TERSİNE GİTMEK…
Muhalefet anlayışı HDP’yi tıpkı iktidar bloğu gibi kendisi için bir tehdit olarak görmektedir. Zira kendi “siyasetsizlikleri” karşısında HDP’nin radikal demokratik duruşu ezilenler için yegane gerçek alternatiftir; yegane gerçek umuttur.
Fiziki zorbalığa politik ve ideolojik zorbalık da eşlik etmektedir. Kürt siyaseti kendi kurucu ilkelerine yabancılaştırılmak istenmektedir. Onlarca yıllık mücadelenin içinde geliştirdiği dili, kavramları, tarzı değil iktidarın tekçi, inkârcı ve dilini ve kavramlarını kullanma dayatmasına maruz kalmaktadır.
2019 yerel seçimlerinde iktidardaki faşist blokun Ankara ve İstanbul başta olmak üzere Batı metropollerindeki yaşadığı yenilginin, onlarca yıldır kendi ellerinde olan belediyeleri kaybetmesinin Kürt siyasi aklının stratejik hamlelerinin bir sonucu olduğu kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçektir.
Kürt siyasi aklı, en doğru zamanda en doğru hamleleri yaparak faşist iktidar bloğuna hiç beklemediği bir yenilgi yaşatmıştır. Biraz siyaset sosyolojisi bilen biri, Kürtlerin desteği olmasaydı iktidarın ne İstanbul’da ne Ankara’da ne de Mersin’de ne Adana’da ne da Antalya’da belediyeleri kaybetmeyeceğini görecektir. Tüm bu şehirlerde, Kürt siyasi aklının her hangi bir kirli pazarlığa girmeden, her hangi bir rant ve benzeri beklentisi olmadan attığı adımlar sayesinde iktidar belediyeleri kaybetmiştir.
Kalesi olarak gördüğü yerlerde yaşadığı yenilgilerin nedeninin Kürtler olduğunu gayet iyi bilen iktidar, HDP özelinde Kürt siyasi aklına dönük zaten demokrasiden zerre nasiplenmemiş duruşunu adeta bir kan davasına dönüştürmüştür.
Türkiye’nin içinde olduğu ve her geçen gün daha da ağırlaşacak olan kriz durumu da göz önüne alındığında, yaklaşmakta olan seçimde de Kürtlerin en belirleyici güç olduğu, en yandaş olanların bile reddedemediği bir gerçek olduğundan, iktidar, özelde HDP ve genelde Kürt siyasi aklına karşı topyekûn bir saldırı konsepti devreye koymuştur.
Kürt siyaseti açısından günlük rutininin bir parçası olan gözaltılar, tutuklamalar, müdahaleler bu konseptin bir parçasıdır.
Ama bu fiziki zorbalığa politik ve ideolojik zorbalık da eşlik etmektedir. Kürt siyaseti kendi kurucu ilkelerine yabancılaştırılmak istenmektedir. Onlarca yıllık mücadelenin içinde geliştirdiği dili, kavramları, tarzı değil iktidarın tekçi, inkârcı ve dilini ve kavramlarını kullanma dayatmasına maruz kalmaktadır.
Ama tüm baskılara rağmen HDP ve Kürt siyasi aklı “Türk siyasetinin” amentüsü olan tekçiliği ve inkarcılığa ödün vermemektedir. Her türlü bedeli göze alarak radikal demokratik bir espri ile ezilen farklı kesimlerin kendi özlerini koruyarak ve birbirlerine hiyerarşik bir üstünlük kurmadan bir araya gelmesini savunmaya devam etmektedir.
Ama maalesef HDP ve Kürt siyasi aklının bu duruşu sadece iktidarı değil aynı zamanda Türkiye’nin temel sorunları anlama konusunda iktidardan zerre farklı olmayan müesses nizamın muhalefetini de rahatsız etmektedir. 2019 yerel seçimlerinde iktidarı nasıl geriletildiğini çok iyi bilmelerine rağmen, HDP ile yan yana gelmekten özellikle kaçınmaktadırlar. HDP ile olası bir yan yana gelişi mevcut muhalefet yapısının devamı açısından adeta bir kırmızı çizgi olarak görmektedirler. HDP’ye verilen oylara taliptirler ama bir siyasi özne olarak HDP’ye tahammülleri yoktur.
Çünkü Kürt Sorunu, demokrasi ve özgürlükler sorunu gibi Türkiye’nin kronik sorunları hakkında tek bir ciddi çözüm önerisi sunmadan sadece iktidar karşıtlığı üzerinden siyaset yapan bir muhalefet anlayışı HDP’yi tıpkı iktidar bloğu gibi kendisi için bir tehdit olarak görmektedir. Zira kendi “siyasetsizlikleri” karşısında HDP’nin radikal demokratik duruşu ezilenler için yegane gerçek alternatiftir; yegane gerçek umuttur.
Bu anlamıyla iktidarın da müesses nizamın muhalefetinin de amacı HDP ve Kürt siyasi aklının Türkiyeli ezilen kesimler nezdindeki etkisini azaltmak; bu coğrafyanın en dinamik muhalefet gücü Kürtler ile diğer ezilen kesimlerin bir araya gelmesine mani olmaktır.
Mersin sonrasında yaşananları bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Dolmabahçe’deki müzakere masasını devirerek devreye soktukları konseptin bir sonucu olan Mersin’deki olayı HDP ve Kürt siyasi aklına yönelik bir saldırı fırsatı olarak gören iktidar, bu olayı kullanarak HDP ve Kürtlerin geniş ezilen kesimler ile kurduğu birlikteliği bozmayı, bu olmuyorsa zayıflatmayı amaçlamaktadır.
Ama aynı zamanda işe yaramadığı her seferinde ispatlanmış olmasına rağmen bir kez daha Kürt siyaseti ve HDP içinde sanki bir gerginlik varmış gibi bir hava oluşturma gayreti içindedir. Bu oyunda sadece iktidar unsurları değil, muhalif görünümlü gazeteciler de kullanılarak ne olduğu kim olduğu belli olmayan sözde “HDP yöneticilerinin” açıklamaları ile HDP ve Kürt siyaseti içinde bir çatlak varmış algısı oluşturulmak istenmektedir. Bağlamından koparılan açıklamalar ile sunni ikilikler yaratılmak amaçlanmaktadır.
Tam da bu noktada, yani HDP ve Kürt siyasetimi aklını güçten düşürerek onu kendileri için yedeklenebilecek bir güç haline getirme amacında iktidar da muhalefet de ortaklaşmaktadır.
Buna karşı barış ve demokrasi güçlerine düşen ise “Mersin’e giden” iktidarın da sözde muhalefetin de tersine kendi yolundan yürümektir. İktidarın manipüle ettiği suni gündemlere prim vermeden bu coğrafyaya barış, demokrasi ve özgürlüklerin gelmesi adına emek ve özgürlük cephesini daha da güçlendirerek ve büyüterek iktidarın ve bir kısım muhalefetin heveslerini kursağında bırakmak ve oynanan oyunu boşa çıkarmaktır.
CİHAN DENİZ
YORUM GÖNDER