SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (5.BÖLÜM)
B- SÜMER UYGARLIĞININ TARİHSEL ROLÜ VE KURUMLAŞMASI
b- Sümer toplumunda gelişen ilklerden diğer önemli bir gelişme, cinsiyet farkının ulaştığı seviyedir. Sümer’in doğduğu ve yanı başındaki neolitik çağın hakim üretim gücü kadındır. Tarım ve evcilleştirme ağırlıklı olarak kadın icadıdır. Yine yerleşik yaşam düzeni, yani köy devrimi, kadın doğasına daha iyi cevap vermesi nedeniyle kadının damgasını taşır. Çömlekçilik, dokuma, tane öğütme hep kadın öncülüklü işlerdir. Aile kadın etrafında yoğunlaşmakta ve soy belirleme kadına göre olmaktadır. Anaerkil düzen hakimdir. Bu, ideolojik ifadesini yıldızlarda ve ayla temsil edilen tanrıça ağırlıklı dinsel inançlarda bulmaktadır. Sümer toplumundaki sınıfsal farklılıkla at başı gelişen cinsler arası farklılık, ideolojik ifadesini mitolojide yoğunca yaşamaktadır. Statü farklılaşmasının buradaki yansıması çarpıcı olmaktadır. Tanrıçaların konumu başlangıçta ağırlıklıyken giderek zayıflar; Babil döneminde başlangıçta Tiamat şahsında ölümcül darbeyi yer. Küçük oğul Marduk, tek tanrılığa hızla koşan egemen erkek kültürü temsil etmektedir. Daha sonra bu kültürü esas alacak olan Hz. İbrahim, tek tanrıcılığın en önemli peygamber atası rolünü oynayacaktır. Kadın önceleri tapınaklarda erkek rahipler kadar etkiliyken, evde ikinci plana düşer. İlk genelev de Musakatdim adı altında bir Sümer icadıdır. Kadının statüsü uygarlığın ikinci dalgasındaki kadar düşmüş değildir. Uzlaşmaya yakın bir statü tüm Sümer mitolojilerinde kendini yansıtmaktadır.
c- Şehir devrimi ve devleti de Sümerlerin gerçekleştirdikleri temel ilklerden biridir. Neolitik çağ bir tarım ve köy devrimine dayanırken, uygar toplum esasta bir şehirleşme ve ona dayalı devlet olarak tanımlanır. Hem ekonomik altyapı kurumlaşması, hem devlet merkezli üstyapı kurumlaşmaları, o döneme kadar toplum tarihinde görülmemiş büyüklükte insan topluluklarının yeniden örgütlenmesine yol açar. Büyümüş ve karmaşık hale gelmiş toplum yapısı, yeni zihniyet ve kurumlaşmaları beraberinde getirir. Yazı, edebiyat, hesap, takvim, sağlık, eğitim kurumlaşarak yeni meslekler haline gelir. Bütün bu ve benzer meslekler Sümerlerin yol açtıkları ilkleri ortaya çıkarırlar. Yeniden kurumlaşmalarda soy bağları yanında ve yerinde, mesleğin özelliklerine dayalı yeni sosyal yapı şekillenir. Sümerlerin yol açtığı sosyal kurumlaşmalar ve ilişki tarzları günümüze kadar gelmekte, ancak kapsam ve ayrıntıda zenginleşerek varlığını sürdürmektedir. Zincirin ilk halkaları olmadan son halkanın da fazla anlamı yoktur.
d- Sümer ekonomik kurumlaşmaları da uygarlığın en temel oluşumları olma şansına sahiptirler . Kolektif ve özel mülkiyet ilişkileri gelişme gösterip kurumlaşmışlardır. Toprak üzerinde her iki mülkiyet biçimi tanınmaktadır. Zanaatların topraktan koparak bağımsız icra edilen meslekler haline gelmeleri sağlanmıştır. Başta ticaret, marangozluk, madencilik, dokumacılık ve çömlekçilik olmak üzere, ekonomide artık vazgeçilmez hale gelen meslekler Sümer toplumunun esaslı dayanaklarındandır. Sümer üstünlüğü ve yeniliği önemli oranda bu mesleklerin gücüne dayanmaktadır. Bilgelik ve peygamberlik kurumları bu mesleklerle yakından bağlantılıdır.
e - Sümer toplumunun üstyapı kurumları daha da zengin ve o güne dek örneği görülmeyen bir yaratıcılığı temsil etmektedir. Devlet kurumlaşmasının krallık, meclis, askerlik, vezirlik gibi bürokratik bölümleri ilk örnekleri oluşturup kendilerinden sonraki bu yönlü gelişmelerin esin kaynağı olmuşlardır. Kavram ve kurum olarak oluşturulan değerler yetkinleşerek günümüze kadar ulaşma gücündedir. Bu konuda da kaynağın oluşumunu görüp değerlendirmeden, tarihin ve günümüzün çözümlenmesi önemli eksiklikler ve yanlışlıklar içerecektir.
f- İdeolojik yaratım ve kurumlaşmalar, insanoğlunun zihniyet yapısının değişiminde ve gelişiminde en önemli yere sahiptir. Sümerlerin mitolojik yaratımları, ibadet biçimleri toplumun alt ve üstyapı kurumlarının işleyişinde benzin ve yağlama rolünü oynamaktadırlar. Sümer yönetici eliti, özellikle rahipler sınıfı, döneminin çarklarını döndürecek ideolojik tasarıları ve topluma benimsetme biçimlerini yaratmadan, oluşturulan sınıflı toplumu ve devleti yönetip sürekliliğini sağlayamayacağının tam bilincindedir. Neolitik toplumun, basit tarım ve hayvancılığa dayalı köy toplumunun soy örgütlenmesi ve yönetimi de basit olup, karmaşık düşünce ve yönetim kurum ve kurallarına pek ihtiyaç göstermez. Zengin bir mitoloji kaynağına gereksinim fazla gelişmemiştir. Ana ve ata kültüne dayalı, daha çok totemle ve sınırlı olarak göksel varlıklarla kavramlaştırılmaya çalışılan bu çağın Sümer toplumu için aşılıp yetkinleştirilme gereği kendini dayattıkça, rahiplik kurumu önemli gelişme gösterir ve temel kurum düzeyine yükselir. Sümer ideolojik tasarımları bugün bile hayranlık ve şaşkınlık uyandırmaktadır. Tanrı bilimi (teoloji) ve edebiyatın temelini oluşturan mitolojik yapılarının uygarlık tarihinin ideolojik yapısını en çok etkileyen tasarımlar olduğu, araştırmalar geliştikçe daha iyi anlaşılmakta ve teslim edilmektedir. Tüm dogmaların temelinde de Sümer düşünce yapısı önemli bir yer işgal etmektedir. Bu anlamda Sümeroloji, önemi artan bir tarih dalı durumundadır. Düşünce biçiminin dogmatik yapısı, diyalektik dönüşüme oldukça açık ve zengin bir yaratım kaynağıdır. Temel düşünce normlarının belli başlı öğelerini sıralamak mümkündür:
1) İlkel bir diyalektik yapı arz etmektedir. Göğün karşıtı yer, aynı zamanda eril ve dişil ilkeyi temsil etmektedir. Göğe “En”, yere “Ki” denilmektedir. Enki bu birliğin eril, erkek ağırlıklı biçimi olup, tanrıçayla uzlaştığının tamamen farkındadır. Baba kavramının atası konumundadır. Tüm tanrıçalarla evlenmekte ve bolca özellikleri olan doğumlara yol açmaktadır. En son doğan –bu konuda Babil Yaratılış Destanı Enuma Eliş ’e bakılabilir– ve çok öğretici olan Babil tanrısı Marduk ’la, ölümcül darbe vurularak ana tanrıça Tiamat, tanrılar Pantheon ’undan –kurul– saf dışı edilmektedir. M.Ö 2000’den itibaren tanrıça kültü ve onu ifade eden mitolojik söylem büyük bir gerileme ve dışlamaya uğramaktadır. Bu gelişme kadının toplumsal statüdeki düşüşüyle yakından bağlantılıdır. Erillik –erkek egemenlik– ilkesi toplum ve devlet yapısında hakimiyetini pekiştirmektedir. Krallık otoritesinin en üst devlet kurumundan en alt birimlerine kadar erkekleşen ve tekleşen tanrılar dini biçiminde, mitolojinin gittikçe kesin inanç biçimini kazanmasıyla, toplum büyük bir ideolojik ve ahlaki dönüşümü yaşar. Krallar ya bizzat tanrı, ya da doğrudan tanrının temsilcileri durumundadır. Efendi-köle ilişkisi tanrı-kul ilişkisine şahane bir biçimde dönüştürülmüştür. Mitolojik düşüncenin temel inanç, yani din ve yasa, yani hukuk haline dönüşümü, çok önemli sonuçlar doğuracak olan tarihsel ve toplumsal bir gelişimdir. Sümer tapınakları ve Edduba, yani kültür akademileri, rahip-kralların otorite gelişimi ve bunun sürdürülmesi için üzerinde en çok kafa patlatılan düşünce kurumlarıdır. Mitoloji oluşturmada bir yandan teoloji halinde din, diğer yandan edebiyat destanları halindeki tasarımlar, rahiplerin, edebiyatçıların ve düşünürlerin temel misyonlarıdır. Kutsal Nippur, daha sonraki Babil, bu işlerin bin yıllar süren kültür, din ve edebiyat merkezleridir.
2) Düşünce sistemi gök düzenine dayanmaktadır. Nasıl yıldız, ay ve güneşin değişmez hareket rotaları varsa, yeryüzünün yasaları da onu temsil etmek durumundadır. Devlet ve rahip-kral bu düzeni tanrı adına temsil etmektedir. İradeleri kutsal, sözleri yasadır. Yeryüzünün tüm kuvvetlerinin birer tanrısı vardır. Aynı şey toplum güçleri için de geçerlidir. Tanrısız hiçbir özellik, eşya ve varlık düşünülemez. Buna “tanrısal”, teolojik düşünce tarzı demek gerekir. Bu düşünce tarzı daha sonra büyük evrim gösterecek, Yunan’da felsefe, çağdaş Avrupa’da bilimsel düşünce tarzı olarak gelişmenin başlangıcını oluşturacaktır. Düşünce biçimlerinin bu temel kalıpları arasında birbirini yadsıma biçiminde bir çelişki varsa da, birbirlerinden doğdukları için de sıkı bir bağla birbirlerini doğurmuşlardır. Aralarındaki bağı ortaya koymadan, ne dinler tarihi, ne felsefe, ne de bilimsel düşünce tarihi doğru izah edilebilir. Dönemine göre Sümer düşünce biçimi büyük bir ilerlemeyi teşkil etmektedir. Tanrı yasaları daha sonra karşımıza bilimsel yasalar olarak çıkmışlardır.
3- İlk insan, cennet ve cehennem, cennetten kovulma, tufan gibi temel mitolojik kavramlar Sümer düşüncesinde önemli yer tutar. Doğada ve toplumda ortaya çıkan zorluklar ve çelişkili durumları şiir diliyle destan havasında söylemek Sümer geleneğidir. Kendilerine göre kavramlaştırıp bir teori haline getirdikleri tüm doğal ve toplumsal olgular tam bir sistem halinde ifade edilir. Teolojilerini her olay ve ilişkiye uygulayıp birer sonuç çıkarırlar. Bu yaklaşım bir düşünce patlamasına yol açar. Kurulan sistemin yaklaşım ve yargılamasından hiçbir şey kurtulamaz, hiçbir şey başıboş değildir. Her şey birbirine bağlıdır. Sanki diyalektiğin birinci ilkesinin ilkel biçimiyle karşı karşıyayız. İlk ütopya ve destanlar Sümer kaynaklıdır. Cennet ütopyası, Adem ile Havva’nın yaşamı ve cennetten kovulması, ilk Habil-Kabil kardeş kavgası ve Gılgameş’in yarı tanrı-insan kişilikli destanı yazılı olarak günümüze kadar ulaşmışlardır. Bu ütopya ve destanlarda dile gelen şey, özünde neolitik toplumun eşitlik günlerine özlemle toplumsal çelişkilerden doğan zorlukların yol açtıkları mücadelelerin kendisidir. Anlatım, düşünce böyledir. Bilimsel izah için zaman çok erkendir. İnsan usu bilimsel çağdan çok uzaktır. Unutmamak gerekir ki, Greko-Romen uygarlığında bile bilimsellik çok sınırlı olduğu gibi, felsefe tümüyle mitoloji ve teolojiden kurtulmuş olmaktan uzaktır.
g- İlk emperyalizm ve kolonicilik uygulamalarını sistemleştiren de Sümer uygarlığıdır. Akad Hanedanlığı ’nı kurup tüm Sümer şehir devletlerini fethedip birleştiren Sargon , ilk imparator olma unvanına sahiptir. Sargon sömürgeci devlet aşamasını başlatır. Ondan önceki Sümer şehir devletleri, kendilerini savunma ve ticaret amaçlı bazı karakollar dışında, fetih ve kolonileştirmeye yönelmezler. Sargon ise, karakollar yerine geniş koloniler ve şehirler içinde bir başşehir kurup, sistemi ileri ve yayılmacı bir aşamaya şiddet temelinde ulaştırmanın yaratıcısıdır. Ondan sonra tüm emperyalist ve kolonyalistlerin yaptıkları, bunu yetkinleştirip uygulamaktan ibarettir. Planlı şiddetle insan öldürmek, ellerindeki her şeyi almak, onları köleleştirmek, yararlarına buldukları yerleri kolonileştirmek ve kendilerine bağlı yönetim gücü halinde tutmak, tarihsel gelişmenin en önemli aşamalarındandı. Bir nevi dönemin evrensel imparatorluğunu mükemmel bir biçimde kurmuş sayılmalıdırlar. Bu anlamda Sümerler sadece sınıflı devlet toplumu olmanın da ötesinde, çok etnik yapılı emperyalist bir uygarlıktır.
h- İlk yazılı hukuk normlarının şerefi de Sümerlere hastır. Sümerler hukuk kurallarını kayalara kazıp dikerek, toplumun temel yönetim yasalarını herkesin anlayıp uygulamasına özen göstermişlerdir. Urnamu, Hammurabi yasaları ünlerini günümüze kadar duyurmuşlardır. Temel uygarlık değerlerinden müzik, şiir temaları günümüzdeki uygulamalarının temelini oluşturmaktadır. Bu hususları kanıtlamak zor değildir. Ezgiler, şarkılar, türküler makam ve araçlarına kavuştukları gibi, daha sonraki süreçleri bin yıllardır etkilemektedir.
i- Önemi itibariyle açıklığa kavuşturulması gereken diğer bir husus ise, Sümerlerin orijinidir. Hangi etnik özelliklere sahiptirler, etnik varlıklar karşısında tutumları nasıldır? Bu kadar tarihe damgasını vurmuş bir uygarlığın etnik temelinden geriye ne kaldı? Şüphesiz bu sorular önemlidir ve araştırmaların derinleştirilmesini gerektirir. Sümer bölgesi tarihte büyük rol oynayan iki temel bölgenin kesişme alanıdır. Arabistan çölüyle Zagros-Toros dağ silsilesinin en verimli ovalarında yer alan Sümer memleketinin, uygarlığını geliştirdikçe sürekli saldırılar ve işgallere uğrayacağı açıktır. Bir dönemlerin Grek ve Roma İmparatorlukları gibi, Sümer uygarlığı da yarattığı zenginlikle göz kamaştırıcı ve iştah açıcıydı. Kaldı ki, kendisi de sürekli yayılmacıydı. Etki-tepki ilkesinin olanca ağırlığıyla hayata geçmesi, diyalektiğin hükmünü tarihsel gelişme biçiminde yürütmesi kaçınılmazdı. Güneyden ve batıdan Semitik, kuzeyden ve doğudan Aryen, diğer bir Sümer deyişiyle Horrit kökenli kavim ve toplulukların saldırıları, uygarlığı özümsedikçe dalga dalga yüklenmekten geri durmayacaklardı. Bu yaklaşım Sümerlerin sonunu izah edebilir, ama kaynağını izah etmede sınırlı bir açıklama imkanını vermektedir. Kazılar sonucu ortaya çıkan belgeler ve çömlekler, kuzey ve batıdan bir yayılma olduğunu göstermektedir. Güney ve doğudan gelen Amoritler ise çobanlığı temsil ettiklerinden, belge bırakma durumunda değildirler. Muhtemelen bu iki alandan gelen küçük komünal topluluklar ilk yerleşme birimlerini M.Ö 6000 yıllarında kurmuşlardır. Alanın farklı ve verimli üretim olanakları, uzun zaman sürecinde gereken dönüşüme yol açıp Sümer orijininin farklılığını yaratmıştır. Sümer dil yapısındaki hem Horrit, hem de Amorit kökenli birçok kelimenin varlığı bu yaklaşımı doğrulamaktadır. Ama bu, Sümerlerin orijinal bir kavim durumunda olmadığını göstermez. Tersine çok alanda yaşandığı gibi farklı kültürel birimlerin iç içe geçip bir üst sentezde buluşarak yeni kültürel varlığı ortaya çıkarması gibi, burada da bu tarzın çok parlak bir örneği, orijinali oluşmuş bulunmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER