HER İHANETİN BEDELİNİN ÖDETİLECEĞİ KAÇINILMAZ BİR HAKİKATTİR
Yaşamımız kimin ya da kimlerin elinde. Kürtler olarak bu sorunun cevabını aramayla başlayalım sorgulamaya. Çıkış notasını doğru yakalarsak artık kendileri olmaktan, tarihlerinden, gerçekliklerinden, özünden, kültüründen, toplumunun ahlakından, acılarından ardına bakmaksızın kaçanlar, durup bir vicdan muhasebesi yapabilirler belki. En azından belki buna cesaret edebilirler…
Birinci Dünya Savaşı öncesi de sonrası da herkesin elde tutulması gereken bir koz olarak gördüğü, savaş gücünden sonuna kadar faydalanılan Kürtlerin; bölgedeki en yoğun nüfusa ve en kadim tarihe sahip olmasına rağmen kendi özerk yaşamlarını yeniden kurmalarının önünde kati bir duruş süregelmiştir. Kürdistan’daki istila, işgal devletçi hegemonyaların en başat stratejisi olmuş, medeniyetler beşiği olan Mezopotamya toprakları iktidarcı zihniyetlerin sömürü, talan, entrika, katliam sahası haline getirilmiştir. Doğal toplum özelliklerinden ödün vermeyen bölge halkları, direniş kültüründen ve özünü koruma savaşından hiçbir zaman vazgeçmemiş, fakat devletçi entrikaların da topyekûn farkındalığını yaşamada hep zayıf kalmıştır. Binyılları alan bu saldırı ve direniş süreci kendisi ile birlikte zaman içerisinde bir kesim Kürt’te düşünsel yozlaşmayı, yani bilinçli ya da bilinçsiz ihanetçiliği geliştirmiştir. İhanet, Kürt toplumuna aşılanmaya çalışılan ve en ağır sonuçları beraberinde getiren-getirecek olan bir politika olarak odağa koyulmuştur. Hamidiye Alaylarında olduğu gibi boyunduruğu altında olduğu iktidar için birleşerek mücadele vermeli, kendi toplumsal gerçeklikleri söz konusu olduğu zaman ise binbir parça olup içeriden birbirini eritmeli, kendi özgürlük arayışlarını kendi kendilerine bastırma yetisine sahip olmalıydı Kürtler. Hamidiye alayları demişken Osmanlı entrika zihniyetinin ağzıyla belirtilenleri yazalım en açık haliyle;
“Hamidiye Alayları’nın kurulması ile şunlar amaçlanmıştır: Askeri disiplin içine alınan aşiretlerden Doğu Anadolu için kolluk kuvveti olarak faydalanmak, düzenli süvari birlikleri oluşturarak, olası bir Rus işgaline karşı elde hazır kuvvet oluşturmak, dış tahriklere kapılan ve isyana kalkışacakları açık olan unsurları yola getirme, aşiretleri iskan ettirmek ve bunları medenileştirmek; onları disiplin altına alarak eğitmek, aşiret kavgalarına son vererek bu yöndeki bütün potansiyeli devlet lehine kullanmak. Kürt aşiret reislerinin çocuklarının askeri okullarda okutulması ve bunlardan Harbiye mektebinden mezun olanlarının nizamiye ordusuna tayin edilmesine hükmeder. Askeri bir misyonu da yerine getiren alaylar, doğudaki Rus destekli Ermeni çetelerine karşı koyar, gerilla tipi savaş verir.”
1891 yılında oluşturulan bu ordu ile 1985 yılında tohumları atılan koruyuculuk sisteminin arasındaki tek fark Kürdistan’da gelişen Özgürlük Mücadelesinin düşmanın üzerindeki ciddi etkisidir.
Dünya insanlarının dahi bir türlü anlam veremedikleri Osmanlı devamında da tc devletinin Kürtlere yaşattıkları tarifi imkansız acılara rağmen bir kesimin ısrarcı derin sadıklığı, düşmanın da sıkı sıkıya sarıldığı bir gedik olmaya devam etmektedir.
Farklı kesimler şu şekilde yorumlamaktadırlar; Kürtlerin, Osmanlı’ya sadakatinin en çarpıcı göstergesi, 1912’den 1918’e kadar aralıksız devam eden kanlı savaş yıllarıdır. Trablusgarp, Yemen ve Balkan Savaşları ile Birinci Dünya Savaşı’nda pek çok Kürt, Osmanlı ordusunda görev aldı. David McDowall, düzenli orduda görev yapmaya karşı evrensel bir gönülsüzlük olmasına rağmen binlerce Kürdün silah altına girdiğini belirtiyorlar. Kürtler tüm bu savaşlarda, resmi dili Türkçe olan Osmanlı devleti adına savaşmıştı. Peki bu sadakat nereden geliyordu?
