SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (20.BÖLÜM)
B- (O dönemde Urfa’da egemen olan Abgarların İsa’yı Urfa’ya davet ettikleri rivayet edilmektedir.) Geçen iki bin yılda birçok gidiş gelişin bu iki yer arasında gerçekleşmesi de bu tarihsel konumlarından ileri gelmektedir. Tek tanrılı dinlerin mayalandıkları bu iki merkez, o dönemin kutsallık derecesinde özgürlük umutlarının yeşerdikleri kültür ortamını da temsil ediyorlar. Çok katı köleciliğe karşı bu konumları, bu iki kentin bugün bile kutsal olarak tanınmasının altındaki temel etkendir. Rol çok büyük olduğu için insanlık hafızasındaki yerleri de büyük ve unutulmaz oluyor. Peygamberlik konumunu ağır din örtüsünden çektiğimizde ve arkaik –en eski– köleci uygarlıkla ilişki ve çelişkilerini kurmaya çalıştığımızda, daha doğruya yakın tanımlamak mümkündür. Tez halinde temel özelliklerini aşağıdaki gibi değerlendirebiliriz:
I- Ağırlıklı olarak iki köklü arkaik köleci sistemin bağrında gelişmekte; hem toplumsal ayrışmanın doğurduğu ideolojik kurumlardan, hem de sistemin ağır bunalım sürecinde ortaya çıkan kargaşa döneminden etkilenmektedir. Sistemin insanlığın zihni yapısı ve ulusal şekillenmesi üzerindeki korkunç baskısına karşı mahşeri bir vicdan isyanı biçiminde ortaya çıkmaktadır.
II- Bağımsız bir ideolojik şekillenmeden ziyade, hâkim mitolojiyi veya dinsel (vicdan) anlayışı gerçeklikle çıplak bir biçimde çelişen yanları konusunda yeniden şekillendirmeye çalışmaktadır. Resmi anlayış ve kurumları aşma gücünde değildir. Devrimci yanları olsa da hâkim özellikleri hep reform niteliğindedir. Sistemi yenilenmeye ve daha katlanır kılmaya yönelik sonuçlar doğurmaktadır.
III- Sosyal temeli ayrışan toplumsal sınıfların yoksul kesimleriyle çözülen etnik yapının hâkim kesimi dışında kalan bölümlerini esas almaktadır. Sistemle tümüyle çelişen kabilelerin önderliğine geçtikleri toplumsal kurumlardan kopan ve yalnızlaşan bireyleri de erken çeken karakterleri sıkça gözlenmektedir.
I V- Maddi, siyasi bir güç gibi hareket etmekten ziyade manevi, moral yanı ağır basan bir ideolojik önder biçiminde ortaya çıkmaktadır. Daha da geliştirebileceğimiz bu hususlar kurumlaşmanın niteliğini yeterince açıklamaktadır. Üç büyük peygamberin özellikleriyle kıyaslandığında, biraz da anlamı yakalarız. Bu özellikler temelinde Ortadoğu coğrafyasında somut peygamber hareketlerine baktığımızda, yol açtıkları gelişmeleri de şöyle sıralayabiliriz:
1- Din anlayışlarında İbrahim, tevhid (birlik) adı altında tek tanrıya dayanan bir sistemin temelini atmıştır. Hz. İbrahim’in tanrısı önemli özellikler göstermektedir. Bir kere Sümer ve Mısır tanrılar birliğinden kopmuştur. Bir anlamda tanrısal bağımsızlık kazanılmıştır. Bu, insanın genelde özgürlük, özelde etnik yapının, çoğunlukla kabilenin özgür kalmasıyla bağlantılı olup bunu “simge” lemektedir. Yeni tanrısal kimlik, her iki arkaik sistemin mitolojik ve dinsel yapısına göre kesinlikle özgürleşmede bir adım anlamına gelmektedir.
2- Tanrısal kimlik tümüyle insandan farklı, ölümsüz ve putlaştırılamaz niteliktedir. Üst düzeyde bir soyutlama söz konusudur. Hem kabilenin totemik din anlayışı hem de kölelik sisteminin krallık yansıması olan sınıfsal din anlayışı aşılıyor. Bağrında tüm insanlara hitap eden ve zihnin daha gelişmiş bir aşamasını esas alan dinsel gelişme söz konusudur.
3- Bu haliyle insan zihniyetinde ileri bir mantık aşamasını temsil etmektedir. Çok tanrılı ve totemli bir kavramlaştırma daha çocukça ve mantık açısından geridir. İleride düşüncesi ve vicdanı uyanan herkesi bağrında toplaması bu özelliğiyle bağlantılıdır.
4- Daha çok sistemle bütünleşemeyen, çelişkileri olan ve özgür hareket alışkanlıklarını terk etmeyen Aryen ve Semitik kökenli kabile, zanaat ve ender de çıksalar mecnun ve derviş diye tabir edebileceğimiz kişiliklerin ortamında başarılı olmaktadırlar. Özellikle M.Ö 2000’lerden sonraki köleci sistemin derinleşen bunalımı, peygambersel dalganın giderek peş peşe yükselmesine yol açmakta ve toplumsal hareketin en önemli bir yönünü teşkil etmektedir.
5- Mısır ve Sümer merkezi devleti dışında ortaya çıkan çok sayıda küçük kent devletçiği, bu peygambersel hareketlerle yakından bağlantılıdır. En çarpıcı örnek İbrani Krallığı’dır.
6- Hem sistemin (egemen köleci sistem) karakteri, hem de ataerkil kabile yapısından ötürü, kadın ve tanrıça kültü tamamen silinmiş durumdadır. Özellikle Amorit grupların Sümerleri siyasetten silmelerinden ve Babil imparatorluk sürecinin doğmasından sonra bu husus kesinleşmiştir. Babil Yaratılış Destanı (Enuma Eliş) bunun çarpıcı ifadesidir. Hz. İbrahim’le birlikte tüm peygamberler erkektir ve sistemlerinde kadına yer yoktur. Kadının yeri şeytana yakınlaştırılmıştır. Hz. İbrahim üzerindeki Babil etkisiyle Musa üzerinde Mısır etkisi kadının dışlanmasında çok etkili olmuştur. Toplumsal gelişmede, daha doğrusu uygarlık sürecinde, kadın M.Ö 2000’lerden sonra statüsünü sürekli kaybeder durumdadır. Genel sınıfsallaşmayla cins ayrımı at başı gitmektedir.
7- Tek tanrı fikri, daha sonraları kral otoritesinin pekişmesinde en çok kullanılacak olan ideolojik motif olacaktır. Tek tanrı=Tek kral adeta bir yönetim formülü halinde kullanılacaktır. Halbuki bu fikir başlangıç aşamasında özgürlükçü gelişmede önemli bir adım rolünü oynadığı gibi, soyut mantığı da besleyen nitelikteydi. Bir yerde egemen sınıf, yeni dinin olumlu tanrısını da özümseyip kendine uyarlamış olmaktadır. Peygamberlik kurumunun tarihsel rolünün, arkaik köleci sistemin yumuşatılmasında belirleyici olduğuna kuşku yoktur. İnsanlığın zihni ve ruhu üzerine doğa kanunlarını uygulayan tanrı-krallar döneminin aşılmasında, kralların da hesap vermekte sorumlu oldukları bir büyük ve tek tanrı olduğuna dair gelişen yeni dini akımlar Ortadoğu’da yaratılan ikinci büyük uygarlık hareketidir. Hem insanın mantık yapısında hem de devlet yönetiminde tek tanrı yasaları yozlaştırılsa da bir ilerlemeyi ifade ettikleri açıktır. Özellikle din kurallarının politik yapıyı da bağlaması, sınırsız güç uygulamasını durdur_muştur. Düşünce yapısında köklü bir değişme, mantığın gelişiminde önemli bir aşamaya denk gelmektedir. Ünlü Alman şairi ve filozofu Goethe’nin ruh çağlarına ilişkin ileri sürdüğü “şiir, ilahiyat, felsefe ve nesir” biçimindeki ayrımına denk gelen ilahiyat aşaması, ağırlıklı olarak peygamberlik kurumunun yükselttiği tek tanrılı dinlerin egemenlik çağına denk gelmektedir. Tarihin tanığı en büyük ve uzun süreli üç imparatorluğun (Sümer-Asur, Mısır ve Roma) aşılmasında da tek tanrılı dinler adına yürütülen mücadele temel rol oynamıştır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER