APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (47.BÖLÜM)
DEVRİMCİLERİN SAVAŞIMINDA BÜYÜK GÖNÜLLÜLÜK VE İRADE KESKİNLİĞİ ESASTIR
En basit yaşam bile örgütlülükle olur. Benim bütün gücüm, insanları örgütleme yeteneğimden geçer. Örgütlemenin özü, insanları doğru işe ikna etmedir. İşte bütün gücümüz kaynağını buradan alır. İnsanımız öyle bir ruhsal atmosfer içine sokulmuştur ki, yaklaşımlarının tümü kirpi tarzındadır. Kirpinin kendini koruma tarzında olduğu gibi, hep dikenleriyle yanıt verir. İnsanlarımız yüzyıllardan beri bu haldedir. Ben bu insanları bazı doğrular temelinde ikna ettim ve o çok tepkili, diken gibi kişiliklere kendimi kabul ettirdim. Ben, dikenleri bırak, başka bir elbiseye bürün, daha insanca, daha yumuşak ve anlayışlı olabiliriz diyerek, insanlarımızı örgütlenmeye ikna ettim ve birleştirdim. Bakın sizlerle bile yürüyoruz. Bu önemli bir gelişmedir. Edebiyat, sosyoloji ve psikolojiden tek kelime anlamış olsaydınız, bunun önemini ve gerçekliğini kavrardınız. Siz de özellikle örgüt ortamında kirpiliklere son verin, çevrenize diken gibi batmanın fazla gereği de yok. Kazanılmışsınız, yani yüzyılların o vahşi ortamında değilsiniz. Bu konuda daha pek çok şey söylenebilir, ancak bu iş aslında edebiyatçılara düşer. Çöl yürüyüşünde güneşe karşı korunmak için devenin derisi çok kalındır. Vahşi ormanlardaki aslan çok yaman pençelidir. Sizi de bazı koşullar o hale getirmişti.
Ama şimdi bu ortamlar aşıldı. Bizim ortamımız yoldaşlar ortamıdır, eskiden beri takındığınız o zırhları bırakın. Onu düşmana karşı kullanın, hatta daha da yenileyerek koruyun. Sizin bu sorunlarınız var ve bu sorunlarınızı çözmezseniz iflah olmanız mümkün değil. Bir kirpi çaresizliğini bir dikenle cevaplandırmak doğru değil. Kirpi kişiliğini bırakın. En duyarlı bilim adamı diyor ki, “Benim istediğim tek şey, dağda bir özgür gerilla yürüyüşü yapmaktır.” Bu ne demektir? Yaşamın en arzu edilecek biçimi budur demektir. Yani yemek istemiyor, Avrupa‟yı, metropolü, ailesini veya toplumunu istemiyor. İstediği özgür bir gerilla yürüyüşüdür. Bu bilim adamı en doğru sözü söylemiştir. On beş yıldır zindanda kalmış ve onlarca, hatta yüz yılı aşan ceza tehdidi altındayken bu sözü söylüyor. Ayrıca kendisi Kürt de değildir. En güzel olanı nasıl da istiyor? Sizin yaptığınız ise, özgürlük yürüyüşü müdür, çingene yürüyüşü mü belli değil. Aslında çingenelerin de o kırsaldaki yürüyüşü çok zevklidir. Bilim adamının söylemine ve çingene yaşamının çözümlemesine dayanarak söylüyorum ki, bu tarzınızı mutlaka düzeltmemiz gerekir. Mazlumlar'ın o tek hücredeki soyluluğunu düşünmek zorundayız. Örneğin, düşmanın “ne olur bize bir istemini, bir arzunu söyle yerine getireceğiz” demesine karşılık Kemal Pirler, “Biz, sizin hiç bir isteminize asla yanıt olmayacağız” cevabını veriyorlar. Siz bunları bir tarafa bırakamazsınız, bunlar kutsaldır. En özlü değerlerimizin soylu savaş istemlerini böyle çarpıtamaz, karıştıramazsınız.
