KURULAN BİR PARTİ DEĞİL YAŞAM TARZIDIR
19. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlayan partileşme olgusunun özellikle 20. yüzyılda sınıflar ve uluslar adına öncülük misyonunu üstlenmeye ve dönemin bakış açısına dayanarak sorumluluklarını uygulamaya çalıştığı görülmektedir. Birçok yerde partiler, yaşam çizgisini belirleme yönünde önemli roller oynamaya başlamıştır. Partileşme oluşumlarının arasında bir tanesi var ki, onu tanımlamaya ya da izah etmeye ne siyasal literatür, sosyolojik yöntem ne de psikolojik deneyim yetmektedir. Kendi başına bir roman, hikaye, oluşum, yaratılış, diriliş sembolüdür. Bir insanın tüm gelişme evrelerinin –doğum, büyüme, gelişme, ölüm- sancılarını bağrında taşır 1978 yılında doğan Partiya Karkeran Kürdistan…
PKK’nin içeriğinde birçok açıdan canlılık özelliklerine rastlayabilirsiniz. Acılar, kederler, öfkeler, sevinçler, çığlıklar, hatalar, eksiklikler, öncü duruşlar, kesin başarılar vb... PKK’nin hiçbir zaman uzağında olmamışlardır. Bunun dışında PKK, Kürtlerin kendilerini tanımalarının ve kimliklerine kavuşmalarının miladıdır. Yani Neolitiğe çakılıp kalmış olan bir halkın, kavimin, kadının kendisini aramasının ve bulmasının miladıdır 27 Kasım. İşte bundan dolayı PKK, neolitikle doğal bir şekilde bağlanmıştır. Neolitiğin demokrasi anlayışını, özgürlüğünü, eşitliğini ve kadın iradesini esas alarak büyümeyi hedef almıştır.
Dünya genelinde oluşan tüm partiler hiyerarşik, bürokratik bir örgütlenmeye sahiptir. Hatta halkların kuruluşu için kurulan partiler bile öyledir. Elitleşirler, yani halktan koparak sistemin bir parçası haline gelirler. İnsanlardan koptukça insanlar da onlardan kopmaktadır. Yeni bir paradigmaya sahip olan PKK de bu sistem gerçekliğinden nasibini almıştır. Teorik olarak benimsenmemesine rağmen, çeşitli sistem hastalıkları peşini bırakmamıştır. Ancak kaynağından, özünden dolayı kendisini hiçbir zaman ne halkından, ne de ideolojisinden koparmamıştır. Belki PKK bir parti adıyla kurulmuştur, ancak bunun çok ötesindedir. PKK bir yaşam tarzıdır. Yazılı kanunları vardır, ancak yazısız da birçok kuralı vardır ve herkes de buna uyum, ikna ve iradesiyle katılmaktadır. Öyle bir bütünleşmedir ki, parti kuralları artık senin de içselleştirdiğin, benimsediğin kurallar haline gelir.
Önderliğimizin de belirttiği gibi; “Kurulan dar anlamda bir parti değil, yeni bir yaşam tarzıdır.” Doğa ve yaşamın her varlığına bir anlam verilmiş, tarihi değerler bir kez daha incelenmiş, analiz edilmiş ve her şeye bir ruh kazandırılmıştır. Yani PKK ile Kürdistan’da her şey yeniden ruh kazanmış, anlamına kavuşmuştur. Ölü ağaçlar yeniden yeşermeye, ekinler ürün vermeye başlamıştır.
PKK… 27 Kasım… Ruhsuzlaşmış, çoraklaşmış ölü topraklarda yeni yaşam filizlerini yeşertmenin adı.
27 Kasım kendisiyle beraber kadını yani ‘Jin’i yeniden yaratmıştır. Neolitiğin özlü, özgür iradeli kadını esas alınarak günümüz kadını kendisini fark etmeye başlamış ve özüyle buluşmayı hedef olarak belirlemiştir. Kadın artık sistemin köleleştirdiği, anlamsızlaştırdığı bir meta olmaktan çıkmaya başlamıştır. Kadına verilen müebbet ceza sona erdirilmiş, kadının doğayla bütünleşmesinin zemini hazırlanmıştır. Yani nesne konumundan özneliğe doğru büyük bir geçiş yapmıştır.
PKK, 27 Kasım’la resmi olarak ilan edilerek kadının da dirilişinin ilanını yapmıştır. Verili (mevcut) kadın gerçekliğiyle büyük bir savaşım başlatılmıştır ve bu temelde de katılımlar gerçekleştirilmiştir. Kadın Özgürlük Hareketi açısından tarihsel bir fırsat olan bu süreç özellikle Kürt kadını açısından bir ayrıcalık niteliğini de taşımaktadır. Verili kadına dayanmak, verili erkekle yürümek, klasik kadın-erkek ilişkisi artık tarihe karışmıştır.
Enki’nin, İnanna’nın Me’lerini çalmasıyla başlayan kadının düşürülmesi, geriletilmesi, tehlikeli bir olgu olarak tanımlanması ve bunların bir kader olarak kabullenilmesi artık tarihin derinliklerine gömülmüştür. Kadın artık sadece fiziği ile değil, düşüncesi ve iradesi ile yaşama katılmakta ve tüm gerilikleri reddetmektedir. Klasik kadınla olduğu gibi, klasik erkekle de büyük bir savaşım yürütülmektedir. Siyasal, ruhsal, güdüsel, duygusal ve düşünsel bir savaşım gerçekleştirilmektedir. Bundan dolayıdır ki, PKK aynı zamanda düşünsel bir savaştır. Duygu devriminin öncülüğünü, rehberliğini yapmış bir yaşam partisidir. 27 Kasım’ın diğer bir anlamı kadında yok edilmiş olan insani nüvelerin, yaşama ait renklerin açığa çıkarılarak yeniden buluşmasıdır.
Kadın ile düşürülen halk gerçekliğimiz, kadının yüceltilmesiyle yeniden dirilişe, kurtuluşa dönüştürülmeye başlanmıştır. Burada esas anlaşılması ve anlam verilmesi gereken ideolojik yaklaşım, anlayış, duygu ve yaşamsal plandaki yaklaşımdır. Kadınla ilgili pek çok teorik tespit, iddia, eleştiri geliştirilmiş, tüm sosyalist örgütler, liderler değerlendirmiştir. Ancak Başkan Apo’nun yaptığı eşsiz değerlendirmelerle bütünleşmiş bir olgu olan PKK ile yeni bir yaşam tarzı yaratılmıştır. “Kadınla nasıl yaşanılır, kadın-yaşam bağlantısı nedir, kadın gerçekliği nedir?” gibi sorular temelinde gerçekliklerle bütünleşmiş bir olgu olan PKK, diğer devrimsel hareketlerden, örgütlerden ayrıcalığını tarih sayfalarına kazımıştır. Direniş, fedakarlık, tutum ve davranışlarla mücadele tüm yaşama yansıtılarak pratikleştirme temel alınmıştır.
27 Kasım, kendisini arayan kadını gündemimize koymuştur. Mevcut kadın yaşamı bitirmeye ayarlanmışsa yaşamı yaratacak kadın kimdir, nerede aranmalı ve yaratılmalı? Başkan Apo şahsında ilkesel olarak ele alınan kadın sorunu kadında da büyük bir ilgi yaratmış, bu temelde de sistemin yarattığı kadın gerçekliğini kabul etmeme ve buna karşı mücadele etme ihtiyacı duyulmuştur. Kadın özgürlüğün ilkeleriyle yürüme gücüne kendisini ulaştırma, çaba ve dirayetine sahip olmanın müthiş emeğini destansı duruşlar, kahramanlık düzeyindeki direnişler ve fedai eylemleriyle günbegün geliştirmiştir. Böyle bir gerçekliği ve düzeyi kadının kazandığı zihniyet devriminden bağımsız ele almak büyük bir hata olacaktır.
27 Kasım adımı, sadece birkaç kadının kurtarılmasını sağlamamıştır. Ölü bedenler içerisine hapsedilen, ölüm sessizliğine boyun eğdirilen, çorak coğrafyalarda sadece zamanın akışını izlemekle yetinen, kutsal mekanların kutsal evlatlarının yeniden cana ulaşmasının tarihe yazılması olarak da görülmelidir. Neolitik süreçteki tanrıça gerçekliğini iğne ucu kadar imkanlarla büyük bir sabırla ilmek ilmek dokuyarak yaratmanın adı olmuştur.
27 Kasımla ruh kazanan kadın, kendi özgürlük sorununu halkın özgürleşme sorunu, ruhların ve fikirlerin özgürleşmesi olarak ele almakta olup, bunun bilinç ve sorumluluğunu kazanan bir gerçekliğe ulaşmıştır. Bu nedenle de basit, ucuz yaklaşımların özgürlük ve insan olma sorununun aşka kavuşma ve aşkla yaşamı yaratmanın asla yanından geçemeyeceğinin oldukça farkında olan bir kadın gerçekliği yaratılmıştır. Ve bu çerçevede kendisine ideolojik, politik, örgütsel ve askeri donanıma kavuşturan Kürdistanlı kadınlar, tüm bu kurumlaşmaların, yani özgürlük araçlarının işletilmesi, halk ve tarih çıkarına kullanılmasında teminat düzeyinde bir mertebeye ulaşmıştır.
Kutsal mekanlarımızın bugünkü tanrıça duruşuyla Zilan yoldaş, özgür kadın ve halk gerçeğinin ideolojik kimliği konumuna ulaşırken, aynı zamanda özgürlük araçlarımızın nasıl kullanılması ve işletilmesi gerektiğini eylemiyle kanıtlayarak halkımızın tarihine bir kangren gibi yerleşen işbirlikçi, ihanetçi, teslimiyetçi çete çizgisini gerileterek yüzyıllardır süregelen tarihi gidişatın yönünü ters çevirmiştir. Başkan Apo ile yoldaş olmanın kurallarını göstererek özgürlük ve eşitlik ilkelerinin pratik savunuculuğunu yapmıştır. Yine direnişin kızı olarak andığımız ve direnişin kendi öz manasıyla bütünleştirmiş olan yiğit Beritan yoldaşımız, namuslu ve direnişçi kadın duruşunun abidesel sembolü haline gelmiştir. Daha nice efsanevi örneklerle anlatılabilecek özgür kadın duruşlarının 27 Kasım ile direkt bağını görmek kadar, 27 Kasım’ın özünü koruma ve günümüz itibariyle kendini halka ve bölgeye adayarak, tüm gelişmelerin önünü açma öncülüğünü devam ettirebilmesinin gizemliliğiyle tarih sahnesine çıktığını görmek önemlidir. Önderliğimizin; “Kadın etrafında adeta yeni bir dünya doğmaktadır.” belirlemesini bilimsel bir süzgeçten geçirmek, günümüz itibariyle büyük bir önem arz etmektedir.
Kadın, özgürlüğün nefes borusu olduğu gibi, egemenlikli sistemlerin tüm kirine karşı can damarından mücadele vermekte ve asli başarılara ulaşmaktadır. Özgürlük Önderimiz Başkan Apo cesaret, fedakarlık ve dirayet isteyen kadın sorununa el atarken, egemenliğin köktenci ve bütünlüklü tarihine karşı da savaşacağını biliyordu. Kadın da özgürlük savaşına bu temelde çekilmiştir. Kadınla yürütülecek özgürlük savaşımı aşk, zafer, zeka, güzellik, barış, özgür birliktelik, dostluk, hoşgörü, adalet, eşitlik, inanç, dürüstlük, sadakat, bağlılık kavramlarının demokratik toplumun yeniden inşasının temel taşları olarak örülecek ve uygarlık yükseltilecektir. Zerdüşt’ten, İsa’dan bu yana daima özgürlük için açılan gözlerin körleşmemesine ve yüreklerin buruklaşmamasına yol açacaktır.
Dünya ancak kadının özgürleştirilerek toplumun da özgürleşmesi ile yaşanabilecek bir mekan olabilecektir. Ve bugün Kürdistan’daki Özgür Kadın Hareketi gerek ideolojik üretimi, halkı eğitme, bilinçlendirme ve güçlendirme faaliyeti, gerekse de meşru savunma savaşımı saflarında yer alışıyla özgürlük ve barış için onurlu tutumun sahibi ve öz değerlerine sadık olma yönündeki çalışma azmini sürekli arttırmaktadır. Bu azim, 27 Kasım’la anlam kazanmış olan kadının özgürlük önderimiz Başkan Apo’ya, tabiat anaya, halklara ve insanlık tarihine vermiş olduğu andın gereği olarak kesintisiz devam edecektir.
Mücadelemiz açısından çetrefilli ve zorlu bir süreci geride bırakırken, 27 Kasım ruhunun özümüzle kurduğu bağlantının gücüyle, savaştığımız yılların egemenlikli-kölelikli zihniyetinin ürünü olan tasfiyeci, işbirlikçi eğilimleri bir kez daha mahkûm ediyoruz.
Özgür yaşam ve özgür insan ısrarından vazgeçilmeyeceğini, çeşitli maskelerle ve allı-pullu söylemlerle hareketimiz şahsında halkımızı, kadını, dolayısıyla insanlığı çağdaş köleliğin en geri sınırlarında yaşatmak isteyen teslimiyetçi, feodal, küçük burjuva yaşam kültürü ve anlayışına karşı inatla yine özgürlük ve direniş diyoruz.
Önderliğimize, özgürlük kahramanlarımıza ve halkımıza sözümüzü yineliyor, insan olma mücadelesi veren herkesi selamlıyoruz.
RUKEN AMARA
YORUM GÖNDER