Atatürk, Kurtuluş Savaşında Abdulhamit’in yaptığı gibi Anadolu’da farklı unsurları ortak bir dava için ortak kimliğe hitap ederek birleştirme politikasını izlemiştir. Kürt aşiret önde gelenlerine başvurmuş cevap olarak da “din ve vatan uğrunda açılacak mücadeleye katılmaya hazır olduklarını” vermiştir.
Varıyla yoğuyla sadakatinin gerekliliklerini yerine getiren Kürtleri bekleyen yine hazin bir son olmuştur. Kandırıldıklarını anlayan Kürtlerin, bunu kabullenemeyen bölgesel, aşiretsel çıkışları soykırımla sonuçlanmıştır. Kürtlerin desteği ile 1071 yılında Malazgirt’te Alparslan’a Anadolu yolu açılmış, 1514 yılında Yavuz Sultan Selime doğu yolu açılarak cihan imparatorluğunun yolu açılmış, en son da hasta Osmanlının girdiği “Kurtuluş Savaşı” adlı savaşlarda tarihin sayfalarından silinmesinin önü alınmıştır. Bir şekilde tarihten günümüze varlığımıza kastı olan zihniyetin bugüne gelene değin yaşamasına iyi niyetimizle ve canla başla ön ayak olduk. Tek beklediğimiz ise özerkliğimizin tanınacağı bir birliktelik. Önce ortak düşman adı altında kurtarıcı rolünü üslenerek savaştırıldık, daha sonra ise varlığını koruduğumuz güç tarafından yine ve yine saldırıya uğradık.
Verilebilecek en iyi örneklerden biri olan “Şark Islahat Planı” tarihi zihniyetin sonu gelmez ifadesi olmaktadır. Plana göre; 5. Maddesi, Ermenilerden boşalan topraklara Balkanlar’dan ve Kafkasya’dan getirilecek Türk göçmenlerin yerleştirilmesini ve yerleşim giderlerinin Devletçe karşılanması. 9. Maddesi, yönetiminin Kürdistan’da kalmasını uygun bulmadığı Kürt ileri gelenleriyle akraba ve çevrelerinin Batıya yerleştirilmesini, Devletle işbirliği yapmış ailelerin yerlerinde kalmalarını ve daha da güçlendirilmelerini. 14-15-16 ve 17. Maddeler ise Kürtçenin yasaklanmasını, Türk Ocakları, yatılı bölge okulları ve kız okulları açılarak propaganda ve eğitim yoluyla asimilasyonu gerçekleştirmeydi.
Sorun Kürt- Türk sorunu değildir, asıl sorun Kürt ve Türk halkları arasında sorun yaratabilmek için emsalsiz bir çaba sarf eden ve bunun üzerinden nemalanan, kendini yaşatan faşist, işgalci, talancı, kırımcı, katliamcı tc devleti ve onun öncü akıl temsilcileridir.
Özgürlük Hareketinin çıkışı tc saray oyunlarına adeta çomak sokmuştur. Önderliğimiz Kürtler için olmazsa olmazın “bilinçlenme” olduğunu sürekli vurguladı. Bu bizim için başlı başına bir devrim niteliğinde olmaktadır. Bilinç ve mücadeleyi bütünleştirerek Kürdün iradeleşme gerçekliği olan bu çıkış, bugün milyonlara ulaşmış ve büyük kazanımlar elde etmiştir. Önderliğimiz ve kendi kurtuluş paradigmamız ile halkımızın ve halk öncüleri olan Özgürlük Devrimcilerinin bu iddialı ve kararlı buluşması karşısında tc politikaları her zaman olduğu gibi tekerrürü yaşamaktadır. Kürdü denetim altında tutabilmek için Kürt iç ihanetini kullanmak…
Artık bu denli “kral çıplakken” İşbirlikçi Kürdün, kendi soyunun kırımına desteği affedilir mi sanılıyor. Hem Kürdün kanından beslenen tc faşizmi, hem de kendini tc faşizmine satarak kendi halkının, halk öncülerinin kanına giren Kürt ihanetçilerine ödün verilmeyeceği bizler için vazgeçilmez, yalın bir gerçektir. Geçmişten beri bir yandan işbirlikçi Kürt egemen sınıfının çocuklarından olan Melik Fırat, Hikmet Çetin, Abdulkadir Aksu, Kamuran İnan, Cüneyt Zapsu, Mir Dengir Fırat gibilerini siyasi kontralık için eğitmiş; diğer yandan İbrahim Tatlıses, Mahsum Kırmızıgül, Berdan Mardini, Özcan Deniz gibilerini kendi kültürlerini asimile etmek için öne sürmüş; diğer bir yandan ise Tahir Güven, Emin Negis, Savcı Sayan gibilerini de kontralaştırarak, koruculaştırarak ve silahlandırarak fiili savaşın içerisinde yer almalarını sağlamıştır. Yine Çetiner Çetin gibileri her gün devletin adamı nasıl olunur, Kürt olarak Kürt düşmanlığı nasıl yapılırı kendi yaptığı değerlendirmelerle çizmiş ve yazılarında bunu sıkça dillendirerek Kürt ihanetini aşılama görevini üstlenmiştir Şimdi gelinen noktada bütün bu ihanetçilerin kendi halklarının özgürlüklerine karşı aldıkları pozisyonun, ihanetin bilinçsiz olduğunu kim söyleyebilir! Eğer bilinçsiz olsaydı kendi halkını katletmekten, kanını dökmekten bu kadar zevk alırlar mıydı? Halil İbrahim Yıldız ve ekibi Şenyaşar ailesini katlederken bu kadar vicdansız olur muydu?
Tahir Güven, tarihteki Kürt ihanetçilerinin bayrağını kaldırarak tc faşizmi için canla başla çalışarak kendi özünü inkar edenlerin hainane duruşunu sergilemekteydi. Tc işgalcilerinin gözüne girebilmek için kendi halkının değerlerine saldırıya kendini yatırdı, halkının sömürülmesine destek oldu, insanlarının kanlarının dökülmesinden zevk aldı ve bunu ihanet çizgisini yaygınlaştırabilmek için her yerde kendini ilan ederek yapmayı bir başarı olarak gördü. Kendini kaybetmişçesine Kürt katliamlarının üzerine katillerin naralarını atarak davul zurna ile halaylar çekti. Adeta “yaşasın Kürtleri katleden, asimile eden, taciz ve tecavüzden geçiren, tutuklayıp zindanlarda çürümesini amaçladığını açık haykıran, Kürt analarına kendi çocuklarının parçalanmış bedenleri üzerinden işkence eden, faşistleri Kürt halkının üzerine saldırtarak aile boyu kanlarını döktüren, Kürt gençlerini zehirleyen, iradesizleştiren, yok sayan işgalci tc faşizmi çok yaşa!” dercesine naralar attı. Neden, ne için? Kendi celladına bu sevda nereden geliyor. Bu cellat bile zamanında “kendi halkına faydası olmayanın bize hiçbir faydası olamaz” gerçek tespitini yaparak birçok defa ihanetinin mükafatını bekleyen kendi halkının haini Kürtleri cezalandırmıştır.
Kürt ihanetçileri olmadan düşmanın Kürdistan’da bir adım dahi atamayacağı açık bir gerçektir. Bunu yukarıda belirttiğimiz tarihi süreçlerde de açtık. Tahir Güven’in cezalandırılması ile birlikte tc’nin bu aileden yeni Kürt düşmanları çıkarabilmek için büyük çaba sarf edeceğini biliyoruz. Bu aşina olduğumuz bir yöntemdir. Asıl önemli olan Kürtlerin düşmanın bu oyunlarına gelmeyi bırakarak kendi halkının kavgasına katılmayı seçmeleridir. Bu halk eğer bu Osmanlı entrikalarını kendi şahıslarında bozmayı başarır ve ortak değerleri etrafında birleşerek, onurlu kavgalarını yürütmeye dahil olurlarsa tc devletinin vusatsız saldırıları artık son bulur ve Kürt toplumsal kurtuluşu sağlanmış olur. Bu şekliyle devlet elini halkların üzerinden çekmek zorunda kalacak ve Kürt- Türk sorunu diye bir durum da kalmamış olacaktır.
Aksine ihanette ısrar edenler ise bu tercihleri ile birlikte insanlık adına cezalandırılmaya devam edileceklerdir. İhanetin bir bedelinin olduğu kaçınılmaz bir hakikattir. Er ya da geç hesap vermek için toplumsal öfke ve öç duygularımızın hedefinde olduklarını bilerek çat kapı gelecek “Laz Kemal’in selamını” almaya hazır olsunlar.
ARYANA BARAN
KAYNAK: YPS ONLİNE.COM
YORUM GÖNDER