Bütün bunlar şunun gerekçeleridir: İflah olmazlığa, çaresizliğe, anlayışsızlığa, umutsuzluğa, çirkinliğe, yenilgiye, ruhsuzluğa ve oyunlara gerek yok. Size gerekli olan, herkesin yaşama hakkı olan onuruna ve emeğine karşılık isteyenin tamamen bağlanacağı büyük amaçtır. Ona bağlanın. İradesiz kılınmış ve acizleştirilmiş kişiliği bırakmanız gerekir. Zafer kişiliğine ulaşmaya ihtiyacınız var. Çözümsüzlük ve acizliği bırakıp, çözüm gücüne ve keskinliğe ulaşmalısınız. Anlayışsızlıklara değil, yüksek anlayışa bağlanın. Bir çırpıda anlaşılabilecek ihtiyaçlar, gerekler var, onlara sahip çıkın. Bugün sizi köreltmişse, tarihe bakın. Bugün sizi daraltıyor, zorluyorsa, geleceğe dair umudunuzu yaman kılın. Tüm bunlar da çözümdür. Tarih bugünün izahını yapar, geleceğin umudu da seni uçarcasına havaya kaldırır. Çaresiz veya imkansızlıklar içinde değiliz. Dikkat edin, biz bunun müthiş kanıtıyız. Geldiğiniz bütün o sahte toplumdan, sahte yaşamdan, karı -kocalıktan korkmadan boşanın. Yaşamın en değerli öğeleriyle yeni evliliklere hazırlanın. Bu sizi tüm sahte bağlılık ve sıkıntılarınızdan kurtarır. Tüm bunların hiçbir gereği yok. Her şey emekle yeniden kazanılacak. Siz zaten emekçisiniz. Ancak emeğinizi, size kaybettiren değerlere bağlı olmaktan kurtarın ve size sizi kazandıracak değerlere bağlayın. Bu da zaten sosyalizmin ta kendisidir. Bütün bu gerekçeleri şunun için büyük bir duyarlılıkla belirtmek istiyorum: Düşmanımızın siyasi, ekonomik, askeri durumu şöyledir; özel savaşıyla bize şöyle yöneliyor gibi şeyleri ifade etmeye hiç gerek yok, bunları çok iyi biliyorsunuz.
Madem düşmanınız böyleyse, yaşamdaki zorluklara ve en önemlisi de nefret ettiğiniz köleliğin en aşağılık biçimlerine öfkeliyseniz ve bundan kurtulmak istiyorsanız; onun eğitim, emek ve savaşım olanaklarını neden değerlendirmiyor ve amacınıza ulaşmıyorsunuz. Bizim öfkemiz esas olarak bunadır. Bunda neden tutucu oluyorsunuz, acizlik içinde kalıyorsunuz? Size ve çevrenize kaybettirecek durumlara neden bu kadar sıkça düşüyorsunuz? Rahatlıkla yapabileceğiniz müdahaleleri, girişimleri neden yapmıyorsunuz? Bunların izahı da yoktur, bunlara gerek de yoktur. Aynı zamanda sizi sonuna kadar kendinize güvenmeye, yaşama oldukça saygılı olmaya, adeta yeniden doğarcasına yaşamı selamlamaya; ülkemizin, bir karış da olsa o güzel özgür topraklarındaki havayı teneffüs etmeye çağırıyorum. Yürüttüğümüz bu savaşı kazanılabilecek olanaklar artmıştır. Neden bununla doğru bütünleşmiyor, kendinizi ısrarla “bu işler olmaz ve yanlışlıklar kaderdir, vazgeçilemez” düşüncesine kaptırıyorsunuz. Bizim bütün öfkemiz bunadır ve burada bunu çözmeye çalışıyorum. Bir daha böyle karşımıza çıkmaya cesaret edemeyecek ve bunun gerekçesini aramayacak kadar yetersizliklerinizi aşmalısınız. Sizin için bundan daha iyi bir şey düşünülebilir mi? Bunun dışındaki yaklaşımlar teslim olma, bozma ve saptırmadır. Bu da sizin işiniz değildir. Sapmaya zemin olma da sizin işiniz değildir. Yine her tür amaç ve onun örgütlülüğüne ters düşmek de sizin göreviniz değil. Sizin göreviniz bunlara karşı çıkmaktır. Zemin olma değil, zemini süpürmedir; alet olma değil, bunları yapanların canına okumadır. Bu çok net. Siz bunlar için varsınız. Siz PKK‟lileşmeyi, ARGK‟lileşmeyi isteyen insanlarsınız. Sizin göreviniz de bu temeldedir.
Buna karşıtlık temelinde olanı neden barındıracaksınız? Bu sorunlara karşı neden ciddi yetersizlik içinde olacaksınız? Bunun savunması olamaz. Yıllardır eylemleriyle, kurnazlıklarıyla işleri öyle bir noktaya getirmişler ki, “düşmanı vurma, haini vurma, bir de gerillayı durdur ve şöyle yaşa” diyorlar. İnanılmaz bir şey! İçtiğiniz zehir, yani uyuşturucudur, içerseniz sizi öldürür diyoruz, siz de “ben alışmışım, nasıl ki sigaradan vazgeçemiyorsam bunlardan da vazgeçemem” diyorsunuz. Durumunuz biraz o keşleri anımsatıyor. Tasfiyeciliğe zemin olma, etkisine girme budur. Bu tutumunuz hem yanlış hem de çok tehlikelidir. Bu belirttiklerimi bu kadar gerekçelendirmem boşuna değildir. Yüce değerlerimiz var. Ve düşman da dahil hiç kimse sizleri bu duruma düşürme gücünde değildir. Hiçbir iblis artık bu kurnazlıkta olamaz. Korkmayın. Korkmamak, kaba cesaret veya kör cesaret değildir. Akıl dolu cesaret, estetik ve güzellik dolu cesaretten bahsediyorum. Artık bunları kendinize yakıştırın ve yavaş yavaş güzelleşin. Çünkü çok sevilmek istiyorsunuz ve size sevginin doğru yolunu gösteriyorum. Sevginin doğru yolu budur. Bunu çarpıtmayın. İblisçe veya düşmanca biçimlerle sevgi yakalanmaz. Ölmeyin de. Yaşam imkanı her zamankinden daha fazla. Özgürlük yürüyüşünü onurlu ve güzelce sahiplenin. En güzel şey özgürlük dağlarındaki yürüyüştür. Sizler “kadın yüktür” diyorsunuz. Tam tersine, özgür kadınla yaşamak dünyanın en güzel değeridir. Veya köle bir kadının özgürlüğü dağlarda yakalamasından daha değerli bir şey olamaz. Bunun ağırlık teşkil edecek, sorun yaratacak bir yönü olamaz. Siz erkekler olarak burada büyük bir aldatmaca ve saptırma içindesiniz. Bunu neredeyse bütün komutanlarımız bana dayatmak istiyor. Ben her gün yaşamı deneyip sınayan bir insanım, sizin yalanlarınıza nasıl inanacağım! Ben kırk yıldır deneme yapıyorum, siz yanlışları nasıl bana dayatacaksınız? Nelerle nasıl yaşanılır, bu konuyu artık çözmüş durumdayım. Savaşı da öyle. Savaşın neyle başarılacağını çözmüş durumdayım.
Ancak siz onu savaş dışı bırakıyorsunuz. Savaşçıları bastırarak, yanlışlıklara doğru kaydırarak, uzlaştırarak ve bunun üzerine de sahte komutanlıklar dayatarak PKK‟nin militanlık ve cesaret düzeyiyle oynuyorlar. Bu, savaş dışı kalmadır. Siz de şimdi bütün gücünüzle bunu bana yutturmaya çalışıyorsunuz. Ben denemiş-sınamış ve savaşın nasılını çözmüş bir insanım. Şimdi ben bu komutanları tutsam, ne konuşacaklar? Bu konuda çocuk kadar bile ses çıkarmazlar, verecekleri tek kelime bir cevapları bile olamaz. Ya hiç bir şey yapmasın ve bizden uzaklaşsınlar ya da doğruyu ve değeri anlayarak karşımıza çıksınlar. Ordulaşmanın en özlü ifadesi budur.Yaşam için de, savaş için de güzel şeyler bir araya getirilmiştir. Bunları çarpıtmanın hiçbir anlamı yoktur. İşte sizin oyununuz bu, beni bu konuda kendi yaşam dışılığınıza, savaş dışılığınıza dahil etmek ve illa beni de bitirmek. Oysa o ilk kendini güçlü sananlar beni kontrol altına almak istediklerinde benim için, “cıva geldi” diyorlardı. Yani cıva derken kastettikleri şuydu: Tutmak istersiniz, ama bu mümkün değil. Anam bile beni kontrol altına almak isteyenler için bunları söyledi. Siz bu halinizle beni kontrol altına mı alacaksınız, aldatacak mısınız? Bunların hiç birisi mümkün değil. Ben bu kadar güçlendikten sonra, İblis bile olsa benim karşımda bu kadar kendini savunamaz ve “yenildim” der. Keşke TC‟nin bir generali olsaydı da konuşsaydı, adam mutlaka teslim olurdu. Sizin durumunuz ise çok tuhaf. Israrlıyım, bu tutumları bağışlamayacağım. Bütün bunları kendi adıma değil, o büyük kahramanlar adına söylüyorum. Müthiş direnenlerin anısını kesinlikle çiğnetemeyiz. Mazlumlar‟ın, Agitler‟in, Zilanlar‟ın ve Kemaller‟in o korkunç direnişlerini göz önüne getirin. Sayıları binleri, on binleri geçti ve her birisi gerçekten abideleştirilmesi gereken şahadetlerdir.
Ayrıca bir de direnenler var, bir de çok mazlum bir halkın umutları var. Bunların hepsi çok müthiştir. Siz bunların askerisiniz. Bunların askeri olanlar müthiş olur. Bu hep böyledir. Hiç kimsenin hiçbir gerekçeyle bu değerlerimize layık olmayan davranışları sergilemeye hakkı olamaz. Hiç kimse “anlayamadım” deme gibi ciddi bir anlayış noksanlığında da bulunamaz. Bütün bunlardan çıkarılacak çok çarpıcı bazı sonuçlar vardır. Düşmanın “kırıldı” dediği iradenin kırılmadığını, iradeyle oynayanların ve bu çabalara alet olanların boş çaba içinde ve yanlış yolda olduğunu size göstermek istiyorum. Burada savaşımın ve savaşçının iradesinin nasıl sapasağlam olduğunu, kırılmak şurada kalsın, daha da dövülerek çelikleştiğini göstermek istiyorum. Sizin için çıkarılacak sonuç, kırılmayan iradenin kırılmayacak askeri olmaktır. Gerçek ordulaşma ve gerillaya ilk adım atma budur. Söz veriyorsunuz, bu sözün bu çerçevede olmasına kesin anlam vermek ve böyle cevap gücü olmak istiyorum. Oynanmayacak kadar kesin olduğunu, anlaşılmayacak kadar karışık değil, çok net olduğunu göstermek istiyorum. Anlayışı sığ ve kıt olanları yüksek anlayış gücüyle yıkılmayacak kadar, bozulmayacak kadar net keskinleştirmek istiyorum. Ve bu anlamda görevlerime sahip çıktığımı, yine görev anlayışımı çok net göstermek istiyorum. Bu temelde sizlerle bir görev yoldaşlığını bu çerçevede göstermek istiyorum. Somut alan planlamaları ise sizin rahatlıkla yapacağınız işlerdir. Savaşımın da, yaşamın da nasılına ilişkin çok fazla cevap vermek istemiyorum. Bunlar çok kapsamlı ortaya konulmuş işlerdir. Biraz daha derinden ve eksik kalanları netleştirmek için bu vurguları yapıyorum.
Dönemi zaferli kılmak için gerekçelerimi sıralıyorum. Söze bağlanmayı hiçbir gerekçeyle saptırmayacak kadar netleştirmek ve pekiştirmek için; partinin, özellikle komuta işlerine yeniden bağlanmak isteyenlere, olumsuzluklara çözüm gücü olmak, hem de yeni şeyleri nasıl ele alıp yürürlüğe koyacağını göstermek için yeni ve biraz daha derinlikli hususlara açıklık getiriyorum. Savaş bu temelde önce anlayışta kazanılır. Ruhsal düzeyi, anlayış düzeyi bir savaşı kazanmaya yetmeyecek durumdaysa, birisinin kalkıp da sağlam pratik yapması mümkün değildir. Dolayısıyla savaşı önce anlayışta ve ruhunuzda kazanmak istiyoruz. Gerisi pratiktir, ona da gücünüz fazlasıyla vardır. Talihsizlikler sonucu kayıplar da olabilir. Ben illa her şey kazanılır demiyorum, ama esasta bu tutumda ısrar edenin ciddi bir kazası belası olmazsa kolay kolay kaybetmeyeceğini, bununla sorumluluk yapabileceğimi, sizin başarı sözünüzün ancak bununla gerçekleşebileceğini, bütün tarzımızın özünün bu olduğunu vurgulamak istiyorum.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER