ÖNDERLİK GERÇEĞİ-48.BÖLÜM
Önderliğin şu cümleleri çok net: “20. yüzyılın bir ruhu, bir kişiliği var mıydı, onu bile bilmiyordum.” İlgimi çekmiyordu ki anlayayım, diyordu. O sistem ben de yer etmedi, diyor. Onun ilgisi başka yöne yöneliyor. İlgisi kendi hayallerine yöneldi. Hayaller o kadar basit değildir. Önderliğin hayalleri de tekil değil, bireysel değildir. Önderliğin en büyük hayali bir ülke sahibi olmaktır. Kürdistan’ı kazanmaktır. En başta ben bir ülke, bir toplum istiyorum, diyordu. Bu kadar nettir. İstemek işte bir sevgili istiyorum demekle olmaz. Zaten oraya geliniyor. Nazım Hikmet’in bir şiiri var. Nazım’da özel yaşamın içindedir. Kendisi kadını suçlar, ama kendisinin de fazla şeyi yok. Der ki “O mavi gözlü bir devdi, minimini minnacık bir kadın sevdi, kadının hayali bahçesinde ebruli hanımeli açan küçücük bir evdi.” Kadını suçlar kendisini ise temize çıkarır. Küçük insanın dünyası gerçekten böyledir. Bir aş sahibi olmak, bir iş sahibi olmak ve bir eş sahibi olmak. Sen bu dünyadan çıkıyorsun. Sen ne sahibi olmak istiyorsun? Bir ülkeye, topluma, özgürlüğü, eşitliğe sahip olmak hatta özgür bir dünyaya sahip olmak. Temiz bir gezegenin sahibi olmak istiyorsun. Esas itibarı ile amacın budur. Ufukta bu var. Kesinlikle var. Önderliğin ufkunda bu çok nettir.
Arayışlarının daha başından itibaren insan ve gerisindeki evren üzerine olması zaten bunu kesinlikle anlatıyor. Bizde büyümenin önünü tıkatan temel şey nedir? İnsan ne ile büyür? İnsan kesinlikle hayalleri ile büyür. Hayalleriniz ne kadar büyük ise siz de o kadar büyürsünüz veya siz de o kadar özgürsünüz. Che’nin ünlü bir sözü var. “İnsan hayallerinin büyüklüğü ölçüsünde özgürdür” diyor. Hayalleriniz ne kadar büyük ise o kadar özgürsünüz. İnsanların hayali nedir? Birazda ilgilerin odaklaştığı noktalardır. Birinin hayali bir başkasına benzemek olabilir. Bir artist gibi olmak ya da bir aktirist gibi olmak hayallerin çerçevesine girer. Oysa böyle değil. Che’nin hayali nedir? “Bir, iki, üç daha fazla Vietnam.” Che’nin hayali budur. Che’nin hayali sadece bir Vietnam’ın o alanda olmamasıdır, bütün kıtalara Vietnamların yayılmasıdır. Her yerin bir Vietnam olmasıdır. “Bir, iki, üç daha fazla Kürdistan” olmalı. Hayal budur. Yoksa öyle uyduruk hayaller filan değil. İnsanların hayalleri kendi bencillikleri, bireycilikleri ile sınırlı ise eğer bunda da postmodernizmin etkisi var. Modernizm bile değil. Modernizm de bir gelecek var. Geleceği fethetmek vardır. Goethe Faust adlı eserinde modernizmin çok tanımını yapar. Faust tanrının sevdiği bir kulu. Nefisto şeytandır. Şeytanı çağırır ve seni Faust’un yanına katacağım, ona dünyayı tanıtacaksın diyor.
Aslında sevdiğim kullarımın yanına seni katarım, diyor. Şeytan ayartmaz aynı zamanda doğru yola da götürür. Şeytan, Faust’un yanına giderek onunla pazarlığa girer. Faust der ki şeytana: “Bana dur diyebileceğin bir noktayı göster, yani bu kadarı güzeldir, bundan iyisi olamaz diyebileceğin bir an göster, o an ruhumu sana satacağım.” Bu nedir? Arayışın süreliliğidir. Senin dur dediğin nokta bile bir eksiklik ile doludur. Arayış devam ediyor. Mutlak iyi yoktur. Her zaman için daha iyisi vardır. Güzel yoktur, daha güzel vardır. Bu, arayışı sürekli kılmak anlamına geliyor. Arayış bu temelde gelişir. O açıdan insanların arayışlarında genelde süreklilik var, ama arayışın başarıya ulaşması özü itibarı ile şu anlamada geliyor: Özü, yöntem sorununu çözmektir. Şifreyi çözmektir. Şifre çözüldükten sonra yol çizilmiştir, arayış yine devam eder. Daha iyisine doğru yürüyüş devam eder. Daha iyisine doğru yol bulunmuştur. Bir sefer yol bulunmuştur. Şimdi insanların yolları yok. Felsefede temel sorun yol sorunuydu değil mi? Önce yola girmek lazım. Hani derler ya aptallar düz yoldan çıkmazlar, ama onların hiç yolu yoktur. Akıllı insanlar doğru yolda yürümezler, ama asıl yoldan çıkmazlar. Düz yoldan yürümemiş görünürsün, ama asıl yoldan çıkmazsın; biri hiç düz yoldan çıkmaz görünür, ama aslında aptalın tekidir, onun yolu yoktur. Devrimciler böyle insanlardır. Devrimciler bir yolda yürümez görünürler, ama asla yoldan şaşmayan insanlardır. Yol önemli bir olay. Yol, arayışa giden doğrultuyu temsil eder.
Önderlik bizi bir yola koydu. Kürt insanını bir yola koydu. Bu yol özel ya da genel eve götürmüyor, yeni bir dünyaya götürüyor. Yeni bir toplumsallığa, evrene götürüyor. Bütün güzelliklerin fethine götürüyor. Bu yolda bir an için bile tek bir an için bile “ben ne olacağım” diye sorduğun zaman her şey biter. Çünkü sen o yolu bütün insanlık için açıyorsun. Bütün insanlık için o yolda yürüyorsun. Biz yaşamayacaksak ne diye mücadele ediyoruz, biçiminde kavrayışlarda var. Yaşam nedir o zaman? Yaşam, dolu dolu yaşamaktır. Süresi ile sınırlı değildir. Ne kadar anlıyorsan ne kadar anlam veriyor ve mücadele ediyorsan o kadar yaşıyorsun. Eğer öyle biri isen kim senin gibi yaşayabilir? Zaten Önderlik savunmada ne diyor? “Herkesten daha iyi anladığıma ve hissettiğime göre doğru yoldayım” diyor. Doğru yolda olmak herkesten daha iyi yaşamak anlamına gelir. “Anlamın ve hissin yaşattığı insan en iyi insandır, en güçlü insandır” diyor. Özgür insan bu değil midir? Aslında olanaklardan kasıtta biraz budur. İmkân doğru yaşayalım. Böyle anlaşılıyor.
Fakat Önderliğin yaratmak istediği insan, yaratmak istediği yeni PKK kesinlikle kendisini aşmış insanı ifade ediyor. Genelleşmiş, evrenselleşmiş, evrensel olanı yakalamış, kendisinde bütün insanlığı gerçekleştirmiş ve kendisin ona adayan insanı temsil ediyor. Bütün yeri bir başkası içindir. Özgür insan kesinlikle ve kesinlikle bir başkası için yaşayan insandır. Bin an için kendin için yaşamaya kalkışırsan kaybedersin. APO’culukan vazgeçmiş olursun. Başkaları için yaşarsın. Tüm insanlık için yaşayacaksın. Bütün toplum ve halklar için yaşayacaksın. Fedai budur. Özgürlüğün kendisi budur. Önderlik ideal PKK’lik örnekleri veriyor. Orada verilen isimler var. Size hepsini sayayım. Ya ölüm oruncunda şehit düşmüşlerdir ya bedenlerini ateşe vermişlerdir ya bedenlerini bomba haline getirmişlerdir ya da eylemde şehit düşmüşlerdir. Agit arkadaş gibi. İdeal PKK’lileşme örnekleri. İsimleri Bermal’e kadar gider. Daha isimlerini sayamayacağımız binlercesi PKK’lileşmenin ideal gerçekleşmesine örnektir.
Demek ki ideal PKK’lileşme kendini bir amaca, genele yatırmadır. Başkaları için olmalıdır. Fedai başkaları için olandır. Bu anlamda fedailik bir ölüm gerçeği değil, bir yaşam gerçeğidir. Yaşam ölümün bir gerçeği değildir. Ölüm yaşamın bir gerçeğidir. Yaşam devam etsin diye ölüm vardır. Ölüm yaşama hizmet eder. Zamanını dolduranı devreden çıkarır ki yaşam devam etsin. Bu açıdan da yerinde ölüm yaşamın sürdürülmesi açısından önemlidir. Biz kendimizi yeni bir dünyaya adıyoruz. Bu dünyayı zaten yaşıyoruz. Kim senin gibi yaşayabilir? Sen yaratmak istediğin dünyayı zaten yaşıyorsun. Onu yaşıyorsun. Kim senin gibi dopdolu yaşayabilir? Sen günlük olarak onun içindesin. Tıpkı halk türküsünde denildiği gibi. O türkü benim çok hoşuma giderdi. Öyle özel derdinde olduğum bir sevgilim de yoktu. Ama o türkü bana çok anlamlı gelirdi. Devrimcileri anlattığına inanırdım. Derdi “Kalemin ardındayım, sabahın dördündeyim herkes tatlı uykuda ben ise senin derdindeyim.” Sen kimin derdindesin? Derdinde olduğun bütün bir insanlıktır, halkındır, ülkendir. Bunlar heyecan vericidir. Dopdolu yaşamak budur. Yaşamın değeri ve anlamı onun süresi ile değil yüklendiği anlam gücü ile değer kazanır. En güzelini de belki de Can Yüce yazmış. Denizler için yazdığı şey. Deniz için “Yaşam bir maraton, bunun yüz metresini en erkenden o koştu” derdi. Deniz’in ölümüne acımaz. Deniz, maratonu en erkenden koştu.
Önderlikte bağlılık, önderlikte gerçekleşmenin bir de şöyle bir özelliği var. Önderlik yaşamı hep bir maraton koşusu gibi ele alırdı. Şahatedi bir ipi göğüsleme gibi ele aldı. Şehitler ipi göğüsleyenlerdir. Maraton ipini göğüsleyenlerdir, hedefe ulaşanlardır. O anlamda PKK hedefine ulaşanların partisidir, PKK şehitlerin partisidir. Sen ise yürüyüş halindesin, koşuya devam ediyorsun. Bu koşuda ise PKK’lisin. Ama “Ben PKK’liyim” diye bağıramazsın. Belki yorulup kenara çekilirsin, belki de koşudan vazgeçersin. Bu da var. O açıdan onlar kanıtlanmış devrimciliği anlatıyorsa sen de kendini kanıtlama sürecinde olan birisin. Bu yüzden PKK şehitlerin partisidir.
Önderlik PKK’lileşmeyi böyle ele aldı. Bir yürüyüş hali olarak ele aldı. Bir eylemlilik durumu olarak ele aldı. Seni hedefe taşıyan ayakların var olduğu sürece sen gerçekten PKK’lisin. Ayaklar kendi kendine yürütmez. Beyin ve yürekte onu yürütür. Bazen ayaklarına bile şükredersin.
Kısacası PKK’lileşme önemli bir olaydır. Bizim bu okuldaki temel amacımız, Önderlik gerçeğinden çıkarmamız gereken en temel sonuç Önderliğin mükemmel ardılları olabilmektir. Mükemmel demeyeyim ama iyi ardılları olabilmektir. Sadece temiz duygular ile Önderliğe katılmak yetmez. Hele bu okulda Önderliğe ideolojik, teorik derinlik olarak da katılmak gerekir. İkisini birleştirmek gerekir. Hem pratik hem de ideolojik, teorik derinlik boyutu ile ikisini birleştirerek, ikisinin uyumlu birlikteliğini yaratarak.
Önderlik Kemal Pir ve benzerlerinin bu uyumlu birliğinin ideal örneklerini oluşturduklarını söyler. Bize düşende, özelliklede bu okula düşende Önderliği izlemek, böylesi bir birlikteliği yakalayabilmek ve o tarzda iyi bir Önderlik ardılı olabilmektir.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER