SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (ÖNSÖZ-2)
Eğer onurlu bir barış ve özgürlükten geçen bir kardeşçe yaşam ortaklığına yer verecekse, her siyasi yaklaşıma değer verecektim. Ayrı ayrı siyasi adacıkların değerine fazla inanmadığım gibi, bunların hayalciliği kadar, yoksunluk ve yoksulluk değerlerine daha açık olduklarını bilerek, her düzeyde özgür ifadeye dayalı “üniterliği”, birlikleri tercih edecektim. Her zaman olduğu gibi, zoraki birlik kadar zoraki ayrılıkçılığa da düşmeyecek ölçüde anlamlı duruşumu sürdürecektim. İmralı savunmalarımın özü budur. Umarım değeri her geçen gün daha iyi anlaşılıyordur. Eğer Türkiye üzerinde lanetli bir kör talihin ürünü olan gerçek terörü biraz durdurabildiysek ve acımasız rant sömürücülüğünün çıkarlarını yavaşlattıysak, siyasi mücadelenin demokratik yolunun daha anlamlı olmak kadar geçerli olduğunu ortaya koyduysak ve barış istemeyen güçlere karşı meşru bir silahlı savunmanın nasıl olması gerektiğine bir katkıda bulunduysak, herhalde gerçeğin, adaletin ve özlü duyguları olanların değer vereceği en tarihi tavrın sahibi olmuşuz demektir.
Bu temelde tarihi değer ifade edeceğine inandığım, Doğu’nun Batı’ya ve Ortadoğu kültürünün Avrupa uygarlığına karşı bir savunması anlamı başta olmak üzere, tarihin doğru aydınlatılmasına dayalı, artık evrenselleşen ve halklar adına da söylenmesi gereken sözlerin söyleneceği demokratik bir hukuk platformunu değerlendirmeyi görev bilerek, AİHM’e yönelik savunma hakkımı kullanmak durumundayım. Kapsamlı bir hal alan tüm toplumsal sorunların çözüm dilini yakalayan, ama yine de hakim gücün çıkarlarından kaynaklanan bu hakkı kullanarak, çok gecikmiş ve Türkiye’nin kuruluş esprisi ve mantığına da ters oligarşik kilitlenmeyi aşmayı, sınırlı da olsa barış ve demokrat birlik çözümüne dayalı bu platformun AB üyeliğine de katkıda bulunmasını yanlış bulmuyor ve komplekse düşmüyorum. Avrupa ileri konumdadır. Onu zenginleştiren yönleriyle özümsemeden, Doğu’nun ve Ortadoğu’nun özüne her zaman inandığım kültürlerinin aşama yapmasına da olanak yoktur. AB değerlerini toplumsal güçlerin adil çıkarlarına göre paylaşmayı bilmek ucuz ve bilinen anlamda işbirlikçilik olmadığı gibi, buna karşı duruşun da bir ilericilik olmadığı, köhne ve softa bir gericilikten başka anlamının olmayacağı açıktır. Tutuklanmama yol açan koşullar ve bunu gerçekleştiren güçler çağdaş uygarlığın hakim güçleri olduğuna göre, savunmamın da bu nitelikte geliştirilmesi gerektiği açıktır.
Çıkarılması gereken birçok dersi olan Avrupa serüvenimin açıklığa kavuşturulması öncelik taşımaktadır. Bu noktada salt Türkiye, hatta Ortadoğu gerçekliğine gömülürsek, gerçeğin tümünü görmemiz mümkün olmayacaktır. Sorunun kaynağı kadar çözümünü de Avrupa uygarlık gerçekliğinde aramak belirleyici önem taşımaktadır. Şimdiye kadar adına ulusal kurtuluş denen birçok hareket bu bütünselliği yakalamadığı için, ya daha üst düzeyde Avrupa uygarlığının çoktan aştığı ve ayak bağı haline gelen çözüm yollarının tutsağı haline geliyor, ya da daha kötü bir böl-yönet politikasının girdabında boğulmayı yaşıyor. Milliyetçilik, dincilik ve demokrasiden uzak kalmışlık, Avrupa’nın çoktan aştığı değerler olması kadar, uluslar üstü kurumlaşma, kültürel çoğulcu yaşam ve birey haklarına kadar derinleştirilen demokratik sistem kendini kanıtlayan evrensel çağdaş değerler haline geliyor. Bu ana yaklaşım, bir uygarlık çözümlemesini gerekli kılıyor. Diğer önemli bir neden ise, şahsımda yaşanan trajedinin kişisel olmaktan öteye, pratiğin de gösterdiği gibi bir halkın, Kürt halkının yaşadığı gerçekliğin çıplak bir ifadesi olmasında yatıyor. Kürt gerçekliğini doğru tanımlamak, etkisi şimdiden Avrupa’nın gündemini de işgal eden bir sorunu doğru teşhis etmeye yol açacaktır.
Bu teşhis esasta Türkiye’de demokrasinin kaderini belirleyen bir öneme sahiptir. Bu anlamda Türkiye’de bir demokratik çözüm tüm Ortadoğu, Kafkasya, Orta Asya ve hatta Balkan sorunları üzerinde hayati çözümlerin geliştirilmesine katkıda bulanacaktır. Sorunun büyük uluslararası önemi bu gerçeklikten kaynaklanmaktadır. Hatta şimdiye kadar yapıldığı gibi sorunu inkar eden veya bunun tersinden abartılı ve çözüm şansı olmayan yaklaşımlar, bu olumlu katkıda bulunma rolünden alıkoyacağı gibi, yaşanan krizin derinleşerek sürüp gitmesine yol açacaktır. Kürt olgusu üzerinde önemli bir tartışma yapılırken, şüphesiz sorunun bu aşamaya gelmesinde önemli pay sahibi olarak, kapsamlı, bilimsel ve çözümleyici bir yaklaşımı savunmanın temeli haline getirmek büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla derinliğine olmasa da, ana hatlarıyla uygarlığın tarihsel çözümlemesini yapacağız ve eldeki sorunun kaynağına inmenin yanı sıra, sorunun çözümünü de bu çözümlemenin yol göstermesine bağlayacağız. Şimdiye kadar yapılan ya inkar ya da bilimsellik değeri zayıf ve tepki içeren şoven duygusal yaklaşımlar yol aldırmadığı gibi, hiç kazandırmayan ve büyük kaybettiren olumsuzlukların da temel nedenidir. Sorunları çürümeye terk etmek, herhalde en kötü yöntem olsa gerekir. Belki yok etmenin bir mantığı vardır, ama çürütmenin mantığa değer bir yanı yoktur. Temel toplumsal sorunları yaşayan tüm halkların sorunlarında olduğu gibi, Kürt halk gerçekliğini tanımlamak, hastalıklarının teşhisini yapmak ve sağlıklı tedavi yolunu bulmak, bu yaklaşım yöntemine sıkı sıkıya bağlıdır.
PKK’nin çıkışı sırasında yeterince yapılamayan, reel sosyalizmin şematik yaklaşımlarının yanı sıra, Kürt ilkel milliyetçiliğinden duygusal etkilenmelerle daha sonraki çıkmazların, anlamsız kayıplar ve acıların temel nedeni olan ve hakkıyla yerine getirilemeyen bu çalışmayı yapmak; gecikmiş de olsa ve bu büyük acılar pahasına da gelse, herkesin gücü oranında yerine getirmesi gereken bir görevdir. Tabii ancak gücü ve sorumluluğu olanlar bu göreve hakkını vereceklerdir. Kalın çizgileriyle uygarlık çözümlemesine girişmemin anlamı budur. Birçok halk veya toplum için bu netleşmiş olabilir. Onların çok kapsamlı tarihsel ve toplumsal çalışmaları bunu mümkün kılmıştır. Ama Kürt olgusu için bu gereklidir ve anlam kazandırmayı bekliyor. Bunu yaparken, yine tarihsellik esas alınmak durumundadır. Her ne kadar parlak ve kalın bir çizgide olmasa da, bir Kürt tarihi vardır. Bu tarihi aydınlatmadan, günümüzü görmek ve içinden çıkılmaz hale gelen bu gerçekliği teşhis ve tedavi etmek mümkün olmayacaktır. Tarihsel metot başarıldığında, eşsiz bir çözüm gücü ortaya çıkar ve aynı oranda ince bir kolaylığa yol açar.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER