PKK DEMOKRATİK ULUS ÇİZGİSİYLE DAHA DA BÜYÜDÜ
PKK’yi 21. yüzyılda büyüten, güçlü yapan en belirleyici husus, yaşadığı paradigmasal değişimdir. PKK ulus devletçi paradigmadan demokratik ulus paradigmasına geçiş yapınca etkisi, gücü ve kazanımları daha da büyüdü.
Kürt halkı ve dostları, PKK’nin 43. kuruluş yılını büyük bir bayram havası içinde kutuluyor.
PKK resmi kuruluşu itibarıyla 20. yüzyılın son çeyreğinde Kürt halkının özgürlüğü için mücadele etmeye başladı.
Birinci kongresini 27 Kasım 1978’de, Lice’nin Fis köyündeki bir kır evinde toplamıştı; o günden bugüne tam 43 yıl geçmiş bulunuyor.
PKK, 21. yüzyıla aslında 5. Kongresiyle adım atmaya başlamıştı. Bugünkü gelişmelerin başlangıç noktasını, 1995 yılının ilk haftalarındaki 5. Kongreye kadar götürmek yanlış olmaz.
Beşinci kongre yeni paradigmanın doğuş sancılarının yaşandığı kongre olması nedeniyle bugün de okunması, anlaşılması gereken bir kongredir.
Çünkü Kürdistan özgürlük mücadelesinde paradigmasal değişimin ilk güçlü işareti, 1995’in 8-27 Ocak günleri arasında, Haftanîn’de toplanan 5. Kongresinde gündeme girmeye başlamıştı.
Rêbêr Apo’da bu kongreyi ‘reform kongresi’ olarak tanımlamıştır. Rêbêr Apo 5. kongre platformuna sunduğu politik raporda, toplum, birey, kadın, ekoloji, iktidar ve devlet gibi çok temel konularda yeni değerlendirmeler sunmuştu. Politik raporda başlıklar biçiminde yer verilmiş bu konular, İmralı sürecinde daha da açımlanmış, derinlik kazandırılarak teorik ideolojik olarak netleştirilmiştir.
Böylece 1995’in başında tartışmaya açılan yeni paradigma, İmralı’da daha derinlikli ele alınarak bugünkü içeriğine kavuşturulmuş oldu ve sisteme kavuşturularak örgüte, halklara sunuldu.
PKK’yi 21. yüzyılda büyüten, güçlü yapan en belirleyici husus, yaşadığı paradigmasal değişimdir. PKK ulus devletçi paradigmadan demokratik ulus paradigmasına geçiş yapınca etkisi, gücü ve kazanımları daha da büyüdü. Kürt ve Kürdistan sınırlarını aştı.
Başta Ortadoğu halkları olmak üzere, demokrasi, ekoloji ve kadın özgürlük çizgisiyle dünya halkları, kadınları ve gençliği için de çok daha fazla umut olmaya başladı.
PKK 21. yüzyıla, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü toplum paradigmasıyla girince böyle bir sonuç ortaya çıktı.
Büyük mücadelesi sayesinde fikri kadar pratik etkisi de her gün gelişen, yayılan bir parti oldu.
Demokratik ulus paradigmasında birçok açıdan yeni değerlendirmelerin yapıldığı, toplumsal ve tarihsel anlam ve önemi daha derin ele alınan konulardan biri de ahlak, din ve inanç konularıdır.
Yeni paradigma, ahlakı toplumsal yapının temel ve değişmez organı, kurumu, manevi dünyasının temel taşı olarak tanımlamıştır.
Demokratik ulus paradigması, inancı da ahlak ile birlikte anlamamızı sağlamıştır. Demokratik ulus paradigmasında din, ahlakın teorisi, bu teorinin en önemli ve kurumsal bir pratik sahasıdır.
Bu tanımla dinin toplumsal yaşamdaki yerini özellikle de ahlakla doğrudan ilişkisi nedeniyle oldukça önemsemektedir.
Bu paradigmada din, kullanılacak, propaganda için ele alınacak, demagojik söylemler için yararlanılacak bir alan değildir.
Demokratik ulusta, toplumsal yaşam demokratik bir sistem ile işler ve bu işleyişte din ve inançlar, toplumsal yaşamda manevi değerlerin etkisini büyütmekle sorumludur.
Bu değerlerin varlığını sürdürmesi yanında, ahlakın işlevini daha sağlam ve demokratik temelde yerine getirmesi için de işlev sahibidir.
Bu nedenle demokratik ulus paradigmasında din-inanç alanı ahlak temelli kurumlar, kuruluşlar ve topluluklar yoluyla görevini yerine getirir. İnançlı bir insanın kendi inancını yaşaması, ibadetlerini yapması tartışma konusu bile yapılamaz.
Her toplumun kendi tarihsel kültürü ile iç içe geçmiş inancını yaşamasını engellemek değil, destek verilir.
Demokratik ulus, din-inanç alanını ahlak temelli ele aldığı için tüm inançların özde bir ve kardeş olduklarına da inanır.
İnançların birbirini güçlendireceğini, toplumsal yaşamı zenginleştireceğini belirtir. Din ve inançlar arasındaki farkı ‘her dönemin kendi kanunu var’ desturu içinde ele alır. Toplumsal tarihin doğal seyri olarak görür.
Bu bakış açısıyla bakınca, demokratik özerk Kürdistan'da toplumsal kimlik ve kültürlere hak edilen değerin verileceği görülecektir.
Toplumun temelde iki tarihsel kimliği vardır. Bunlardan biri etnik kimliği, diğeri de din-inanç kimliği ve kültürüdür. Bu durum, din-inanç olgularına değer vermenin, önemli görmenin demokratik bir yaşam için nedenli gerekli olduğunu yeterince açıklamaktadır.
Demokratik ulus sisteminde din-inanç alanında karşı olunan ve kabul edilmeyecek olan iktidar yaratımı kültürdür. Egemen sınıfların saptırdıklarıdır. İktidar çıkarları için yaratılmış kurumlar, adet ve kurallar demokratik ulus sisteminin inanç anlayışınca reddedilir.
Örneğin demokratik İslam çizgisiyle, İslam'ın Medine dönemini önemser, güncellenmesi için çaba sarf eder. Ancak, Emevi’lerle başlayıp DAİŞ ve Erdoğan'a kadar gelmiş İktidar İslam çizgisine, bu çizginin değişik ad ve yöntemlerle dilendirilen içtihatlarına ve şeriatına karşı mücadele eder.
Din-inanç kültürü, toplumun ahlaki yapısını güçlendirmelidir. Toplumun ahlaki değerlerini beslemelidir. Bu yaklaşım tüm dinlerin-inançların temelinde olan bir yaklaşımdır.
Ancak iktidar dininde, dini metinler, inanç kültürü ve geleneği, yalanın, talanın, katliamların üstünü örtmek için kullanılır.
Bu konuda da en çarpıcı örnek AKP dinciliğidir. Bunlar çıkarları için yalan söylemeyi, hırsızlık ve katliam yapmayı, faizle zengin olmayı sevap gören fetvalar verebiliyor.
Bu da özelde iktidar İslam'ının, genelde de iktidar dinciliğinin ne kadar tehlikeli olabileceğini yeterince göstermektedir.
Bu dincilikte ezan namaza değil, yalana, talana, çağırır. Bu örnek tek başına demokratik ulus paradigmasında, demokratik toplum sistemi ve yaşamında din ve inançlara yaklaşımın ne kadar değerli ve anlamlı olduğunu anlatmaya yeterlidir.
CİHAN EREN
YORUM GÖNDER