PRATİĞE DOĞRU ANLAYIŞ VE YARATICI TARZLA YAKLAŞARAK BAŞARMAYI MUTLAKA ESAS ALMALIYIZ! (5.BÖLÜM)
Toplum faşist baskı-terör altında tam bir çıkmazı yaşıyor
Değerli Yoldaşlar!
Tam da burada üçüncü çizgi olma çok önem taşıyor. İktidar blokları dışında Önder Apo’nun geliştirdiği üçüncü siyasi çizgi olma önemliydi. O da kısmen bir demokrasi bloku biçiminde gelişti. Ama topluma ulaşmada, onları eğitip örgütlemede zayıflığı var. Halbuki toplum bu faşist baskı-terör altında ve iktidar blokları arasındaki kişisel, gerginleşmiş çelişki ve çatışma ortamında gerçekten tam bir çıkmazı yaşıyor. Yani burada devrimci öncülük her an devrimci patlama yapabilir. Böyle bir ortamda iktidar blokları arasındaki çatışma da keskinleşebilir. O da üçüncü siyasi çizginin, demokrasi hareketinin devrim düzeyinde gelişmesinin önünü açar, ona daha çok fırsat ve imkan verebilir. Bu süreç birçok şeye gebe, Türkiye’de neyin gerçekleşeceği tam belli olmayan karmaşık bir siyasi durum var. Kriz denen durum bu oluyor. Bu durum önümüzdeki süreçte bir çözüme kavuşacak. Bunları görmemiz lazım. Çelişkiler daha da derinleşecek, gerginlik, çatışmalı durum daha da artacak. Bir biçimde bazı çözümler bulmak için yeni girişimler ortaya çıkacak. İşte çelişki ve çatışmanın bu düzeyde yoğun olduğu bir ortamdayız. Bunun baskısı, terörü ve tehlikesi var. Ama devrimci mücadele yürütmek için elverişli durum da var. Devrimci çalışma ve mücadelenin imkân ve fırsatları her zamankinden daha fazla var. Dikkat edersek dünyadaki gelişmeler de, kapitalist modernite sistemi içindeki çelişki ve çatışmaların derinliği, yoğunluğu da böyle bir durum arz ediyor. Buna paralel olarak Türkiye’deki devlet ve iktidar sisteminin yaşadığı iç çelişki ve çatışma durumu da her türlü mücadele yürütmek için imkân ve fırsat veriyor.
Şunu görmemiz gerekir: Kimse “Devrimci çalışma yürütmek, mücadele etmek için koşullar elverişli değil, imkan ve fırsat yok” diyemez. Haddinden fazla, imkan ve fırsat var. Peki, biz bu imkan ve fırsatları ne kadar görüyoruz, ne kadar anlıyoruz? Bunları ne kadar devrimci örgütlenmeye ve eyleme dönüştüreceğiz? Böyle bir örgütleme ve eyleme dönüştürmenin öncü militanlığını bütün çalışma alanlarında ne kadar geliştirebileceğiz? Sorun budur. Şimdi arkadaşlar şöyle söyleyemez: “Parti bize görev veriyor ama koşullar elverişli değil, imkan ve fırsat yok. Biz ne yapacağız, nasıl çalışacağız?” Kimse bunu diyemez. Militanlık yapmak isteyenler için tarihin en büyük imkan ve fırsatı mevcut. Türkiye’de alt üst olucu şeyler gelişebilir. Bu kadar krizli bir durum çok az bir sükutla yönetilir. Cumhuriyet yönetimi yüz yıl önce de böyleydi. Şimdi yüz yıl önceki durum, yüz yıl sonra bir kere daha bir şans olarak ortaya çıkmıştır. Dünyadaki çelişki ve çatışmalı durum da bunu ifade etmektedir.
O halde özgürlük mücadelesi yürütmek, onun örgütünü kurmak, eylemini geliştirmek için imkan ve fırsat o kadar çok ki yeter ki bunu anlamayı ve değerlendirmeyi bilelim. Yeter ki böyle bir mücadeleciliği öngörelim. Eskiden durum değerlendirmesi yaparken imkan ve fırsatların ne kadar uygun olup olmadığına bakardık. Dışımızdaki sistem ne kadar çelişkili ve çatışmalı, dolayısıyla bizim devrimci mücadele yürütmemiz için bu çelişki ve çatışmalar imkan ve fırsat sunuyor mu, sunmuyor mu? “Şu düzeyde sunuyor, o halde bunlara dayanarak devrimci mücadele yürütürüz” diyorduk. Hep sistem içindeki çelişki ve çatışmaların devrimci mücadele için sunduğu imkan ve fırsatları bulmaya, görmeye çalışıyorduk; “Pratikte onları değerlendirelim, onlara dayanarak mücadele edelim” diyorduk.
Fakat şimdi “Acaba çözüm olacak mı, çözüm için imkanlar, fırsatlar ne kadar var? Çözüm süreci nasıl gelişecek?” Böyle olursa, bu en büyük sapma olur. Pratikten de, pratik gerçeklikten de kopma olur. Kimse çözüm bulamaz. Dünya savaşı büyüyor. Mevcut kriz ve kaostan kapitalist sistemin çıkacağına dair hiçbir işaret yok. Geçmişte de Ekim Devrimi yumuşattı. Önder Apo’nun değerlendirmeleri bu konuda çok doğru, haklı, somut ve gerçekleri ifade ediyor. Niye bu görüşleri anlamaktan uzak duruyoruz, bu kadar sakınıyoruz? Sakınmamalıyız. Ekim Devrimi bir dünya devrimi yapsaydı, insanlığı kurtuluşa götürecekti. Yapmadı, yarım yamalak kaldı. Bu neyi getirdi? Yumuşatmayı getirdi, sisteme hizmet etmeyi getirdi.
Şimdi “Kapitalist sistem kendi içinde dönem dönem yumuşatır, çıkışlar bulur, krizini ve kaosunu aşar” demek çok mümkün görülmüyor. Günümüzde sistemin kendi içinde çıkış yapıp yapmayacağı belli değil. O halde geriye ne kalıyor? Sistemden kurtuluş ve sistemin alternatifinin çıkış yapması kalıyor. Dünya devriminin, demokratik devrimin ve sosyalist devrimin gerçekleşmesi; kapitalist modernitenin yıkılarak, demokratik modernitenin dünyada inşa sürecinin gelişmesi kalıyor. İnsanlığı kapitalist modernitenin ortaya çıkardığı bu çelişki, çatışma ve çıkmazdan çıkaracak, çıkış yaptıracak yegane yol olarak demokratik modernite devrimidir. Bu gerçek önemli, demek ki sadece Kürdistan’da değil, dünyada da çıkar yol demokratik modernite devrimidir. Mevcut erkek egemen zihniyet ve siyasete dayanmış iktidar ve devlet sisteminin karşıtının, alternatifinin gelişmesi, hakim olması ancak insanlığı kurtarabilecek yegane yol oluyor. Bunun için demokratik özerklik, farklılıkların kendini özgürce örgütlemesi, iktidar ve devlet sisteminin ortaya çıkardığı toplumsal sorunların bu biçimde çözülmesi; etnik, dini ve milli sorunlar, esas olarak da kadın özgürlük sorunu çözümünün bu biçimde gerçekleşmesinin önü açılıyor. Çağ böyle bir çağ haline geliyor. Yüz yıl böyle bir yüz yıl oluyor.
PKK YÜRÜTME KOMİTESİ
YORUM GÖNDER