SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (55.BÖLÜM)
Tanrılı din kavramı, totemik din anlayışının bir adım ötesi, daha gelişmiş bir biçimidir. Tanrı kavramına sıçrayış, daha gelişmiş bir toplumsal olguya tanıklık etmektedir. Büyüyen, gücü artmış, yetenek kazanmış, kendini daha güvenli sürdüren toplum bunun sembolik ifadesini, kavramlaştırmasını “tanrı” biçiminde kimliklendirmektedir. Tanrı, toplumun kendini sürdürmesinde doğadan ve kendi tecrübesinden çıkarsadığı her şeyin genel ifadesi olarak sunulmakta, kavramlaştırılmaktadır. Tüm doğa ve toplumsal gücün yüklendiği varlık olmaktadır. Bir anlamıyla yapaydır, tasarımdır, kavramdır. Daha da ötesine bakıldığında doğanın tüm sırlarının, yasalarının, toplumun ilk sezgileri biçiminde adlandırılmasıdır. Daha sonra felsefe bir adım ilerde doğayı açıklamaya çalıştığında, aslında dinsel düşünceden de koparak bunu yapacaktır. Ama aradaki ilişki önemlidir. Tanrı kavramları da doğa ve toplum açıklamalarıdır. Felsefe, sadece doğayı ve toplumu, tanrıyı devre dışı bırakarak, daha doğrusu tanrısal düşünce biçiminin tutuculuğa, verimsizliğe düştüğünü görüp, çocukluk çağını geçmiş bir toplumun anlayış düzeyi olarak yeni bir düşünce biçimine ulaşmaktadır. Tanrılı düşünce, toplumun çocukluk dönemiyle yakından bağlantılıdır. Tanrıya atfedilen doğanın genel varlığı, toplumun gelişmesi ve farklılaşmasıyla yeni anlamlar yüklenecektir. Genel toplum gücüyle birlikte, toplumun en güçlü yanları tanrısallığa bürünerek anlam kazanacaktır. Tanrı büyümektedir.
Çünkü doğanın genel ifadesi, onun tüm kuvvetlerinin bileşkesi yeniden tanımlanmakla yetinilmemektedir; yücelen ve farklılaşan toplumsal güç yeni bir kimliğine sahip kılınmaktadır. O artık tüm doğal ve toplumsal güçlerin yansımasıdır. Neolitik toplumun önem kazanan ve gittikçe üretim ve yaşamla vazgeçilmez bağı ortaya çıkan toprak, bitkiler, hayvanlar, ağaçlar, sular, rüzgar, bulutlar, iklim gibi olgular, neolitiğin dini örgüsünde temel rol oynamaya başlayacaktır. Tüm bu olgular tanrısallaşmaktadır. Çünkü toplumsal yaşamı belirleyen olgulardır. Tanrılar artık daha somut ve ihtiyacı karşılayan nesnelerin sembolik ifadesi oluyorlar. Bu düşünce biçimiyle bir nevi ilk bilim yapılmaktadır. Daha doğrusu tanrılar bilimi doğmaktadır. Totem döneminde anlatım çok sınırlı olduğu için, ideoloji basit bir tapımdan öteye gidememektedir. Mitoloji gelişmemiştir. Tanrılar bilimi ise daha sonra olacaktır. Neolitiğin insanlara dost tanrılı din anlayışı, o çağ toplumunun temel niteliğini de yansıtmaktadır. Toplumun çatışmalı olmayan karakteri ve doğadan yararlanmanın eski vahşet dönemine göre cennetvari imkanları, tanrıların hep veren dost bir kimlikle sembolize edilmesine, anlam bulmasına yol açıyor. İnsanlarla iç içedirler.
Çünkü toplum temsil ettikleri olgularla iç içedir. Daha da önemlisi neolitiğin, tarım devriminin başat gücü kadın olduğundan, onun doğurganlığından da güç alarak, tüm tanrılar kadın biçimlidir. Sümerlerin, Mısırlıların, Hintlilerin de ilk dönemlerinde tanrısallık, dişilik ön ekiyle adlandırılmaktadır. Erkeksi yan çok daha sonraları ortaya çıkacaktır. Neolitik dönemden kalma tüm heykelcikler kadın biçimli yapılmışlardır. Erkek heykelleri yok denecek kadar azdır. Tanrı ve insan birliktedir. İnsandan çok farklı, kopmuş bir tanrı, dolayısıyla din anlayışı henüz gelişmemiştir. Bilinen tüm büyük tanrıçalar İştar, İnanna, İsis, Demeter, Kibele, İndia hep bu dönemden kalmadır. Dönemin, çağın dinsel biçimlenişi, toplumsallıkta kabile ve daha gelişkin birimlerin ideolojik ifadesi olmaktadır. Her kabilenin yaşamında rol oynayan temel olgulara göre nicelik kazanan tanrıları oluşmaktadır. Ne kadar temel kuvvet fark ediliyorsa, bunların yarar ve zararları ne kadar kestiriliyorsa, o kadar sayıda kavrama, dolayısıyla tanrıya ulaşılmaktadır. Düşünce biçimi ve kavramlar düzeni tümüyle tanrılarla ifadelendirilerek yürütülmektedir. Tabii bunlar onun derecelerine göre sıralanmaktadırlar. Kavramların büyüleyici gücünün tanrısallaşmasına şaşırmamak gerekir. Bu dönemler ilk doğuş, yaratılış dönemleridir. Her yeni kav ram yeni bir imkan, dolayısıyla yeni bir tanrıdır. Ananın üretimdeki baş etkenliği ve doğurganlığı olağanüstü bir önem kazanmasına, tanrıçalar çağına yol açmaktadır.
Çünkü birçok buluşu ve icadı kadın sağlamaktadır. Faydalı bitkiler, meyve ağaçları, evcilleştirilen hayvanlar, toprağın işlenmesi, ev yapımı, çocuk beslenmesi, çapa, el değirmeni ve belki de ilk kağnının kadının buluş ve icatları olması ihtimali yüksektir. Ana tanrıçalar çağı, bu müthiş gelişmelerin ardında kadının rolünü sembolize etmektedir. Kadının bu tarım devriminin ilkin Zagros-Toros kavisinde gerçekleştirildiğini önceki bölümde anlatmıştık. Sümerlerin bu kültürü devralarak sınıflı topluma geçişin ilk örneği olduğu da anlatılmıştı. Sümer ideolojisinde rahiplerin belirleyici rolü çarpıcıdır. Daha doğrusu doğuşun ideolojik önceliği açık ve görkemlidir. Rahiplik sınıflı toplumun oluşum merkezidir, ideolojik önderliğidir. Tapınak, ilk sınıflı karargah ve yönetim merkezidir. Orada oluşturulan ideoloji ve tapım biçimleri, yeni bir toplumsal kimlik olarak yükselmektedir. Sınıflı toplumun idealize edilmesi, kavramlaştırılması bir adım daha ilerletilmekte, göğe daha fazla yüceltilmekte, gök düzenine benzer bir düzene öykünmektedir. Rahip, yeni sınıflı toplumu doğururken, ortaya çıkan büyük verimin ne anlama geldiğini çok iyi bilmektedir ve tüm gücüyle bu kadar verime yol açan sistemi idealize etme gereğinin, tanrılarına kavuşturma ihtiyacını da giderme görevinin tamamının farkındadır. Yeni tanrısal kimlikler bütün kutsallıklarıyla kavramlaş malı ve yüce makamlarına oturtulmalıdırlar. Hemen zigguratlar oluşturularak en üst kat tanrılara verildiği gibi, alt kat kulların, kölenin ziyaretine açılmaktadır. ‘Önce ekonomi mi, ideoloji mi’ tartışması Sümer örneğinde önemli bir sorgulamayı gerektirmektedir.
Ama tüm göstergeler, rahibin karargahı olarak tapınakların, hem maddi üretimin hem manevi yaratımın merkezi olduğunu kanıtlamaktadır. Uygarlık, devlet ve kent bu temelde oluşmuştur. Üretimin kendi başına, rahibin tapınak merkezi olmadan gerçekleştiğine dair bir örneğe rastlanmamaktadır. Bununla şu kanıtlanıyor: Toplumun ideolojik kimlik gücü, tanrısallığı, dini üretimin asla vazgeçemeyeceği kurumlar niteliğindedir. En azından doğuş aşamasında bu kesindir. Daha sonradan, ilk biçimlerin gereksizleşmesi de rollerinin sona erdiği anlamına gelmez. Sadece yerini yeni biçimlere bıraktığı anlamına gelir. Ana karakter olarak Sümer tanrıları, neolitiğin devamı niteliğinde oldukları için, halen insana yakın ve insan biçimlidirler. İnsanlar gibi yemekte, içmekte, evlenmektedirler. Kadın ve erkek biçimliler olarak başlangıçta dengede bulunmaktadırlar. Ama aralarındaki rekabet ve mücadele gittikçe kızışmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER