JİNEOLOJİYE GİRİŞ (4.BÖLÜM)
SOSYAL BİLİMLERDEKİ PARÇALILIK JİNEOLOJİYLE AŞILABİLİR
Sosyal bilimlerin yöntemde yaşamış olduğu parçalılık, paradigmasında da parçalılığa yol açtı. Siyaset, sosyoloji, iktisat, tarih, felsefe, filoloji, epistemoloji, arkeoloji, etnoloji, coğrafya, etik, estetik bilimleri arasında paradigmal olarak köklü bir parçalanma ortaya çıkardı. Disiplinler, kendi ilgilendikleri alanların dışına çıkarak toplumu bütünlüklü yorumlamak yerine, her biri ayrı lokal alanlarla ilgilendi. Bilim disiplinleri arasındaki bu ayrışma, bilimin bağımsızlığıyla, tarafsızlığıyla izah edildi. Bağımsızlık algısı toplumsal değerlerden kopmayı beraberinde getirirken, aynı zamanda toplumsal dokunun bütünlüklü ele alınmamasını doğurdu. Tarih, felsefe olmadan yorumlanmaya çalışıldı. Evrensel yasalar çokça dillendirilerek, toplum yaşadığı mekanlardan soyutlanarak yorumlanmaya çalışıldı. Etikten kopuk bir bilim inşa edilmeye çalışıldı. Kadının yok sayıldığı, her türlü kullanıma açık hale getirildiği, nesneleştirildiği, kötürümleştirildiği bir toplum yorumuna gidildi. Kadının yerle yeksan edildiği bir toplumsal yapı inşa edilmeye çalışıldı. İktidarlarca lime lime edilmiş bir bilimsellikle bilim parçalara ayrıldı. Toplum parçalara ayrıldı. Yaşamın tüm alanlarında yansımasını bulan kadın, parçalara ayrılarak en iyi kazandıran meta haline dönüştürüldü. Bunda bilimin rolünü görmek ve bu eleştiri süzgecinden geçirmek, toplumsal özgürlük mücadeleleri açısından önemlidir Jineoloji toplumsal doğanın özünü oluşturan, toplumsallığın yaratıcısı kadının sosyal bilimde neden yer bulamadığını sorgulayarak gelişiyor. Ancak kadının sosyal bilimlerde inceleme konusu yapılmayışının bilinçli bir tercih olduğunun da farkında. Bu nedenle sosyal bilimlerin içinde kadının incelenmesini yeterli bulmuyor. Esas olarak sosyal bilimlerin bugüne kadar kadını toplumsal doğanın asal bir öğesi olarak inceleme konusu yapmamasını eleştiriyor. Kadın varlığını bütünsel olarak tanımlayacak ve böylece diğer sosyal bilimlerdeki parçalılığı da aşacak bir çıkışın gerekli olduğuna inanıyor.
Jineoloji Öcalan’ın ‘demokratik, cinsiyet özgürlükçü ve ekolojik bir toplum yapılanması için öncelikle sosyal bilim yapılanmasına ihtiyaç vardır’ tespitinin karşılığı olma iddiasında. Bu nedenle sosyal bilimlerin hangi konusunu ele alırsa alsın; öncelikle sosyal bilimlerin bu gerçeği ile hesaplaşmak, doğru mücadele etmek durumundadır. Jineolojinin en temel çalışması; pozitivizm ve liberalizmin en güçlü kalesi haline gelen sosyal bilimlerin kadın cephesinden köklü bir eleştirisi ve değerlendirilmesi olacaktır. Jineolojiyi önermek, oluşturmak ve geliştirmek kendi başına sosyal bilimlere kapsamlı bir eleştiridir, müdahaledir. Eğer kendisini tanım-kapsam, bilgi yapılanmaları, bilme-araştırma biçimleri ve yöntemleri bakımından doğru örgütler ve toplumsallaşırsa jineolojinin sosyal bilimlerin bugün yaşadığı krizin aşılmasında önemli bir çözüm gücü olacağını iddia edebiliriz.
JİNEOLOJİNİN DAYANAKLARI
a. Jineolojinin temel dayanağı Kürt kadının özgürlük mücadelesidir. Toplumsal özgürlüğü yaşanabilir kılmanın arayışlarını, örgütlü geliştirmeye çalışan PKK’nin paradigması dönemin sol, sosyalist düşünce akımlarından etkilenerek oluştu. Buna rağmen kadın özgürlük mücadelesinin olmazsa olmaz olduğu kuruluşundan itibaren dile getirildi. Kadın özgürlüğünün, toplumsal özgürlüğün ölçütü olduğu değerlendirmesi PKK’nin kuramları ve kurumlaşmasına damgasını vurdu. Bu şekillenmede, ilk grup aşamasında kadın etrafında bir örgütlülük sağlamaya çalışan Sakine Cansız’ın (9 Ocak 2013’te Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez ile birlikte Fransa’nın başkenti Paris’te katledildi) payı büyüktür. PKK, üçüncü kongresi ile birlikte özgün örgütlülüğe doğru ilk adımını attı. Bireyler şahsında Kürdistan kadın özgürlük mücadelesinin ilk nüveleri çözümlemelerle birlikte açığa çıktı. Kişilik çözümlemeleri toplumsal gerçekliğin kişiliğin oluşumunu nasıl etkilediğine dair önemli veriler ortaya çıkardı. Nitekim Öcalan’ın PKK 3. Kongresinde yaptığı “çözümlenen birey değil toplum, an değil tarihtir” değerlendirmesi bu çözümlemelerin toplumsal dönüşümdeki katkısı ve bunun kuramlaştırılması olarak değerlendirilebilir..
Kadın özgürlük mücadelesinin örgütlü güce dönüşmesinde ilk adım 1987 yılında Yekitiye Jinen Welatparezên Kurdistan (YJWK)’nin kuruluşu idi. Bu örgütlenme tarihsel koşullar içinde kadının ve ailenin inşası, kadının örgütlenme sorunları üzerine tartışmaların başlamasını sağlamıştır. YJWK`nin ilanından sonra ulusal, sınıfsal, kurtuluş perspektifinin yanı sıra kadın cinsinin kurtuluşu gündeme geldi. Kadının sömürgeleştirilmesi üzerine gelişen ilk teorik değerlendirmeler bu süreçte yapıldı. Öcalan’ın kaleme aldığı ‘Kadın ve Aile Sorunu’ adlı kitapla birlikte bu teorik tespitler toplumsal dokuya temas etti. Kürdistan kadınının devrimci ve özgürlükçü karakterde gelişen ilk örgütü olan YJWK, kuruluş tarihi olan 1987 yılından 1993 yılına kadar olan özgün çalışmaların örgütlenmesi ve yürütülmesinde temel rol oynadı. Kadının özgürlük mücadelesinde elde ettiği sonuçlar, yol açtığı toplumsal dönüşümler PKK’de kadın özgürlüğüne dair özgün bir bakış, teorik bir çerçeve oluşmasını sağladı. Toplumdaki zihinsel kalıpları kıran bu teorik çerçeve, pratikte hızla karşılık buldu. 1993 de kadın ordulaşmasının ilanıyla birlikte PKK’de sosyolojik anlamda köklü değişimler yaşandı.
YJWK’nin devamlı kapsamlılaşması, ordulaşmayla kazanılan öz güç ve öz irade örgütsel bir zeminde karşılık buldu. Kadın ordulaşması, Kürt kadınlarının deneyimleri ve bundan süzülen bilginin artmasında önemli bir rol oynadı. Erkek egemen sistemin en güçlü savunucusu olan kapitalist modernite sarmalından kurtulmak isteyen kadınlara kendilerini ifade edebilecekleri bir alan açtı. Kadının her türlü egemenlik ilişkilerinden sıyrılarak dalga dalga PKK’de ordulaşmaya katılmasının zemini oluştu. Ordulaşma süreci Kürdistan özgürlük dağlarında, kapitalist modernitenin her türlü saldırısından kurtulmak isteyen kadınlar için çok güçlü deneyimler ortaya çıkardı. Kürt kadını ulus devlet, karşısında var oluş mücadelesini örgütlü yürüttü. Gerilla içinde yaşanan bu zihnihyet çatışması, patriyarki, kapitalizm ve devlet ittifakının tüm toplumsal çatlaklara sızdığını, dolayısıyla sistemi sınıfsal ve ulusal kurtuluş hareketlerinin perspektifleriyle çözmenin yeterli olmadığını gösterdi. Kadın özgürlüğünün, daha köklü sistem çözümlemesi ve bunun karşısında inşa edilecek alternatif kurumlaşmalarla gelişeceği netleşti. Kadınların her türlü ötekileştirmeye karşı içte ve dışta yürüttüğü bu mücadele, iktidar üzerine kurulu toplumsal dokuda gedikler açtı. Gerillada ‘cins mücadelesi’ olarak tanımlanan bu süreçte, erkek egemenliğinin yansımaları ve direk saldırıları karşısında kadında öz savunma bilinci oluştu. En önemlisi de kadın özgürlük sorununun, Kürt sorunun çözümünden sonraya ertelenebilecek bir olgu olmadığı ortaya çıktı. Erkek egemenlikli yaklaşımlarla her an mücadele edilmesi gerekliliği Kürdistan kadın örgütlenmesinde çok temel bir hakikat olarak yaşam buldu. Özgürlük arayışında olan kadınların gerilla sahasına akmasının, PKK’de bu ihtiyaca cevap olabilecek örgütlenme ve işleyişin olmasıyla bağı var. Bu sayede kapitalist modernitenin sınırlar belirlediği kent merkezlerinden kaçış ve özgürlüğü bütünlüklü olarak ele almada ciddi bir çıkış yakalandı. Kadın ordulaşmasının sonucu olarak ortaya çıkan deneyim ve birikim, özgürlük mücadelesinin bir ileri aşamaya taşınmasının zeminini yarattı. 8 Mart 1995’te ilan edilen Yekitiyê Azadiyê Jinên Kurdistan (YAJK) özgürlük ve örgütlülük arasında bağın ortaya çıkmasında önemli bir aşama oldu. Kadının öz yönetim gücüne ulaşması ve politikleşmesinde önemli bir rol oynayan YAJK’ın ilanıyla birlikte kadın özgün örgütlülüğü tüm alanlara yansıdı. Örgütsel anlamda dağlardan şehirlere kadar gelişerek kapsamı genişledi. Kadın ordulaşması, kadının iradi bir güç olarak ortaya çıkmasını, varlık savaşında ve direnişinde irade haline gelmesini sağladı. Toplumsal anlamda sömürge bir halkın direnişçi kadınları, kadının eğer örgütlü olursa nasıl bir iradeyi ortaya çıkaracağını yaşayarak deneyimledi..
YAJK örgütlenmesi ve yarattığı sonuçlar, Abdullah Öcalan’ın “erkeği öldürmek” kuramına zemin sundu. Erkeğin sömürgeci, hegemonik, iktidarcı yönleri sorgulamaya açıldı ve erkeğin de özgürlük sorunu olduğu tanımlamasına gidildi. Kadının ve erkeğin özgürlük sorunlarının görünür kılınması amaçlı ‘sonsuz boşanma’ teorisi, her iki cinsin kendi gerçeğinin daha fazla farkına varabilmesi için önemli adım oldu. Bu kavramsallaştırma, yaşam deneyimi olarak yansımasını ayrı zeminlerde kadının kendi gücünü farkına varmasına ve iradesinin daha fazla güçlenmesine katkı sundu. 1998 yılında ilanı yapılan ve bugün de güncelliğini koruyan Kadın Kurtuluş İdeolojisi bir kuram olarak tartışmaya açıldı. Üstelik bu tartışma dar elit bir grup tarafından yürütülmedi. PKK’de yer alan tüm kadın ve erkekler bu tartışma sürecine dahil oldu. Kadının ideolojisi, yurtseverlik, özgür düşünme ve özgür irade, örgütlülük, mücadele bilinci ve estetik ilkeleri üzerinden kavramlaştırıldı. Bu kavramlar en eski sömürge kadının, ilkesel düzeyde yeni yaşam dayanaklarını oluşturdu. Kısaca bu kavramları ele alacak olursak; Yurtseverlik kadın ideolojisini toprağa dayandıran, üretimin ve kültürün toprakla bağını kuran ilke olarak belirlendi. Milliyetçilik karşısında yurt sevgisi ve toprak sevgisi öne çıkarıldı. İçinde yaşanılan toplumsal dokunun, maddi ve manevi tarihsel değerlerini tanıma, geliştirme ve savunma bu kavramsallaştırma ile sağlanmaya çalışıldı. Bu sayede kadın, yaşama özgür düşünce ve iradesiyle katılım sağlayabildi.
Kadının düşünsel gücünün oluşumu ve gelişiminin sadece cinsellik düzleminde ele alınamayacağı ortaya çıktı. Bu ilkeyle kadın hem kendi mücadelesini hem de yürütmüş olduğu toplumsal özgürlük mücadelesini sorgulayarak, değişim dönüşümü süreklileştirdi. Öz güç-Öz irade erkek egemen sistemin kadın iradesini kırmak üzerinden geliştirdiği sisteme karşı gelişti. İradeden yoksun bırakılan bir kadının toplumsal dönüşümde belirleyici rol oynaması beklenemez. ‘İrade kazanmak da ancak bilinçlenme ile olur’ dan yola çıkarak belirlenen bir ilkedir. Dolayısıyla irade kazanması için önce öz bilince kavuşması gerekir. Bu anlamda bilinçlenme ve iradeleşme arasında sıkı bir bağ vardır Örgütlülük her düşüncenin yaşam bulabilmesi için temel bir ihtiyaçtır. Örgütlülük olmadan, hiçbir düşünce eyleme geçemez, yaşamsallaşamaz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan; “örgütsüz insan bir hiçtir. İlk örgütlenme kadınla başlamıştır. En çok örgütlenmeyi esas alması gereken güç kadındır’ diyerek örgütlenmenin tüm toplumsal alanlarda yaygınlaştırılması gerektiğini ifade etti. ‘Erkeğin insafına bırakılmış kadın kaybetmeye mahkumdur’ diyerek örgütlülüğün tüm toplumsal alanlara yayılması gerektiğini ifade etti. Mücadelecilik kadın kurtuluş ideolojisinin temel ilkelerinden biridir. Çünkü kadının öz bilinç, irade kazanabilmesi için patriyarkalın kurumlaşması karşısında güç kazanabilmesi gerekir. Öcalan ‘kadın kimliği mücadelesizlikten dolayı dört duvar arasına alınmıştır’ diyerek ideolojik, politik, örgütsel, kültürel kısacası kendini güçlendirebilecek her alanda mücadele etmesi gerektiğine işaret etti. Etik ve estetik ilkesi de özgür yaşamın temel dayanaklarından biri olarak ele alındı. Kadının savaş, gerilla, siyaset gibi alanlardaki varlık mücadelesinin etik ve estetikten kopmadan yürütülmesi önemli görüldü. Ancak bu şekilde ‘kadın özgünlüğü’ ve toplumsal dönüşümün sağlanacağı belirtildi. Güzellik kadının kendisini erkeğe beğendirmenin ötesine taşırılarak özgürlükle özdeş kılındı. Bu ilke Öcalan’ın ‘savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen sevilir’ sözüyle yaşamda somutlaşmıştı. Öcalan’ın tanımıyla etik; özgürlük ahlakı ve bilinci, estetik ise bu bilinç doğrultusunda oluşmak şeklinde ele alındı.
DERLEYEN: DORŞİN
YORUM GÖNDER