısında nasıl dayanacaklar? Şimdi bunları "anlayamam, cevap olamam" demekle hiçbir yere varamazsınız. Şans gereği diyorsunuz belki yaşıyoruz. Tesadüfler sonucu ayaktayız. Bunun sağlıklı bir ayakta kalış olmadığı ortadadır. Her an bu şans aleyhinize çevrilir ve çok trajik bir biçimde sonunuz gelir. Aksi halde bu partileşmeye adım atmamak gerekir. Ben ürküyorum diyorum size. Bazılarını yıllardır taşıyorum, onlar için de üzülüyorum. Beni göreve davet edin. Daha iyi anlatabilmek için, daha iyi bunda yer alıp almayacağınızı yine anlayabilmek için beni göreve çağırın, yerine getirmeye varım. Ama öğrenmemeyi bir hak olarak siz bana dayatamazsınız. Geri, çarpık olmayı da olabilir bir biçimde, bir onayı da bizden bekleyemezsiniz. Hele kendiniz böyle çok sefil, çaresiz ve çok saçma bir biçimde dayatma hakkım da hiç göremezsiniz. "Kürt'tür, böyle alışmış, böyle yönetilmiş. Ne olur sen de biraz böyle yürüt." Kesinlikle bu olmaz. Baştan beri, yedi yaşından beri diyorum ki, ben böyle Kürt'e isyanım. Büyük savaşçıyı tanımamışsanız, tanıyın. O zaman anladınız mı? Bilmiyor musunuz? TC'nin her gün yayınladığı yazılardan da mı anlamadınız? Yürütülen bu savaştan da mı anlamadınız? Anlaşılmalı ki, anlattıklarımızın içinde kendinizi bilgilendiren önemli yerler, yönler var. Buna göre kendinizi başlatacaksınız. Gerekirse doğrulayarak ve yeniden. PKK'nin yürüyüşüne inanan, PKK ile bu iş yürüyebilir diyenlere, özellikle bunları vurguluyorum: Yoksa "PKK içinde ben kendimi, alışageldik üzere bütün bu yetmezliklerimi götüreceğim" diyenlere daha değişik yaklaşılır. Onları atacağız. Bunun başka çaresi yok. Ummadığı ve beklemediği bir zamanda, yerde ve biçimde. Burada çözümlenen tepeden tırnağa bir halkın yaşam iddiası, yaşam gerçekliği, yaşam ifadesi, kurumları, araçları, kuralları bütünlüğüdür. Buna inanacaksınız, öğreneceksiniz. Lafta olmaz bu. Büyük bir inanç, azim gerektirir. Aynı zamanda, nasıl ki bir operatör en iyi bir kalp ameliyatını büyük bir hassasiyetle yapmak zorundadır, öyle bir operatörle bu işler üzerinde de durmayı gerektirir. PKK budur! Öyle sanıldığı gibi yalnız bir yıkma hareketi değil, anında oluşturma hareketidir. Emek hareketidir, herkesi çalıştırır "hazırlıklı değiliz" diyeceksiniz. Hazırlık için yeterince zaman size tanıyorum. Hep anlatmak istediğim bir şey var. Bütün bu konuşmalarda görüldüğü üzere, yanlış hesap Bağdat'tan döner ve 40 yıl geçtikten sonra da yanlış yanlıştır denilir ya. Böyle tutumlar söz konusu. Cevabı doğru verirseniz hesaptan kurtulursunuz. Başlangıç için bunları belirtmek yeterlidir sanıyorum. Yeni gelenler, yeni yeni başlangıçlar yapmak için, habire söz verenler için, dikkat edilirse hep çerçeve açıyoruz. Sağı solu belli olmayan, nerede, nasıl oturmasını gerektiğini bilmeyenlere bunları muazzam bir tekrarla uygulama gereği duyuyorum. Gerekirse on defa okuyun, tartışın. Gerekli olanı herhalde bulmanız zor olmayacak. Ben ne yapacağım? Yani lanetli bir halkın, çok ters büyütülmüş çocuklarısınız. Benim elimden gelen, mümkünse bunu ortadan kaldırmak. Bunu yapmaya çalışıyorum. Başka çaremiz yok ki. Nereye başvurursanız tokadı yerseniz. Kime boyun eğerseniz dayağı yersiniz. “Evet” de deseniz, “hayır” da deseniz küfrü yersiniz. Bu lanetli gerçeğin doğal bir sonucudur. Ben bunları icat etmiyorum. Bunları bildiğim içindir ki, kendime bir çeki düzen verme gereği duydum. Bilmiyorsanız öğrenin. Kürt şu anda pazara bile kendini en az ücretle satmaya hazır, % 90'nı halen işsiz. Bunları ben icat etmiyorum. Ülkesini çoktan satmış, haberi yok. Bütün insani erdemlerini elinden almışlar haberi yok. Kişi olarak da bedenini, gerçekten yani beş kuruşa diyebileceğimiz, karın tokluğuna satmaya çalışıyor. Buna da kimse sahiplik etmiyor. İşte gerisi Diyarbakır tablolarıdır... Mümkünse bu tabloyu bir çerçeveleyin ve dershaneye koyun. Anlamayanlar her gün seyretsin. Bu okulumuz bu kara tabloyu değiştirmek için. Bazı arkadaşlarımız büyük bir bebeklik teorisine sıkı yapışmışlardır. Bununla hiçbir yere varılmaz. Kitaplarıyla, tarzlarıyla, ciyak ciyak bebek bağırışı gibi söylüyorlar. Mümkün değil onunla bir yere varmak. Büyük zorluklarla buraya geliyorsunuz. Büyük bir ilgiyle, bir tek şey isteniliyor, dikkat edilirse. Bu işin altından kalkmak yollarını çarelerini bulmak. Var yani, bu okul iyi öğretir. Halk adına geliyorsunuz, eğer buna biraz saygılıysanız, "en benim" diyen burjuva okullarından, feodal okullarından bile daha iyi şekilleneceğiniz kesindir. Böyle basit bir sadelik sizi yanlışa itmesin. Mühim olan amaç ve onun mütevazı katılımıdır. Hz. Muhammet de derslerine başladığında, yunan okulları, akademiler var, hepsi buna benzerdir. Hz. İsa'nın da manastırları bundan farklı değildirler, hep öyleydiler. Bizimkinin de böyle olması, temel insani okulların özelliğinden ötürüdür. Daha sonra biliyorsunuz, bu okullardan büyük komutanlar yetişti, İskender gibi daha 33 yaşındayken üç kıtayı fetheden komutanlar, Eflatun, Aristo okullarında yetiştiler. Hz. Ali, o Mekke'deki karanlık kulübeler gibi yerlerdeki propagandadan yetişti. Roma'yı çökerten havariler, Hz. İsa'nın bu basit hitaplarından yola çıktılar. O açıdan okulumuzun gerektiğinde en büyük devrimi gerçekleştirme gücünde olduğuna inanarak, onun kutsallığını duyarak katılacaksınız. Bütün dinlerin kutsallığı kadar, bütün felsefenin derinliği kadar, politikanın da en sağlam gerçekçi bir okulu olarak, buranın geliştirdiğini görerek bir yaklaşım sergileyeceksiniz. Hatta ekonomiden tutalım, sanata kadar, özünde burada kazanıldığına emin olacaksınız. Ekonomi biliminin de okuludur, sanatın da okuludur. Yaşınız uygun bu okulu öğrenmeye. "En çok biliyorum" diyenler de çok öğrenebilir. Çünkü çok derinlikli bir okul. "En yeniyim" diyenlere de hemen abeceyi öğrenir gibi sadeliği, basitliği olan bir okuldur. Umarın yani şimdiye kadar ki şekilsizlikleriniz, burjuva okulları, o feodal aile okullarında ne kadar gelişmiş olursanız olsun, madem okulumuza adım attınız, dediğim gibi ister en eskiler, ister en yeniler bu çerçeveyi esas alarak, mükemmel bir çıkışa kavuşabilirler. İsteyen askeri dalda, isteyen diplomatik politik dalda isteyen kültürel dalda, isteyen ekonomik dalda, hepsini öğretiyor. Zaten bir kişi istiyorsa bütün bu dallarda bir organizatör olabilir. Duruma göre nerede, hangi görevi olsa kesinlikle ona güç getirebilir. Bu temelde tekrar yeni gelenlerle birlikte -ki her gün yeni gelir gibisiniz buraya- okulumuzun gerçek bir öğrenci olmaya büyük bir gönüllülükle birlikte, istekle, azimle olduğu kadar ilgiyle, katılmaya, anlamaya gerekli olanı almaya çağırıyoruz. Temel çıkışınızı, bu çerçevede amaca yeterliliği sağlayıncaya kadar, yine gereklerini özümsemeye teneffüs ettiğiniz havadan, içtiğiniz sudan daha öncelikli olur. Olmaya çağırıyorum. Şimdi isterseniz çok kapsamlı sorular sorduktan sonra diyaloglar geliştirelim. Daha benden özellikle derinleştirmesini istediğiniz hususlar nelerdir? Diyaloglar bana göre en iyi öğrenme metotlarından birisidir. Ve bunu çok özgün yürütüyoruz burada. Katılımı, paylaşımı geliştirmede çok etkilidir. Kişisel anlamda değerlendirmeyin, geliştirilen ikili diyaloglar, bütün yapıya çözümleme düzeyi kazandırır. Ben özellikle diyaloglarımda, çözümlenen kişi değil, onun şahsında temsil edilen neyse odur. Ve verilmesi gereken neyse o kadardır. Cevaptır yani. Müthiş soru cevap ikilemi ifade ediliyor. Bütün bilimleri süzgecinden geçiren sorgulanmayla birlikte cevaplamayı gerçekleştiriyor. Diyaloglarda kim bulunmak istiyor, önce gönüllü olan var mı? Basitten mi, karmaşık olandan mı başlayalım? Konular önceliği, en can alıcı konular. Söyleyin ki verimli kullanalım. Çünkü bizim için bir gün bir tarih ve gelecektir. Hiç hafife almaya değmez. Bir günde dünya yeniden kurulur, yeniden inşa edilir. Bu denli değeri vardır. Kesinlikle! Bugünkü toplantımızı, böyle bir çok soruna cevap veren bir çerçeve dahilinde değerlendirmeye çalıştık. Anlamlıdır, ısrarla üzerinde durmanız gerekiyor. Kesinlikle burası bir öğrenme yeridir, burasını vurguluyorum yani; yaşama bakış açılarınızdan tutalım, çok pratik askerleşme esaslarımıza kadar, estetik hususlardan tutalım, ekonomik özelliklerimize kadar burada üretme işi önemlidir, öğrenme çok gereklidir. Yeterliliği zorluyoruz ve daha çok da size bağlıdır. Kendi payıma önemli bir çaba içinde olduğuma eminim. Zorlandığınızı biliyorum. Halk tarzında böyle olur. Geliş tarzınız, katılış durumunuz, geçmişiniz okulumuz için ciddi bir engel değil. Fakat çok eleştirilen, yüzeysel algı, ilgi düzeyi zayıf alışkanlıkların da oldukça inatçı ve bunu dayandırdığınız düzen gerçeğini, peşinen gerekirse bıçakla keser gibi bir tarafa atmanız gerekiyor. % 1 tutunacak yanlarınız da varsa onu esas almalıyız. Şimdi büyük bir terbiye ki, şu anlama geliyor; en eski arkadaşımızda bile görüyorsunuz, bu işin vazgeçilmez bir gereğidir. Biz bu halk adına, o işte terbiye denilen, aileden kalma, bilmem sokaktan edinilen düzenin okullarından, çalışma sahalarından edinilen her şeye kuşkuyla bakılıyor. Bunları kirli bir elbise gibi üzerimizde tutuyoruz, atacağız. Kendimize özgü olan yaşamın amaçlarını, onun araçlarını özünü ve biçimlerini, heves arzusu ve duygularını aynı zamanda yüksek bir anlayış ve onun ilkelerini bütünlüklü olarak burada öğreneceğiz. Bu hiç sizi sıkmamak değil, tam tersine büyük bir rahatlığa, çetin kişiliğe, kolay olmayacak çetin ama; anlamı olan bir kişiliğe, onun yaşamına kesinlikle ulaştırmak, bunun için sağlam başlangıçları yaptırmaktır. Okulumuzun bu gücü, hele bu son günlerde hayli artmıştır. En olgun dönemini yaşıyor. Kesinlikle burada verilen dersler, sadece PKK bünyesi için değil, bütün ulusal düzey ve hatta giderek etkilediğimiz insanlığı da kapsamı içine alacak ve etkileyecektir. Savaşta az çok dayanmış insanlarsınız, bu sadece buradaki dayanma için bir başlangıçtır. Savaşımızın en zorlusu burada verilmekte, anlayış savaşı, alışkanlıklarını yenme, zafer kişiliğine kendini yatırma alışkanlığı veya terbiyesi. Bu çok zor gelebilir size. Ben bir kaç ayınızı istiyorum, fazla değil. Kesinlikle yüzeysel, es geçer gibi yaklaşmasın. Boğulurcasına dayanamıyoruz diye öyle kendinizi fazla zora sokmaya da gerek yok. Bu, anlamı olan önemli sonuçları yaşam boyu olumlu tarzda ve dediğim gibi zafere ulaşacak kişilikleri de ortaya çıkarmayı amaçlıyor. İddialıyız. Şimdiye kadar yaptıklarımız bundan sonra yapacaklarımızın en iyi göstergesidir. Düşünün, herkes "mucizeler" diyor, biz mucize demiyoruz. Emeğimizle, inançlarımızla ve giderek gelişen düşünce eylemimizle, biz bunu ortaya koyduk. Neden zaferi kesinleştiren tarza kendimizi artık yakıştırmayalım? Büyük şehitleriyle, büyük açılarıyla, işkenceleriyle bu hareket adına yapılanlar bu hale geldikten sonra, bundan sonrasını sadece ve sadece zafer için ele alacağız. Açık söylüyorum, okulumuzun bu aşamadaki en temel özelliği, her saha için beklenen zafer kadrosunu ortaya çıkarmaktır. Ben hiç bir yıl bu kadar kesin konuşmuyordum. Bu süreçte kesin bunu belirtiyorum. Bunun anlamını adeta bıçakla kazır gibi, beyninize yüreğinize kazıyacaksınız. "Anlamadık" filan demeyin. Beni basite alan yanılmıştır. Düşman bu yanılgıyı tarihte görmemiş bir biçimde ödemiştir. Bizim içimizdeki yanılgılı kişilikler de ağır ödemişlerdir. Dua etsinler ki biz inanılmaz ölçüde insanı kurtarma çabası içindeyiz. Yoksa çok az kişi sizde sağ kalırdı. Ama ne mutlu ki, bu günlere gelebildiniz. Bunu takdir edin ve artık biraz da vicdana gelerek başarı tarzını kendinize yakıştırın. Hazırlıklı olmayı bilirsiniz. Buradaki hazırlık fena sayılmaz. Birçok yönüyle yetersiz, yürekler acınacak bir durumda da olabilirsiniz. Burada bunu da giderebilirsiniz. Ben bu işi ta kendimi tanıdığım yaşlardan beri, neydi o? İlk gözlerimi açtığımda, ilkeli mi deseni veya özgürlüğü esas alan bir yaklaşımla buraya kadar getirdim. Yıllarca birkaç kuruş para peşinde, bir kaç ilişki peşinde koşan bir adamım. Hiç bir bacak benim kadar yol aşındırmamıştır bu ilkeler, davalar temelinde. Ama görüyorsunuz ki, yani boşa gitmedi bu yıllar. Büyük sonuç verdi. Hatta bu ülke, bu halk için tek sonuç veren yol, yöntemdir. Bu anlaşılmıştır. Kendi önyargılarınızda ısrar etmenin hiçbir anlamı yok. Benden daha çok siz başarıya susamışsınızdır. Özlemlerinizin gerçekleşmesi benimkinden daha çok sizin için gereklidir. Özlemlerimiz için gerekli. Emeklerimiz var, onun başarıya ihtiyacı vardır. Ben az çok ortada bunu biraz kendime yedirdim, kanıtladım. Benden daha fazla şiddetle sizin ihtiyacınız var. Bu halk artık, bunu mutlak görüyor. En oportünisti bile, "başarı gerek" diyor. En iflah olmazı bile artık imana doğru geliyor. Biz bu işin öncüsüyüz. Neden kendimizle layık olan, oldukça da emek harcamış olarak, onu herkesten daha fazla kendimizi ortaya koyarak, göstermiş militanlar olarak, gerekirse tam basan mı, ona da varız, herhangi bir dönemden daha fazla bu dönem diyor ki, bu işe bu tarzda yürüyebilirisin. Bunun ne anlama geldiğini sanırım bu kadar derli toplu, inisiyatifli olarak şimdi görüyorsunuz. Ben her zaman yeterince de ilgiyle işin içindeyim. Sorumlulukların en iyisini bundan sonra daha iyi göstereceğim. Fakat sizin de dediğim gibi eski türden değil, anladığınız anlamda da değil, yani tür diyorum ben buna, çerçeve üstüne çerçeve çiziyorum, onda yerinizi yapacaksınız, kendinizi göreceksiniz. Tekrar vurguluyorum, ben emrettiğim için değil, size çok gerekli olduğu içindir. Bu kendini yeniden kurumlaştırmayı, kendini yeniden tarz, üslup, hitap gücüne, tempoya özellikle kavuşturmayı, içerik noksanlığı varsa onu da kazıyarak adeta yüreğinde, beyninde onu da kazıyarak kendine oturtmayı, sağlamayı başaran, bu okuldan sağlam, dolayısıyla yüksek başarılı çıksın. Ele aldığı her düzeyde PKK'nin gerçek kahramanlığına yaraşır bir militanı olacaksınız. Gerçek yaşamda zorlukları ne olursa olsun ona katlanmada, bu başarılı katılımın, paylaşımın ve giderek savaşımın militanlığı temelinde gerçekleştirilecektir. Ben yine bu vesileyle yeni gelenlere, yüksek sorumlu ve başarılı katılmaları kadar, her düzeyde sorgulanan kişiliklerimizin de örnek bir çıkışta ve en yeniyim diye katılanların da, gerçek hakiki bir PKK'nin en genç adayı biçiminde sonuna kadar kendilerine güvenebileceklerini ve başaracaklarına da inanmalarını diliyorum, bekliyorum. Başarılar. HALKLAR ÖNDERİ ABDULAH ÖCALAN 18 OCAK 1997 |
YORUM GÖNDER